REKLAMI GEÇ

GAYRİSAFİ MİLLİ MUTLULUK

19 Nisan 2018 Perşembe

İki hafta önceki yazımda, ‘Bhutan ülkesi “brüt milli gelir” yerine; iyi yönetim, sosyo-ekonomik gelişme, kültür ve çevrenin korunmasını değerlendiren “brüt milli mutluluk” katsayısını dikkate alıyor’ diye yazmıştım. Bu kavramı “Gayrisafi Milli Mutluluk” olarak da adlandırabiliriz. Bu konuyu ayrı bir yazıda işlemenin ve daha fazla açmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü ülkemizde böyle bir kavram pek bilinmiyor ve kullanılmıyor.

1970’ler tüm dünyada ekonomik kalkınmanın ateşlendiği senelerdi. Kalkınmanın ölçüsü de ‘kişi başı ulusal gelir’di. Bugün dahi, bir ekonomiste “bana tek bir ölçüm verin ki, ona bakarak ülkelerin kalkınma düzeyini anlayabilelim” diye sorarsanız, sanırım yanıtı “kişi başı milli gelir” olur. “Muasır medeniyetler” arasında yerimizi almak ve dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmek gibi söylemlerimiz var. Ancak, gerçekten de kişi başı milli gelirin yüksek olması iyi yönetimin göstergesi midir? Yoksa belki de, birçok değişik başarısızlığı da örtmekte midir? Bunun ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, G-20 ülkelerinin toplam gayrisafi milli hasılası (GSMH) her sene artarken, dünyadaki mutlak fakirliğin azaldığını söylemek olası mıdır?

Gelişmişlik ölçeğinin sürekli artan üretim ve tüketim istatistiklerinden okunduğu bir dönemde, Bhutan’ın 4. Kralı “iyi yönetimin ölçümlenmesinin içerisinde halkın kolektif mutluluğu olmalıdır” demiş. Kral Wangchuck ülkesinin odaklanması gereken gelecek hedeflerini belirlerken dahi, bu hedeflerin belirlenme sürecine toplumun katılması gerektiğini de düşünmüş. Nitekim 2001-2008 seneleri arasında, krallık yönetiminin uzun bir sürede oluşmuş deneyimleri ve halkın önemli kesiminin katılımı ile yeni bir anayasa hazırlanmış. Böylece; yüzyıllardır krallık olarak yönetilen bu küçük ülke, örnek bir parlamenter demokrasi haline gelmiş. 2006 senesinde tahta geçen genç kralın da katkıları ile kabul edilen Bhutan anayasasının en büyük ilham kaynağını “halkın kolektif mutluluğunu arttırmak” felsefesi oluşturuyor. Ayrıca, Güney Afrika Cumhuriyetinin anayasası da örnek alınmış çünkü bu anayasada insan haklarına çok önem veriliyormuş (grossnationalhappiness.com.home).

Bhutan anayasasında çok farklı bir ruh olduğu anlaşılıyor. Örneğin, anayasa ülkenin topraklarının en az yüzde 60’ının orman olması gerektiğini şart koşuyor. Bugün bu oran yüzde 72’dir. Ağaç kesmek için Kral’ın izni bile yeterli değil. Bhutan’da her vatandaşın ücretsiz eğitim ve ücretsiz sağlık hizmetine anayasal hakkı bulunuyor. Doğal kaynaklarını öyle dikkatli kullanıyorlar ki, ülke olarak karbon ayak izi negatif.

Brüt Ulusal Mutluluk kavramını idrak edebilmek için dahi özel eğitim gerekmektedir. Devletin kurumları politikalarını halkın kolektif mutluluğunu gözeterek üretmek zorunda. Mutluluk, bireylerin özel alanında tecrübe edilen bir deneyim olmaktan çıkıyor; adalet gibi, sağlık gibi, eğitim gibi, kamunun sorumluluğunda olan bir yere taşınıyor. Mutluluğun maddiyattan çok insanın geçmişi, başkaları ve maneviyatı ile olan derin ve kaliteli ilişkisinden kaynaklandığına inanılıyor. Gayrisafi milli mutluluğun yolu toplumsal barıştan, dayanışmadan, çevreyi korumaktan, insanı ezmeyen mimari tasarımlardan ve kişilerin maddiyat ile maneviyat arasında geçirdikleri zamanı dengeleyebilmelerinden geçiyor. Hükümetlerin başlıca görevi, gayrisafi milli mutluluk endeksini arttırmak olmalıdır (Schumachercollege.org.com).


GSMH ile kolektif mutluluğu arttırmak arasında ilginç bir paradoks da bulunuyor. Örneğin, insanlar daha fazla hasta olduğunda daha fazla ilaç satılıyor ve GSMH artıyor. GSMH arttığı için insanlar daha mı mutlu oluyorlar? Veya sellerden dolayı yollar yıkıldığında ve bu yollar yeniden inşa edildiğinde GSMH artıyor ama bu süre zarfında kolektif mutluluk azalmış olmuyor mu? Hükümetlerin gayrisafi milli hasıla yerine gayrisafi milli mutluluğu arttırma hedefini benimsemeleri mümkün olur mu, bilemiyorum. Birinin iktisat, diğerinin ise bir felsefe olduğu açıkça gözüküyor (grossnationalhappinesscom.home).

Bhutan yaklaşık 20 yıldır gayrisafi milli mutluluğunu arttırma hedefi ile ahenkli ve demokratik bir şekilde yönetiliyor. 2015 senesinin mutluluk endeksine göre, bireylerinin sadece yüzde 9’u kendini mutsuz addediyor. Mutlu olduğunu belirtenlerin yüzde 47’si ise kendilerini ‘fevkalade’ veya ‘çok mutlu’ olarak tanımlıyorlar. Biz geri kalan dünyalılar ise her gün biraz daha fazla tüketmeye, üremeye, çevreyi tahrip etmeye, savaşa ve teröre kurban vermeye, stres ve endişeyle sağlığımızı heba etmeye, devam ediyoruz (izmirlife.com).

Sizlere, ülkemizde bu konudaki ilginç bir gelişmeden söz etmek istiyorum: Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) ile Kadıköy Belediyesi bir ilke imza atarak Türkiye’de ilk kez ‘Mutluluk Konferansı’ düzenleyecek. Türkiye’de ilk kez düzenlenen bu konferansta, şu sorulara yanıt aranacak:

“Türkiye, Norveç, Hollanda ve Polonya’nın ve de dünyanın ‘mutluluk karneleri’ nasıl?”

“Mutluluk hedefi, bir kamu politikası haline nasıl getirilebilir?”
“Mutluluğun ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma ile bir ilişkisi var mıdır?”
“Neden dünyanın en zengin ülkelerinin halkları mutlu değil?” (YurtGazetesi.com.tr).

Mutlulukla ilgili değişik kavramlar söz konusu değil midir? “Mutluluk” oldukça çetrefilli bir felsefi konudur aslında. En gelişmiş ülkelerin, ekonomik olarak en güçlü olan ülkelerin insanlarının mutlu olacağı varsayılıyor. Gerçekten, insanların mutluluğunu çok fazla tüketmek mi sağlıyor? Öyleyse nasıl oluyor da fakir sayılan Bhutanlılar ve Kübalıların daha mutlu olduğu ortaya çıkıyor? Daha çok tüketmek insanları mutlu ediyorsa ve bunun sonucunda dünya yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorsa ne yapılması gerekir? Bizler de gelecek nesiller için bu sorulara yanıt aramalıyız diye düşünüyorum sevgili okurlarım.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı