REKLAMI GEÇ

TARİHE TANIKLIK ETTİM 6 (Son)

16 Mayıs 2019 Perşembe

Değerli okurlarım, 6 yazılık bu yazı dizisinin sonuna geldik. Böyle çok bölümlü bir yazı dizisinin sizleri sıkmadığını ve gerisini merakla beklemiş olduğunuzu umuyorum. Eğer izlemesi zor geldiyse bunu bilmek isterim. Bu yazılarımı facebook’ta paylaşırken, beğenme sayısının haftadan haftaya düşüş gösterdiğini gördüm de. Elbette gazete okuru için ölçü bu olmayabilir. Sizlere bir de özür borçluyum. Çünkü geçen hafta yayınlanmış olan beşinci yazımın son paragrafının ikinci satırında bir tarih hatası yapmışım. 3 Ocak 2016 değil, 3 Ocak 1976 olacaktı.

KAPADOKYA PLANLIYORUZ
3. sınıftaki Planlama Stüdyosu dersimizde bir bölge planlama çalışması olarak Kapadokya ele alındı. İki haftadan fazla kalıp yerinde çalışma yaptığımız bölgede, elimizdeki Niğde Valiliği iznine rağmen türlü zorluklar yaşadık. Saldırıya uğrayan arkadaşlarımız vardı. Yine de akşamları otelde bir araya geldiğimizde türlü eğlencelerimiz oluyordu. Bir gece bir kız arkadaşımızı erkek kılığına soktuk. Durumdan habersiz olan bazı kızların odalarına girmesiyle oluşan durum ilginçti. Sonunda herkes gülüp eğlendi. Gündüz çalışmaları yorucu olduğu için bizlere iyi geldi.

KANLI MAYIS
Yıl 1977. Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde son sınıfa geçtim. Planlama Stüdyosu dersinde Gaziantep kentini planlayacağız. Birinci sömestr her zamanki gibi kenti tanıma, araştırma, ve veri toplamayla geçecek. Ne yazık ki, dönemin olayları sonucu oraya gidemedik. İller Bankası’nın sunduğu hazır verileri kullanmak durumundayız. Ben ayrıca, lisans-üstü öğrencilerin aldığı bir seminere katıldım. Mesleğimde özel ilgi alanım, metropoliten alan doğal kaynaklar planlaması idi. Çok geçmeden anladık ki, olaylar o sene mezuniyeti hak eden benim gibi öğrencilerin mezun olmalarını engelleyecekti.

1 Mayıs Bayramı o yıl da Taksim meydanında kutlanacak, ama bu kez kanlı bir provokasyona kurban edilecekti. Bir yıla yakın süren ikinci büyük öğrenci boykotu patlak verdi. Prof. Dr. Hasan Tan yönetimi, büyük çalkalanma ve huzursuzluklara neden oluyordu. Boykot başlayınca biz öğrenciler yurtlara doğru yürüyüşe geçtik. Arkamızdan da askerler. Yurtlara vardığımızda bizi kuşattılar. Hemen yurtların içine mevzilendik. Asker yurtlara giremedi. Yurtları yaylım ateşine tuttular. Durumu öğrenen CHP milletvekilleri kampüse geldiler. Askerlerle aramıza duvar oldular. Olaylar bittiğinde yurtlardan çıktık. Yurt binalarının dış duvarları delik deşikti. Her yerde mermi delikleri. Direnmiştik. ODTÜ’lü olmak direnmekti.

BÜYÜK BOYKOT
Büyük boykot aylarca ODTÜ’deki eğitim ve öğretimi felç etti. O yıl, Türkiye dahil 19 Avrupa ülkesinin imzaladığı ‘Avrupa Sosyal Güvenlik Anlaşması’ yürürlüğe girdi. ABD Türkiye’ye silah ambargosu uygulamakta. Yunanistan’da 70.000’den fazla kişinin katıldığı grevler, önemli kamu kuruluşlarının çalışmalarını sekteye uğratıyordu. Ders kayıplarının yıl içinde telafisi mümkün olmayan benim gibi ODTÜ son sınıf öğrencileri, büyük boykot ve üniversitenin kapatılmasından dolayı bir yıl kaybedecekti.

Rektörlük ODTÜ’yü 15 gün kapattı ve öğrenci yurtlarını boşalttı. Danıştay 8. Dairesi 1 Mart 1977’de bu konuda yürütmeyi durdurma kararı verdi. ODTÜ rektörü Prof. Dr. Hasan Tan yaptığı yazılı açıklamada, ‘Danıştay kararına uyularak üniversitenin ve yurtların 3 mart gününden başlayarak eğitim ve öğretime açılacağını’ bildirdi. Nitekim kısa bir süre sonra ODTÜ, yurtları ve yerleşimiyle açıldı.

ODTÜ’LÜ OLMAK NEDİR
O yıl hiçbir derse giremediğimiz için, ertesi yıl aldığımız derslerle durumu giderdik. Hepsinden geçerek mezun oldum. Seçmeli ders olarak aldığım Bilim Felsefesi, birçok bilginin yanı sıra bana, hakkında bilgi sahibi olmadığım konulara bile nasıl yaklaşabileceğimi öğretti. Bilim formasyonu’nun temeli sorgulayabilmek ve kuşkucu akıldı. Bizleri bilgiyi kendimiz arayıp bulmaya, bilgiyi analitik teknik ve yöntemler kullanarak analiz etmeye alıştırmışlardı. Matematik dersleri en başat derslerin başında geliyordu diyebilirim. Sistem yaklaşımı, analitik düşünce ve düşünme eğitimi veriyordu. İngilizce dilini iyi öğrenmiş olmak da sanırım öyle. Nitekim, Batı Uygarlığının temelinde Latince yatar derler. Avrupa’da orta öğretimde Latince öğretilir. Düşünebilme yeteneği, bilgiyi sindirip sistemleştirme ve analitik düşünce öğretmek için. ODTÜ’nün öğrencilerine kazandırdığı harika formasyonun unsurları da bunlardı. Öğretim kadar eğitim de veriliyordu. ODTÜ’lü olmak sistemli düşünmeydi. Kuşkucu bilimsel akıldı. Sindirilmiş bilgiydi. Yaklaşımcılıktı.

Eğitim ve öğretim tarihçem, ODTÜ’den mezun olduktan sonra da sürdü. Kişisel bilgisayarların olmadığı, internet, cep telefonu ve e-posta’nın olmadığı bir çağdı. ODTÜ’deki bölümümde Master Programı’na yazıldım. Asıl amacım ise, ABD’de iyi bir üniversitede Master ve Doktora yapmaktı. Bir de; ODTÜ’yü belki diğer tüm üniversitelerimizden ayıran harika bir özellik vardı ki, o da “akademik aile evliliği” istenmemesiydi. Bunun için, ODTÜ’ye öğretim üyesi olarak dönmek isteyenlerin en azından Doktoralarını, başka bir üniversitede yapmaları koşulu aranıyordu. Yurt-dışı üniversiteler tercih nedeniydi. Üniversitemizde Amerikan eğitim sistemi kullanıldığı için, çoğumuzun amacı ABD’de yüksek lisans yapmaktı. Master ve Doktora yapmak isteyenimiz çoktu; çünkü ODTÜ’lü olmak, mesleğinde yükselmeyi istemekti. (Yazı dizisinin sonu).

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı