REKLAMI GEÇ

VİZYON VE GERÇEK

9 Mart 2016 Çarşamba

‘Bir düşüm var benim!’
Martin Luther King, Jr. Mart 1963

Amerikalı siyahi halk önderi böyle seslenmişti, Washington DC’de toplanan kalabalığa.
Düşü o günün gerçeğiyle taban tabana zıttı oysaki: Irk ayrımı varken ırklar arası eşitlik!

Vizyon, yani gelecek güzelliklerin düşü; o günün gerçeğine hep zıt olmuştur ve düşler hep geceleri, uykudayken görülür.
Yani bir toplum bilinçsizliğin karanlıkları içindeyken. En iyi anımsanan düşler uyanmaya yakın zamanlarda görülür.
Uykunun en koyu saatleridir üstelik.

Bir vizyonun oluşması üç unsura bağlıdır:

1. Düşlenen ideal durum, senaryo, plan olması,
2. Mevcut durumla ilgili sağlıklı saptamalar yapılması,
3. Mevcut durumu istenen duruma dönüştürmek için izlenmesi gereken yasal yol, yöntem, araç, strateji ve taktikler belirlenmesi.

Vizyon ve hayal farklı şeylerdir. Vizyon; geleceği öngörmek, uzak görüşlülük, hedeflenen başarıların canlı ve düş gücü uyaran kavratılışıdır. Bir ‘gelecek resmi’dir. Öngörülebilir ve gerçekleşmesi adım adım planlanabilir bir gelecek kurgusudur. Hayal ise, o zaman için gerçekleşmesi olanaksız olan ama arzulanan bir durumun kurgusudur.

Vizyon ve misyon da farklı şeylerdir. Vizyon; stratejik bir yön gösterir ve gelecekte nelerin başarılmak istendiğini anlatır. Misyon ise bir kurumun var oluş nedeni ve çalışma alanıdır.

Karanlıkta kalan ve uyuyan, gövde ise; pırıl pırıl düşü gören de beyin değil midir? Toplumu bir insana benzetirsek; geniş halk kesimleri bedeni, o toplumun iyi eğitimlileri de beyni oluşturur diyebiliriz kanımca: Bir toplumdaki sanatçı, bilim insanı, düşünür ve teknik insanlar… Düşü beyin görecek, o beyin de var oluşunu bedene borçlu olacaktır. Düşü yaşayan düşleyici, gerçeği yaşayan da gerçekleştirici konumunda olsa gerek.

Düşten yoksun gerçekleşmeler, verili gerçeklerin çizmiş olduğu eğilimleri izler.
Doğaya ve kültür miraslarına duyarsızlaşan, bilimselliğe ve eleştirel akla uzak düşen bir Türkiye; daha aydınlık bir düş egemen olamadığı sürece, daha çok doğa yağmasına ve düşünsel karanlığa doğru gidecektir. İdealizmin yerini çıkarcılığın almasıyla.

‘Bir düşüm var benim’ diyene verili gerçekler gösterilecek ve ‘sen hayaller alemindesin’ yakıştırması yapılacaktır ilkin. Düşleri değil gerçeği yaşayan halk, durumunu yükseltecek düş ve vizyona aç ve muhtaçtır aslında. Zengin yaşamlar sergileyen diziler ve magazin programları sanırım bu nedenle de bunca ilgi görmektedir.

Gerçeği yaşayan halka uygun, iyi ve doğru düşler ve idealler bulunup tanıtılmalıdır.
Yoksa insanlarımız izleyeceği bir düşü mutlaka bulur. Bu düş ya da vizyon, toplumsal karabasana dönüştüğünde suçlu kim?

Halkın bir düşün ardına takılıp o düşü yaşama geçirmesi için kanımca tek ölçüt düşün ya da vizyonun doğru zamanlama ve çekiciliğidir. Bir de, düşleyenin bunu anlatma ve kitlelere benimsetme gücüdür. Hitler koskoca Alman ulusunu hüsrana bu yolla sürükledi.
O düşün niteliği değil, benimsetilebilmesi temel oldu.

Güzelim ülkemizde; kimlik, özgürlük ve düşler arayan yüksek potansiyelli halkımızda düş ve idealler elbette olacak, boşluk doldurulacaktır. Ama günümüzde en büyük ikna kudretini gösterenlerin sunduğu vizyon nedir? Geleceğimizden umutlu muyuz?

Halkımızın kıt kaynaklarıyla okutulmuş kişiler olarak, hem kendimize hem de halkımıza karşı sorumluyuz. En temel yaşam haklarımız, özgürlük ve yaratıcılığımız namına sorumluyuz. İnsanımızın çok daha iyi, doğru, yapıcı ve güzel bir vizyona layık olduğu inancıyla sorumluyuz. Yaptığımız ve yapacağımız her işi doğru zamanlama ve doğru öncelikle yapmakla da sorumluyuz. Bugün için en öncelikli iş; kendimizin ve ailemizin işlerinden arta kalan zamanımızı; okumaya, düşünmeye, yazmaya, iletişim köprüleri kurmaya ve tertemiz düşler görmeye ayırmak olsa gerek.

Halkı küçümsemekle, kendi küçük gururlarımızı fazla önemsemekle, parçalanıp bölünmekle, kendi küçük dünyalarımıza kapanmakla, kendimizi eksiksiz ve kusursuz görmekle ve yersiz çıkarcılıklarla; alternatif oluşturamayız. Çünkü tutarlı, anlayışlı, ikna edici ve doğru zamanlamalı bir vizyon oluşturamayız.

İnsanlar ve toplumlar bazı seçimlerini, örneğin süreç ve sonuç bakımından yıkıcı olabilecek düşlerin ardı sıra gitmelerini; bilgi eksikliği ve aldatılmışlıktan ötürü de yapabilirler. Daha iyi bir vizyonun ortaya çıkamayışından ötürü de. Daha iyi bir vizyon olsa bile, geniş halk kesimlerine bunu benimsetmek de gereklidir.

Yaşamda şunu gördüm ki, halkımız iyi örneklerin sergilenmesi yoluyla eğitilmeye son derece açık ve isteklidir. Yazılı kültürün tam yerleşemediği ve okuma alışkanlığının yaygın olmadığı ülkemizde ilke ve kuramlar zemin kazanamıyor. Bu yüzden yeter ki her alanda iyi örnekler oluşturup sergileyelim. Halkımızın maddi ve manevi değerlerini anlamaya, farklılıklarını hoş görmeye çalışarak ve bu anlayışı ve hoşgörüyü halka sergileyerek, bu iyi örneklerden kuşku duymamalarını sağlayalım. Kanımca bunu karşılıklı saygı, sevgi ve anlayışla başarabiliriz ancak. Karşılıklı öğrenme ve öğretmeyle ve halkımızın sağduyusuna güvenerek.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı