REKLAMI GEÇ

NİTELİKLİ YAYIN MI ? İDEOLOJİK FUAR MI?

10 Ekim 2019 Perşembe

İki gündür Merkezefendi kitap günlerini arka arkaya ziyaret ediyoruz.

Daha önce gitmiş ve izlenimlerimizi sizlerle paylaşmıştık. O gün ne tesadüf, edebiyatçılarla değil, daha çok Türkiye hallerini kitaplaştıran yazarları izlemiş ve söyleşilerini dinlemiştik.

Bu kez hiçbir beklenti içine girmeden, keyfi bir gezinti yapmak ve kitap satan stantları dolaşmak istedim.

Etkinliğin düzenlendiği alan bu gidişimde gözüme daha sevimli göründü. Yorucu değildi. Gezi bölgesi de uzun değildi. Stantlar arasındaki mesafe elini kolunu sallayarak dolaşmaya uygundu. Hafta içi olması ve mesai saatlerinde dolaşıyor olmak işi daha da kolaylaştırıyordu. Kalabalıktan muaftı. Öğrencilerin cıvıltılı enerjisi dışında pek sessiz olduğu söylenebilirdi.

Bu defa niyetim kitapları daha yakından incelemek, spesifik yapıtları elime alıp kapak yazısı, yazarın ve veya yayıncının önsözü gibi bölümlerini okumak istiyordum.

Önce kendime hitap ettiğini düşündüğüm yayınların olduğu stantlara yanaştım. Çoğunlukla yakın dönem Türkiye tarihi veya siyasal gelişmelerini araştırıp değerlendiren eserlerdeydi gözüm.

NİTELİKLİ YAYINLAR YOK!
Türkiye sözünü ettiğim yayınları düzenli ve kategorileriyle yayınlayan pek çok yayınevine sahip. Üstelik kaliteli, entelektüel düzeyi hayli yüksek, nitelikli yayınların yayınevleri. Ne yazık ki, ne bu kitap günlerinde, ne de Büyükşehir kitap fuarlarında bu yayınevlerinden eser bulmak mümkün değil. Bulunsa da herhangi bir kitap satıcısının portföyünde marjinal biçimde bulunan yayınlar. Diyelim ki, “Cumhuriyet dönemi Türkiye siyasal tarihi araştırmaları” adı altında bir eser grubuna ulaşamıyorsunuz. Ya da sosyolojinin yeni kuramsal çalışmalarının tartışıldığı yapıtlara! Nedeni, o tür yayınlara sahip yayınevlerinin fuar ya da kitap günleri türü taşra etkinliklerine ilgi göstermemeleri.

Neden ilgi göstermiyorlar?

Önce hemen belirtelim. Türkiye’de popüler yayıncılık dediğimizde ilk akla gelen fantastik kurgu edebiyatı oluyor. Bu yaklaşım daha çok çocuklara yönelik bir yayıncılık anlayışıyla kitap üretiyor.

İDEOLOJİK FUARCILIK
Başka birkaç sebebi daha var. En önemlisi ticari kaygılar. Yukarıda sözünü ettiğimiz tür yayınları basan yayınevleri, çoğunlukla sadece yayıncılıkla geçimini sağlayanlar tarafından yönetiliyor. Aman aman kazançları yok. Yaptıkları yayıncılık ticari yayıncılık değil. Aksine her an başına türlü çoraplar örülmesine müsait yayınlar. Yasaklanması, hakkında dava açılması, mahkeme kararıyla imha edilmesi çoğu zaman münasebetsiz bir şikayete bağlı.

Diğer bir sebep, yayınların niteliği ile fuarcılık şirketlerinin yaklaşımlarındaki ideolojik farklılık etkeni. Bu durum son yıllarda giderek bir parçalanmışlık arz ediyor. Sadece Denizli’de düzenlenen kitap fuarı açısından değil. Hatta Denizli diğer bölgelerde yaşanan çatışmalı fuarlara nazaran oldukça masum sayılabilir.

Bu durum yazar seçiminden yayınevi davetine, okur profilinden hizmet anlayışına kadar uzanıyor. Hal böyleyken ne fuar fuar gibi olabiliyor, ne de okur gezip gördüğü fuar alanından memnun-mesut ayrılabiliyor. Aradığınız kitaba ulaşamıyorsunuz, Yayınevi standını göremiyorsunuz, istediğiniz kitap olmayınca yazarı da gelmiyor.

BİR YAZAR BİR KİTAP
Her şeye rağmen kitap etkinlik merkezleri sürprizlerle karşılaşabileceğiniz alanlardır. Beklemediğiniz anda size çok şaşırtıcı gelecek bir tanıdık, bir yazar, bir kitap sürpriz yapıverir.

Bu kez de öyle oldu. Yıllardır tanıdığım, muhtelif mekanlarda karşılaştığım ancak hakkında en asgari bilgilere dahi sahip olmadığım bir tanıdık çıktı karşıma. Kendisi Denizlili. Denizli’nin Çal İlçesi Akkent kasabasından. Adı da ilginç. 1980’li yıllardan beri İzmir’den arkadaşım olan, şimdilerde Marmaris’te ikamet eden, akeo-mitology esintili romanlar yazan, arkeolog, mitolojik kahramanlarla yorumladığı kolaj resimleriyle tanınan Raşit Öztürk’le aynı adı taşıyor.

Bu benzerlikten geçtim; yazdığını, hele bunları roman, öykü olarak kitaplaştırıp bastırdığını, basılı kitaplarının sayısının üçü bulduğunu görünce iyice şaşırdım.

Sonraki gün ortak bir dostumuz, “İlginç biridir. Taşrada kolayca cesaret edilemeyecek biçimde, daha çocukluğunda aşık olduğu insanı ilk romanına konu etmiştir” açıklamasıyla bilgilendirdi.

O ilk romanı, karşılaşmamızdan sonraki kahve içimi arasında imzalayıp verdi, şimdi elimde tutuyorum. Adı “Böyle Sevmek de Güzel.”

Henüz okumadım elbette. Ama yayıncının kitabın arka kapağına yerleştirdiği tanıtım metnine bakarsak, “aşk ve bekleyiş üzerine… gerçek bir yaşam öyküsü.”

Kitabın önsözünü Prof. Dr. Bülent Topuz yazmış. Hemşerinin hemşeriyi sahiplenmesi diyelim.

Önümüzdeki günlerde okuma fırsatımız olacak elbette ama biz şimdilik önsözü, yazarın sunuşu, kapak tanıtımı, girişi falan derken kitaba ilişkin birkaç cümle kuralım:

“Böyle Sevmek de Güzel” adıyla Ayzıt yayınları tarafından, Raşit Öztürk imzasıyla yayımlanan Roman’ın ilk cümlesi değil ama olsa da olurmuş, “hayatım roman” imgesiyle başlıyor ve devam ediyor.

2016 Temmuz’u başlangıç kesiti olarak alınmış. İkinci bölümde tarih 1977 olduğuna göre, anlatımın geri dönüşlerle gerçekliği güçlü bir hikaye üzerine kurgulanacağı anlaşılıyor.

Bir aşk hikayesi bu roman. İki köy gencinin ilk gençlikteki aşklarının hikayesi. Kaygısız, edebiyat tartışmalarına mahal vermeyecek sadelikte bir anlatıma sahip. İlk baskısını 2018 Mart ayında yapmış.

ŞÜKRÜ ERBAŞ’A SELAM
Kitap günleri devam ediyor.

Başka bir standın önünde birkaç kişiden oluşan kuyruk sohbeti koyulaştırmış yazarla. Kim olduğunu uzaktan kestirmek zor. Biraz yaklaşıyorum, Şükrü Erbaş gençlerle keyifli bir muhabbette. Yaklaşıp selam veriyorum. Kalkıp elini uzatıyor, merhabalaşıyoruz. Ama konuşup iki laf etmek zor. Gençler sırada bekliyor. Ayrılıp arabaya doğru yollanıyorum. Malum, sağlık sorunları nihayete ermedi henüz. Eve dönme saati geldi geçiyor.

Denizli doğumlu başka bir yazarımızı, Hasan Ali Toptaş’ı yarın konuşalım.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı