REKLAMI GEÇ

SALİH AMEL

SALİH AMEL

İnsanın yaradılış gayesini kulluk olarak ortaya koyuyor Kur’an. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım… Zariyat suresi 56 Kulluk için de ilk şart olarak iman gerekiyor. İman olmadıktan sonra aşağıda tafsilatını vereceğim Salih amel kavramına uygun ne kadar iş, eylem, söz üretilir, ne kadar insanlara faydalı olunursa olunsun Allah indinde hiçbir değeri yoktur. Kur’an-ı Kerim’de ilk şart olan imandan hemen sonra…

Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 19 Temmuz 2014 Cumartesi, 09:53

denizli-ramazan-mehmet-yigin-salih-amel-h

İnsanın yaradılış gayesini kulluk olarak ortaya koyuyor Kur’an.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım… Zariyat suresi 56
Kulluk için de ilk şart olarak iman gerekiyor. İman olmadıktan sonra aşağıda tafsilatını vereceğim Salih amel kavramına uygun ne kadar iş, eylem, söz üretilir, ne kadar insanlara faydalı olunursa olunsun Allah indinde hiçbir değeri yoktur.
Kur’an-ı Kerim’de ilk şart olan imandan hemen sonra kulluğa keyfiyet kazandırma adına ikinci bir şarttan bahsediliyor ki neticesi cennettir. O da SALİH AMEL.

Salih amel deyince sadece ibadetlerimizle çerçeveleyebileceğimiz bir alan akla geliyor genelde. Bu çok doğru bir algı değil. Yani Salih amelin sınırı sadece ibadetlerdeki güzellik ve içtenlikle sınırlı değil,ibadetlerin dışında günlük hayatımızın akışı içerisinde yapabildiğimiz bütün güzel ve faydalı davranış,söz ve fiillerimiz Salih amel kapsamına girer.Hatta daha da ötesi çok rutin gibi görünen işlerimizi faydalı olma,iyi iş yapma gayesiyle yaparsak yaptığımızdan ibadet sevabı bile kazanabiliriz.

Bir insan, îmânında, amellerinde, ahlâkında, söz, fiil ve davranışlarında dosdoğru ise, hayırlı ve faydalı ameller işliyor, Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet ediyorsa “sâlih” vasfını kazanır. Sâlih insan olmanın iki şartı vardır; îmân etmek, sâlih ameller işlemek.

Allah ve peygambere itaat etmek. “Îmân edip sâlih ameller işleyenleri elbette sâlihler arasına dahil edeceğiz”. (Ankebût, 29/9) ve “Kim Allah’a ve peygambere itâat ederse işte onlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisâ, 4/69) âyetleri bu gerçeği ifade etmektedir. (Dini Kavramlar sözlüğü)

Kur’ân’da yetmiş iki âyette “amel-i sâlih” “îman” ile birlikte geçmiş, îman edip amel-i sâlih işleyenlere mağfiret, büyük mükâfat ve cennet vaat edilmiştir. :

‘‘İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.’’ (Bakara, 2/25; ayrıca bak Mâide, 5/9). (Dini Kavramlar sözlüğü)

Amel-i sâlih, din dilinde; îmanın gereği olarak ihlas ve iyi niyetle yapılan, Kur’ân ve sünnete uygun olan her türlü söz, fiil ve davranışlara denir.
İslâm bilginleri “amel-i sâlihi”; farz, vacip, sünnet, müstehap ve mendup kısımlarına ayırmışlardır.
Namaz kılmak ve zekat vermek gibi ibadetler amel-i sâlih olduğu gibi, dürüstlük, doğru sözlülük ve meşru bir işte çoluk çocuğunun rızkını temin için çalışmak da sâlih ameldir.
Allah’ın rızasına uygun olan her amele sâlih amel diyebiliriz. Tevbe sûresinin yüz yirminci âyetinde mü’minlerin Allah yolunda açlık, susuzluk, yorgunluk ve sıkıntıya uğramaları, bir yeri zapt etmeleri, kâfirlere karşı zafer kazanmaları sâlih amel olarak ifade edilmiştir.
Sâlih amel ile sevap elde edebilmek için insanın mutlaka îmanının bulunması ve şirkten uzak olması gerekir.
De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. (Kehf, 18/110).
Îman, ibadet, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uymak amel-i sâlih kavramına dahildir. İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz (Kehf, 18/30; Buhârî, Îmân, 18 (II, 12). Kur’ân’da îman edip sâlih amel işleyenlerin, yaratıkların en hayırlıları olduğu bildirilmiştir. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. (Beyyine, 98/7).
Emekli Müftü Ali GÜVEN hocamızın kaleme aldığı Kulluk Bilinci adlı eserinde kaynak göstererek aktardığı bir hadis-i şerifi aynen aktarayım
Salih Amelleri Sayesinde Mağaradan Kurtulan Üç Zât
Buharide geçen ve önceki ümmetlere ait latif bir kıssa olarak Peygamberimiz (SAV)’in hikâye buyurduğu şu hadisi şerif, salih amelin önemi ve bize kazandırdığı mükâfatlar hakkında yeterli bilgi vermektedir:
“Ashabım! Sizden evvel gelip geçen milletlerden üç kişilik bir grup yolculuğa çıkmışlardı. Yolda yağmura tutulup dağda bir mağaraya sığındılar. Bu esnada dağdan bir kaya parçası aşağı düşüp mağaranın ağzını kapadı. Bunlar kendi aralarında; salih amellerimizi yâd ederek Allah’a dua ve sığınmamızdan başkası bizi buradan kurtaramaz, dediler. Bunun üzerine içlerinden birisi:
-Allahım! Benim yaşlı ihtiyar babamla annem vardı. Her gün ben koyunları sağıp bunların akşam sütünü içirmezden evvel aileme ve hizmetçime süt içirmezdim. Günlerden bir gün, bir iş çıkmış ve ben onlar uyuyuncaya kadar dönemedim. Akşam sütünü sağıp geldiğimde ikisini de uyuyor buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan önce ailece akşam sütü içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu halde onların uyanmalarını bekledim. Nihayet şafak aydınlığı oldu. O zaman uyandılar ve sütlerini içtiler. Allahım! Sen çok iyi bilirsin ki benim, ana-babama karşı bu ihtimamım, senin rızai ilâhiyyeni talep etmek içindir. Eğer bu işi rızan için yapmışsam bu taştan çektiğimiz belayı bizden uzaklaştır, diye dua etti. Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmaya muktedir olamadılar.

Nebi (SAV) buyurmuştur ki; bu defada bir başkası:
– Allahım! Benim amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Onunla birleşmek istedim. Fakat teklifimi kabul etmedi. Yıllar sonra bir kıtlık senesinde bana başvurup ihtiyacını arz etti. Ben de kendisini bana teslim etmek şartı ile ona (120) altın verdim. Kabul etti. Bu suretle fırsat el verip cinsi bir muameleye başlamak üzere iken o bana: Hayır, ey Allah’ın kulu, Allah’tan kork! Bizleri yaratan kudretin bu bekâret mührünü nikâhsız olarak senin açmanı helal etmem dedi. Ben de Allah’tan korkarak günahtan çekinip insanların bana en sevimlisi olan kızcağızın yanından ayrıldım ve ona verdiğim altınları da bıraktım. Allahım! Ben bunu yalnız senin rıza ve muhabbetini kazanmak için yaptım ise, içinde kapandığımız şu kayadan bizi kurtar! diye dua etti. Mağaranın girişi biraz daha açıldı. Fakat yine de çıkılabilecek derecede değildi.

Nebi (SAV) devam buyurup üçüncü yolcunun da şöyle dediğini anlattı:
– Allahım! Sen her şeyi yakînen bilirsin ki, ben bir keresinde işçiler tutmuş ve sonunda ücretlerini de vermiştim. Fakat birisi ücretini almadan bırakıp gitti. Bunun ücretini ticaretle ürettim. Hatta onun hesabına servet olup mal çoğaldı. Bir müddet sonra bu adam bana geldi ve ey Allah’ın kulu! Ücretimi bana ver dedi. Ben de ona: Şu gördüğün deve, sığır ve bunlara hizmet eden köle senin ücretinden üremiştir, al götür, dedim. O da:
– Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme, dedi.
– Seninle alay etmiyorum, hakikati söylüyorum dedim. Bunun üzerine malları aldı ve hepsini sürüp götürdü. Allahım! Bu hayır ve sadakatimi senin rızan için yapmışsam şu kaya parçası ile bunaldığımız şu darlıktan kurtar! Diye dua etti. Kaya tamamen açıldı. Bunlar da mağaradan çıkıp gittiler.” (Tecrid 7/Hn:1030)

Bu hadisi şeriften; salih amellerimizi vesile ederek hâcetimizi istemenin caiz olduğunu öğreniyoruz.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı