REKLAMI GEÇ

Mehmet Yüksel’in kaderindeki ANKARA

Mehmet Yüksel’in kaderindeki ANKARA

Bundan tam tamına 32 yıl önce bugün eline silah almak yerine, eşi Neşegül Hanım’ın elinden tutup Ankara’ya gitti. Açlık, sefalet, zorluk içinde geçen Ankara macerasını 1,5 yıl sonra noktaladı. Yıllar sonra bu kez Başkent O’nu bir vekil, eşini ise vekil eşi olarak ağırladı. Ankara mutluluğu ancak 3 yıl sürdü. Ankara’nın son sürprizi, acı oldu…

/ DENİZLİHABER / 30 Ocak 2011 Pazar, 10:27

Denizli, gerilimli yıllarda sağ-sol çatışmalarını göbeğindeydi. Cinayetler Türkiye’ye oranla yok denecek kadar azdı. Ancak bu ölüm tehlikelisinin olmadığı anlamına gelmiyordu. Hele hele gençlik önderleri için hiç ama hiç!.. Bunlardan biriydi Mehmet Yüksel. Şimdilerde AKP Denizli Milletvekili olan Yüksel, daha önce Denizli Ticaret Odası Başkanı idi.

AKP’DEN ÖNCE ANAP’TAYDI
Ancak Yüksel’i Denizli kamuoyu DTO Başkanlığı’ndan değil daha öncesinden tanıyor. 90’lı yıllarda Yüksel ANAP İl örgütünde uzun süre görev aldı. Beyhan Aslan ANAP İl Başkanı iken Yüksel ise yardımcısıydı. Uzun süre bu görevde bulunan Yüksel, Aslan’ın ANAP Denizli Milletvekili olmasıyla İl Başkanlığı’na seçildi.

ASLAN-YÜKSEL İLİŞKİSİ ESKİLERE DAYANIYOR
Beyhan Aslan-Mehmet Yüksel ekürisinin siyasi geçmişi ANAP’la sınırlı değil. İkili aslında 80 öncesi MHP’de siyaset yaptı. Zorlu yıllar Beyhan Aslan MHP Denizli İl Başkanı iken, Mehmet Yüksel ise MHP Gençlik Kolları Başkanı idi. Yüksel ile işte o yılları konuştuk.

SALDIRIYA UĞRADILAR, KURŞUN YAĞIYORDU
Denizlihaber.com’a 80 öncesi gerilimli yıllar ve yaşadıklarını anlatan Yüksel, Beyhan Aslan ile MHP il binasında otururken bir silahlı saldırıya uğradıklarını, canlarını Beyhan Aslan’ın il başkanlığı masasının altına girerek son anda kurtardıklarını söyledi. Hayatının hiçbir anında silaha sıcak bakmadığını ve taşımadığını dile getiren Yüksel, silahlara olan antipatisi yüzünden eşiyle birlikte şehir değiştirdi.

YÜKSEL’İN KADERİNDEKİ ANKARA!
Zorluklar içinde süren bir buçuk yılın ardından, tekrar döndükleri kentte 90’lara kadar siyasetten uzak durdu. Önce ANAP ardından AKP, aslında tesadüfler zinciri onu hiç düşünmediği bir sıfata büründürdü. Kentte belediye başkanlığı yapmayı hayal ederken, bir süre sonra AKP’nin 1. Sıra adayı olarak Ankara’ya milletvekili ünvanıyla gitti. Eşi Neşegül Yüksel neredeyse 30 yıl sonra bu kez çok daha farklı bir kimlikle gittikleri Ankara’ya gider gitmez ilk işleri, acı içinde yaşadıkları semtlerde kol kola dolaşmak oldu. O günleri unutmadılar. Mutluluk içindeki başkent yılları uzun sürmedi. 3 yıl sonra yaşanılan acı olay Ankara’nın son oyunu oldu…

İşte Sedat KURT’un tarihe not olarak düşülecek bir Mehmet Yüksel röportajı;

SEDAT KURT- Aslında siz siyasette çok eskisiniz ve sıkıntılı süreçte de önemli görevler üstlendiniz, o dönemde nasıl badireler atlattınız ve neler yaşadınız kısaca anlatabilir misiniz?

MEHMET YÜKSEL-Siyaset ve sivil toplum örgütleri, dernek çalışmaları… Bunlara baktığımız zaman; ortaokul dönemlerinde, Komünizmle Mücadele Derneği revaçta o dönemlerde…
67-68’lerden bahsediyorum. Bizim büyüklerimiz, o tarihlerde bizleri kongre ve dernek çalışmalarında görevlendirdiler. Daha sonraki dönemlerde, üniversite çağlarında da yine Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları saflarında bulunduk.

SAĞ-SOL OYUNUNU GÖREMEDİK!
“1978 yılında Sayın Beyhan Aslan il başkanı, ben de gençlik kolları başkanıydım. Tabi o dönemlerde gençler iki büyük kutba ayrılmıştı. Sağ ve sol… Aslında bu iki deyim de bence bölücü bir deyim. Ne sağ ne sol, ben her iki deyimi de kabul etmiyorum ve Türkiye üzerinde oynanan oyunları o tarihte genç olarak bizler çok net göremedik”

AYNI EL VE AYNI SİLAH
BU ÜLKENİN 5 BİN GENCİNİ ÖLDÜRDÜ
“Ama bir gerçek var ki aynı silahlarla, aynı tetik, aynı el bu ülkede 5 bin tane gencin en verimli çağında toprağa gitmesine neden oldu. Bu gençlerin her biri sağdan da soldan da lider vasfı olan, lider özelliği olan, ülkeyi pozitif anlamda bir yerlere götürebilecek olan kişilerdi. Bütün enerjilerini birbiriyle çatışmakta kullandılar. Aslında bu enerji, tabiri caiz ise ülkeyi daha ileriye götürebilecek bir güçtü, dinamizmdi, bir lokomotifti ama bilinçli bir şekilde bu gençler birbirileriyle çarpıştırılarak ne yazık ki sonradan öğrendiğimiz kadarıyla, alınan bilgilere göre aynı silahlarla, aynı tetikle, aynı elden çekilen tetiklerle vuruldular. Her iki genç de vatan uğruna, güzellikler uğruna bir şeyler yaptığını zannederek, bu mücadelenin içinde bulundular. Niyetler hep halisti ama her dönemde olduğu gibi bu dönemde de provokatörler vardı. Şimdi de aynı şekilde… Ben üzülerek seyrediyorum üniversitedeki olayları. Aslında konuşarak, fikirleri özgürce söyleyerek, belli platformlarda tartışarak insanlar kendilerini ifade edebilseler bütün güzellikler ortaya çıkacak. Ama yine maalesef bu çirkin provokatif eylemler geliyor”

SEDAT KURT- Gençlik kolları başkanlığı görevini yaptığınız dönemde sıkıntılı, badireli süreçler yaşadınız mı?

HİÇ SİLAH TAŞIMADIM!

MEHMET YÜKSEL-“Tabi ki. Anarşinin en yoğun olduğu dönemlerde, ama Denizli’de pek cinayet anlamında olaylar olmuyordu ama dövüş kavga anlamında, dövmeler anlamında, yol kesmeler anlamında, çok ciddi anlamda sıkıntılar vardı. Ama hiçbir dönemde silahım olmadı, silah taşımadım ve şu anda da milletvekiliyim halen de silahım yok ve bundan sonra da almayı hiç düşünmüyorum. Allah aldırmayı da nasip etmesin. Bu benim önemli bir temennim”

CHP’Lİ BAŞKANLA KOL KOLA GİRİP ÇINARDA YÜRÜDÜK!

“Tabi o dönemlerde CHP Gençlik Kolları Başkanı da Kadir Arpacı diye bir arkadaşımız şu anda emekli bir öğretmen. O da CHP Gençlik Kolları Başkanlığı yapıyordu. Onunla biz bir gün, kaldırımın bir tarafı sağın elinde, diğer tarafı solun elinde, Enver Paşa Caddesi kol kola girdik, ikimiz birlikte her iki kaldırımdan yürüyerek tur attık. İlk anda görenler şaşırıyordu. Biri MHP Gençlik Kolları Başkanı biri CHP Gençlik Kolları Başkanı kol kola ve farklı kaldırımlarda yürüyorlar. Tabii bu belli bir süre pozitif anlamda bir barışı sağladı. Kavga ve dövüşü kısa süre de olsa engelledi. Ama tek başıma, tek başımıza bizlerin ferdi olarak iyi niyetleri bir şey ifade etmiyordu. Mutlaka bu eylemsizlikten, bu kavgasızlıktan memnun olmayanlar vardı. Onlar yine provokatif eylemlerini devam ettirerek ortalığı yine karıştırdı. Görev yaptığım 78-79 yılları arasında iki dönemde çok şükür kimsenin burnu kanamadı”

MHP İL BAŞKANI BEYHAN ASLAN İLE BİRLİKTE
SİLAHLI SALDIRIYA UĞRADIK ÖLÜMDEN DÖNDÜK

“Silahlı saldırı anlamında parti binamızda, İl Başkanımız Beyhan Aslan’ın odasında otururken zaten bina çok eski bir binaydı, şimdiki Çınar’da Gözde’nin olduğu yerde, Zafer Kınalı’nın oteli vardı. Yer bulamamıştık, otelden kontrplakla ayırmıştık, suntayla, bir tarafı oteldi bir tarafı il, merkez ilçe, gençlik kolları ve kadın kollarıydı, hepsi oradaydı. Ve aynı merdivenle çıkıyorsunuz, hole geldiğin zaman sağa döndün mü otele, sola döndümdü parti binasına gidiyorsun. Böyle bir garip bir şekilde binamız vardı. Bu kerpiçten olan binada yine bir gün gündüz otururken kurşun yağmaya başladı. İl başkanlığı odasında İl Başkanı Beyhan Aslan’la birlikte oturuyordum. İkimiz bir masanın altına girdik ve masanın üzerinden güç şartlarda, telefonu masanın altına aldık ve emniyeti arayıp yardım istedik. Tabii ki emniyetten yardım gelinceye kadar bizde -ne cam ne çerçeve- bir şey kalmadı. Ama bu saldırıda herhangi bir can kaybı olmadı ama bina çok büyük hasar görmüştü. Tabii yarattığı bir endişe vardı.

SÖZDE ONLAR BAĞIMSIZLIK DİYORDU
BİZ DE KOMÜNİZMDEN KORUYORDUK

“O günlerden bugünlere geliyoruz ve üniversite dönemlerinde de aynı şekilde gençleri kamplara bölerek, ama bu işi yaparken bu ülkenin bağımsızlığı için sol örgütlü arkadaşlarımız, ülkenin bağımsızlığı için yaptıklarını, bizler de vatanı komünistlerden kurtarmaya çalıştığımızı zannediyorduk. Ama sonuç itibariyle tekrar ediyorum, 5 bin toprağa giden gencimiz ve 12-13 bine yakın da hapishanelerde çürüyen ve çıktıktan sonra da sabıkası nedeniyle yıllarca iş bulamayan bu binlerce gencimizi, aslında bizim geleceğimiz olan gençlerimiz bizim beyinlerimizdi. Enerji dolu insanlardı bu gençlerimiz. Bu denli kurgulanan planın kurbanı oldular ve süreç içerisinde çok değişik olaylar yaşadık ama hiç birisinde Allah’a şükür, ne olayları kışkırtan ne teşvik eden oldu ve olayların olmaması yönünde gayret gösteren gençlerimizin ancak birbiriyle konuşarak anlaşabileceğini, silahla ve kaba kuvvetle bir yere varamayacağını yıllarca anlatmaya çalıştık. 12 Eylül hareketinden sonra tabii cezaevlerine düşen hem sağdan hem soldan insanlarımız o dönemleri zaman zaman hatırlıyorlar ve izleyebiliyoruz televizyonda yayınlanan görüntülerle.

EŞİMİ ALIP DENİZLİ’Yİ TERK ETMEK ZORUNDA KALDIM!

“Ancak ben Denizli’yi terk etmek zorunda kaldım 79 yılında. Çünkü ciddi bir şekilde üzerimizde baskı ve saldırı vardı. Kendimizi koruyup kollamak için ya bizim de silahlanmamız gerekiyordu ya da ilimizi terk etmemiz gerekiyordu. 1979 yılında, üniversite eğitimini tamamlayıp bitirebilmek için rahmetli eşimle beraber Denizli’den Ankara’ya ayrıldık”

32 YIL ÖNCE BUGÜN ANKARA’YA GİTTİLER!

“30 Ocak 1979 tarihi itibariyle Denizli’den ayrıldım ve 8 ay boyunca eşimle beraber, bir öğrenci evinde, bir odada kaldık. İş aradık. O işsizlik dönemlerimizde, o evinde kaldığımız arkadaşlarımız içerisinde, kamuda çalışanların getirdiği parayla ancak geçinebiliyorduk. Eşim evde yemekleri yapıyordu, bulaşıkları yıkıyordu.

UZUN SÜRE PAZARLAMACILIK YAPTIM!

“Ben de her gün sabah gazete ilanlarına bakarak iş aramaya gidiyordum. Uzun süre pazarlamacılık, ansiklopedi pazarlaması, daha sonra Denizli’den havlu çarşaf gibi, bornoz gibi tekstil ürünlerini getirip elde dolaştırarak pazarlamaya çalıştım. Daha sonra eşim İmar İskan Bakanlığı’nda işe girdi. Onun aldığı maaşa güvenerek bekar arkadaşlarımızın, öğrenci arkadaşlarımızın evinden ayrıldık. Bir bağ evinde, bir oda bir salon ev tutabildik…”

VE YILLAR SONRA BUKEZ VEKİL SIFATIYLA ANKARA’YA GİTTİ AMA!..

“ Ve ikinci defa Ankara’ya gelişimizde Allah bize milletvekili olarak gelmeyi nasip etti. Rahmetli eşim de bu konuyu çok vurgulardı. Birinci geldiğimizde çok zor şartlarda gelmiştik, günlerce aç kaldığımız zamanlarımız oldu ama mücadeleye hep devam ettik. Hep çalışmak üzerine ama bu mücadelenin ekmek parası için ekmek parası kazanmak için yapılan mücadelenin sonuçta yıllar itibariyle yine geldiğimiz Ankara’da, Allah bize onurlu bir görevi nasip etti. Burada da 17 Mayıs 2010’da rahmetli eşimle beraber, onun yönünden Ankara’yı noktalamış olduk. Acısıyla tatlısıyla büyük hatıralarımız var…

GENÇLERE SESLENDİ!..

“Tekrar üniversitelere bakıyorum, özgürce düşünmek, özgürce konuşmak ve hakların aranması, gençlerin en tabi hakları ama bunu yaparken üzüm mü yiyeceğiz, bağcıyı mı döveceğiz? Bu konuda çok uyanık olmaları gerektiğini düşünüyorum. Ve geçmişte yaşanan olaylardan dersler alınması gerekiyor. Hangi görüşte olurlarsa olsunlar, geçmişte yaşanan olaylardan ders alarak kendi büyüklerini dinleyerek hiç olmazsa bizim kuşağın düştüğü hatanın içerisinde düşmesinler”…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı