REKLAMI GEÇ

Ege yenilenebilir enerji üssü oldu

Ege yenilenebilir enerji üssü oldu

Türkiye’nin dev şirketlerinin bir biri ardına gerçekleştirdikleri yatırımlarıyla Ege bir anda ülkenin yenilebilir enerji üssü haline geldi. Peki Ege bir anda rüzgar ve jeotermal enerji santralleriyle nasıl donatıldı? Devler neden Ege’de peşi sıra bu santralleri kuruyor? Bu konunlarla ilgili merak edilenleri enerjinin rüzgar vadisindeki bir Denizlili isme, ABK Enerji Genel Müdürü Ayhan Ahmet Ekiz’e sorduk.

/ DENİZLİHABER / 1 Ekim 2012 Pazartesi, 12:22

Türkiye’nin devleri Ege’de birbiri ardına yenilenebilir enerji yatırımları kuruyor. Kıyılarında rüzgar santralleri ve Aydın-Denizli aksında yoğunlaşan jeotermal santralleriyle Ege, artık Türkiye’nin yenilebilir enerji üssü konumunda.

Peki enerji sektörünün gözde trendleri rüzgar ve jeotermal enerji yatırımı yapmak isteyenleri hangi mevzuatlar bekliyor? Yatırımcı bu yatırımları kaç yılda amorti ediyor? İsteyen kendi enerjisini üretebilir mi? Ege kıyılarını kaplayan rüzgar gülleri elektrik ihtiyacımız açısından ne anlama geliyor? Her biri yıllık ne kadar elektrik üretiyor?… Tüm bu soruların yanıtları ve daha fazlasını Söke ABK Enerji Üretim Aş Genel Müdürü Ayhan Ahmet Ekiz Denizlihaber.com’un özel röportajında açıklıyor.
İŞTE O RÖPORTAJ

DENİZLİHABER: Söke’deki rüzgar santraliniz hakkında bilgi verir misiniz?

Santralimiz ABK Enerji Üretim A.Ş., Söke-Didim yolu üzerinde, 30 MW kurulu güce sahip. Yıllık 100 milyon Kw-Saat üretim kapasitesine sahip santral, 6 bin konutun yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabilecek elektrik üretiyor.

Yatırımına 2010 ortalarında başlanan santral, 2012 başında faaliyete geçti. İspanyol-GAMESA türbinlerimizin her biri 2 MW kapasiteli. Santralde tam 15 türbin var.
Santral işletmemizde 3 vardiya olmak üzere toplam 20 personel çalışıyor. Her bir türbinin kule uzunluğu 80 metre. Kanat çapı 47 metre. Bu türbinlerin her birinin ağırlığı 320 ton.

DENİZLİHABER: Türkiye Elektrik piyasasında son gelişmeleri ve geleceğini değerlendirir misiniz?

UYGULAMA ÇOK GEÇ KALDI
Türkiye’de Elektrik Piyasası 2001 yılından bu yana çok dinamik bir yapıya büründü. 4628 sayılı Elektrik piyasası kanunu, ileri seviyede hedefleriyle, bizim açımızdan tarihe geçmiştir. İngiliz elektrik piyasası örnek alınarak oluşturulan bu kanunla “rekabete dayalı serbest piyasa modeli” amaçlanmıştır ancak ardından seneler geçmesine rağmen ortaya çıkan birçok sorun bu modelin istenilen şekilde yerleştirilmesini zorlaştırmış ve konulan hedeflerden birçok sapmalar meydana gelmiştir. Strateji belgesinde belirtilen hedeflere maalesef zamanında ulaşamadık.

GELİNEN NOKTA YİNE DE SEVİNDİRİCİ
Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye elektrik piyasası doğru ve yerinde bir karar vermiştir. Sistem içindeki hantal ve verimsiz yapıların ayıklanmasını neredeyse imkansız kılan çapraz sübvansiyonların yoğun olduğu sistem ve dikey bütünleşik yapı tamamen terk edilmiş , yerine modern dünyanın benimsediği üretim, iletim ve dağıtımı birbirinden ayıran elektriği bir yandan konvansiyonel bir meta olarak gören diğer yandan kendine has temel bazı özelliklerini (depolanamaması, insanların elinin elektrik anahtarına çok kolay ulaşıyor olması, talep tarafının elektrik hizmeti karşısında ödeyeceği miktarı anlık olarak kontrol edemiyor olması..vb.) dikkate alan ucuz ve verimli bir sistem oluşturulmuştur.

Bu noktada benim de üyesi olduğum Elektrik Mühendisleri Odası’nın, piyasanın serbestleşmesi konusundaki itirazları 90’lı yılların ortasından bu yana devam etmektedir. Bu itirazlar temelde elektriğin bir kamu hizmeti olması noktasında odaklanmıştır. Bunun yanı sıra EMO dikey bütünleşik yapının elektrik sistemimizi günümüze taşıyan çok büyük yatırımlara imza atan kuvvetli yapısına, yeni getirilen anlayışın muktedir olamayacağını savunmaktadır. Devletçi/tekelci bir anlayışa sahip elektrik idaresinin yaptığı yatırımlar devasadır ancak bundan sonra ne bir Keban yapmaya gerek vardır ne de bunu yapabileceğimiz bir ortam kalmıştır. Yani tekelleşmiş yapı aslında bu noktada görevini bitirmiştir. Artık bundan sonra iş bu hantal ve verimsiz sistemde ısrar etmek yerine, yatırımların tamamen serbestleşmiş piyasadan gelen arz/talep anlayışını benimsemiş bir piyasayı tam anlamıyla kurmaya kalmıştır. EMO’nun bir diğer altını çizmemiz gereken eleştirisi de üretim-iletim-dağıtım alanındaki koordinasyon eksikliğidir, bu benim de hak verdiğim çözülmesi gereken bir sorundur.

Asıl sorun şu ki Avrupa ülkelerin tamamen serbestleşme süreci 2 ila 9 yıl arasında sürmüştür, ancak 11 yılını bitirmek üzere olan Türkiye elektrik piyasası hala serbest tüketici limitini sıfıra çekememiş, spot piyasasını oluşturamamıştır. Üretim anlamında ise Temmuz 2012 sonu itibariyle kurulu gücümüzün sadece %56’sı özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Buna rağmen son teknoloji ve modern yapıyla donatılmış özel sektör üretim santralleri, verimli operasyonları ve aktif yapıları ile geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlamıştır.

DENİZLİHABER: Bu bağlamda yenilenebilir enerji kaynaklarının şu anki yerini ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bildiğiniz gibi bölgemizde özellikle jeotermal ve rüzgâr enerjisi ön plana çıkmıştır. Jeotermal enerjiden elektrik üretimi yapan santrallerin hemen hemen hepsi Denizli-Aydın arasında Menderes grabeni üzerinde yer almaktadır. Rüzgâr enerjisi santrallerinin ise yine kıyı Ege boyunca sıralandığını, birçoğunun da inşaatına başlandığını söyleyebiliriz. Bu yatırımlar bölge halkı için en başta doğal güzellikleriyle dikkat çeken Ege bölgesi için büyük fırsatlar oluşturmakta, bölgemizi daha da kıymetli hala getirmektedir.

YENİLEBİLİR SANTRALLER LİSANSSIZ KURULABİLİYOR
Öte yandan lisanssız enerji üretimine izin veren yönetmeliğin yayımlanmasıyla yenilenebilir enerjiye olan ilginin bir kat daha arttığını söyleyebiliriz. Bu yönetmelikle artık isteyen her vatandaş herhangi bir kısıtlama olmadan bölgemizde bolca bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak elektrik üretebilecektir.

BÜYÜK FIRSATLAR SUNUYOR
Henüz çok yeni olan bu konunun özellikle bölgemizdeki sanayi kuruluşlarının ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Sanayiciler rüzgâr ve güneş enerjisini kullanarak kendi enerjilerini üretme daha da önemlisi ihtiyaçlarından fazla elektrik enerjisini destekleme mekanizması kapsamında devlete satabilme ayrıcalığına sahip olacaklardır. Elektrik kullanıcıları için büyük fırsatlar sunan yönetmelikle yeni bir döneme girilmiş Dünya literatüründe dağıtık üretim olarak adlandırılan sürecin ülkemizde önü açılmıştır.

İHTİYACINIZI TÜKETİN FAZLASINI SATIN
Yatırımcılar 6-8 yıl gibi bir sürede kendini amorti etme kabiliyeti bulunan mikro rüzgâr ve güneş santralleri kurarak, 30 yıllık elektrik enerjisi ihtiyaçlarını garanti altına alacak üstelik %70’lere varan oranda dışa bağımlı olan elektrik piyasasındaki dalgalanmalardan ve yüksek fiyat baskısından etkilenmeden bunu yapabileceklerdir. Bu yatırımlar ticari kaynak olmanın dışında, milli bir hizmet niteliği de taşımaktadır. Bu kapsamda bütün taraflar için çok yeni olan bu konudaki imtiyazlar ve ayrıcalıklardan yaralanmak isteyen yatırımcıların profesyonel destek alması gerekmektedir, nihayetinde bu süreç tamamen teknik altyapı gerektiren bir mühendislik çalışmasıdır.

DENİZLİHABER: Son günlerde oldukça popüler olan rüzgâr ve güneş enerjisinden bahseder misiniz?

Rüzgâr ve güneş daha önce bahsettiğim gibi ülkemizde ve özellikle bölgemizde bolca bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarımızdandır. Rüzgâr türbinleri dünyada 30 yılı aşkın süredir ticari elektrik üretimi için kullanılmaktadır. Dolayısıyla güvenilirliğini ispatlamış bir enerji kaynağıdır. Ülkemizde de rüzgâr türbini konusunda gerek yerel gerek uluslararası alanda ses getirmiş, yatırımcıların güvenebileceği ciddi firmalar, rüzgâr türbinini üretiminden kurulumuna her türlü desteği sağlamaktadır. Şu anda dünyada yaygın olarak kullanılan ve Danimarka modeli olarak adlandırılan 3 kanatlı yatay eksenli türbinler verimlilik açsından kabul görmüş modellerdir. Kendi ihtiyacımızı karşılamak için veya lisansız elektrik üretimi kapsamında elektrik üretmek için rüzgâr türbini seçerken birçok firma; Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın hazırladığı rüzgâr haritasına bakarak analizlerini yapmakta, bu nedenle maliyet analizi ve geri dönüş hesabı yapmakta yetersiz kalmaktadır. Bu konunun rüzgâr ölçümlerinin yapıldığı gerçek santrallerin verileriyle çözülebileceğini düşünüyorum.

YATIRIMCILAR KONUNUN UZMANLARIYLA ÇALIŞMALI
Diğer yandan bu tip yatırımların hemen hemen hepsi şebekeye bağlı yapılmaktadır. Bu noktada dağıtım şirketleri ve kullanıcı arasında çeşitli teknik analizlere dayalı bağlantı noktası çalışması yapılmalıdır. Dağıtım şirketlerinin önereceği bağlantı noktaları bazen projeyi uygulanabilir olmaktan çıkarmakta nakil hattı maliyetleri projenin önüne geçmektedir. Bu temel iki problemi çözmek için yatırımcıların mutlaka mevzuata ve teknik konulara hâkim şirketlerle ile çalışması gerekmektedir.

TÜRBİN FİYATLARI BAZEN 2 KATINA ÇIKARILIYOR
Bütün bunlara ek olarak bazı firmalar rüzgâr türbinlerini çok yüksek fiyatlara önermektedirler ki bu fiyatlar zaman zaman dünyadaki fiyatların 2 katına ulaşmaktadır. Özellikle Avrupa’da neredeyse seri üretim haline gelmiş ve fiyatları ucuzlamış olan rüzgâr türbinlerinin maliyetleri konusunda yatırımcılar doğru bilgilenmelidir.

MİNİ TÜRBİNLER HER TÜRLÜ İHTİYACI ÇÖZER
Türbinlerden bahsetmişken bir konunun daha altını çizmek istiyorum. Rüzgârdan enerji üretmek için o bölgenin rüzgâr rejimi önemli olmakla beraber, çok kuvvetli rüzgâr hızlarına gerek yoktur. Bu ihtiyaca göre tasarlanan küçük rüzgâr türbinleri ile evlerin bahçesinde, tarlalarda, sanayi tesislerinde, askeri alanlarda rahatlıkla kendi elektrik ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabilir.

GÜNEŞ ENERJİSİNE GELİNCE!
Güneş enerjisinde ise en yaygın olarak kullanılan ve tüm dünyada kabul edilmiş teknoloji olan fotovoltaik teknolojisinin altını çizmemiz gerekir. 2005 yılında 5000 MW seviyesinde olan kurulu güç günümüzde 40.000 MW’ı geçmiş durumdadır dolayısıyla fiyatlarda diğer bütün yenilenebilir kaynaklara oranla çok büyük düşüş meydana gelmiştir. Bu düşüşlerin 2030’ların ortasına kadar devam edeceği tahmin edilmektedir.

DEVLET DESTEĞİ İHTİYACI HAT SAFHADA
Şebekeye bağlı Fotovoltaik elektrik üretim tesisleri perakende fiyatlarla rahatlıkla rekabet eder hale gelmesine karşın toptan elektrik piyasasında rekabet eder hale gelebilmesi için, geçtiğimiz 7 yıldaki çok büyük düşüşe rağmen, hala ciddi bir devlet politikasına ve desteklemelere ihtiyaç duymaktadır. Burada devlet politikasını karbon emisyonunun azaltılması çerçevesinde ülkelerin üzerine düşen sorumluluklarını karşılayabilmeleri için uygulamaları gereken politikalar olarak tanımlayabiliriz.

GELECEĞİMİZ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Şu anda dünya enerji piyasasını domine eden fosil yakıtlar olmasına rağmen güneş enerjisinin kullanarak temiz ve yenilenebilir enerji üreten tesislere yatırım yapmak için birçok sebep bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi, sanıldığının aksine fosil yakıtların sonlu olması ve fiyatlarının artık ucuz olmaması değil, şu anda sürdürülemez hızlarda devam eden sera gazı salınımlarını azaltma çabasıdır. Unutulmamalıdır ki taş devri de taşlar yeryüzünde son bulduğu için bitmemiştir. Dolaysıyla yukarıda değindiğim politikaların Kyoto protokolüne taraf olan Türkiye tarafından da hızla uygulamaya konmak durumunda olduğunu da düşünürsek güneş enerjisini önünün ne kadar açık olacağını görebiliriz.

Ülkemizde hem ekonomik açıdan hem de mevzuat ve uygulanan politikalar bakımından lisanssız enerji üretimi kapsamında güneş enerjisi yatırımları yapmak isabetli bir karar olacaktır. Bu sayede yatırımcılar üstünden çok büyük yükler kalkmış olacak ve rakiplerine göre piyasada çok daha erken yer alabileceklerdir.

SEKTÖR HER YIL YÜZDE40 BÜYÜYOR
Güneş enerjisinde yatırımcılara tavsiye niteliği taşıyan son bir konunun daha altını çizmek isterim. Şu anda fotovoltaik teknolojisinde sektörü domine eden 2003 yılından bu yana %50 piyasa payıyla birinci sırada Almanya ve ikinci sırada Japonya olarak karşımıza çıkmaktadır. Almanya’nın Japonya’yı fotovoltaik sektöründe sollamasından bu yana sektör senelik %40 büyüme hızıyla dikkat çekmektedir. Yatırımcılar mutlaka Almanya faktörünü dikkate almalıdırlar, çünkü son 10 senede Alman üreticilerin gösterdiği çok yüksek öğrenme(deneyim) eğrisi performansıyla fiyatlar bir miktar daha aşağıya çekilmiştir.

DENİZLİHABER: Güneş ve rüzgar enerjisinde yatırım ne civarlarda?


Bildiğiniz üzere, yeni çıkan Lisanssız Elektrik üretimi ile ilgili yasa , enerji sektöründe kendi elektriğini üretmek isteyen şahıs ve şirketlerin önünü açmıştır. Bu sektördeki devrim niteliğindeki bir karardır. Şimdi beklediğimiz Enerji Bakanımız Sn. Taner Yıldız beyin sözlü olarak belirttiği 500 kW olan sınırın, 1 MW’a yükseltilmesidir. Bu şu anlama geliyor; Enerji üretim tesislerinde kurulu güç ile yatırım oranı birebir değişmez, sabit yatırımlar enerji nakil hattı, tesisin yeri, proje hizmetleri vb. maliyetler projenin büyümesinden etkilemez. Bu yüzden esas amaç olan elektriğin daha ucuza mal edilmesi için yatırımların doğru tahlil edilmesi gerekmektedir.
RÜZGAR VE GÜNEŞTE YATIRIMCILAR NE EKİYOR, NE BİÇİYOR?
Şimdi geldiğiniz konu, herkesin merak ettiği bir soru olan, enerji yatırım bedelleri, üretimleri ve satış fiyatlarıdır. Enerji yatırımlarında şu anda öne çıkan güneş ve rüzgar üretim tesisleri olduğu için ikisini kıyaslayacağım.

Her ikisi için de 1 MW’ı baz alırsak yatırım bedelleri yaklaşık, rüzgarda 1.200.000 EURO, güneşte 1.600.000 EURO.

Üretimleri yılda rüzgar 3.500.000 kwh/yıl, güneşte 1.500.000 kwh/yıl ; satış fiyatı kwh olarak rüzgarda 7,3 USD Cent, güneşte 13,3 USD Cent olarak gerçekleşmektedir.Tabii bu verdiğim değerler yaklaşık değerlerdir.

Bu çizdiğim perspektifte baktığımızda, eğer ki ciddi bir tüketim noktanız varsa, enerji yatırımları oldukça caziptir. Sadece yatırımcıları uyarmam gereken 2 konu var. Birincisi bu sektör düşük maliyet kaygısı ile ucuz cihaz temin etme düşüncesini kaldırmaz. Pahalı olsun ama yarı yolda bırakmasın ki; üretici firmayı veya bakım firmalarını satıştan sonra görmeleri biraz zor olacaktır. İkincisi, bu konuda yatırım yaparken, konuyu iyi bilen uzmanlarla çalışsınlar, çünkü cihaz tercihi olsun, yapılacak sözleşmeler ve bağlantı süreci olsun çok kritik detaylardır.

Burada çok önemli avantaj bölgesel olarak AYDEM şirketinin, BEREKET enerjinin bir alt kuruluşu olması ve yönetim kurulu başkanın meslektaşım ve ağabeyimiz Ceyhan Saldanlı’nın olmasıdır. Onun zihniyetinin, bu hizmetin kamusal bir sorumluluk olduğunu her zaman altını çizmesidir.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı