REKLAMI GEÇ

TERMALDEN SAĞLIĞA UZUN YOLCULUK

23 Eylül 2019 Pazartesi

Çeşitli mineral zenginliğine sahip sıcak yeraltı suları için kullanılan “termal” ismi, günümüz turizm sektörünün pek sevdiği bir adlandırma. Üzerine inşa edilen sektörel olanaklar, kavramın güncelliğini sürekli kılan esas unsur.

AKDENİZ ÇANAĞINDA SU KÜLTÜRÜ
Oysa termal dediğimizde, Akdeniz çanağında kurulmuş birkaç bin yıllık uygarlıkların hemen hepsi için geçerli bir tarihsel kültürden söz etmiş oluyoruz. Mısır, Roma, Grek ve Anadolu’da kurulmuş uygarlıkların neredeyse tümü, bu zaman zarfınca şifayı termal sularda bulmuş, Akdeniz bitki örtüsünün sağlık açısından zenginliğini de kullanarak, kendinden sonraki tüm uygarlıklara bu kültürü miras bırakmıştır. Gerçekte bu uygarlıklar mirası şifa yolunun tek bir adı vardır: Su kültürü!

Mısır için Nil Nehri tanrıların ve onların yeryüzünde suretini temsil eden firavun-oğulların, Mısır halkı üzerindeki mutlak egemenliğini sürekli kılan bir kaynaktı. Her yıl Nil’in taşmasıyla oluşan bolluk ve bereket, halkın yıllık geçim ihtiyacı için gereken imkanı sağlardı.

Akdeniz’in bu yakadaki kıyı şeridinde, Roma, Atina ve Küçük Asya paralelinde ise o kadar çok uygarlık kuruldu ki, güçleri ve egemenlik süreleri ne olursa olsun, hepsinin de varlıklarını sürdürmelerinin en önemli unsuru, bu uzun coğrafya şeridinde yaşam olanaklarını her açıdan devam ettirmelerine yetecek doğal ve ekonomik imkanların temerküz etmiş olmasıydı. Bu imkanlar iklim ve bitki örtüsüyle başlayıp, yeraltı zenginliği olarak ifade edilebilecek kaynaklara kadar geniş bir yelpaze oluşturmaktaydı.

ANADOLU UYGARLIKLARI VE TERMAL
Anadolu ise Kuzey Akdeniz kıyılarının her açıdan en zengin topraklarına sahip olageldi. Truva yenilgisinden sonra Greek istilasıyla başlayıp 500 yıl devam eden (Prof. Dr. Fahri Işık) dönem, Batı Anadolu’dan başlayarak Ortadoğu’ya kadar derece derece etkisin gösterdi.

Sonra Pergamon devleti, İskender’in seferi ve Seleukoslar geldi, her biri Anadolu’da kendi uygarlıklarını kurdular. Uygarlık deyimini rastgele kullanmadığım bilinsin. Saydıklarımın tümü de kendi dönemlerine özgü kentleşme, mimari, ekonomik ıslah ve toplumsal yaşam kültürünün izlerini bugün dahi devam ettiren buluntular göstermektedir.

Sonra Osmanlı geldi. Kimi tarihçilerin “III. Roma İmparatorluğu” demekten imtina etmedikleri Osmanlı İmparatorluğu, hüküm sürdüğü 600 yıl boyunca, Anadolu’da Roma’dan sonra en uzun yönetim sistemini kuran ve sürdüren iktidar odağı oldu. Osmanlı boyunca devam eden pek çok kültürel gelenek, Bizans-Roma dönemi toplumsal yaşantısının devamı olageldi. Roma’da “Termal”, Osmanlı’da ise “Kaplıca” adıyla literatüre giren şifalı su kültürü, bu devamlılığın önemli örneklerinden biridir.

Kaplıca Türkçe bir deyim. Halen Anadolu’nun çeşitli illerine bağlı yerleşim yeri ismi olarak kullanılır. TDK Güncel ve Büyük Sözlükler, kaplıca terimini “Ilıca” karşılığı ile tanımlıyorlar. Açıklamaya göre “Yerin derin katmanlarından gelen sıcak, içinde sağlığa yararlı erimiş özdekler ve gazlar bulunan suların çıktığı kaynak.”

Kim bilir, belki de kimilerinin farklı sözlüklere dayanarak yorumladığı gibi, kaplıca terimi, “kapalı ılıca” gibi bir tanımlamayla açıklanabilir. Çünkü “kapalı” ve “ılıca” sözcüklerinin her ikisinin köklerinin Türkçe olduğu biliniyor.
Termal ise köken olarak eski Yunanca’daki “Thѐrmệ”ye dayanıyor. Türkçesi “ısı, sıcaklık” anlamına geliyor. Yunanca’dan Latince’ye “therma” olarak geçip, Batı dillerinde yaklaşık aynı sözcük olarak yaşıyor. Bugün kullanılan Thermal ve türevi olan sözcüklerin tümü batı dillerine de aynı kökenden gelip yerleşmiş. Termal, termik, izoterm, termodinamik, termos, termostat… gibi.

Buraya kadar yaptığımız açıklamanın termal ya da kaplıca ile doğrudan bir kültürel ilişkisi yok. Sadece termal ya da kaplıcanın Anadolu ile ilişkilendirilmesine vesile olacak tarihsel bir bilgi silsilesi olduğunu belirtelim.

YAŞAMAK DÜRTÜSÜNDEN SONSUZ YAŞAM ARZUSUNA
Bilim insanları, yaşanan son buzul çağın, insanlığın gördüğü ilk ve son buzul çağ olduğunu belirtirler. İnsanoğlu sona eren buzul çağdan sonra yerleşik yaşama aşamalı olarak geçti. Prehistorya, bugün söz konusu dönemlerin tüm karanlığını neredeyse aydınlatan açıklamalar yapmakta. Bu açıklamalar gösteriyor ki, 10-12 bin yılı aşan bu zaman dilimi boyunca insan yaşamı da çeşitli evrelerde farklı hedeflere yönelerek boyut kazandı. Buzul çağdan kurtulup yaşama tutunma dürtüsü, günümüze kadar devam eden gelişme sonucu önce “sağlıklı yaşamak”, sonra “uzun yaşamak” ve şimdi de “sonsuz yaşamın sırrını keşfetmek” arzusuna dönüştü.

İlginçtir, insanlığın bugünkü ulaştığı aşamada, laboratuvarlarda amansız bir rekabetle devam eden “sonsuz yaşam” araştırmalarının, gerçekte ne olduğu pek bilinmez. Elde edilen bilimsel bulgular ve ilerlemenin aşamaları hakkında kamuoyuna açık bilgi hiçbir zaman verilmez. Rekabet ekonomik bir unsurdur ve yapılan araştırmalarla elde edilen bilgi insanlığın gelişimine katkı olarak değil, kazanç hanesine yazılacak kar olarak görülür. O nedenle uzay çalışmaları da dahil, hiçbir gelişme salt küresel hümanizmanın çıkarlarını gözetmez. “Gelişme” olgusu doğal bir sonuç olup, asıl amaç küresel anlamda hegemonik kar olanaklarını genişletmektir.

ARINMA DUYGUSU VE ORYANTALİST KÜLTÜR
Arınma, geleneksel olarak çeşitli toplumlarda bir tür dinsel-manevi ritüelin parçası olagelmiştir. Daha çok Asyatik toplum inanış biçimlerine özgü olduğu öne sürülse de, Ortadoğu ve Akdeniz toplumlarında da örneklerine rastlanmıştır. İlkin ruhun öteki dünya için hazırlanması olarak yorumlanan eylem, farklı inanış ve ritüellerde fiziki arınmanın örneklerini sergiler. Manevi temizlenmeye dayalı statü atlama – parçalanarak etin yenilmesi, iç organların yıkanması, yutulup çıkarılma, kuyuda çile çıkarma vs. – özellikle şaman kültürüne özgü bir arınma olarak Türk toplumunun oryantalist geçmişinin bir parçasıdır. Manevi temizlenme mitolojik metinlerde, masallarda, âşık edebiyatında her ne kadar çeşitli varyantlarda anlatılmış olsa da ana hat geçiş ritüelinin yeni statüyle sonuçlanması olarak kalır ve kökeni bakımından şamanlık olgusuyla alakalıdır. (Fuzuli Bayat)

Modern Türk toplumunda hala etkisi devam eden bu geleneklerin, inanç kültürü ile birlikte çeşitlendiğini belirtmek abartı olmayacaktır. İnanç akımları bunun başlıca sebebidir. Her bölge, kendi alışkanlıkları ve değerlerine uygun bağlantılı modeller üretirken, ortak yaşadığı başka toplumların gelenek ve kültürel ritüellerinden zamanla etkilenir. Böyle bir başkalaşım için tipik bir örnek vermek gerekirse, son iki bin yıl içinde Anadolu’da yaşayan farklı halklar ve toplumsal sistemler bu örneği oluşturur.

JEOLOJİK BİR AKIŞKAN OLARAK TERMAL
Evreni oluşturan dört ana unsurdan biri olan su (R. Karakaş, Kutsal Sular, 2012), başta insan olmak üzere canlı yaşamın vazgeçilmez bir unsurudur. Doğada farklı şekillerde bulunan su, kaynaklar vasıtasıyla yeryüzüne çıkar. Kaynak suları farklı parametreler kullanılarak sınıflandırılabilir. Bunlardan biri de sıcaklıktır. Çıkış yerinde sıcaklık değeri 20 °C’den yüksek olan ılık veya sıcak sular, termal kaynak olarak adlandırılır (M.Y Hoşgören, Hidrografya’nın Ana Çizgileri I, 2004 – Aktaran E. Özşahin, Ç. K. Kaymaz, 2013)

Termal kaynak, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, sıcaklıkları sürekli olarak bölgesel atmosferik ortalama sıcaklığın üzerinde olan ve çevresindeki normal yeraltı ve yerüstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, çeşitli tuzlar ve gazlar ihtiva edebilen sıcak su ve buhar olarak tanımlanabilir.

Tıpta “Termomineral Sular” olarak adlandırılan termal suyun kaplıcada kullanılabilmesi için o suyun yeraltından çıkan tabii termal su olması, sıcaklığının 20 °C üzerinde bulunması, litresinde ise en az 1 gram mineral bulunması gerektiği gibi. (V. Eroğlu)

TERMAL VE SAĞLIK
Termal ve mineralli suların dinlenme ve sağlık amaçlı kullanımı insanlık tarihi kadar eskidir. Özellikle Anadolu topraklarında termal kaynakların tarihsel kullanımına şahitlik eden sayısız eser vardır. Yapılan arkeolojik çalışmalara göre, termal sular bronz çağından bu yana yaklaşık 5000 yıldır Mısırlılar, Makedonlar, Persler, Romalılar, Türkler ve hatta Vikingler tarafından temizlenme, dinlenme, zindeleşme ve tedavi amaçlı kullanılmıştır.
Termal sağlık, Anadolu’da yaygın biçimde bilinen en eski tedavi sahasına sahiptir. Bu kültüre uygun kurulmuş kentlerin başında, bu günkü iç Ege’de Denizli coğrafyasında bulunan Pamukkale-Hierapolis antik kenti gelir.
Geçen yıl yaşamını yitiren ve Hierapolis kazılarında önemli bir yeri bulunan arkeolog Haşim Yıldız, Hierapolis için “su ve inancın kenti” tanımlamasını kullanır. Dahası bu başlığa sahip bir kitabı bulunmaktadır.

DEVAM EDECEK

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı