REKLAMI GEÇ

“MİSAFİRİME 3 GÜN KAL DİYEMEM”

17 Haziran 2016 Cuma

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-h

Turizm yazılarımız biraz tavsadı.

Böyle olması kaçınılmazdı, yeni sezon turizm dönemi geldi ve her şey yazmayı gerektirmeyecek kadar açık. Öyle açık ki, son yıllarda hiç bu kadar otel, tur, tatil rezervasyonu reklamı hücumuna maruz kalmamıştık. Neredeyse %70’lere varan düzeyde kayıp oranları alışılmış haber metinleri olarak her gün medya havuzlarına düşüyor.

Turizm ile ilgili sivil ve devlet kurumlarından gelen haberler iç açıcı olmadığı gibi, kısa vadede bir gelişme umudu dahi kalmamış görünüyor. İç turizm konusundaki beklentiler hem ekonomik istikrarsızlık, hem de Ramazan döneminin gelip çatmasıyla rafa kalktı. Ramazan sonrası ise reel olarak sadece 1,5 aylık bir iç turizm dönemi kalıyor geriye. Kısmen uzatalım 2 ay olsun. Bu zaman zarfında neyi telafi edebilir turistik yatırımlar? Hangi açığı kapatabilir, hangi kapasitede hizmet edebilir?

Baksanıza, henüz 8-9 ay önce Suriye sınırında bir Rus uçağını düşüren Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın yarattığı gerginlik ve psikolojik çatışmadan bir adım bile geri gidilmemişken, Rusya Devlet Başkanı Putin’e barış çubuğu uzatmak için mektup yazma ihtiyacı hissetti. Bu durum bile vahameti en üst düzeyde anlatmak için fazlasıyla yeterli.

***

Yerel ölçekte turizm hareketliliğinin genel panoramadan farkı yok. Antalya, Fethiye, Marmaris, Bodrum, Kuşadası gibi Deniz Kum Güneş(DKG) merkezleri kendi bahçesini dolduramamışken, Pamukkale gibi arka bahçelerine mi müşteri paslayacak? Ya da tur şirketleri bu çeşitliliği sunmak için az sayıdaki turiste ya olağanüstü imkanlar sunacak, ya da anormal fiyatlarla çok seçkin bir kesime tur organizasyonunu tercih edecek. Peki, müşteriyi nereden bulacak?

Bu konuda işin anahtarı sanırım DKG olarak kısalttığımız Deniz Güneş Kum turizminin çarpık haliyle uygulandığı Pamukkale, Kapadokya gibi daha çok Kültür Turizmi olanaklarına sahip yerlerde yapılacak politika değişikliklerinde saklı. Anadolu coğrafyasının bir bütün olarak düşünüldüğünde, asıl turizm potansiyelini Kültürel kimliğinde taşıdığını tespite gerek yok. 1980’li yıllardaki Antalya merkez olmak üzere başlayan DKG turizmine yönelik değişim sonuçları on yıl öncesinden beri ağır ağır ortaya çıkmaktaydı, son yıl bu durumu tetikledi. 30 yıl öncesine kadar kültür turizmini denize kıyısı olan merkezlerde dahi başarıyla uygulayan Türkiye’nin neden bu hallere düştüğünü başta Bakanlık olmak üzere, onun dümen suyundan ayrılmayan turizm çatı örgütleri kendilerine yeniden yeniden sormalı.

***

Biz bu konuda, yaklaşık bir yıldır devam eden okuma, gezi, gözlem ve görüşmelerimizin sağladığı birikime dayanarak bir-iki bölüme yayılacak Turizm Yazıları Sonuç Bölümü hazırlıyoruz. Özellikle kültür turizminin hak ettiği öneme vurgu yapacağız. Doğa turizmi ve alternatif olanakları bu değerlendirme içinde ele alacağız ve derli toplu bir yerel turizm politikası planlaması için hipotez oluşturacağız. Konuya ilişkin yerel yönetimlerin rolü, önemi ve sorumluluğunu tartışacağız. Stratejik öneme sahip yatırım ve girişimlerin –örneğin Karahayıt termal sağlık merkezi gibi- devlet eliyle veya ilişkili kurumlar aracılığıyla yapılması ve yürütülmesinin gerekliliğini savunacağız. PAÜ’nün, Rektörünün ağzıyla “yapacağız-edeceğiz” türünde hamasetinden öte gitmeyen rolünün gerçekte ne kadar önemli olduğu veya olması gerektiğini hatırlatacağız. Tüm bunları birkaç hafa içinde yayınlayacağız.

***

Derken, aşağıda bu konuya farklı bağlamlarıyla değinen bir sohbet yayınlıyoruz. Denizli’de butik otel işletmeciliğinin öncüsü mü bilmem ama en nezih ve kültür turizmine en çok yakışan bir yatırımın işletmecisi ve müdürü ile yaptık bu sohbeti. Bir- iki ay önce, bir öğle yemeği saatinde, otelin yemek salonu sessizliğinde keyifli bir sohbetti. Konuk olduğumuz mekan sahipleri, Şiir Otel kurucusu emekli edebiyat öğretmeni Esat Bozbıyık ve otelin ilk günden beri müdürlüğünü yapan Tayfun Dindar’dı.

Denizli ve çevresi turizm politikalarının orta vadede yaşadığı değişim sürecini, kent için yerleşme dokusunu konuştuk. Mimarisinden kültürüne, oradan müzesine ve kent belleğine uzandık. “Nerede o eski Denizli” mealinden olmadı ama, neredeyse oluyordu.

Esat Hoca konuştu daha çok. Denizli kent içi turizm konusunda ben dahil herkesi eleştiri sırasına dizdi. Gerçi kendisi “Benim dışarıdan misafirim gelse, 3 gün kalın diyemem, Pamukkale’ye gönderirim” demek zorunda kaldı ama o yine de kent içi turizm için hala bir şeylerin yapılabileceğine inandığını vurgulayıp neler yapılabileceğinin örneklerini sıraladı.

***

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-3

İKİ BACAKLI TURİZM

Sohbetimiz karşılıklı görüşlerin açıklanması şeklindeydi, ben fazladan soru sorma hakkımı kullandım zaman zaman.

Y.Tok: Denizli’nin model alabileceği yer Kapadokya, Eskişehir başka bir boyut. Pratik tarih veya kültürün başka alanlarla mesela şarap kültürü veya inanç kültürü ile eklemlenmesi nasıl olabilir?

E.Bozbıyık: Kapadokya deyip işin içine Pamukkale’yi soktuğunuzda Kapadokya önce gelir. Denizli’de 70’li yıllardaki turizm şu halinden daha ilerdeydi, şu anda daha gerideyiz. Sebebi şu, Denizli Turizmi dendiğinde sadece Pamukkale akla geliyor. Denizli kent merkezini kapsayan turizm hiç düşünülmüyor. Tüm konuşulanlarda, yazılıp çizilenlerde senin yazıların da dahil, Turizm İl Müdürü’nün konuşmasında Denizli turizmi dendiğinde Pamukkale akla geliyor. Şimdi Denizli’ye 1 milyon, 2 milyon turist geldi deniliyor. Bu iki milyon turistin 2 bini inan Denizli merkeze gelmiyor.  Ya da beş bini, 10 bini diyelim önemli değil. Denizli kent merkezine hiç katkıları yok. Bence Denizli turizminde temel yanlışımızdan dönmemiz lazım. Valiliğin de, yazar-çizerlerin de, Turizm İl Müdürlüğü’nün de! Denizli turizmini ikiye ayırmak lazım: Bir, Pamukkale turizmi, iki, kent merkezi turizmi. Hep böyle değerlendirmek lazım. Böyle değerlendirilmediği için 1975 turizminden daha gerideyiz. Biz gölgede kalmışız, kent merkezi Pamukkale’nin gölgesinde kalmış. Denizli turizmini iki bacaklı değerlendirmemiz lazım. Bacağından biri topal kalmış, ağırlık sadece öbür tarafta, o da zayıflıyor tek kaldığı için.

MİSAFİRİME 3 GÜN KAL DİYEMEM

Ben kendi adıma kent merkezi turizmi meselesindeki zorlamanın yararı olup olmadığına başka türden bakıyorum. O nedenle beni dışta bırakalım istersen. Ama sen kente nasıl sokacaksın getirdiğin turisti? Kentte ona ne göstereceksin? Hangi kültürü pazarlayacaksın?

O ayrı tabi. Benim dışardan misafirim gelse, 3 gün kalın diyemem. Otel sahibi olmasam diyemem. Pamukkale’de kalın derim. Pamukale’deki otelden yer ayırtırım onlara. Çünkü Denizli’de gezilecek ne bir sokak var, ne bir cami var, ne bir kilise var, ne bir çarşı var. Hiç bir şey yok Denizli’de. Ama 75 yılında varmış, vardı. Bir Atalar mahallesi vardı, Kaleiçi vardı, Demirciler çarşısı, Bakırcılar çarşısı vardı. Kültür mirasıydı, insanlar oralardan zevk alıyorlardı. Şimdi bunlar olmadığı için Denizli’ye gelen insanların gezebileceği, bir gün bile vakit geçirebileceği hiçbir yer yok. Denizli’ye gelen misafire Çamlık Forumu mu gezdireceksin, onlara her yerde Forum var! Yok öyle bir şey. O nedenle Pamukkale’ye gidiyorlar. Kent Merkezi gölgede kalmış.

Benim yazılarımda Denizli içinin çok fazla dikkate alınmama sebeplerinden biri bu. Senin dediğin gibi 1970’lerin mimarisinden ya da kalıntılarından eser kalmamış. Denizli’ye yerli turisti getirdiğin zaman gösterebileceğin bir müze bile yok. Kaleiçi diyorlar Kaleiçi’ndeki düzenleme bana kalırsa turizm için berbat halde.

Son nokta. Bir mahalle yok, sokak yok, bir ev yok.

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-4

LAODİKEİA RAYLI PROJESİ NE OLDU?

Mimarisi yok dedik zaten. İyice kenti tüketmişken yerine konulabilecek nedir, müze gibi bir şeydir. Onu da elimizde kalan son mimari örneklerden taş atölyeleri yıkarak yerine yapmaya çalıştık.

Onu da beceriyorduk nerdeyse. Kız Meslek Lisesi(KML)’ni yıktık. Oysa KML mükemmel bir turistik merkez olurdu. Küçük küçük dükkanlar, orta avlusunda çay, kafe ikram edilecek mekanlar yapılırdı. Erkek Meslek Lisesi(EML)’ni yıktık. Oraya yarı cam yarı mermer binayı yaptık. Valiliği ziyan ettik. KML, EML ve eski öğretmen evinin olduğu yerde o bölgede bir turizm kompleksi, turizm mahallesi oluşturulabilirdi. Gittiğimiz şehirlerde yurt dışında hep görüyorum. Eski mahalleye götürüyorlar. Prag’a götürüyor. Prag’da avuç içi kadar bir yer. Turistlerin gezdiği yer orası. Öyle bir yer oluşturulabilirdi orada. Yıkılanların yerine yenileri konulabilir mi? Ama gittikçe zayıflıyor o ihtimal. Kent yöneticilerinin bunda çok fazla vebali var. O bölgede mükemmel bir turizm alanı oluşturulabilirdi. Eskişehir’de camiyi genişletip külliye yapmışlar. Çeşmesini, dershanesini yapmış, orada bir külliye oluşturmuş. Bizim yeni Cami’nin olduğu yerde öyle bir mekan oluşturabilirdi.

Bir proje vardı. Turist otobüsleri Laodikya kentine geliyor. Oradan nostaljik trene biniyorlar Denizli garına geliyorlar, eski itfaiye binasının olduğu yere kadar tren rayları döşeniyor, oraya kadar geliyor insanlar, orada müze yapılıyor, Valilik binasından Çınar’a kadar olan yolu trafiğe kapattılar turistler gelsinler gezsinler diye. Kent içi turizm planı için öyle bir ön çalışma yapıldı kaldı.

KENTLERİN MARKASI OLUR, BİZİMKİ NE?

Bunun gerçekleşmesi için yerel yönetimlerin buna odaklanması gerekiyor, çünkü özel idareler kalktı. Bırakalım onu, Pamukkale gibi bir yerde, termalin merkezi sayılan bir yerde adamlar ellerinde 60 milyon bütçesi var, projesi askıdan inmiş, 26 dönüm arsası hazır, yine de ortada hiçbir şey yok. Pamukkale termal sağlık merkezi için 2013 yılında şimdiki PAÜ Rektörü çıktı, İnşallah önümüzdeki eğitim öğretim yılı başlamadan, temeli atacağız” dedi. Aradan 3 yıl geçti, bu yılın başlarında verdiği demeçte Buradaki hastanemiz pek ya­kında ihaleye çıkacak” diyor. Üç yıl önce temeli atılacakken, şimdi ihaleye geri dönülüyor. Ama hala, Karahayıt termal hastanesini çok istemelerine rağmen hiçbir turizmci çıkıp, “sen dalga mı geçiyorsun kardeşim, niye bizi kandırıyorsun” demiyor. Oysa örtük biçimde şikayetlerini hep duyuyoruz. Bu soruyu sorduğumuz turizm derneği temsilcilerinin en iyi açık tepkisi ise, ‘bu sorunun muhatabı biz değiliz’ oluyor. Hoş, zaten ne diyebilir ki? “Turisti gidinceye kadar sevmeye” odaklanmış bir İl Turizm Müdürlüğü politikasından sonra hal böyle bir durumdayken senin dediğin proje, epey uçuk bir proje olarak kalıyor.

Kentlerin markaları olur. Denizli bir marka, leblebi bir marka, havlu dokumacılığı bir marka, bu markaları unutturuyorlar. Bizimki ne? Benim İstanbul’dan dostlarım geliyor, geldiğinde kebap yemek ister. Şu anda kebapçı dükkanları üçer-beşer kişiyi ağırlayabilecek kapasitede. Bir tur otobüsü geldiğinde hiç birisi yer bulamaz. Et Halinde bir kebapçı mekanı oluşturulamaz mı? Orada ya da bir başka yerde kebapçılar bir yere toplansa? Fethiye’de balıkçı hali var bizim et hali gibi, balıkçıları avlunun ortasında toplamış etrafında dükkanlar var. Ama dükkanlar yan yana olduğu için 20 si bir dükkanda duruyor, 10’u bir dükkanda 10’u diğerinde olabiliyor. Aynı mekan, çünkü aynı avlunun içindeler. Alışveriş merkezlerindeki lokantalarda olduğu gibi. Böyle bir kebapçı hali oluşturulsa rahat satılır. Bir tur otobüsü o kebapçı halini uğrar ve kebap yerler. Eskişehir’e gidip, bir Çi Börek yemeden dönen yoktur. Tokken bile yemek için gidiliyor.

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-2

EN BAŞTAKİNDE TURİZM KÜLTÜR BİLİNCİ YOK

Çoğunlukla kötü yapmalarına rağmen yine de Çi börek yiyorsun. Başıma çok geldi!

Bize gelen her turist, Pamukkale’ye gelen bile o zaman Denizli’ye uğrar. Kent merkezindeki turizmi canlandırmanın yollarından biri bu! Bu çok zor değil, yer de var aslında.  Kaleiçi çok yozlaşmış Çin malları ıvır zıvırla. Kaleiçi’nde turistleri gezdirmenin bir olağanı yok. Yüz güldürmez. Bakırcılar çarşısı diye bir şey kalmamış artık. Demirciler çarşısı perişan. Çarşı kokuyor, resmen sidik kokuyor.  Oysa buraları canlandırılabilir. O dükkanlar gerçekten işi iyi yapacak ehil kişilere kiraya verilebilir. Belediye düzeltebilir ama önce zihniyet lazım. Bu konuyu Belediye Başkanı ile konuştum. ‘Yer mi var, bakırcı mı kaldı, kim gelecek’ diyor. Bir sene kira almayacağım de, Antep’ten bakırcı çırağını gönderip dükkan açtırır orada. Başkan yardımcısı da inanmıyor olacağına. En baştaki yöneticide turizm kültür bilinci böyle.

Taş Atölyelerle ilgili süreci biliyorsunuz. 2010’daki kararı 2013’te yıkmak için bozdular. Ocak ayında bu yıl aynı koruma kurulu, mahkeme kararına uygun olarak yeniden koruma altına aldı. Atölyeleri içeren müze projesi yapsın diye Zorlu grubu taahhüt vermişti. Kültür Bakanlığı sponsor olarak protokol imzalayan Zorlu’ya yazı yazmış, “Taş atölyeleri de içeren bir müze projesi hazırlayın” diye. Şimdi mecburen o karar uygulanacak. Genel olarak baktığında olumlu bir karar. Kent içi turizm mutlaka bir kültür turizmi olmak zorundaysa, o halde senin saydığın unsurlar dışında en önemli adım müze ile atılabilir. Şimdiki gelişme de bu anlamda iyi bir başlangıç sayılmalı.

Bunu bile beklemiyorduk doğrusu. O atölyelerin kent belleği değeri bile korunması için yeter artar. Keşke Kız Meslek Lisesi de hala korunuyor olsaydı! Her şey bir yana bir öğretmen olarak içim yanıyor doğrusu.

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-1

CAMİLERİMİZ KÜLTÜR TURİZMİ İÇİN DEĞERLİ

Kültür turizmi demişken, Denizli’de, Kapadokya ve Eskişehir’in bütünsel olarak örnek oluşturduğu, resmi olarak sürdürülen deniz-kum-güneş politikalarının alternatifi olabilecek ve bugünkü sistem krizinin aşılmasında da önemli rol oynayacak bir turizm anlayışı sonuç verebilir: Kültür ve doğa turizmi! Çünkü 70’lerde, 60’larda Türkiye turizmi buydu zaten, kaldı ki halen Türkiye’nin rolü bu olmalı. Bu civarda onca antik kent, onca tapınak, onca tarih öncesi yerleşme, höyükler filan olağan üstü bir zenginlik oluşturuyorken; yanında termal ve travertenin başını çektiği doğal turizm zenginlikleri ham haliyle bekliyorken bunca turizm politikasızlığını anlamak akıl sınırlarını zorluyor bazen. Ya da biraz amiyane olsa da, görmemiş babanın çocuğuna verebileceği zarar meselesi gibi bir sonuç ortaya çıkıyor demek mümkün!

Nizamettin Şen, Antalya’da turizmin duayenlerinden bir acenteci. İngiltere’de yayınlanan bir tarih dergisinde eski camilerdeki çini işlemelerini konu etmiş. O dergiyi okuyor Şen, Antalya Turizm Vakfı’nın Başkanı. Denizli’ye geldi bir ara. Dergiyi gösterdi. İngiltere’de yayınlanan bir dergide, benim ismini yeni duyduğum, Acıpayam’da  bir cami var. İçerisinde çivit boya ile yapılmış mükemmel renkler oluşmuş, ahşap yapı. Onları incelemiş, dergi de yer vermiş. Bunu biz burada bilmiyoruz diye utancımdan bir şey diyemedim.  Şen’de aynı güzergahı dolaştı gitti.

Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Yılmaztürk, kışın buraya geldi eşiyle birlikte, bir akşam oturduk. Adam Meğer yıllardır Denizli’nin ahşap camilerini araştırıyormuş. Çal’da Boğaziçi’nde Çakırlar’da, Ortaköy’de, Kabalar’da, Kızılcabölük’te, Tabae’de tüm camileri gezip belgelemiş, bunların hepsinin seceresini çıkarmış. Hala soruyordu nerelere gidebilirim diye. Sanırım kaynak kitaba dönüştürecek bunları. Bir İngiliz benzer bir kaynaktan niye yararlanmasın. Bu mümkün.

Kültür turizminden bahsettik, bu konuya ilgi duyanlar için bu bir rota olabilir işte. Gördüğün gibi konuştukça nice kültürel alternatif turizm unsurları çıkıyor ortaya.

***

Bu sohbet aslında oldukça uzun. Devamı var yani. Ama yukarıya çözümlediğimiz bölüm, görüşen tarafların konuya nasıl baktıkları, ne gibi çözüm olanakları olduğu ve neler yapılabileceği konusunda görüşlerini özetliyor. Sanırım tekrara düşen şeyleri yazmanın anlamı yok.

Ama benim açımdan burada çıkan asıl sonuç şu: Denizli turizminin sonuç bölümünü yazarken nelere yer vermeliyiz, nasıl bir önerme oluşturmalıyız, eleştirilerimizi tamamlayacak unsurlar neler olmalı? Bu konuda çizdiğimiz çerçeveyi yeniden gözden geçirmeli ve eksikleri en aza indirmeliyiz. Böylece, yaklaşık bir yıla yayılan turizm yazıları dizisinin hakkını vermiş olabileceğiz.

Yorumlar

önemsiz   -  Bağlantı 17 Haziran 2016, 19:48

fazla değil 10-15 sene öncesinde çınarda turistler gezerdi,cumhuriyet parkına otururlardı ne oldu o mekanlar eflatun sokakta 3-5 bar pub olsa olmaz mı dışarıdan gelen misafirimizi paukkaleye götürüyoruz giriş fiyatları fahiş şekilde o kadar bitti

FİKRET KOCAMAN   -  Bağlantı 17 Haziran 2016, 12:07

Emekli bir turizmci olarak söyleşilerine candan katılıyorum.Ağzınıza kaleminize sağlık.Yıllarca teklif etmemize rağmen geçen Valilerimize anlatamadık.Çarenin bölge rehberlerini ilimizde 2-3 gün ağırlayıp tanıtım yapmakta olduğunu düşünmekteyim.

kaan   -  Bağlantı 17 Haziran 2016, 12:04

barlar sokağı lazım denizliye

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı