REKLAMI GEÇ

Müstafi bir müze vaadi

26 Kasım 2015 Perşembe

ic_kapak

Giriş peşrevimizde bu haftanın konusu Pamukkale kuzey kapısında Valilik ilanıyla yapılacağını öğrendiğimiz giriş çıkış düzenlemesi. Bu düzenleme boyunca süreceği anlaşılan uygulama prosedürü. Ama önce eski bir habere geri gidip, analojik bir bağlantı kurarak devam edelim.

***

BAHÇELİ PAMUKKALE’YE GİREMEZ

Bundan dört yıl önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Pamukkale örenyerine girememişti. Sebep, yeni yönetmelik gereği Bahçeli’nin aracına giriş izni verilemeyeceği idi. Bahçeli istiyorsa sade vatandaş gibi araçsız giriş yapabilirdi.

İlk bakışta adilane görünen bu uygulama, Pamukkale işletmesi gerçeklerini bilenler için pek adil sayılmasa gerekti. Nitekim bu olaydan bir-iki ay sonra, işletme müdürü görevden alındı. Dönemin İl Özel İdare Genel Sekreteri Adem Oklu her ne kadar “arkadaşımız mahcubiyetinden dolayı görevine devam edemeyeceğini bildirdi” dese de İşletme Müdürlüğü’ne vekaleten bakan Nevzat Sallıo gerçekte görevden alınmıştı.

5

Şimdi üzerinden 4 tam yıl geçmiş bir olay bu. Neden gündeme taşıdın derseniz; Pamukkale örenyeri işletme yöntemleri eskiden de pek tat vermezdi. Kısmen yumuşak kurallarla yönetildiği söylenebilir ama esasta çifte standart muameleye maruz kalmak her zaman mümkündü. Siz bırakın aracı, bisiklet bile sokamazken, birileri yönetim kademesinin en son halkası da olsa krallar-kraliçeler gibi bir muameleyle saltanat sürerdi. “Başkanım gelmiş, bakanım, valim, vali yardımcım teşrif etmiş, müdürüm gelmiş, şefin gelmiş…” Bu müsamahanın sonu olmazdı. Ama bazı durumlar olurdu ki, Bahçeli örneğindeki gibi burnundan fitil fitil getirirlerdi.

***

KUZEY KAPISI TURİSTE KAPALI

Bunları neden konu ettiğimize gelince; son haftalarda, Valilik internet sitesinde de açıklandığı üzere Pamukkale örenyeri kuzey giriş-çıkış kapısında yeni bir düzenleme yapılıyor. İl Kültür Müdürü Mehmet Korkmaz’dan alınan ön bilgiye göre bazı satış büfelerinin de yer alacağı bir tür turistik giriş mekanı tasarlanıyor. Bu arada görüştüğümüz turist rehberleri ise, kapı giriş çıkışlarının tamamen kapatıldığını, turistlerin sıkıntı yaşadığını belirtiyor. “Benim turist grubumun yaş ortalaması neredeyse 70” diyen bir rehber, “bu nedenle kuzey kapısının tamamen kapatılmış olması, turistin gezi alanlarını ve ilgisini kısıtlıyor. Güney kapısından, kuzey kapısı civarındaki Nekropol’e kadar bir kaç kilometre yürüyen o yaştaki turistin hemen oradan çıkıp Karahayıt’taki oteline gitmek varken, yeniden güney kapısına yürümek zorunda kalmasını düşünebiliyor musunuz?” diye devam ediyor. “Oysa” diyor, “giriş olmasa da, çıkış için tek bir turnike ve kenardan ince bir patika yol verseler sorun çözülmüş olacak. Ne biz, ne de turist sıkıntı yaşamayacak” diye ilave ediyor.

***

“İDARE EDİVERSİNLER!”

Yukarıdaki iki olayın birbirinden ne farkı var? Devlet Bahçeli’yi sokmayan zihniyet, şimdi de turiste geçiş yolunu kapatıyor. Hiçbir zarureti olmayan, keyfiyete dayalı uygulamalar. Yönetimlerin o an için buldukları en kaba, en pratik çözüm yolu geçer akçe oluyor.

***

İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz’a sorduk bu sıkıntıyı. “Olabilir” deyip arkadan ekledi, “ ne yapalım birkaç ay idare ediversinler.”

Müdür beyin yaklaşımı çözüm mü? Çözümsüzlüğü bir tür çözüm olarak düşünürseniz, evet. Ama orada müdürseniz böyle düşünme hakkınız pek yok. Çünkü siz birilerinin idari emirlerini yerine getiren sıradan bir bürokrat olmaktan kurtulamadıkça hiçbir şey çözülmez. Bulduğunuz en faydalı şey, kuzey kapısındaki problem için birkaç ay sabır tavsiye etmek olur. Bu profil ise bir ilin Kültür Bakanlığı birinci temsilcisi olmaya yakışmaz. Gündelik idari maslahatın peşine düşmüş bilmem kaçıncı sınıf bürokrat olmaktan öte gidemezsiniz.

MÜZE TARTIŞMALARINA GİRİŞ

“Son yıllarda Denizlili bir işadamının, önceki Kültür Bakanlarından biri ile Laodikeia’da yapılan şatafatlı törenlerle verdiği müze sözü biliniyor. Sonrasında yapılan çalışmalar şu anda kapanmış durumda. Hiçbir faaliyetin olmadığı söylenebilir. Oysa o tören esnasında dinlediğim işadamı 10 milyon TL gibi bir kaynak ayırdığını, Denizli Müzesini inşa edeceğini söylemişti. Hatta şevke gelip kendini tutamamış, ikinci bir müze sözü de vermişti.”

Geçtiğimiz haftaki yazımızı bu satırlarla noktalamıştık. Önce biraz geriye gidip o şatafatlı törene, törende neler söylendiği ya da vaat edildiğine kısaca göz atalım.

Aslına bakarsanız konu İstanbul’a, İstanbul’da bazı ilişkilere, iş dünyası-siyaset alanı yakınlığına uzanabilir. Ulusal, hatta küresel ölçekte bir Amerikan piyasa felsefesi olan kazan-kazan prensibine dayanabilir. Derinliğine gerek yok, yatay bir taramayla ilginç medya haberlerine ulaşılabilir.

Ama biz o noktaya kadar uzanmayacağız. Tanığı olduğumuz andan itibaren sürecin izini sürerek elimizdeki, belleğimizdeki, dağarcığımızdaki verileri değerlendirip Müze konusunu tartışmaya çalışacağız.

2

BAŞBAKAN ERDOĞAN: “YETMEZ AMA…”

Denizlihaber ve başkaca gazete ve haber portallarında yer alan 17 Eylül 2012 tarihli haber, “Kent Müzesini Zorlu Yapacak” anlamında başlıklar taşıyor. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Denizli’ye sıkça yaptığı ziyaretlerin birinde düzenlenen törende Denizlili işadamlarına plaket verir. Konu orada gündeme gelir.

Tören esnasında işadamı Zorlu, Başbakan Erdoğan’ın kulağına eğilerek kent müzesini yaptırmak istediğini söyler. Bunun üzerine Erdoğan kürsüden dinleyicilere dönerek, Zorlu’nun kent müzesi yapmak istediğini belirtir ve “Zorlu ailesinden memleketleri için daha fazlasını bekliyoruz” der.

Bu talep bir dürtü müdür, yoksa zımni bir anlaşma mı, bilinmez. Belki de, Erdoğan törenin yarattığı atmosferin heyecanıyla, biraz emrivaki-teşvik olsun diye söyledi, kim bilir? Zorlu 3 gün sonra sözünde duracağını, en azından protokol imzalayacağını gösterir. Kent müzesi yapacağını açıklamak için kürsüye çıktığında belki de Başbakan’ın ‘yetmez ama evet’ cinsinden söylediklerine de uygun olsun diye, bir değil iki müze yapmak istediğini açıklayıverir. Tören Laodikeia’da yapılmaktadır.

LAODİKEİA DA PROTOKOL: 1 DEĞİL 2 MÜZE

Bu olayların yaşandığı zaman dilimi üzerinden çok geçmiş sayılmaz.

Üç yıl önceydi. O gün Laodikeia’da Zorlu’nun söz verdiği, birkaç gün önce ise zamanın Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın Afyon’daki törende sözünü ettiği müze için protokol imza töreni yapılacaktı.

Laodikeia Kazı Başkanı ve Ertuğrul Günay’ın gözde arkeologlarından Prof.Dr.Celal Şimşek tüm hazırlıklarını tamamlamış, kurulan platform, protokol konuklarının oturacağı kademeli tören ‘cavea’sı, konuşmacıların protokol sıralaması, sunucu, ikramlar… her şeyi kontrol etmişti. Eksik yok, her şey tastamam.

Çoğunluğu bürokratlardan oluşan, özel olarak davet edilmiş eşrafın kalabalık oluşturduğu tören başladı. Celal Hoca, Belediye Başkanı Zolan, Milletvekili Zeybekci, Vali Demir ilk konuşmacılar olarak sıralarını savdılar. Ardından Zorlu ve Günay kürsüdeki yerlerini aldı. Zorlu işte o konuşmada, 3 gün önceki törende Başbakan’ın verdiği gaza uyup bir değil, iki müze yapmak istediğini beyan etti. Birini Pamukkale’de, diğerini ise kent yönetimini göstereceği bir arazi üzerinde kent müzesi olarak inşa etmek için kaynak ayıracağı sözünü verdi. Ardından dinleyiciler ve Bakan Günay coşkulu alkışlarla Zorlu’yu kutladılar.

Son yirmi yıl içindeki müze tartışmalarının ulaştığı olumlu düzey oldukça imrendiriciydi. Ne güzel, bir işadamı çıkıyor, “ben” diyor “size müze yapacağım”, sonra coşkunun seline kapılıp aşka geliyor ve “yok yok” diyor, “bir değil, iki müze yapacağım.”

Düşünün, 60 yıldır bu kentte müze yok. Hierapolis’teki müze artık kifayetsizliği her yerinden akan bir mekana dönüşmüş. Zaten Roma dönemi hamam yapısı olması ve termal zenginliği değerlendirecek bir düzenleme için antik çağdaki hamam fonksiyonlarına geri dönmesi arkeologlar arasında tartışılıyorken !..

Hal böyleyken yeni, çağdaş, gereksinimleri karşılayacak, sergileme imkanları zengin, Pamukkale ve bölge turizminin ayağa kalkması için çok önemli bir işlev yüklenecek müze için kim alkış tutmaz?

4

SADECE MÜZE DEĞİL!

Müze dediğimiz zaman hem kent insanı, hem de kentli yönetici ve siyasilerin kafa karışıklığı bir türlü netleşmiyor. Bunda neyin payı var derseniz, en başta turizm imkanlarının kent içinde bir türlü değerlendirilemiyor oluşunun önemli payı var. Herkes pek haklı olarak Pamukkale turizm olanaklarının kent içine giderek yayılması veya taşınmasının formüllerini arıyor. Bu, kimilerince müze, kimilerince alışveriş mekanları düzenlemesi, kimilerince de tarihsel miras olarak değerlenebilecek olan Bayramyeri’nin  otantik yeniden restorasyonu olabilir.

Sadece müze değil ama müze ve tarihsel mimari örneklerin de içinde olduğu Bayramyeri, EML taş binaları, eski Ulucami, Babadağlılar İş Hanı, Atatürk Etnografya Müzesi, Germiyanoğulları Hamamı’nı içeren bölge geçmişte bir tür destinasyona bağlı alan olarak planlanmak istenmiş. Ama başarılı olunmamış.

Sonuçta 800 yıllık Selçuklu mirası Ulucami, zamanında Belediye Başkanı olup, (ironik biçimde) şimdinin Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başkanlık yapan şahsın (Ali Aygören) marifetiyle, bir gece yarısı darbesi sonucu yıkıldı.

Endüstri Meslek Lisesi boşaltıldı ve kaderine terk edildi. (ilgili tartışmalara sonraki yazılarımızda yer vereceğiz.)

Bir Pazar, yazın sıcak mı sıcak bir gününde, henüz yasal süreci tamamlanmamış olduğu halde, zamanın Valisi Yavuz Erkmen’in üstü üste verdiği güvencelere rağmen (Kaynak: Önceki dönem Mimarlar Odası Şube Başkanı İbrahim Şenel) Kız Meslek Lisesi en vandal yöntemle adeta parçalandı. O yıkımı birlikte izlediğim Yaşar Çallı, ‘yok edişin destansı tablosu’nu, aynı tarihlerde yapılmakta olan Pamukkale Üniversitesi’ndeki sanat kolonisine armağan bırakıp gitti.

Bayramyeri, hiçbir restorasyon kuralına riayet edilmeksizin, gösterişli olması amaçlanarak gelişigüzel bir arabesk düzenlemeye uğradı. Şadırvanları, bölümlemeleri ve kullanılan malzemesiyle kitch bir mekana dönüştü.

1

“MÜZE DE TURİZMİ GÖRECEK Mİ?”

Müze sorunu aslına bakarsanız, halıcılıktan sonra Denizli turizmine başlangıçta sağladığı faydayı fazlasıyla geri alacak bir konu gibi duruyor. Nasıl mı?

Halı sektörü ile ilgili söylediklerimizi, o sektörün herhangi bir temsilcisi bireysel olarak üzerine alınmasın. Ama bir sorun olduğunu da kabul etsin. Kısaca özetleyip geçelim.

Geçtiğimiz haftalarda turizm üzerine yaptığımız sohbetini yayınladığımız Halit Polat ne demişti, …Halı sektörü de bitti. Kontrolsüz bir büyüme yaşandı. Bu günlük turist hadisesi de yine o halı yüzünden kuruldu. Gelsin bir gece otelde konaklasın Pamukkale’yi görsün, otelde yatsın, sabahın köründe yolcu edilsin. Halıcılar yüzünden çok itibar kaybedildi. Hollanda’da, Belçika’da birebir duydum, ‘sakın gitmeyin Pamukkale’ye, sakın!’ diyorlardı” diyerek kendi sahasına acımasız bir eleştiri getirmişti. Bu satırlar sektörün içinde 30 yıla yakın zamandır profesyonelce yer alan biri tarafından söyleniyor.

Öte yandan, turizm yazılarımız çerçevesinde görüşmek için bağlantı kurmak istediğimiz halıcılardan şimdilik ses çıkmadı. Bu sessizlik neye delalet? Acaba ciddiye mi almıyorlar, konunun irdelenmesini mi istemiyorlar, yoksa onlar da bu işin geleceğinden umudu kesti de umursamıyorlar mı? Her halükarda ortada olan şey, turizmin kan kaybının ülkedeki siyasal-toplumsal durumun çalkantılarından fazlasıyla etkilendiği ve sektörün geleneksel sistem hatalarının bu kan kaybına tuz biber ektiği. Uzun vadeli baktığınızda bu açmazın nereye kadar gidebileceğini hayal etmek mümkün değil. Hayal ettiğimiz kadarıyla ise dehşet verici.

Ben ilk anda hatırlamadım ama dün bir arkadaşımız hatırlattı, Eski Kültür Bakanlarından Atilla Koç, Denizli Halı sektörü için zamanında hiç öyle iç açıcı şeyler söylemiyor. Bakan Koç açıkça “Denizlili halıcılar turistleri kazıklıyor” mealinden şeyler söylüyor. Hatta üzerinden on yıl geçmiş olan bu tartışmada, Bakan’a şiddetle karşı çıkanların yanı sıra destek veren halıcılar da çıkıyor. Şimdilik geçelim.

3MÜZEYE ESKİYİ KIRDIRMAK

Müze meselesi de öyle. Kent içinde müze, müzenin yeri, müze için eski mimari dokunun feda edilmek istenmesi gibi her şey, sanki bir tür karabasan gibi. Betondan yapılmış kocaman binaların soğuk duvarları içine hapsedilmiş eski çağlar uygarlık kültürlerinin istediği sanki böyle bir şeymiş gibi. Estetik dediğimiz, kültür dediğimiz, sanat dediğimiz mefhumlar, birilerinin cahiliye devri bilgisizliği üzerine kurulu görmemişliğin sembolü olmak zorundaymış gibi!

Bu gidişat turizmin oluşmasına, gelişmesine ve sürdürülmesine zarar verir. Müze ile zenginlik kazanacak olan kentlilik unsurları, kendi varlığının kurbanı haline gelir. O nedenle kendi çağının sembolü haline gelmiş olan doku unsurlarına atılacak her çentik, zamanla uykularınızı kaçıran tarihsel çığlıklara dönüşecektir. Yaptığınızdan çok, yıktığınız konuşulacaktır.

Örnek çok yakınımızda. 2010 yılında korumaya alınan EML taş binalarına 2013 yılında korunmasına gerek yok kararı verilirken hangi saiklerle bu sonuca varıldığı hala muamma. O dönem kurulda yer alan sanat tarihçisi ile mimarın tarih, sanat ve mimari estetik ölçülerinin neler olduğunu hala merak eder dururum. Neyse haftaya ilgili belgelere birlikte göz atar, merakımızı gideririz. Ama sebepleri ne olursa olsun, akılda kalacak olan onların verdiği karar ve kararın olası sonuçları üzerine kaybedilen onca yıl olacak.

Müze konusunu yazmaya kaldığımız yerden, haftaya devam edeceğiz.

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı