REKLAMI GEÇ

OLMAYAN MÜZENİN BİTMEYEN ARSA DAVASI

14 Aralık 2015 Pazartesi

ic_kapak

Turizmin olmazsa olmazlarından saymamız gereken müze meselesi Denizli’nin on yıllardır kanayan yarası. Son yıllarda gerek yerel yönetimler ve gerekse kentin atanmışları tarafından üzerinde durulan bir konu olmasına karşın, henüz bir arpa boyu yol alınmış değil. Özellikle yeni Valilik binası yanındaki eski Endüstri Meslek Lisesi(EML) taş binalarının bulunduğu bölgeye inşa edilmesi tasarlanan Denizli kent müzesi girişiminin yargıya takılmasıyla konu hepten unutuldu. Şimdilerde müze konusunu dillendiren yok, tartışan yok, sanırım bizden başka aklına getirip gündeme taşımayı isteyen de yok. Bildiğimiz kadarıyla Denizli Lisesi(Koca mektep)’nin şiddetle tercih edilen Büyükşehir Belediyesi’ne devri de şimdilik suya düştü. Böylece dönemsel mirası temsil eden mimari yapılar üzerine sürdürülen fantastik arzulardan biri daha yerini şimdilik idari sessizliğe terk etti.

Biz müze konusunda Denizli’de 60-70 yıla yayılan tartışmalara uzanacağız. Ama önce henüz soğumamış olan ve EML taş yapıları üzerine birkaç yıldır devam eden tartışmanın hikayesine mercek düşürmek istiyoruz. Çünkü kamuoyunda sivil inisiyatifleri ve meslek örgütlerini de kapsayan bu tartışmalar, dayatmayla başlamış olmasına karşın, sonrasında hukuki bir süreç olarak devam etti. Eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanı’nın “talimat verdim, Denizli Lisesi binası kısa zamanda Belediyeye devredilecek” açıklamasıyla farklı bir boyuta taşınarak tepki toplamayı sürdürdü. Kent belleği ve mimari miras sorunu gündemden düşmedi. Denizli kökenli, ulusal ve uluslararası düzeyde bilinen, Türkiye’nin önde gelen mimarlarının katılmasıyla ulusal çapta bir tartışmaya dönüştü.

Peki neydi bu müze tartışması? Ne zaman başlamıştı, kim başlatmıştı, nasıl bir projeydi, mali kaynakları nereden sağlanacaktı, kim yapacak/yaptıracaktı, nerede inşa edilecekti, büyüklüğü/kapasitesi neydi; hepsinden önemlisi nasıl bir müze öngörülüyordu?

Önce son müze projesinin inşa edileceği arsa olarak düşünülen, bu amaçla yıkımı için çeşitli yöntemler denenen Endüstri Meslek Lisesi eski binaları ile ilgili yaşanan son beş yıllık sürece göz atıp belleğimizi tazeleyelim.

***

Öğretmen Yusuf Batur’un adının verildiği eski Endüstri Meslek Lisesi’nin şimdiki adı Orhan Abalıoğlu Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi. Tarihçesine kısaca göz gezdirdiğinizde ilginç bilgiler çıkıyor karşınıza.

Okulun önceki binasında, 1943 yılında başlayan tarihi, özet olarak şöyle verilmiş:

“Okulumuz 1943 yılında Demir, Marangoz, Tesviye bölümleri ile Denizli Sanat Okulu adıyla eğitime başlamıştır.

Daha sonraki gelişim ve değişimlerle okulumuzun adı; Denizli Sanat Enstitüsü, Denizli Teknik ve Endüstri Meslek, Denizli Şehit Öğretmen Yusuf Batur Anadolu Teknik Lisesi – Teknik  ve Endüstri Meslek Lisesi olarak değişmiştir. Okulumuza belirli aralıklarla yeni bölümler eklenmiştir. 1953 – 1954 eğitim – öğretim yılında motor bölümü açılmış, 1965 – 1966 eğitim – öğretim yılında 20 dershaneli öğretim binası yapılmıştır. 1966´da Elektrik, 1973´de Mermer teknolojisi bölümleri açılmıştır. 1997 – 1998 yıllarında Mermer teknolojisi bölümü kapatılmıştır. 1995 – 1996 yıllarında Elektronik ve Endüstriyel Elektronik bölümleri açılmıştır. 1999 – 2000 yıllarında da Bilgisayar bölümü açılmıştır. 2006-2007 eğitim-öğretim yılında Harita Tapu Kadastro alanında eğitime başlanmıştır. Şuanda okulumuzda 9 meslek alanında eğitim yapılmaktadır. 2011 – 2012 eğitim – öğretim yılında da Gıda Teknolojisi alanında eğitime başlanacaktır.  

2010 – 2011 Eğitim – Öğretim yılında Şehit Öğretmen Yusuf Batur Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Denizli Belediyesi´nin kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde yıkılarak, hayırsever sanayici ve işadamımız Orhan Abalıoğlu tarafından yaptırılan okulumuz 20 Eylül 2010 tarihinden itibaren yeni binasında Orhan Abalıoğlu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi adıyla eğitime başlamıştır.”

Burada bir es verelim. Soluklanıp devam etmeden önce analojik bir hatırlatma yapalım. 2000’li yılların başında, o dönemdeki adı Özay Gönlüm Güzel Sanatlar Lisesi olan okulun adı, yeni bina yapan işadamının yakınlarının adını almıştı. Aynı şey burada da tezahür etti. Öğretmen Yusuf Batur adı belleklerden silindi, yerine bir işadamının adı verildi. Bir başka hatırlatma Hürriyet Ortaokulu için. Bu yıl başlayan okulun isim değişikliği girişimi, kamuoyunun sert tepkisi sonucu geri adım atmak zorunda kaldı. Ama bu işin bir boyutu, şimdilik geçelim.

Başka bir boyut tarihçe özetinde yer alan bilgi. Bilerek mi yapıldı, yoksa standart bir yazım olarak mı veriliyor anlamaya çalıştım, anlaşılır değil. “2010 – 2011 Eğitim – Öğretim yılında Şehit Öğretmen Yusuf Batur Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Denizli Belediyesi´nin kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde yıkılarak…” diye devam edip önceki okul binasının ‘yıkıldığı’ bilgisine yer veriliyor. Oysa okulun eski, Cumhuriyet dönemi mimari özelliklere sahip ana binaları yıkılmadı! Bu önemli.

Kafa karıştırıcı olan, Koruma Kurulunun çelişkili iki ayrı kararına rağmen mahkeme tarafından kesin biçimde korunmasına karar verilen yapıların, okul tarihçesinde bu kadar değersizleştirilip “yıkıldı” diyerek işin içinden çıkılması. Acı ve üzüntü verici. İnsanın aklına ne geliyor biliyor musunuz? Zaten yıkma amacı biliniyor. Yerine yapılmak istenen müze için proje hazırlıkları ve toplantıları da yapılmıştı zamanında. Kamuoyunda öyle bir algı oluşsun isteniyor ki, o binalar bir şekilde yıkılacak. Bunun önüne geçemezsiniz. Şimdilik kent belleği falan diye itiraz sesi yükseltenler de günü gelir zorunlu bir yıkım karşısında bir iki cılız itirazla buna son verirler. O nedenle her alanda psikolojik bir ‘yıkım’ savaşına girişilsin.  Yapıların tarihi değiştirilsin, geçmişi, giderek belleklerde bir sis perdesi ardında kaybolup gitsin. Okul tarihçesi ile yapılmak istenen bu mu acaba diye düşünmüyor değilim doğrusu. Size paranoyakça geliyor olabilir. Ama 20 yıl önce Ulu Caminin bir gece yarısı ‘uçuvereceğini’, 10 yıl önce, yasal olarak mümkün olmamasına karşın Kız Meslek Lisesi’nin göz önünde bir gün içinde parçalanıvereceğini hanginiz hayal ederdi? Uykularınıza girse ‘karabasan’ deyip geçerdiniz. Ama öyle olmadığını gördük. Neyse, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bu detaydan haberi var mı, merak ediyorum ama bu konu üzerinde başka bir zamanda ve başka bir yazıda durmak üzere şimdilik hatırlatıp geçmiş olalım.

Endüstri Meslek Lisesi eski taş yapıları, turizm yazılarımız açısından önemli. Önemli, çünkü üzerine inşa edilmek istenen müze, turizm kültürü açısından vazgeçilmez bir olgu. Yıkılması istenen taş binalar ise uzmanlara göre ünik(tekil, eşsiz, örneği olmayan) mimari özelliklere sahip. Dolayısıyla aynı mimari örnekleri de içinde değerlendiren bir kompleks üzerine neden kafa yorulmaz anlayamam.

Konuya vakıf olmadıkça da anlayacağımızı sanmıyorum. O halde gelin şu işin yakın yıllarda nasıl bir tartışma seyri izlediğine bakalım.

Önce birkaç soru.

  1. EML taş yapıları üzerindeki emeller hangi saiklerle oluşturuldu?
  2. Koruma kurlu kararları neden çelişkiliydi?
  3. Aynı alan üzerine yapılması planlanan müze projesi nasıl bir şeydi?
  4. Yıkılmak istenen yapılar hakkında uzmanlar ne dedi?
  5. Koruma kurulunun çelişkili kararlarının gerekçesi neydi?
  6. Bilirkişiler görüşü ne diyordu?
  7. Mahkeme süreci neden başladı, nasıl bir kararla sonuçlandı?

Soruları çoğaltılabilirim elbette. Ancak burada sayfa doldurmaya değil, tartışmanın turizm yazılarımızla ilişkisini ortaya koymaya çalışıyoruz. O nedenle belli başlı sorular üzerinden yapacağımız toparlamadan sonra müze ile turizm arasındaki ilişkiyi hangi çerçevede değerlendirmemiz gerektiğine bakacağız.

2010 YILI KORUMA KURULU KARARI NE DİYOR?

Müze, Denizli kamuoyu gündemini işgal eden ama bir türlü sonuç alınamayan az sayıda olgudan biri. Yaklaşık 60 yıldır tartışılmasına karşın, emarelerine 1930’lu yıllardan beri rastlanan bir konu. Anlaşılan, yerel yöneticilerin kendi dönemlerinde kurulmasına önem verdikleri ama arpa boyu yol alamadıkları bir sorun.

Bu konuda tarihin eski yıllarında ne olmuş, nasıl tartışılmış bölümünü geçelim, son müze tartışması olan ve mahkeme kararı ile sessizliğe bürünen dönemi özetleyelim.

1

Yukarıda konu ettiğimiz, okulun isim değiştirilip yeni binasına taşınmasından sonra, EML taş yapıları adeta kaderine terk edildi. Kapı penceresi indi, iç mekanları kullanılmaz hale geldi, korumaya dönük hiçbir önlem alınmadı, yakılmak istendi, evsiz sokak bağımlılarının mekanına dönüştü.

O günlerde yeni “Hükümet Konağı Uygulama Projesi” nedeniyle Aydın Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na başvuru yapılarak, taş yapıların değerlendirmesi istenir. Başvuruyu yapan, 18. Madde uygulamasını gerekçe göstererek Denizli Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü.

Kurul Başkanlığını PAÜ Fen Edebiyat Fakültesi’nde Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı(ABD) Başkanı olan Prof.Dr. Kadir Pektaş yapmaktadır. Kurul üyelerinin bazıları da tanıdık isimler. Mesela Prof.Dr. Vedat İdil, Aydın Sultanhisar’a 3 km uzaklıktaki NYSA antik kentinin kazı başkanı. Yine üye olarak kurulda bulunan Prof.Dr. Celal Şimşek, Laodikeia antik kazılarının neredeyse 10 yıldan beri kazı başkanlığını yapmakta. Bu isimlerin dışında Müjgan Kara Tosun Başkan Yardımcılığıni, Deniz Özkut, Necati Uyar, Selim Uşan üyelik görevini, Muhammet Ürkmez ise Denizli Belediye Başkanlığı adına üyelik görevini yürütmekte.

Kurulun o kararı şu cümle ile biter: “Kurulumuzun 30/07/2010 tarih ve 2771 sayılı kararı ile uygun bulunan Yeni Hükümet Konağı Uygulama Projesinin vaziyet planındaki şekliyle, Endüstri Meslek Lisesi binalarının korunması gerektiğine karar verildi.” Nokta!

Buradaki bir-iki detay şunlar; Yeni Hükümet Konağı(Valilik) Uygulama Projesi kararını veren de, Endüstri Meslek Lisesi binalarının korunması kararını veren de aynı kurul üyeleri. Bir de, kurul üyesi olarak adı geçen Necati Uyar’ın bu kararda imzası yok.

DENİZLİ İÇİN ‘ZORLU’ MÜZESİ PROJESİ

Konu kapanmıştır aslında. Kurul kararını vermiş, son sözü söylemiştir. Acaba öyle mi?

Dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Ahmet Nazif Zorlu ile 2012 Eylül ayında müze protokolü yapar, ardından müze tartışmaları alevlenir. Daha doğrusu müzenin yeri konusunda farklı görüşler öne sürülür.

Bu arada adı geçmeyen bir başka müze alanı, şimdiki Pamukkale köy yerleşiminin girişindedir. Önceki turizm yazılarımızda müze için ayrıldığı bilgisini verdiğimiz arsa-arazi, bu zaman içinde dillendirilmez. Ya da nasıl bir kullanım öngörüldüğüne ilişkin bilgi kamuoyuna verilmez.

A.Nazif Zorlu grubunun yapılan protokole ve gösterilen yere uygun hazırladıkları projenin, 2013 yazına doğru (25 Mayıs) çok özel davetlilere bir sunumu yapılır. Proje için öngörülen arsa, EML taş binalarının bulunduğu arsadır. Projede taş yapılar yok sayılmakta, yani yıkımı öngörülmektedir. Toplantıya sunumu yapan proje müellifi ve şirket yetkilileri dışında Denizli adına yetkililer katılır. Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci, Denizli Valisi Abdülkadir Demir, Vali Yardımcısı İsmail Soykan, Belediye Başkanlığına atanan Osman Zolan, İl Özel İdare Genel Sekreteri Adem Oklu, Müze Müdürü Hasan Hüseyin Baysal, İl Kültür Müdürü Mehmet Korkmaz, Aydın Koruma Kurul Başkanı Celal Şimşek, dönemin Özel İdaresinden Hüseyin Gürlesin, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Uygulamalar Daire Başkan Vekili Yakup Harmanda toplantıya katılan isimlerden bazılarıdır.

‘Toplantı biraz yangından mal kaçırır gibi mi oldu’ türünden sorular sormaya çalışır ve proje mahiyetini öğrenmeye uğraşırken, Aralık ayı başında, Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun EML taş binaları ile ilgili yeni kararı gündeme bomba gibi düşer.

2013 YILI KORUMA KURULU YENİ KARARI

Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun yeni kararında, Denizli İli, Merkez ilçesinde bulunan ve tescilli eski Hükümet Konağı ve Etnografya Müzesinin koruma alanında kalan… Endüstri Meslek Lisesi Atölye Binalarının… taşıyıcı sistemi betonarme karkas olan ve dış duvarların dışta kaba yontu taş, içte dolu tuğla ve sıva olan yapıların… kültür varlığı özelliği göstermediği anlaşıldığından tescilinin uygun olmadığına…” diyerek EML binaları üzerindeki koruma kalkanı kaldırılır.

Aslında karar şaka gibidir. Çünkü önceki karar henüz 3 yıl önce verilmiştir. Ne gerek vardı yeni bir karara diye düşünmeye gerek kalmaz. Çünkü aynı paragrafın devam eden kısmında niyet açıkça belirtilmiştir. bu nedenle…” diye devam eden metin, “…koruma alanında… Denizli (Zorlu) Arkeoloji Müzesine ilişkin hazırlanan mimari avan projesinin uygun olduğuna…” diye devam eder. Öyle ki, projeyi hazırlayan Zorlu grubunun doğal olarak müzeye adını vereceği varsayılarak, parantez içinde de olsa “Denizli (Zorlu) Arkeoloji Müzesi” ifadesi, araya sıkıştırılıp tescillenir!

Kurulda bu kez Celal Şimşek Başkandır. Onun dışındaki üyeler tümüyle farklı isimlerden oluşur. Başkan Yardımcısına açılan bölümde ismin olmadığı kararda, Üye Yrd. Doç. Dr. Saim Cirtil sanat tarihçisi, Üye Dr. Levent Ünverdi, şehir planlamacı-mimar sıfatıyla kurul imzacı üyesidirler. Kararda imzası olan diğer üyeler, Hasan Yavuz, Bahadır Dikmen, Şükran Tezel ve Denizli Belediye Başkanlığı adına Rabia Kadıoğlu Keysan’dır.

5

KURUL KARARINA KAMUOYU TEPKİSİ

Oysa o okulun 1940’lı yıllardan beri, yaklaşık 6o yıldır verdiği mezunları hayattadır ve onlar için o yapılar kent belleğinden öte, kendi yaşamlarına yön veren hayat ağacını sembolize etmektedir.

Mimarlar Odası Denizli Şubesi tarafından yapılan protesto çağrısına kamuoyu çok hızlı tepki verir. Ertesi günü, iç mekanları adeta mezbelelik haline gelmiş, pencere camları kırılmış olan okulun önünde yapılan basın açıklamasına 100 civarında insan katılır. Eylemler böylece başlar. Ardından binaların sembolik temizliği yapılır. Eski belediye başkanları, milletvekilleri ve avukatlar, mimarlar, mühendisler ve sivil kent gönüllüleri eylemlerin gediklisidir.

Basın yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmaz. Mimarlar Odası karara ilişkin dava hazırlıklarına başlar, uzmanlar yaptıkları açıklamalarla kamuoyu tepkisine destek veririler.

Kararın ertesinde Koruma Kurulu Başkanı sıfatıyla Prof.Dr. Celal Şimşek’le telefonda bir görüşmemiz oldu. Arayan bendim. Hoca önce yanıt vermeyip sonraki saatlerde kendisi döndü. “Ankara’dayım, Yüksek Koruma Kurulu’ndaki görüşmeden yeni çıktım” dedi. Konuyu sorduk. “Yazdıklarınızı takip ediyorum Yaşar Bey” diyerek söze girdi. “Bu kararı ben almadım biliyorsunuz. Kurul’un kararıdır. Kuruldaki sanat tarihçisi ve mimarın görüşlerine uygun bir karardır” diyerek özetlenebilecek sözlerini tamamladı. Doğrusu ben bu kararın Hoca’nın tercihine çok uygun olduğunu düşünmeme karşın, yine de Denizli’deki bürokratik ilişkilerin baskısı da var mı sorusunu sormadan edemiyordum. Bu sorunun yanıtını bir yıl sonra aldım. Celal Şimşek Hoca ile Laodikeia’da, “Ölmeye Yatan Nehir” belgesel yazıları için Lycus vadisini konuşuyorduk. Sohbet arası konuşmalarına Koruma Kurulu kararını sıkıştırdım. O gün yaptığımız konuşmada Celal Hoca’nın Müze konusunda yapılan çalışmaları tartışmasız desteklediğinden ve Zorlu grubunca hazırlanan projenin uygulanmasını ne kadar önemsediğinden emin oldum.

8

UZMANLARIN KURUL KARARINA TEPKİSİ

O günlerde, tüm yerel ve bölgesel basın gibi biz de yazdık. Uzman görüşlerine yer verdik. Yaptığımız görüşme ve üstüne yazdığımız yazıların birinde, Mimar Necati İnceoğlu ve Mimar Cengiz Bektaş’ın görüşlerini paylaştık. O görüşme notlarından kısa bir bölüme yer verelim.

Aralık 2013’ün ilk haftalarında konuya ilişkin 4 yazı kaleme aldık. Son yayınladığımız yazı “Burada Bir Mimarlık Cinayeti İşleniyor” başlığını taşıyordu. Cengiz Bektaş ve Necati İnceoğlu ile yaptığımız telefon görüşmelerinde tuttuğumuz notlara yer vermiştik. Her iki mimarın Denizli kökenli olduklarını göz önüne alırsanız, ne kadar duyarlı davranabileceklerini de kavrayabilirsiniz.

Sorularımıza heyecanlı biçimde yanıt veren deneyimli mimarların yanıtları neredeyse aynı bilgileri ve aynı ortak anlayışı yansıtıyordu.  Kısaltarak vermek gerekirse, Necati İnceoğlu, “Bu yapılar mimarlık kültürünün çok özel örnekleri. Sadece Denizli değil, Türkiye, hatta Avrupa mimarlık kültürünün bir döneminin örnekleri. 1940’larda Alman Mimar Paul Bonatz’ın mimari üslubudur. Projeye kendisi nezaret etmiş, mimar Selçuk Minar imzalamıştır. Dönemin mimarisini yansıtan Türkiye’deki en önemli ve düzgün yapılardır. Estetik yapılardır, sağlam yapılardır. Yıkılırsa bu bir mimarlık cinayetidir. Bu yapılar da giderse, kent sanki 1970’lerde doğmuş bir bebek gibi kalacak” diyerek düşündüklerini romantik bir tepkiyle tamamlıyordu.

Cengiz Bektaş’ın tepkisi de farklı olmamıştı. “Henüz proje aşamasında Anadolu mimari geleneğinde yararlanmış, uygulamada ise taş yapı geleneğinden faydalanmıştır. Yapılarda hem taş, hem betonarmenin kullanılmış olması aslında öncü bir uygulamadır, mimari bir yol göstermiştir. Bu nedenle bile dört dörtlük bir yapı olduğu söylenebilir. Bu yapılar ansiklopedilere geçmiş örnek yapılardır. O binada kullanılan taşlar Denizli taşıdır ve böyle bir otantik yanı da vardır” açıklamasıyla yapıların uluslararası mimari değerine vurgu yapmıştı.

2

Bu arada, Mimarlar Odası Denizli Şubesi, bizim de yazılarımızda ısrarla önerdiğimiz bir panel-forum düzenledi. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nda 25 yıl mesai harcamış olan Prof.Dr. Mete Tapan ve Mimar Cengiz Bektaş’ın yanı sıra DEGİAD dönem Başkanı Sadık Emre Çaputçu, Mimarlar Odası Şube Başkanı Cüneyt Zeytinci ve Denizli Baro Başkanı Müjdat İlhan panele konuşmacı olarak katıldılar. Panelden çıkan ortak görüş, yapıların özenle ve kentin belleği olarak korunması düşüncesi oldu.

MİMARLAR ODASI DAVASI

Aynı günlerde Mimarlar Odası Denizli Şube Başkanı Mimar Cüneyt Zeytinci ile yaptığımız kısa röportaja da yazılarımızda yer vermiş, bazı sorular sormuş ve şöyle bir çağrı yapmıştık; Bu soruların yanıtı ancak bir panelde alınabilir. Böyle bir paneli yapması gereken ise Mimarlar Odası ve Şehir plancıları öncülüğünde sivil ya da mesleki örgütlerdir. Örgütse işte budur o örgütün işlevi. Bu girişimi ilgili tüzel kişiliğe haiz meslek örgütlerinden beklemeye sonuna kadar hakkı var kent insanının.”

Böyle bir toplantı yapıldı sonunda. Ardından sıkça temenni ederek adeta baskıya dönüştürdüğümüz dava açma talebine de duyarsız kalmadı Mimarlar Odası. Denizli İdare Mahkemesi’nde önce yürütmeyi durdurma kararı aldırdı.

6

BİLİRKİŞİ(LER) GÖRÜŞÜ

Sonrasında dava süreci başladı ve konu bilirkişiye intikal etti.

Bilirkişi İzmir’den, Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerinden üç kişilik akademisyen grubuydu. Bilirkişi ekibinin en kıdemli üyesi, Ege Üniversitesi Sanat tarihi ABD Başkanı olan Prof.Dr. Bozkurt Ersoy Denizli’ye yabancı değildi. 2007 yılından beri Kale-Tabae antik kentini kazan ekibin başıydı ve son sekiz yıldır her yıl neredeyse üç ay Denizli’de kalıyor, diğer zamanlar sıkça gelip gidiyordu. Denizli’yi iyi tanıyordu. O nedenle hazırladıkları rapor, taş yapıların korunmasına yönelik oldu.

“Gerekçeleri ile dava konusu parselde yer alan taşınmazların “kültür varlığı” niteliği taşıdığı kanaatine varılmıştır” denilen bilirkişi raporunun sonuç bölümünde, bir de öneri yer almaktadır. “Yapılması planlanan müze projesi bağlamında, yapıların yeniden işlevlendirilerek müze yapıları ile birlikte kullanılmalarının olumlu olacağı… bu bağlamda da bu durumun gerek yapıların geleceğe aktarılmasında gerekse kentsel belleğin sürekliliğinin, devamlılığının sağlanmasında bir fırsat ve olanak olacağı görüşüne varılmıştır” denilmekteydi. Öneri adeta Denizli Müzesi yapmak istiyorsanız, bu yapılardan daha iyi müze bulmazsınız demekteydi. 

Kültür Bakanlığı tarafı olaya müdahil olarak bilirkişiye itiraz edip, yeni bir bilirkişi raporu istedi. Yeni rapor, eskisinden daha kesin ve net biçimde korunması gerektiğini öngörüyordu.

Ankara ve Gazi Üniversitelerinden öğretim üyesi olan Sanat tarihçisi, Yüksek Mimar ve Restoratörden oluşan üç kişilik yeni kurul, raporun sonuç bölümüne 3 madde ile kanaatini özetlemişti: “20.yy mimarlık mirası olarak söz konusu yapının 1. Tarih ve Temsiliyet değeri, 2. Kent Belleği Değeri, 3. Ender Bulunma ve Özgünlük Değeri taşıdığı ve dolayısıyla “kültür varlığı niteliği taşıdığı ve Endüstri Meslek Lisesi binalarının korunması gerektiği kanaatine varılmıştır.”

7

MAHKEME NİHAİ KARARI

Sonunda mahkeme, 4 sayfalık kararla sonucu açıkladı. İdare Mahkemesi kararı, Başkan ve iki üye tarafından imza altına alınmıştı. Kararda, “… uyuşmazlığa konu Endüstri Meslek Lisesi Atölyelerinin, tarih ve temsiliyet değeri, kent belleği değeri ve ender bulunma ve özgünlük değeri taşıdığı, bu itibarla korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı özelliği gösterdiği anlaşıldığından, davacı oda tarafından yapılan başvurunun kabul edilerek anılan yapıların taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmesi ve buna bağlı olarak Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce Denizli (Zorlu) Arkeoloji Müzesi yapılmasına yönelik olarak hazırlanan mimari avan projenin değerlendirilmesi talebiyle yapılan başvurunun uygun görülmemesi… sonucuna ulaşılmıştır” ifadesiyle iki yıldan beri devam eden tartışmalı sürece nokta koydu.

***

Son beş yıl içinde yaşadığımız müze serüveni bu mahkeme kararıyla şimdilik noktalanmış görünüyor. Yeniden ve başka bir sebeple aynı yapılar üzerinde bir tartışma çıkması olasılığı yok değil. Ancak verilen karar hiç olmazsa korumacılar için bir soluklanma zamanı sağlamıştır. O nedenle bir daha gündeme gelip başka emel besleyenlere kurban edilmek istendiği güne kadar koruma yanlısı kamuoyu grupları artık dinlenebilirler.

***

Denizli Müzesi ve Denizli Turizmi arasında kopmaz bağlar var mı? Yoksa bu konuda bir yanılgı içinde miyiz? Kamu idarecilerinin zaman zaman yaptıkları açıklamalara bakarak değerlendirmek gerekirse, Müze ve Turizm arasındaki ilişkiye bu denli değer verilmesi sevindirici. Ancak, bir yeri yaparken, çok daha değerli bir yeri feda etme mantığını anlamak oldukça güç.

O nedenle müze ve turizm için öngörülen “kent içi turizmi canlandırma” fikrine esin kaynağı olan yaklaşımları irdelemeye ve Cumhuriyet dönemi Denizli müzecilik tarihine ışık düşürmeye önümüzdeki hafta devam edeceğiz.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı