“BÜYÜKŞEHİR TAZMİNAT TALEP EDEBİLİR”
11 Eylül 2015 Cuma
Yazı girişlerimizde zaman zaman aynı konuda güncel haberlere yer vermeye çalışıyoruz. Bu kez keyif kaçıran bir haberimiz var.
“Turist taşıyan otobüs, otomobille çarpıştı. Serinhisar Leblebiciler Sitesi yakınlarında meydana gelen kazada, Antalya istikametine gitmekte olan tur otobüsü, kontrolsüz şekilde Yatağan kavşağından çıkan 20 Y 1741 plakalı otomobille çarpıştı. Kazada otomobilde bulunan 2 kişi ağır yaralandı.”
Son ay içinde üçüncü kaza haberi bu. Daha önce, 6 Ağustos’ta meydana gelen ölümlü kazanın ardından, 18 Ağustos 2015 tarihindeki haberde “Bir grup yabancı turisti Denizli’ye getiren tur otobüsü Alikurt mevkiinde seyir halindeki bir tıra arkadan çarptı. Çarpmanın etkisiyle araç içerisinde sıkışan şoför, Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Çardak Grup Amirliği ekipleri tarafından uzun uğraş sonucu kurtarıldı” bilgisi veriliyordu.
Daha hızlı turist akışının yaşandığı önceki yıllarda bu sıklıkta kazalar yaşanmıyordu. Hele ölümlü kaza çok uzun zamandır olmamıştı. Buna sebep, yolların giderek iyileşmiş olması ve turizm güzergahlarındaki yolların bölünmüş yola dönüşmesi olmalı diyorduk. Ancak görünen o ki, yollar iyileştikçe araç kullanımındaki dikkatsizlikler artıyor, kazaya sebebiyet veren hatalar daha sıklıkla insan sağlığını tehlikeye atacak nitelikte olabiliyor. Umarız bu tür kazalar (ve tüm kazalar) giderek azalır, turizm mevsiminde meydana gelen tur otobüsü kaza haberlerini daha az duymaya başlarız.
Ali Aktürk söyleşisine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
“MÜDÜR BENİ BAKAN’A ŞİKAYET ETTİ”
Kleopatra adını Pamukkale antik havuza verdiniz ve turist ilgisini burada yoğunlaştırdınız. Buna itiraz eden olmadı mı? Sonuçta tarih bilgisi olarak doğru değil.
Bir zaman sonra İl Kültür Turizm Müdürü beni önceki bakanlardan Atilla Koç’a şikayet etti. Havuzun başında “Bakanım işte buranın müdürü havuza Kleopatra Pool diyor ama tarihte böyle bir olay yok” falan dedi. Oysa ben Turizm Bakanlığı’nın şirketine, sonra Denizli İl Özel İdaresi’ne milyonlarca para kazandırıyorum. Kleopatra adını getirip kullandım ama elime yüzüme bulaştırmadım. Basbayağı pazarlamışız ve de tutmuş. Bu gün Rusya’da turist, özellikle kadınlar “Kleopatra Havuzu’na gideceğim” diyor. Sen ne dersen de. Antalya’ya gidin, turist rehberine “Kleopatra Havuzu’na girecek miyim” diye soruyor. Pamukkale’ye geliş sebebi bu turistin, düşün işte. Gelenlerin en az 300 bini bunun için geliyor.
Bu şikayete Bakan Bey’in cevabı ne oldu biliyor musun? “Müdür Bey, bu Kleopatra’nın gitmediği yer mi var? Ali Bey çok iyi yapmış” dedi. Sen, bir hikayen, malın varsa satarsın turizmde. Yoksa neyi satıp para kazanacaksın?
PAMUKKALE’YE ÖZGÜ TURİST POTANSİYELİ YOK
Hierapolis tarihsel mirasın önemli bir kültür merkezi. Pagan ve Hristiyanlık dönemi inanç kültürleri için önemli, su kültürü için önemli, sağlık kültürü için önemli ve tekstil kültürü için önemli. Mitolojik efsaneler apayrı öneme sahip. Sorum şu: Kentin traverten ve havuz dışında saydığımız bu nitelikleri turistin ilgisini ne kadar çekiyor? Bu konuda bir çalışma projesi var mı, yoksa neden?
Kentin kuruluş ve sosyal yaşantısını anlatan yeterince levha bile yok ören yeri içinde. Başta kazı başkanı ve Turizm Bakanlığı ilgilileri olmak üzere acaba kaç acentaya gidip anlatmışlar? Oralarda da turistin ilgisini sağlamak lazım. Para kazanmak için bunu yapmalıyız. Bunun için bölgeye özgü bir müşteri potansiyeli yaratmak gerekirdi, bunu yapamadık. Bu nasıl oluyor, dışarıdan gelen turist ikinci-üçüncü gün otelde sıkılıp KleopatraPool nedir, travertenler nasıl bir şeydir diye merak edip geliyor. Ama yurtdışında bu imaj yok. Orada Ruslar mesela Kemer diyor, Avrupalı İstanbul diyor, İngiliz’i Marmaris, Alman’ı Bodrum diyor falan. Fuarlarda da bu sağlanmıyor. Oralara akan para çok fakat o kadar da beyhude akıyor. Fuarlara gidip kaybolan turizm müdürleri var bizde. Ne dil bilir, ne turizmden anlar ama olan yolluklara, ödeneklere olur. Devletin görevlisinin fuarda ne işi var Allah aşkına? Bırakın bunu profesyoneller fazlasıyla yapsın? Ama kimse kimseye bir şey anlatamıyor. Mesela Hattuşaş. Niye fuarlarda sempozyum konusu değil?
Buraya turist geldiğinde en büyük eksiklik geniş bir info-merkez. Turist otobüsten indiğinde alın o salonlara, birkaç dilde bir sunum yapın. Hem soluklansın, hem ön bilgi alsın. Ayrıca park yerleri falan yeterli ve düzgün olmalı.
Bunlar projelendirilmedi mi zamanında?
Uzay çatılar kuzey ve güney kapılarında hazırlandıktan sonra onların altına işte birincil ihtiyaç olarak tuvaletler, postane, banka, hediyelik eşya dükkanları yapıldı. Aynı anda 30-40 tur otobüsünün geldiği yer küçük küçük ünitelere ayrıldı. Söylediğimiz gibi bir info-merkez o günün projelerinde öngörüldü ama uygulanmadı. İsmi büyük, projeler hep küçük oldu.
Bu gün Pamukkale’deyim dediğimiz zaman iyisin, iyisin diyorlar bize. Oysa dışı onu içi bizi yakıyor. Pek çok otelci fuarlara kendi imkanlarını zorlayarak gidiyor.
REEL REKABET GÜCÜMÜZÜ KULLANMIYORUZ
Bizim turizmdeki rekabet gücümüz ne sizce?
Bize gelen turistin çoğu Rus kökenli. Bir kaç otel kendi arasında fon yaratıp Rus bir yazara kitap yazdırsın Hierapolis-Pamukkale diye, sonra Rusya da dağıtsın, on tane fuardan iyidir. Mısır’da adamlar çeşit çeşit Ramses kitabı yazdırmadılar mı? Eskiden Mısırlılar fuarlarda bizim arkamızdan başlıyor, bizi taklit ediyordu. Ama şimdi bizim rakibimiz adamlar. Türkiye’de turizmciye destek yok, köstek var. 9400 tane turizm acentası var, kaç tanesi incoming yapıyor? (incoming: yurtdışından turist getirmek.)TURSAB o kadar güçlü bir kuruluş. Ayır kardeşim ya; servis taşıyanı, hacı taşıyanı, bilet satanı ayır. Ama incoming yapanlar birebir ihracat yapıyorlar. Onuncu beş yıllık kalkınma planında benim önerilerimin çoğu görüşüldü. Uçaklara benzin muafiyetini ben anlattım. Uçuşların %80’ini şirket dolduruyorsa, kalan %20 için devlet destek sağlasın dedik. Bu olmaz iş değil. Sen şimdi yatlara, katlara gemilere bu muafiyeti sağlıyor musun? Uçaklara neden olmasın? Tarıma neden olmasın?
Bir şey söyleyeyim, biz Çin, Japon, Amerika, Avrupa gibi ülkelerle teknolojide yarışacak değiliz. Bizim en önemli iki rekabet imkanımızdan biri turizm, diğeri tarım. Anadolu klimasında her şey yetişiyor mu? O zaman düzgün organik bir tarım turizmle birlikte bak nasıl kalkındırıyor?
BİRAZ DA MÜZEYİ KONUŞALIM
Biraz toparlayalım isterseniz. Hierapolis Müzesi sizce yetiyor mu?
Bence Hierapolis Müzesi diye bir şey yok. Turisti çekmek bakımından Güney kapısında ayrılan bir yer vardı imar planında, hala var ve oraya bir müze yapılabilir. Şu andaki müze eskiden hamamdı. Orayı yapalım termal tedavi merkezi, gelecek adama diyelim şu kadar saat 100 dolar kardeşim. O hüviyete dönüşmeli. Boşaltıp restore edecekler, asli işlevine geri dönecek, bu kadar. Orada inşaat yapmalarına dahi gerek yok.
Müze şehir içinde olsun diyenler var. Turizm verimliliği açısından müze için doğru yer neresi olur?
Müze şehir içinde olmaz. Ana yol üzerinde, trafiğin aktığı, turist gruplarının rahat girip çıkacağı bir yere yapılmalı. Gidin bakın Antalya müzesine, şehir içinde ama kaç kişi giriyor. Olmaz. Aydın müzesi de öyle oldu. Ama burada, Pamukkale yolu üzerinde 100 dönüm arsaya kurulmuş bir müze Türkiye’ye örnek olur.
Ören yeri içinde bir müze o kadar ilgi çekiyor mu?
Pamukkale içindeki müze o kadar ilgi çekmiyor, neden? Çünkü turistin ilgisini dağıtan bir sürü şey var. Antik havuz, travertenler, inanç merkezleri ve tiyatro gibi örenyeri kalıntıları yeterince ilginç onun için. O nedenle çoğunlukla zaman bulamıyor müze gezisine.
Afrodisias Müzesi ören yeri içinde ve çok fazla ziyaretçisi var. Burada neden olmuyor?
Oranın antik mimari kalıntı dışında tek özelliği Heykelleri. Başka bir özelliği yok. Ne traverten, ne antik havuz ve ne de St. Philippus gibi inanç turizmine dönüşecek özelliklere sahip değil. Oraya giden turistin yaptığı gezi sonrası serinleyebileceği tek yer müzesi. Heykeller de orada sergileniyor. O nedenle Afrodisias antik kent içindeki müzenin daha fazla ziyaretçi çekmesi oraya özgü bir durum.
Denizli bölgesinde çıkan antik buluntular o genişlikte bir müzeyi doldurabilir mi?
Avrupa’da görüyoruz. İnsanlar sıraya giriyor gezmek için, gezerken müzeyi bitiremiyor ama gün bitiyor. Adam müzenin altını hikayesiyle doldurmuş. Biz ne yapmışız burada, altına yazmışız, “1978 Akköy buluntusu.” Yahu bulmuşsun onca değerli şeyi, ‘buluntu’ deyip geçerken neden onu küçümsüyorsun sen? Müze için sergi malzemesi mi? Depolar dolup taşıyor, onca eser bahçede yıpranıp duruyor yıllardır. Batıda olsa adam özel camekanlı oda ayırır bazıları için. Biz bahçe de rastgele depolamışız, kimseye de göstermiyoruz. Şu anda 30 binin üzerinde eser sadece depolarda var.
MÜZE İKİ KAT GELİR DEMEKTİR
Böyle bir müze turistin konaklama zamanına etki yapar mı?
Dediğim gibi geniş, ferah, modern, turizm yolu üzerinde, park sorunu olmayan, turistin keyif alacağı bir müze, onun en az bir gece fazladan konaklamasına yol açar. O nedenle müze kadar müzenin yeri de önemli bence. Bunların geniş bir müzede sergilenmesi demek buraya turistin bıraktığı toplam paranın bir katı kadar artı olarak girmesi demektir. Düşünebiliyor musun aradaki farkı? Müze binası yapmak için devletin kimsenin kapısını çalmasına gerek bile kalmaz o zaman. Bir yılda amorti eder o parayı, kendi kasasından bir kuruş çıkmaz.
Pamukkale işletmesinin devri sürecine gelelim. O süreçte siz orada Denizli İl Özel İdaresi adına çalışıyordunuz. Devir hikayesini bir de sizden dinleyelim.
Pamukkale ören yeri UNESCO’nun en iyi işletilen ören yeri seçildi 2009’da. Altın madalya ile ödüllendirildi ve yaşayan bir kentti. Bu da o zamanki Özel İdare sayesinde oldu. Biz burada anında çözüm üretiyorduk idareci olarak o zamanlar. Ne zaman ki büyükşehir yasası Denizli’yi de kapsadı, 31 Aralık 2016 tarihine kadar devam etmesi gereken sözleşme, hizmet aksar diye 26 Kasım 2013 tarihli Kültür Bakanlığı DÖSİM Yönetim Kurulu toplantısında, kurul tarafından tek taraflı fesih edildi. Fesih işlemi 28 Kasım’da Özel İdare’ye bildirildi. Biz araştırdık, aynı toplantıya Denizli Valisi Abdülkadir Demir ve İl Kültür Müdürü Mehmet Korkmaz’da katılmış, bunu şifahen öğrendim. Her ikisi de devlet mevzuatı, görevlendirmesi gereği çağrılmış ve gitmişlerdir, onlar burada görev yapıyorlardı diyebilirsin. Ama maalesef Denizli halkı adına Büyükşehir uhdesinde olması gereken ören yeri işletmesi, TURSAB’a adeta tahsis edilmiş oldu.
PAMUKKALE NASIL KAYBEDİLDİ?
Tahsis mi, ihale ile mi devredildi?
Bu işlem bir ihale ile yapılmıştır ama Ankara’da yapılınca ne Büyükşehir’in ne de Denizli İl Özel İdaresi’nin itirazı kabil olmadı. Yani kimse itiraz etmedi. Denizli İl Özel İdaresi’nin her şeyi Denizli Büyükşehir’e kalırken, üç yıl daha çalıştırabileceği ören yeri gelirleri elinden alındı. Buna ben tahsis diyorum. Oysa Pamukkale Denizli Büyükşehir’e yakışıyordu.
Devir işlemlerini kim gerçekleştirdi? Buradaki demirbaşları imza ile devreden kim?
Biz Büyükşehir’e geçecek diye bekliyorduk, ama maalesef 31 Aralık gecesi bir baskınla geldiler. Gece saat 21.45’e kadar biz teslim etmedik, sonra Özel İdare Genel Sekreteri İsmail Bey “Turizm Bakanı’nı ikna edemedik, mecbur teslim edeceğiz” dedi.
O dönemdeki Bakan Ömer Çelik miydi?
Evet aynı Bakan’dı. İsmail Bey iki Bakan arasındaki görüşmeler sonucunda teslim edileceğini söyledi. Kasım ayında Zeybekci Bakan değildi ama 31 Aralık’tan önce Bakan olmuştu. Zeybekci Çelik’i ikna edememiş. Böylece biz Vali Abdülkadir Demir’in emriyle üç gün içinde teslim ettik.
Siz hangi kurum olarak teslim ettiniz?
Denizli İl Özel İdaresi adına teslim ettik. Yılbaşı gecesi sabah saat 03.00’e kadar oradaydık. Denizli’ye gitmiştim, geri gelip teslim ettim, havuzu teslim ettim, diğer üniteleri zaten Bilintur*’a verdiler. Bilintur orada şimdi alt kimlikle bir TURSAB taşeronu gibi çalışıyor. Yiyecek içecek ve satış büfeleri Bilintur’da. Onu da 2008’de ihale etmişlerdi, biz o zaman da itiraz etmiştik Adem Oklu Bey’in imzası ile ama Denizli Turizm Müdürlüğü, Turizm Information Bürosu’nu onlara nasıl tahsis etti bilmiyorum. Biz ihaleyi haber aldık, burayı hariç tutturduk. Yine 2008’de komple turnikelerin ihalesi çıktı. Yine biz itiraz ettik, sonuçta verilmesini engelledik. O ihale de TURSAB’ın 48 örenyeri ihalesidir. Pamukkale’nin o yıl verilmesine yine biz engel olmuştuk.
(*Bilintur; Bilkent Üniversitesi’nin bilimsel araştırma ve yayınlarını desteklemek, kültür ve sanat etkinliklerine katkıda bulunmak, üniversitenin geliştirilmesi için kaynak yaratmak amaçlı şirketi.)
“KAHVE MAKİNEMİZİ BİLE DEVRETTİLER”
Denizli’nin buradaki kaybı ne oldu?
Maalesef büyük kayıp oldu. Denizli halkı kaybetmiş oldu. Oradaki maddi değer üç yıl boyunca Denizli halkına hizmet edecek olan belediyeye gidecekken, gitmedi.
Orada Özel İdare demirbaşı var mıydı?
Tabi ki vardı, masa sandalye dahil tüm kullanım malzemelerimiz hala orada.
Bu malzemeyi bir sözleşme ile mi devrettiniz?
Biz sayımları hazırladık. Özel İdare adına işletme müdürü o zaman Milletvekili Bilal Uçar’ın abisi Mustafa Uçar’dı. Devir teslimi onlar imzaladılar. Oradaki kitaplardan masa sandalyeye, kahve makinesine kadar her şeyimizi TURSAB kullanıyor şu anda.
Benim anlamak istediğim şu: Özel idare adına işletmeyi devrettiniz. Demirbaş malı mülkü de işletme müdürü devretti. Kime devretti?
Önce DÖSİM’e devredildi, o da TURSAB’A devretti.
Peki, yasaya göre Özel İdare malları Büyükşehir’in değil miydi, İl Özel İdaresi’nin muhatabının Büyükşehir olması gerekmiyor muydu?
Büyükşehir’e devredilmeliydi ama devredilmedi. Onca malzemeyi Denizli Halkı adına kullanacak merci yok muydu? Okullarımıza, turizm okullarımıza gönderilirdi. Belediye Laodikeia’da kullanabilirdi. İnanın, orada kamera sistemi başlı başına bir yatırım. Yani her şeyimize 31 Aralık günü DÖSİM el koydu, ondan alan TURSAB şu anda kullanıyor. TURSAB’ın yanında Bilintur’da kullanıyor. O nasıl kullanıyor anlamıyorum. Bakanlıkla doğrudan sözleşmesi var mı belli değil. Oysa devlet demirbaşı isterse hurda olsun, bedelsiz-ihalesiz devredilemez.
İHALE SÖZLEŞMESİ ‘DEVLET SIRRI’
Burası dışındaki TURSAB ören yeri ihale veya ihaleleri Danıştay kararına binaen iptal edildi biliyorsunuz.
Evet biliyorum. Danıştay hüküm bağladı, idare mahkemesi ihaleyi iptal etti. Şu an Danıştay ve mahkeme kararı neden uygulanmıyor bilmiyorum. Bir de şu var. Mahkeme diğer yerleri iptal etti. Emsal bir karar var. Peki, Denizli Büyükşehir Belediyesi olarak bu ihaleyi biz neden mahkemeye vermiyoruz, neden hakkımızı aramıyoruz?
Ben Pamukkale ihalesinin sözleşmesini Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan iki defa istedim, bilgi edinme hakkı çerçevesindeki başvurulara verilen yanıtların ikisinde de bana “devlet sırrı” dediler.
Daha sonra Bakan Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanlığı’na yazdım ayrı ayrı. Bimer’e de yazdım. Onlar benden Pamukkale’yi 2016 sonuna kadar Denizli İl Özel İdaresi’nde gösteren, DÖSİM’in tek taraflı fesih ettiği eski sözleşmeyi istediler, fotokopisini de bulup gönderdim, 7 Haziran seçimlerinden iki hafta kadar önce.
NE İTİRAZ VAR NE DE DAVA!
Bakanlık Pamukkale’yi DÖSİM eliyle TURSAB’a ihale ettiği zaman Denizli İl Özel İdaresi buna yasal yollardan itiraz etmedi mi?
Bu anlaşmaya 60 günlük bir itiraz süresi vardı. Bu zaman zarfında itiraz edilseydi, belki sonuç alınırdı. 28 Kasım 2013 tarihinden sonra bu itiraz süresi işlemeye başladı, 27 Ocak 2014 tarihine kadar. Ama hiç kimse itiraz etmedi. İl Özel İdaresi ne zaman kapandı, 31 Mart 2014 tarihinde. Denizli Belediyesi 1 Nisan 2014 itibariyle Büyükşehir oluyordu ama yasa bir yıl önce çıkmıştı, belki müdahil olarak itiraz edebilirdi. Ama itiraz eden bir merci olmadı. Bu konuda itiraz edildiyse bile, bu resmi bir yazıya döküldü mü acaba? Resmi yazışma ile itiraz edildiğine ben inanmıyorum. Öyle olsaydı çoktan ortaya çıkarılırdı savunma için.
Her şey bir yana Denizli Büyükşehir Belediyesi şu anda tazminat talebini de içeren bir dava açabilir. Çünkü önünde Danıştay’ın emsal teşkil edecek hükmü ve idare mahkemesinin yargı kararı var zaten.
Neden itiraz edilmemiş olabilir?
Pamukkale sanki o anda karışıklığa geldi. Biliyorsunuz yerel seçimler vardı Mart sonunda. Büyükşehir mevzuatı henüz kullanılmıyordu. İl Özel İdaresi tasfiye edilecekti, mallar Büyükşehir’e devredilecekti, Belediye Başkanı, vekiller, Bakan Bey seçimle ilgileniyorlardı falan derken, ortalık karma karışıktı.
Böylece Pamukkale tutanın elinde kalmış oldu.
(*) Ali Aktürk kim?
1962 Denizli, Pamukkale Yeniköy doğumlu. Yüksekokulu İzmir’de, İktisadi İdari İlimler’de tamamladı. Okul dönüşü çocukluğundan beri devam eden ailenin Çamtur turistik kamping işletmesinde yeniden işe başladı. 1990’lı yıllardan itibaren Kültür Turizm Bakanlığı’nın TURAS şirketinde işletme müdürlüğüne atandı. Sedir Adası’nda çalıştı. Gümüldür’de, Bakanlığa bağlı TUREM müdürlüğü, Kastamonu TURAŞ otel müdürlüğü yaptı. Ardından Pamukkale’ye geldi ve Özel İdareye devredilene kadar 14 yıl TURAŞ’ın Müdürlüğü’nü yaptı. 2012 yılı sonunda “2023 Vizyonu 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı Turizm Komisyonu” üyeliği yapan 60 kişiden biriydi.
1 Şubat 2008 itibariyle Denizli İl Özel İdaresi’nin iktisadi koordinatörlüğünü görevine getirildi. 24 Mart 2014 tarihine kadar bu görevi sürdürdü. Pamukkale ören yerinin TURSAB’a devri ve İl Özel İdaresi’nin feshi sonrası emekli olarak görevinden ayrıldı. 6 yıl boyunca Pamukkale Turizm Derneği başkanlığı da yapan Ali Aktürk, halen Pamukkale girişinde kendi adına çalıştırdığı turistik bir işletmenin sorumluluğunu sürdürüyor.
Yorumlar
Memleketin nasıl yönetildiğinin minik bir örneğini gördüm bu röportajda. yazık, hem de çok yazık…
Bunu hak ediyor muyuz diye bir kez daha düşünüyorum…
eskişehirden misafirim geldi pamukkale’ye götürdüm giriş kişibaşı 25 tl 5 kişi 125 tl girmedim vazgeçtim kocaçukur etrafında tur attık geri döndüm