REKLAMI GEÇ

PAMUKKALE HEM KIRMIZI HEM BEYAZ

7 Mart 2016 Pazartesi

ic_kapak

“ÖNÜNDE BİLDİĞİNİZ ESKİ BİR TRAKTÖR, ARKASINDA DA ÇOK İLKEL BİR SONDAJ MAKİNASI VAR, YERİ DELMEYE ÇALIŞIYORLAR. BİZ DE GAYRİ İHTİYARİ ONLARIN SONDAJ ÇALIŞMASINI SEYREDİYORUZ. BİZ İZLERKEN YERDEN ÖYLE BİR SU FIŞKIRDI Kİ, TRAKTÖR BİR YANA, SONDAJ MAKİNASI BİR YANA, ADAMLAR BİR YANA. KIRMIZI SU O BASINÇLA ŞÖYLE 20-30 METRE YÜKSEKLİĞE FIŞKIRDI. O GÜN BİR ANDA KARAHAYIT TURİZMİ PATLADI, CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI.”

Turizm yazılarımız için tünelin sonu göründü. Birkaç haftalık yazıdan sonra bu konuya veda edeceğiz.

Ama bu sadece dizi yazı yazmak olarak böyle. Yoksa Denizli’de turizm konusuna olan ilgimiz devam ediyor olacak. Özellikle son birkaç aydan beri süren ‘turizm ambargosu’nun Türkiye, dolayısıyla Denizli turizmine nasıl yaralar açacağı bilinmiyor. Tahminler hiç iyi olmayacağının işaretleriyle dolu. Bu minvalde devam ederse, önümüzdeki ilkbahardan başlayarak sonbaharın bitimine kadar oldukça sancılı bir zaman dilimi yaşanacak.

İşte tam bu durum yaşanıyorken yeni tartışmaya başladığımız termal ve termal konusunu içeren yan dallar, sağlık, turizm, estetik vs. daha da ön plana çıktı. Bölge turizminin her dönem merkezine yerleşen ama asla vefa bulamayan termal, gerçekte ileriye dönük makro projeler açısından hayati önemini daha da açık biçimde hissettirmeye başladı. Günlük turizmle günü kurtarmaya alışmış olan Karahayıt yatırımcılarının daha çok üzerine kafa yormaya başlamasının önünü açtı. Nitekim önünü görme telaşındaki şehir turizmcileri, DENTUROD’un başını çektiği “Termal İyi Gelir” kampanyasıyla bu alandaki ‘geri kalmışlığın’ bir ölçüde telafi edilmesi için kolları sıvadı.

Termal sağlık ve termal turizme ilişkin potansiyelin hovardaca değerlendiriliyor oluşuna bir tür doğa tepkisi gibi gelişen olayların ardından, konuyu farklı boyutlarıyla ele almaya karar verdik. Görüşmeler, izlenimler, röportajlar ve pratikler yoluyla masaya yatıralım dedik ve giriş olarak Karahayıt bölgesinin kısa hikayesini içeren bir termal yatırım serüvenine yer verdik. Bu konuda oldukça deneyimli olan, Hierapolis Otel’in kurucusu Mehmet Kayalıbey Kayalıoğlu ile uzunca bir sohbet ve sohbetten damıttığımız bir söyleşiye sayfalarımızda yer ayırdık.

Mehmet Bey kent turizminin duayenlerinden. Bakmayın yaşının genç sayılmasına. Uluslararası kişiliği, eğitimi, Karahayıt bölgesinde yaşadığı turistik yatırımlar deneyimi ve yılların birikimini şimdilerde yazılı bir hatırata dönüştürme girişimi tam da böyle bir profil çıkarıyor önümüze. Turizm ilgililerinin bildiği sorunları bir yana, bölgesel projelendirme ve geleceğe ilişkin stratejik hedefler oluşturma konusunda kulak verilmesi gereken biri.

***

Mehmet Kayalıoğlu ile birkaç ay önce yaptığımız telefon görüşmesinde buluşmak üzere sözleştik. Ancak hemen mümkün olmadı bu. Araya turizmin başka konukları girdi. Bu arada iskambilden kule gibi Bölgesel düzeyde hızla çöken ‘günü kurtarma turizmi’ enseyi kararttı. Alternatif seçenekler, acil önlemler, şirket, yatırımcı ya da bölgesel yönetim düzeylerinde ayrı ayrı acil eylem planlarının olmadığı ortaya çıktı.

Bir ay kadar önce Colossae Otel’in bağlı olduğu şirketler Yönetim Kurulu Başkanı Abdurrahman Karaosmanoğlu’nun oteldeki kahvaltılı basın toplantısında Pamukkale ve Karahayıt’taki önemli yatırımcıların umutsuzluğuna tanık olduk. Kendi imkanları ve girişimleri dışında bir örgütlülüğün yönlendirici rol oynamadığı bilgisini edindik. Her zamanki çabalarına birkaç palyatif ek yaparak yola devam etme dışında bir çareye sahip olmadıkları kanaatine vardık.

Mehmet Kayalıoğlu ile tam da bu görüşme ve gelişmelerin ertesinde bir akşamüstü kendi evinde buluştuk.

“Termal İyi Gelir” sloganıyla canlanmaya çalışan sektörün onda yarattığı heyecan devam ediyordu. ‘Bizimkiler’ diye başladı sohbete, ‘ iyi bir kampanya başlattılar. Gerçi biraz daha erken ve daha güçlü olabilirdi ama şimdiki şartlarda bu kampanya her şeye rağmen çok iyi oldu’ diyerek yapılana duyduğu ilgiyi dile getirdi.

Devam eden kayıt dışı sohbette ilginç noktaları kaçırma telaşıyla kayıt düğmesine bastım, ardından ben sordum o yanıtladı.

3

Yaşar Tok: Az önceki sohbetimizde yurtdışında okuduğunuzu söylediniz. Biz sonrasından devam edelim mi?

Mehmet Kayalıoğlu: Yurtdışından Türkiye’ye döndüğüm zaman ailemin yaşadığı İstanbul’a yerleştim. Sonra eşimin de isteğiyle Denizli’ye yerleşme kararı aldık ve 1970’lerin sonlarına doğru Denizli’ye taşındık.

Burada bir inşaat firması kurduk. Firma çeşitli inşaat işleri yaptı, kamu ihalelerine girip sulama kanalı gibi işler aldık. Ama benim kafam hep turizm işindeydi. Türkiye’ye gelmeden önce Avrupa’dan Akdeniz ülkelerine tatile gittiğimde, özellikle İspanya’da haftalık ucuz tatil konusunda epey gözlem yapmıştım.

CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI

Pamukkale bölgesindeki turizme ne zaman ilgi duydunuz?

Sene 1978-79 olmalı. Bir gün eşimi alıp “hadi Pamukkale’ye gidelim” dedim. Çıkıp Karahayıt tarafına gittik. Sonra’dan Hierapolis tatil köyünü yaptığım yerde boş bir arsa vardı. Sadece iki odalı bir pansiyona benzer yapı kondurmuşlardı üstüne. Önünde bildiğiniz eski bir traktör, arkasında da çok ilkel bir sondaj makinası var, yeri delmeye çalışıyorlar. Biz de gayri ihtiyari onların sondaj çalışmasını seyrediyoruz. Biz izlerken bir anda patlama oldu. Yerden öyle bir su fışkırdı ki, traktör bir yana, sondaj makinası bir yana, adamlar bir yana. Kırmızı su o basınçla şöyle 20-30 metre yüksekliğe fışkırdı. O gün bir anda Karahayıt turizmi patladı, cin şişeden çıktı.

O olayı izlerken düşünmeye başladım. Ben neden burada böyle bir turistik yatırım yapmıyordum? Üç gün sonra gidip arsa sahibini buldum. Adam çok kızmış. O suya kızmış, pansiyona kızmış, her şeye kızmış. O gün sahibinden o arsayı istedim.

148 KİŞİDEN ARSA TOPLADIK

O sırada Karahayıt’ta turizmin durumu ne?

Eskiden Karahayıt verimsiz ve çorak bir alandı. Neredeyse hiç tarım yapılmıyordu. Zaten o bölgedeki arsaları devlet zamanında onar dönüm halinde parsellemiş, göç edip gelenlere hibe şeklinde dağıtmış. Orada miras yoluyla edinilmiş arsa, arazi sahipliği çok azdı. Benim talip olduğum arsa da öyle bir arsaydı. Nihayetinde o arsayı aldım.

Arsa projesi için bir araya geldiğim mimar arkadaşım, “Mehmetciğim, madem bir şey yapacağız, doğru dürüst bir şey yapalım, bunun için de biraz daha arsa alalım” deyince biz kolları sıvadık. Birikimlerimizi bir havuzda topladık, elimizde ana-babadan kalan topraklar vardı Tavas tarafında falan, onları sattık ve arsa alımları yapmaya başladık. Toplam 148 kişiden arsa aldık. Bunların çoğu küçük, parçalanmış arsa bölümüydü. Miras yoluyla el kadar yerlere dönüşmüştü. Ya da çok ortaklıydı. Hatta bir tanesi Sarayköy cezaevindeydi, savcının izniyle notere götürüp satışı aldık. Sonuçta 30 dönüm yer aldım oradan.

PAMUKKALE ARTIK MEZARLIK HÜVİYETİNDE

Nasıl bir proje hazırladınız?

Çevreye uyumlu bir tatil köyü projesiydi bizimki. Şöyle iki katlıydı, çokta sevdiğim bir projeydi. Yaklaşık 10 sene sonra inşaata başlayabildik. Bu arada Bakanlığa da müracaat ettik turizm ruhsatı için.

O zamanlar şimdiki Pamukkale köyünün yıldızı parlıyordu. İnanılmaz bir turizm potansiyeli vardı. Karahayıt’ın ise esamesi okunmuyordu. Benim Karahayıt’ı tercih nedenim, bakir ve doğa ile iç içe olmasıydı. Dediğim dönem 1980’li yılların ilk yarısıydı.

Ben o yıllarda bir arkadaşımın daveti üzerine Denizli’ye gelmiştim. Hatta 2-3 gün kaldık ve beni Pamukkale antik havuza götürmüş, orada yüzmüştük. Akşam saatlerinde Pamukkale köyünü gezmiştim. Hatırladığım kadarıyla şimdiki turistik sahil kasabalarının havası vardı. Hediyelik eşya satıcıları, barlar, eğlence mekanları, sokak lambalarının aydınlığı, fiyatların zamanına göre epey pahalı oluşu aklımda kalan fotoğraf karesinin unsurlarıdır hala.

Orada Konakzade oteli vardır. Türkiye’de butik oteller kitabı (Sevan ve Müjde Nişanyan tarafından hazırlanan-Y.T) yayınlanmadan belki 20 yıl önce Avrupa’da çıkan muadilleri Konakzade’ye 4 sayfa ayırmıştı. Ne yazık ki Pamukkale insanı o doğanın kıymetini bilemedi. O eski güzelim köy evlerini hızlı biçimde yok ederek betonlaşma sürecine girdiler. Böylece paraya sahip olmanın verdiği inanılmaz hoyratlıkla kendi sonlarını hazırladılar. O zamanlar gelen turist, aracından inip otele yerleştikten sonra gezmeye çıkar, neşeyle keyifle köyde hoşça vakit geçirirdi. O köy şimdi nerede? Ben söyleyeyim, şimdi artık bir mezarlık hüviyetinde. İnanılır gibi değil.

1

PAMUKKALE KENDİNİ İMHA ETTİ

Ürkütücü bir değişim yaşanmış. Bu dışarıdan gözlenebiliyor. Üstelik pek çok açıdan böyle. Ama bazen en olumsuz konular adeta tabu gibi ağıza alınmıyor. Sözünü ettiğimizde, sorduğumuzda, dile getirdiğimizde ya üzerinden atlanıyor ya da duymazlıktan geliniyor.

O dönem biz ruhsat için Bakanlığa başvuruya gittiğimizde dediler ki, “bizim arkadaşlarımız, Pamukkale köyünü biliyorlar ama Karahayıt’ı hiç bilmiyorlar. Geldikleri zaman siz onlara rehberlik yapar mısınız” falan dediler. Tamam dedik. 20-25 gün sonra Bakanlıktan bir ekip geldi. Pamukkale bölgesi için turizm plan taslağı hazırlayacaklar. Sonuçta ortaya bölgesel bir turizm kompleksi çıkacak.

Ben onları önce Pamukkale köyünde gezdirdim. Köyü turizm alanı ilan etmeyi düşünüyorlar. Kahveye gittik. Orası o dönem muhtarlıktı. Önce onunla konuştuk. Muhtar bize, “Mehmetçiğim sen buraya getirdin ama bizim insanımız bu tür gelen gideni sevmez, sen al bunları buradan götür” dedi. Biz üsteleyince istemeye istemeye bizi kahveye götürdü. Orada muhtar haklı çıktı. Kahvedekiler bize cüzzamlı muamelesi yaptı. Günübirlik kazançları çok iyiydi o zamanlar insanların. Bunun hep böyle süreceğini sanıyorlardı. Bir de mülkiyet korkusu vardı. Bize söyledikleri kısaca şuydu: “Bizim buraları değerli, devlet gelip bizi yerimizden yurdumuzdan edecek, turizm falan diye bizim düzenimiz bozulacak…” Mantalite buydu.

Böyle olunca Bakanlıktan gelenler de bozuldu. Otele yerleştirip ayrıldım. Ertesi günü Karahayıt’ı görmek istediler. O zamanlar henüz birkaç toprak damlı ev vardı orada. Bırakın turizm havasını, yerleşim yeri havası bile yoktu. Böyle yoksul bir yer. Onları Karahayıt köyünde bir kahveye götürdüm. Kırmızı suyu görünce şaşırdılar. Bu arada insanların sıcak davranışlarından etkilendiler. Kahvedekilerin “aman Bakanlık elimizden tutsun” havasında olması da onlara hoş geldi. Zaten bakir bir alan, planlama da nispeten kolay. Hal böyle olunca Karahayıt’ın turizm imar planı içine alınıp bir turistik merkez haline getirilmesinin temeli o gün atıldı. Akabinde planlar hazırlanıp devreye sokuldu. Bu arada Pamukkale köyüne hiçbir şekilde dokunmadılar, zaten köy de kendi kendini imha etti, tüketti, bitirdi. Allahtan daha sonra Kocaçukur düzenlendi de görüntü biraz kurtarıldı.

5

PAMUKKALE SUYUNA İLK ANALİZ

Karahayıt’ta oteller sonradan hızlı biçimde çoğalmış. Peki, ilk turistik oteli kim kurdu?

İlk Kazmayı ben vurdum. Ama orada tek başına kalmak olmazdı. O nedenle güçlü yatırımcılardan bildiğim insanların yatırım yapması konusunda elimizden gelen gayreti gösterdik. Richmond, Colossae, Polat, Pam oteller böyle kuruldu.

Karahayıt’ın oteller bölgesi olması ile birlikte orada bir termal sağlık kompleksi fikri var. Daha doğrusu böyle bir kompleks için girişimler yapılmış. Bunlardan en bilineni PATERO girişimi. PATERO’nun ömrü vefa etmiyor. Proje de yatıyor haliyle. Daha sonra iş Pamukkale Üniversitesine havale ediliyor. Üniversite rektörünün yaptığı da kaç yıldan beri “yapıcaz-edicez” cinsinden beyanatlardan öte geçmiyor. 2013 yılındaki sözlerini geçtiğimiz haftalarda neredeyse harfiyen tekrarlayarak vaatlerini sürdürüyor. Yani her gelen bu işte bir hayır olduğunu inkar etmiyor ama elini taşın altına sokma cesareti göstermek yerine ipe un seriyor.

Ben bu konuya çok kafa yordum. Bu çok ciddi bir olay. Fakat kulaktan dolma bilgilerle piyasada başarılı olunmaz. Ben Hierapolis oteli ve örenyeri içindeki Pamukkale otelin işletmesini almış olmam nedeniyle büyük bir tecrübe edindim. Önce şunu söyleyeyim, biz Denizli bölgesi olarak inanılmaz bir şansa sahibiz. Termal bu işin can damarı. Dünyanın aşağı yukarı bütün termal merkezlerini inceledim. Yayınlarına ulaştım, sularının analizini Pamukkale suyunun analizi ile karşılaştırdım. Pamukkale suyunu ilk defa İstanbul Üniversitesi’nde ben tahlil ettirdim. Nitekim o zaman hazırladığımız otel tanıtım broşüründe bu analiz raporundaki bilgilere yer verdik.

4

SUCU MUSTAFA MUCİZESİ

Antik havuz işletmesini nasıl aldınız?

450 yataklı tatil köyünü yaptıktan sonra, bu işlerin ancak birlik ve beraberlik içinde gerçekleşeceğine inandım. Hemen örgütlenmeyi ön plana çıkardık ve DENTUROD’u kurduk. Dönemin Valisi Oğuz Kağan Köksal’dı. Bizi moral olarak epeyce destekledi. Hatta Özel İdareye ait olan antik havuz işletmesini bize teklif etti. DENTUROD olarak bazı arkadaşların aklına yatmadı. Bu durumda ben ihaleye girdim ve kazandım. Epey yüksek bir kira bedeli teklif etmiştik. Öyle ki, o dönem Denizli özel idare bütçesi 55 milyon falandı. Bu bütçenin dörtte birini ben tek başıma karşılıyordum. İlk işimiz altyapısını düzenlemek oldu. Travertenlere giden atık suların önünü kestik. Vidanjörlerle atık suları her gün temizliyorduk. Tuvaletleri mutfakları ve diğer hizmet alanlarını elden geçirip yeniledik.

Zaten bir süre sonra Hacettepe Üniversitesinden bir ekip hazırladığı projeyle travertenlere giden su kanallarını düzenlemiş galiba.

Evet ama oranın asıl kahramanı Sucu Mustafa’dır. Onun da hikayesi var, anlatalım. Sucu Mustafa Pamukkale’ye 25 yıldır çeki düzen veren adam. Bizden yaşlıydı. Tek başına suyu bir yerden keser, diğer tarafa yönlendirir, böylece travertenlerde dengeli bir beyazlık oluşmasını sağlardı. O olmasaydı, Pamukkale simsiyah olup giderdi. Bir zaman sonra Üniversiteden ekip gelip bizi buldu. Rölöve çalışmalarına başladılar, zaman zaman bize danıştılar ama epey zorlandılar. Ben de onları alıp sucu Mustafa’ya götürdüm. Onun deneyim ve tecrübesi onların çok işine yaradı. Neticede şimdiki kanallar Mustafa’nın tecrübesinin ürünü olarak inşa edilmiştir.

2

PAMUKKALE İÇİN SEMPOZYUM

Bir ara konuşurken, Pamukkale’nin dünyada eşi bulunmaz bir özelliği var demiştiniz. Nedir bu özellik?

Evet, eski Turizm Bakanlarından Bahattin Yücel döneminde, 1997 de istifa etmeden önce ilk defa “Pamukkale’nin Geleceği” diye bir sempozyum düzenledim ben otelde.

(Not: Bu sempozyum ‘ilk sempozyum’ olmayabilir. 1990 Mayıs ayında Pamukkale ile ilgili çok önemli bir sempozyumun toplandığı ve Aziz Nesin, Doğan Kuban, Cengiz Bektaş gibi isimlerin bu sempozyuma konuşmacı olarak katıldıkları biliniyor-Y.T.)

Otelin altında yaklaşık 400 m²’lik fizik tedavi ünitesi hazırlamıştım. Burası için de yurtdışından termal tedavide kullanılacak yeni teknoloji ürünü aletler getirmiştim. Bölümün otelde açılışını Bakan yapacaktı. Bu açılış kuru kuru olmasın diye, Cuma Cumartesi ve Pazar’ı kapsayan üç günlük konaklamalı bir seminer ve sempozyum haline getirdik. Sempozyum düzenleyicisi DENTUROD oldu. Bakan, Müsteşar, termal bölge olarak İzmir Balçova belediye başkanı, DEÜ rektörü, termal alanında uzman bilim insanları, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi rektörü, Kütahya il özel idare müdürleri, Belediye başkanları, Eskişehir’den Başkan Yılmaz Büyükerşen ve daha başka konukları bir araya getirdik. Onları üç gün ağırladım ve iki gün boyunca Pamukkale Turizmi tartışıldı.

KIRMIZI VE BEYAZ SU BİR ARADA

Bu özelliğin ne olduğuna yanıt vermedik hala?

Şimdi o eşi bulunmaz özelliğimize gelelim. Bunun farkında değiliz. Termal suların bir özelliği var. Bu özelliklerine göre ön plana çıkarlar. Pamukkale’de aynı anda hem beyaz su var, hem de kırmızı su var. Oysa dünyanın hiçbir yerinde kırmızı ve beyaz suyun aynı yerden çıktığı termal merkez yok ya kırmızıdır suyun rengi, ya da beyazdır. İkisinin bir arada çıktığı tek merkez Pamukkale’dir. Bunu hiç kimse ön plana çıkarmaz buradaki turizm ve termal çalışmalarında. Oysa tedavi sürecinde bu iki rengin bir arada bulunması önemlidir. Kırmızı su sizi yumuşatır, rehavet sağlar, beyazı ise dinlendirir, enerji verir, canlandırır.

Konuyu toparlamak gerekirse, Denizli turizmi içinde Pamukkale’nin önemini anlatmaya gerek yok ama bir turizm merkezi olarak tanıtıma ihtiyacı olduğu hep söylenir. Sizce bu konuda neler yapılabilir?

Pamukkale tanıtımı için ilk olarak çok iyi organize olmak lazım. Şu anda bir rüzgar var. Bu rüzgarla termal turizmi ya ön plana çıkartacağız ya da önceki yıllarda olduğu gibi toplantılar seminerler yapılacak, herkes birbirini ağırlayacak, yenilip içilecek ve yerinde sayılacak. Şimdi artık bu yol geçerli değil. Zaten başta Denizli, böyle pek çok başarısız örnek var.

Ben bundan sonrası için oldukça umutluyum. Özellikle Büyükşehir Belediye Başkanı Zolan, Bakanlarımız, Müjdat Keçeci, Ticaret Odası, DENTUROD’un şimdiki yöneticileri bu olayın arkasındalar. O nedenle bu işin artık olmaması için sebep yok. Yabancı turiste yönelik özel bir çabamız sürekli olmak zorunda. Ekip kurmak çok önemli. Hizmet sektöründeki aksayan yanları o ekip tespit edip ortaya koymalı. Farklı meslek örgütlerini bir araya getirmeli. Bildiğimiz önlemler çağdaş yöntemlerle desteklenmeli.

***

Mehmet Kayalıoğlu ile yaptığımız söyleşi oldukça uzun. Henüz bir bölümünü yayınlamadık. Ama asıl söylemek istedikleri yayınladığımız bölümler arasında. O nedenle kalan bölümlerin çok önemli olmadığını düşünüyorum.

Bir de kendisinin hazırladığı ve Pamukkale’deki termal ve turizm çalışmalarının nasıl bir yol izlemesi gerektiğini içeren taslak metni var. Dikkate değer bir takım notlar içeriyor. Bu notların ilgililer için daha fazla önemli olduğu aşikar. O nedenle burada yer vermek çok gerekmeyebilir. Zaten kendisi o notları turizm konusunda ilgili mercilere ve bürokratlara ileteceğini belirtiyor.

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı