REKLAMI GEÇ

Pamukkale Turizmi: Hızlı bagaj toplama turları

10 Eylül 2015 Perşembe

ic_kapak
Yaz tavsadı, aylar sonbahara devrildi. Eylül’ün ikinci haftasındayız. Artık uzun-kısa tatil günleri, yerini her açıdan hummalı bir sezon dönemine bırakmak üzere…

Derken Milli Eğitimden okulların açılışının iki hafta ertelendiği haberi geldi. Beraberinde Kurban Bayramı tatili araya sıkıştı, bitti, bitiyor dediğimiz tatil günleri uzadı. Buna eşlik edercesine sıcak günlere tanık oluyoruz. Yılın en sıcak günü Eylül’ün ilk hafa sonu yaşandı, gerisini varın siz hesap edin.

İşte bu minvalde uzatmaları oynayan yaz ve turizm sezonunun finale hazırlık günleri, bizim gezi ve yazı programımızı da hızla sürdürmemize olanak sağladı. Pamukkale merkezli olarak devam eden ve kısmen tartışma-eleştiri boyutuyla dikkat çeken yazılarımız, konuya ilişkin sözü olan önemli bir kesimin görüşlerini yansıtmaya çalışıyor. Doğrudan turizm mesleğinin içinde yıllarını vermişi meslek erbapları, kurum temsilcileri, bölgeyi yakından tanıyanlar ve kamuda görev yapmış olup sözünü sakınmadan söyleyebilecek pozisyona gelmiş olanlar sütun konuklarımız oluyorlar birer birer. Bundan sonra da olmaya devam edecekler.

Bu hafta onlardan biriyle söyleştik yine. Uzun yıllar Kültür Bakanlığının turizmle ilgili farklı birimlerinde yönetici olarak çalışmış, Gümüldür, Antalya, Sedir Adası, Pamukkale gibi turizmin ana arteri diyebileceğimiz bölgelerdeki alanlarda görev yapmış biri; Pamukkale işletmesinin 2013 yılında Özel İdare’den alınıp TURSAB’a devredildiği dönemde son kez görev yapan Ali Aktürk.

Peki, kimdir Ali Aktürk? Pamukkale için söyleyebileceği neler olabilir? Biz onun biyografisinden kısa bir bölümü yazımızın sonuna ekledik. ‘kim’ sorusunun yanıtını orada bulabilirsiniz.

Pamukkale ile ilgili olarak ise şimdiye kadar yaptığımız görüşmelerdeki en açık yanıtları aldığımız sayfa konuklarımızdan biri diyebilirim. Gerisi söyleşi akışında yer alıyor zaten.

Ona sorduğumuz sorulara doğrudan ve çekincesiz yanıt almış olmak bizim için şaşırtıcı oldu. Çünkü çoğu röportajda taşın suyunu sıkarsınız, yine de bir damla su elde edemezsiniz. Oysa Ali Aktürk, böyle az buçuk netameli sayılır bir konu üzerine çok rahat konuştu. Çocukluğundan bu güne Hierapolis ve Pamukkale’deki gelişimi, hatıralarını ve deneyimini aktardı. Kamuda geçirdiği uzun yıllar içinde tanık olduğu, yaşadığı idari sorunları bizimle paylaştı.

Konuşma sonunda gördük ki, tartışmaya açık pek çok görüş, öneri ve iddia var. O görüşlere katılıp katılmamak önemli değil bizim için. Önemli olan bu görüşlerin derli toplu ve ‘içeriden’ biri tarafından dillendirilmiş olması. Sadece bu nedenle bile okumaya değer yaptığımız söyleşi. Bu inançla söylenenleri imla düzeltmeleri dışında, içeriğine dokunmadan iki gün boyunca  yayınlıyoruz.

3

“ÇEKİRDEKTEN TURİZMCİ”
Turizm konusunu görüştüğüm insanların Ali Aktürk için ortak fikri “çekirdekten turizmci” olduğudur. Ayrıca Pamukkale’de uzun yıllar görev yaptınız, pek çok şeyin tanığısınız. O nedenle turizmi sizin pencerenizden konuşalım istedim. İlk sorum genel bir soru olacak; geçmişten günümüze Denizli turizminde Pamukkale’nin yeri nedir, neler yapıldı, neler yapılmadı, eksiği fazlası nedir?

Ben Pamukkale’yi 1968’lerden hatırlıyorum. Şu an 54 yaşında olduğuma göre 7 yaşında falanmışım. O yaşlarda traktör sürmeyi öğrenirken yıkamak için Pamukkale’ye giderdik. Gittiğimizde bizi kovarlardı.

Çocukluğumuzda turistler gelirdi ‘Cavır’ dediğimiz. Ellerinde fotoğraf makinaları olurdu, karavanları veya çadırlarıyla gelirlerdi. Yukarıda beş otel vardı. Şu an müze olan hamamın olduğu yerde biz çocuklar saklambaç oynardık. Çobanlar falan arka tarafından girerdi hamamın. Susadığımız zaman, Özel İdare tesisinin arkasındaki yer ile şu an Hades’in köpeği Kerberos’un bulunduğu yer arasında çıkan sudan içerdik, suya ‘acısu’ derdik. Su içime uygun ama kekreydi.

1970’lerde festivaller başladı. Aslan oynağı derdik tiyatroya. Hatırladığım, dört gün orada festival olurdu. Pamukkale Festivali. 1974 Kıbrıs çıkarmasında yapılan herhalde son olmuştu. Panayır yeri gibi olurdu festival alanı. Kasnakçılar, oyuncakçılar, sigaracılar, sirk, lunapark en fazla aklımda kalanlar olmuş o çocuk yaşımda. Festivalde bütün Denizli, özellikle Cumartesi-Pazar günü Pamukkale’ye akardı.

BEYAZ EN ÇOK PAMUKKALE’YE YAKIŞIYOR

1970’li yıllarda Hierapolis koruması şimdiki gibi değildi sanırım.
Travertenlerin üzerindeki yol kapanmadan önce her şey daha rahattı. O yıllarda Pamukkale adeta bir piknik yeriydi. Tüm Denizli sadece oraya gelirdi. Park yeri bulunmazdı.

Aslında burası bulunmaz bir nimet. Denizli için olduğu kadar Türkiye için de öyle. Başka ören yerleriyle karşılaştıralım. Beyazın bu kadar yakıştığı bir turistik merkez. Travertenler olmasa turist için ne değeri var? Maalesef Denizli bunun kıymetini bilmiyor. Bilseydi, Hierapolis’i yaşayan bir tarihi kent yapabilirdi.

Mesela Pamukkale ve etrafına hiçbir Denizli zengini yatırım yapmadı. Karahayıt’a da öyle. Hepsi Denizli dışından gelip işletme kurmuş kişi ve kurumlar. Denizli’ye özgü, sermayesi buradan, mimarisi şehrin geleneklerini yansıtan bir marka isim olabilirdi. Bu şartlar başka örenyerinde var mı?

Ne kadar turist geliyordu?
90’lı yıllarda Türkiye’ye yedi milyon turist geliyordu. Bunun yedide biri Pamukkale’ye gelirdi. Yani bir milyon civarında turist diyelim. Oysa şimdi bakıyoruz, her yıl ‘şu kadar gelecek’ diyorlar ama yine değişmiyor. Taş çatlasa bir milyon beş yüz bini geçmiyor. Türkiye’yi ziyaret eden şimdiki turist sayısı o döneme göre 5-6 kat artmış durumda ama Pamukkale’ye gelen sayıda aynı oranda artış yok. Şimdilerde 35 milyon civarı turist geliyor. Düşünün aradaki farkı. Oranlarsanız, 4-5 katlık bir düşüş var.

1972 yılında burada bizim kamping açıldı, yer bulunmazdı. Restoranımız da vardı, hiç boş kalmazdı. Elektrik su alacak yer bulunsun, tuvalet banyolar temiz olsun, yetiyordu.

Burada turizmdeki gerileme ne zaman başladı?
Ne zaman keskin bir şekilde koruma kararları alındı, o zaman bu iş‘koruma-ma’ya dönüştü. Daha doğrusu kullanılmaz hale getirdik. Turizm merkezi olma özelliğimizi o zaman zayıflattık. Önceden belli bir kontrolü vardı. Ama otel pansiyon yapanlara devlet bir standart getirmedi. Örneğin Bodrum’da evler beyaz. Pamukkale’de niçin beyaz olmasın? En çok buraya yakışır. Karahayıt’ta kırmızı su var, evler neden kırmızı olmasın? Devlet yetkilileri hiçbir zaman hiçbir şey söylemedi ve yönlendirmedi. Biz dahil herkes tarımdan geçinirdi. O nedenle yönlendirilmeye ihtiyacımız vardı. İşte bunlar olmadı ve Pamukkale turizm merkezi olma şansını o zaman yitirmeye başladı.

5

HIZLI BAGAJ AÇIP KAPAMA TURLARI

Turist şu anda Pamukkale’yi nasıl görüp algılıyor?
Şu anda Pamukkale bir merkez değil, turizm geçiş noktasıdır. Anadolu turları İstanbul’dan başlar, Pamukkale varsa içinde bir gün akşamüzeri tur otobüsü gelir, turist oteline yerleşir, travertenlerde bir selfie çekinir, antik havuza da girmez. Anadolu turları, kültür turları şöyle-böyle derler ama zaten Türkiye’de öyle Anadolu turu olması ayrı bir problem. Bu turlar hızlı bagaj açıp kapama öğreten turlardır. Her gün bir yerde bagajı aç, askıya koy, sabah yeniden topla. Bu tatil yapma değil, tatilde yorulma töreni oluyor. Bir de onlar 15.000 yıllık Anadolu kültürünü göreceğiz diye yola çıkıyor, hayal kırıklığı yaşıyor.

Türkiye’nin bu güzel klimasında iki şansı var. Ya tarımla, organik tarım üretimiyle ya da deniz ve kültür turizmiyle yol alacak. Pamukkale zaten özel bir yer, bir şey yapmanıza gerek yok. 70’li yıllarda kız arkadaşlarımız falan olurdu, kart yazardık. Adres; Ali Aktürk-Pamukkale. Denizli yazmamış, Türkiye’de yazmamış, Pamukkale yeterdi. Dünyanın neresinden gönderirsen gönder, gelirdi. Şu anda o kuşaklar hala gönderir ve kart gelir, deneyebiliriz. Yani Pamukkale’yi herkes tanıyor, tanıtımdan ziyade hizmete ihtiyaç var.

Pamukkale imar planı ne zaman çıkmıştı?
Koruma kararları 1982 yılında alındı. Koruma amaçlı imar planını hatırlamıyorum ama ben uygulamasını anlatayım. İlkin 1994 yılında başladı sanırım. Seni de yanıltmak istemem. Bende onun kopyası var evde. Bir örneğini veririm. 97 yılı itibariyle otellerin yıkılmasıyla daha da aktifleşti.

Oteller ne zaman yıkıldı?
1996-97’de. İlk olarak Mistur Otel yıkıldı. Çünkü onlar kendileri için erken bir kamulaştırma istediler. Denizli Belediyesi zaten gönüllüydü. Aslında neden gönüllü oldu anlamadım, onun bütün havuzları yıkıldı. Arkasından TUSAN, en son Koru ve sonra da Özel İdare’nin etrafındaki duvar yıkıldı.

6

O ZAMAN DAHA YARATICIYDIK

Orada bir de sıra dükkanlar vardı. Müzenin önündeydiler. Onları da TUSAN Motel’in yerine, travertenlerin üzerindeki Selçuklu surlarının önüne aldılar. O dükkanlarda hediyelik satılırdı ve bence asıl turizmci o dükkanlardı biliyor musun Yaşar Bey? Onlar Serinhisar’dan bardak getirip surların bitiminde kümes gibi şeylerin üzerinden su akıtırlar, bembeyaz Pamukkale bardakları yaparlardı. O zamanın zihniyeti, şimdikilere nazaran daha yaratıcıydı. Anlamı olan, Pamukkale’yi sembolize eden bir şey üretiyor ve satıyorsun. Hikayeleştirmek denir buna. Zaten bizim Pamukkale’de hikaye var, tütüncü kız, zengin oğlan, oduncu güzeli, çobanın aşkı gibi. Bu yerel efsanelerin tümü su ve suyun güzelleştirici özelliklerine ilişkindir. Bunun yanı sıra zamanının 120 bin nüfusuyla, devasa tiyatrosu olan bir Hierapolis ören yeri. Dahası, Hazreti Meryem’in arkasından St.Philippus, Aziz Bartholomeus ve Philip’in kardeşi Marimba gelmiş buraya. Bartholomeus ve Marimba daha sonra İzmit üzerinden Ermenistan’a gitmiş olsa da, St.Philippus burada ters olarak çarmıha gerilip öldürülmüş. Onun da kendi hikayesi var. Yani burası Hristiyanlık inancı için de o kadar önemli bir yer. Oysa bu hikayeyi ilgilisi dışında bilen yok. Anlatan da yok. Francesco (D’Andria)’ya diyorsun o kendi doğrusunda gidiyor. Martyrion’un ortasında bulunan kemiklik üzerinde durmuyor, 1.yüzyılda yapılmış Pagan mezarında havari kemiği arıyor. D’Andia bunu, Vatikan inancına uymuyor diye ikinci planda tutuyorsa, bize kötülük yapıyor demektir. Bütün bunlar aslında devletin ören yeri kazılarını yabancılara verirken hangi kuralları koyması gerektiği ile ilgili olduğu için şimdilik geçelim.

2

GELEN TURİST SAYISINDA %200 GERİLEME VAR

Bundan yirmi küsur yıl önce Pamukkale’ye gelen turist sayısının bir milyon civarında olduğunu söylediniz. Şimdiki rakamlarla arasında uçurum var sanki.

1992 yılında Türkiye’ye gelen yabancı turist 7 milyon 076 bin, bunların Pamukkale’ye geleni 936 bin kişi. Bunu oranlarsak Türkiye toplamının %13.5’i Pamukkale’yi ziyaret etmiş olur.

2014 itibariyle Türkiye’ye giren yabancı turist sayısı Bakanlık tarafından 36 milyon 84 bin olarak veriliyor. Pamukkale’ye gelen ise 1 milyon 800 bin civarında. Bu sayıları da orantılayalım. Ortaya %5 gibi komik bir rakam çıkıyor. Oysa eski oranla 5 milyon üzerinde turist gelmesi lazımdı Pamukkale’ye.

Gerileme iki kattan fazla. Tüm bu rakamların gösterdiği gerçeği hala görmek istemiyoruz. Mesela bizim Bakanlık temsilcisi İl Kültür Müdürü’ne göre Pamukkale 2014’te “yılın ilk 8 ayında örenyerleri arasında Efes’i bile geride bırakmış.” Kime inanalım, istatistik verilere mi, Müdüre mi?

Buraya kadar söylenenler istatistiklerin de doğruladığı bilgiler. Asıl mesele turist sayısındaki bunca gerilemenin sebebinin ne olduğu?

Bölgedeki turizmcilerin, gelişen turizm şartlarına ayak uyduramaması ilk sebeptir. Ayrıca Pamukkale koruma amaçlı planı uygulanırken, yıkımların yerini dolduracak yapılaşmanın zamanında yapılmaması, uygulamanın yabancı tur operatörlerine ve turizm şirketlerine doğru anlatılamamasıdır. Turist geliyor, travertene geçecek yer yok. Zaten o yasaklama turistik bir cinayetti.

Düşünün Hierapolis canlı bir kent olarak iki bin yıl önce yaşarken, 120 bine kadar çıkan bir nüfusa sahipmiş. Bu insanlar burada, travertenlerin üzerinde yaşamış. 24 saat burada yemiş, içmiş, pisletmiş, hayatını sürdürmüş ama Pamukkale tarvertenleri o zaman da, sonrasında da beyaz kalmış. Sormak lazım, binyıllar boyunca dayanan travertenler bunca zaman kararmadı da, günlük gelen 10 bin turist mi karartıyordu yasakladınız? Bu durumu ne teknik, ne de bilimsel olarak kimse anlatamaz. Oraya gelen su 150-350 metre arasındaki kaynaklardan geliyor. 37 derece sıcaklıkta gelen bu suyun beyazlatması için 20 derecenin altına düşmesi lazım. Zamanın uygarlıkları o suyu açık kanallarla taşımış. Açık kanalda su travertenlere gelene kadar soğuyarak akıyormuş. Hem akıyor, hem de yolu üzerindeki birikmiş pislikleri temizliyor, tozu toprağı aşağı itiyormuş.

8

YASAKLANDI, PAMUKKALE BİTTİ

Travertenlerin yasaklandığı tarih nedir?
Travertenler 14 Mayıs 1997 tarihinde yasaklandı. Aynı zamanda Pamukkale’de turizmin bittiği tarihtir bu. Biz bu duruma o zaman da itiraz ediyorduk. Pamukkale danışma yönlendirme toplantılarında falan hep “siz oralı olduğunuz için duygusal düşünüyorsunuz” diyorlardı. Prof.Gültekin Günay hoca vardı, “travertenler kapatılmalı, siz turizmciler havuzlarda turistleri yüzdürüyorsunuz, onların üzerindeki ter, yağ vs. travertenleri siyahlaştırıyor, tur otobüslerinin siyah egzoz dumanı tarvertenleri karartıyor, vs.” derdi. Ben de ona şu yanıtı vermiştim, “hiçbir turizmci 2000 yıllık travertenleri bozup ta su akışı için devasa beton kanal yapmamıştır.” O suyun 2000 yıllık tarihi kanallarını bozan Hacettepe Üniversitesi’dir. Sebep ne, üzerinde çamaşır yıkanıyormuş, kadınlar pislik yapıyormuş… Bunu bize Ankara’da sunumda gösterdikleri zaman, “bunun kolayı var, cezai uygulama yaparsın olur biter. Ama su travertene soğuyarak gitmediği zaman sen 2000 yıllık ekolojiyi bozuyorsun” dedim.

Traverten havuzlarının derinliği ne kadar olmalı?
Traverten havuzunun derin olmaması lazım. İnsan girdiğinde havuzcuk 10-15 santimlik derinlikte olur. Şimdi havuzcukların büyüklüğü ile övünüyorlar. Oysa bu yanlış. İnsan girmediği için havuz kenarları yükselip derinleşiyor. Derinleştikçe daha fazla su alıyor. Bu da travertenin kuruması ve beyazlamasını geciktiriyor. Bu gecikme sonucu da orada hem likenler, hem yeşillikler oluşuyor. Şimdi gidip bakmak lazım, o suyun beklemesi ile oluşan içindeki organik maddelerin çürüğü leş gibi bir kokuya yol açıyor. Geçmişte öyle değildi. İnsanlar o havuza girip suyu dalgalandırıyor, dip çamurunu aşağılara transfer ediyordu. Yani eskiden turist için Pamukkale travertenleri onların plajıydı. Sabah kalkıp travertenlere gider, öğleden sonra buraya kampinge gelirdi.

Eskiden de şifa bulmak için gelen olur muydu?
Burası 2000 yıldan fazla bir zaman önce, Pergamon devleti zamanından beri ümitsiz vakıalara, ‘şifa bulmak için oraya git’ denilen bir sağlık merkezi. Sadece fiziksel değil, ruhsal hastalıklar için de şifa aranan bir yermiş. Şimdiki müzenin olduğu hamamda yıkanan insanlar çıkıp travertenlerin üzerinde sessiz, sakin ve dingin bir şekilde ruhsal şifa aramışlar. Böyle güzel bir kent.

Ticaretin gelişkin olduğu, tekstil ve mermerin üretilip ihraç edildiği bir yer. Laodikeia’dan önce asıl tekstil merkezi burasıymış. Kök boya renk kestirmeleri falan hep termal suların marifetiyle yapılmış. O nedenle renkler daha kalıcı ve parlak olmuş. Hierapolis, Laodikeia’dan daha az üretim yapmış ama özellikleri nedeniyle daha kaliteli ve seçkin bir üretim olduğundan daha pahalıymış. Biz işte böyle bir kentin turizmini konuşuyoruz şimdi.

Diğer kentlerde turizm hızlı bir sıçrama gösterdi. Antalya basıp geçti. Bodrum, Çeşme, Marmaris, Kuşadası hep öyle. İşte biz buna ayak uyduramadık.

7

PAMUKKALE ÖÇK KURBANIDIR

Denizin olmayışı bunda etken değil mi? Saydıklarınızın hepsi kıyı yerleşimi.
Evet etken, 1980’den sonraki Özal dönemi politikalarıyla oteller sahil şeridine hızlı şekilde, devlet teşvikiyle yönlendirilip inşa edildiler. Ama biz de burada 1989 yılına kadar imar planını geçiremedik. Burası tarihi ve kültürel koruma amaçlı ve ÖÇK(Özel Çevre Koruma) bölgesi olması nedeniyle özel tasarımlı mimari yapı inşa edemezsiniz. Burada inşaat yoğunluğu çok düşük, bu sebepten Hilton projesi şu anda beklemede. Müteşebbis istediği gibi bir tesis yapamayacaksa yatırım yapmıyor.

Burada önceden beri ortaya atılan bir proje var. Termal sağlık projesi. Önce müzenin önerisi, sonra PATERO girişiminin Fransız ortaklığı projesi ve son olarak PAÜ’nün sahip çıktığı proje. Tümü de aslında farklı kurumların, farklı zamanlarda gündeme getirdikleri tek bir termal sağlık merkezi projesi. Bu proje bir türlü gerçekleşmiyor, neden? Gerçekleşirse bölge turizmi için yararı ne olur?

Şöyle şemsiye gibi bir proje taslağı hatırlıyorum. Vali Gazi Şimşek dönemiydi. O toplantıda ben de vardım. Dediler ki, bunun ucu kime dokunacak? Burada nazik konuşuyorum. Bu proje giderlerini kim karşılayacak sorusu soruldu. PATERO’nun ki amacı doğru ama sanki ölü doğmuş bir projeydi.

Türkiye’de her yerde birçok SPA var. Neyi iyileştiriyorsun arkadaş, neyi tedavi ediyorsun? Pamukkale için değil, Türkiye geneli için konuşuyorum. Ben 10. beş yıllık kalkınma turizm planı komisyon üyeliği yaptım yedi gün Ankara’da. O toplantılarda kullandım bu cümleyi. Türkiye’ye sağlık için 500 bin turist geliyor, bunların 200 bini diş için, gerisi de güzellik vs. için. Neyi iyileştiriyorsunuz arkadaş? Pamukkale veya Karahayıt suyu neye iyi gelir? Bu suyun kullanma prospektüsü 40-50 sayfa. Bunu en son biz yaptırdık Adem Oklu(dönemin Özel İdare Müdürü) zamanında. Bir daha yayınlandı veya yenilendi mi bilmiyorum.

1

TÜRK HAMAMI KURULABİLİR

Pamukkale termal suyu şifalı değil mi?
Olur mu? Ama uygulamada buradaki tek iyi şey masaj. Buna da bazılarımız bıyık altından güler. Oysa uzak Asya toplumları için olağanüstü bir şeydir masaj. Mesela Tayland’da işadamı iş çıkışı masajını yaptırıp öyle gider evine. Bizde de hamam kültürü var. Esprisi de güzel. Türk Hamamı konseptli bir sağlık merkezi kurulsa en az SPA’lar kadar, belki daha fazla ilgi toplayacaktır.

Antik Havuza yıllık kaç kişi giriyor?
Sedir Adası’nda görev yaparken Pamukkale’de görevlendirildik, havuza giren sayısı 89 bin/yıllık dediler. Biz bunu her yıl arttırdık ve 2013 yılında 380 bin kişi girdi havuza.

Bu artışı nasıl sağladınız?
Nasıl oldu? Sedir Adası’ndan gelirken buraya Kleopatra’yı da getirdik. (Not: Sedir Adası Gökova körfezindedir. Söylenceye göre Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya sevgilisi Antonius’un hediye ettiği kumsalı ile ünlüdür. Sedir’in günlük turizmdeki diğer adı Kleopatra Adası’dır. YT) Şubat ayında, dünya rehberler gününde programa katılırız Antalya’da. Birkaç kez de sunum yaptık, ilk o zaman söyledik, “Marcus Antonius ile Sedir Adası’nda buluşan Kleopatra, deniz yolu tehlikeli olduğu için Alanya ve Antakya’ya giderken Pamukkale’den geçmiş” dedik. Öyle başladı ve şu anda Google’da “Kleopatra Pool” desen, karşına Pamukkale antik havuzu çıkar. Ama bu yüzden beni çok suçlayan da oldu.

(Devam edecek)

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı