REKLAMI GEÇ

“PAMUKKALE TURİZMİN ARKA BAHÇESİ!”

27 Ağustos 2015 Perşembe

ic_kapak

İlk konuştuğum rehber bodoslama giriyor mevzuya. “Buranınturisti yok ki! Biz derleme turistle iş yapıyoruz” diyor. Buraya gelen turistin taşıma turist olduğunu ekleyip, “yurtdışı acentaları ile ya da acentaların yurtdışından doğrudan Pamukkale’ye taşıdığı turistle yürümüyor burada işler” diye devam ediyor.

“Denizli’de Turizm” sütunlarını bu hafta gezi notlarımıza ayırıyoruz. Birikmiş röportaj ve görüşme kayıtlarımız biraz bekleyebilir. Nasılsa bütün haftalar ‘bizim’ ve görüşmecilerimizin görüş, öneri ve eleştirileri kolayca değişecek cinsten değil. Bu gün olduğu gibi, birkaç gün ya da hafta sonra yayınlanmasının hiçbir sakıncası yok.

Aslında bu dizinin turizm yaklaşımının merkezinde Pamukkale olmamalı. Gerekçesi çok basit. Kent coğrafyası ölçeğinde bir turizm öngörüsünü Pamukkale ören yeri ve travertenlerle sınırlamak, kentin gerçek potansiyelini dikkate almamak olur. Bu yaklaşım, Pamukkale ve oteller bölgesi Karahayıt’ın önemini azaltmaz. Tersine o bölgelere nefes aldırır. Gündelik yoğunluk ve yığılmanın kıskacından kurtarır.

Yanı sıra, Pamukkale dışında turizm algısınıönemsememek tarihsel ve kültürel değerlerin hakkını yemek olur. Kale’den Çivril’e, Buldan’dan Bozkurt’a, Bekilli’den Çameli’ne dağılmış ne kadar miras varsa bunlara haksızlık ederiz.

Hierapolis ve Pamukkale’nin kendisine de haksızlık olur. Genişletilmiş ve bir destinasyon planlaması dahilinde değerlenebilecek tüm kültürel, doğal ve folklorik imkanların yerine, turizmi tek boyutlu bir tüketime indirgemiş oluruz. (Nitekim bu günkü fiili durum pek farklı sayılmaz.)Çeşitliliğin olmadığı bir mekan ölçeğinde alabildiğine vahşi bir rekabetin yolunu açarız. Sonrası malum; fiyat kırmalar, kalitesiz hizmet, ucuz işçilik, fırsatçılığa mahkum edilmiş turizm, düşen turist sayısı ve turizm geliri, bu duruma bakıp kendinin ne kadar marifetli olduğunu sayıklayan yerel bürokrasi…

İşte, sadece bu nedenle bile dar bölgeye sıkışmış bir turizm, her şey bir yana önce o bölgeyi tüketiyor. Burada söz konusu olan Pamukkale ören yeri olduğuna göre durum daha da vahim hale geliyor. Çünkü ören yeri travertenleri zaten kırılgan bir düzenleme ile standart tutuluyor. Beyazlığın süreğenliği, turistin kontrolü, antik havuzun kapasitesi vb. hem turistin hareketini sınırlıyor, hem de işletmeye önemli güvenlik önlemleri yükü bindiriyor. Haliyle kazı ve restorasyon çalışması yürüten ekiplerin işi de iki kat zorlaşıyor.

Ören yerinin böyle bir panorama arz ettiğinigözlemlemek mümkün.Çalışmamızın başında olmamıza rağmen, farklı sektör temsilcilerinin bazen yazmamak kaydıyla dile getirdikleri şikayetler söz konusu panoramik görüntüyü tamamlıyor.Yani bizim Pamukkale kaygılarımızgerçekte epey geriden takip ediyor.

5

Kısım-I

REHBERDEN AL HABERİ
Bu çalışma için hazırlıkların sürdüğü ilk günlerde birkaç rehberle görüşme imkanı bulduk. Biraz ayaküstü diyebileceğim cinsten görüşmelerdi. Çoğunlukla da tur otobüslerinden indirip kafileler halinde getirdikleri konuklarının yemek, dinlenme esnasındaki boşluğunda yapılmış sohbet-görüşmeler.

Görüşme notlarına geçmeden önce, rehberler doğal olarak böyle bir görüşmede isimlerinin geçmesini istemiyorlar. Bunun asıl sebebi gerek kendi seyahat acentaları, gerekse ören yeri işletmelerinin şimşeklerini çekme korkusu.

O nedenle ne isimlerini notlarıma yazıyorum, ne de acenta vb. bilgilerini alıyorum. Zaten çok gönüllü değiller, sadece hangi yabancı dile hakim olduğu, hangi ülke turistlerine rehberlik yaptığı vb. sorularıma yanıt alıyor, üstelemiyorum.

“ANTALYA’NIN ARKA BAHÇESİYİZ”
İlk konuştuğum rehber bodoslama bir yanıtla giriyor mevzuya. “Buranın(Pamukkale’yi kastediyor) turisti yok ki! Biz derleme turistle iş yapıyoruz” diyor. Buraya gelen turistin taşıma turist olduğunu ekleyip, “yurtdışı acentaları ile ya da acentaların yurtdışından doğrudan Pamukkale’ye taşıdığı turistle yürümüyor burada işler” diye devam ediyor.

Bir başkasının yargıları da en az ilki kadar keskin ve acımasız. “Biz” diyor, “Antalya turizminin arka bahçesiyiz. Oraya gelen turistin gününü doldurmak için getiriyoruz buraya. Turizmin dolgu malzemesine döndü Pamukkale.”

Diğerlerinin gitmesine yakın kafilesiyle gelen başka bir Rusça rehberi ise acentaların çokluğundan yakınıyor. “Acenta sayısı çok fazla. Bu hem kaliteyi düşürüyor, hem de turisti kaçırıyor.” Bu fazlalığın zararı sadece Pamukkale için dile getirilmiyor. “Çünkü” diyor devamında “ülkede 9000’in üzerinde acenta var ama bunların kaçı turist getiriyor?”

Genel bir şikayeti dile getiriyor.

4

“SAVAŞTA MÜLTECİ MUAMELESİ GİBİ!”
Rehberler geldikçe tanışıyoruz, tanıştıkça her birinin eleştirileri olduğunu öğreniyoruz. Bazıları farklı acentaların, bazıları da aynı acentaya ait farklı grupların rehberliğini yapıyor.

Sonradan gelen bir-iki rehber de yaklaşık şikayetlere sahip, çoğunlukla öncekileri onaylıyorlar.

Devamında Pamukkale ve Karahayıt’ı soruyorum. En fazla şikayet Pamukkale girişleri ve antik havuzla ilgili. İşletmeciden oldukça muzdarip olduklarını belirtiyorlar. Birisi yakında yaşadığı bir olayı anlatıyor. 12 yaşın altındaki bir çocuğun giriş ücretindeki indirim tartışmasını aktarıyor, “neredeyse Antalya’da otelde kalan pasaportu getirteceklerdi” diyerek ekliyor, “Sanki savaşta mülteci muamelesi gibiydi!”

Belli ki sık sık aynı sorunu hepsi yaşıyor. İlk gelenlerden biri söze karışıyor. 9 yıldır rehberlik yaptığını belirten genç kadın, “Bunlar bizim Bakanlar gibi. Dangıl-dungul” deyiveriyor. Ardından Bakanlık adına İl Kültür Müdürü ile tanıştığını söyleyen rehber “O müdürün de kültürden anladığından emin değilim” diyerek kendi yorumunu ekliyor.

2

TÜRK KAHVESİ KARTON BARDAKTA NEDEN VERİLMEZ?
O ana kadar suskun, arkadaşlarını onaylayan ve otuzlarına henüz girmiş genç rehber soruyor, “Allah aşkına siz söyleyin, Türk Kahvesi karton bardakta verilir mi?”

Haksız değil. Karton bardakta verilirse Türk Kahvesi olmaz.

Çünkü o kahvenin %60’ı ritüeldir, seremonidir.

Pişirmesiyle, köpüğüyle, mümkünse odun ateşi ya da közüyle, cezvesiyle, fincanıyla, telvesiyle, yanında suyu, hatta(benim çocukluğumun unutulmuş levantenmelez kültüründen bir ayrıntı) likörüyle, son olarak küçük höpürdetmeleriyle…

Bu seremoniyi tamamlayan gerçek kahve içicilerinin mutlaka kahve falı gösterisiyle bütünlüklü bir tören olmazsa Türk kahvesi içmiş sayılmazsın!

“YÖNETİM ESKİDEN DAHA MÜSAMAHALIYDI”
Yeni gelen her rehber bize takıldı, konuşulan konulara yamandı. O an ne duyduysa düşündüğünü söyledi.

Fena olmadı. Oturup dört başı mamur bir röportaj yapalım deseniz yanaşmıyorlar. Gelin birlikte anlatın deseniz kaygıları var. Böyle hiç olmazsa kendilerini engellemeden öylesine saydırdılar.

Biri çıkıp son sözü o anda söyledi. “Pamukkale’de durumun tüm aşamalarına hakim, yetkili bir merci yok. sorunları telefon trafiği ile çözmeye çalışıyorlar, bazen komik oluyor. Oysa nedir sorun, iki önemli giriş var. Biri Güney kapısında yoğunlaşan dış giriş, diğeri antik havuz girişi. Bu ana noktalara tam yetkili ama yetkin iki amir dikseniz bu sorunlar en aza iner. Hem biz rahat ederiz, hem de kendileri. Ama böyle giderse sadece travertenlere mahkum kalacak turist. Orası da iniş çıkış güzergahıyla sınırlı.”

TURİSTE TUVALET YASAK NASIL DENİR?
Antik havuz dediğinizde rehberler ortak bir rahatsızlığı aynı anda yaşıyormuş gibi söze karışıyorlar. Her gün yaşadıkları bir vakıa. Turistin antik havuzdaki süresi 2 saat. Bu süreyi suda geçirmek zorunda. Veya erken çıkarsa bir daha girmek için yeniden iki saatlik bilet almalı. İşin bu yanı kabul edilebilir gibi. Ama asıl sorun yine bu kuralda. Tuvalet ihtiyacı hasıl olan havuz müdavimi. Diyelim beş dakika sonra havuzdan çıkıp ihtiyacını gideremiyor. Çıkarsa yeniden 32 TL. giriş ödüyor ya da giremiyor. Söze giren rehberlerden biri, “Ben bunu otobüsteyken turiste anlatmak zorundayım. Gelin de anlatın bakalım. Adamın mantığı böyle bir şeyi almıyor. Nasıl alsın, biz bile anlamıyoruz ki onların anlamasını sağlayalım” diyor bıkkın bir ifadeyle. “Oysa” diye ekliyor, “eski yönetimler bu konuda müsamahalıydı. Tuvalet vb. gibi ihtiyaçların hiç biri soru olmuyordu.”

6

“TRAVERTENLER PLAJIMIZDI”
Genç kadın başından geçen olayı özetliyor: “ Pamukkale’de ören yeri yöneticisi yok. Kalifiye eleman yok, güvenlik çok kaba, çevre temiz değil… Bir gün turnikeler çalışmıyordu. O kadar sıkı denetim yaptığını söyleyen yönetim ne yaptı biliyor musunuz? Biletleri elden alıp kapıdan geçirdiler. Ne çocuklar, ne de diğerlerinden pasaport falan istenmedi. Çıkışta biletleriniz iade edilecek demişlerdi, onlar da iade edilmedi.”

Sorma gereği duyuyoruz, “bu olay sık sık oluyor mu?” Sorumuza bir başkası yanıt veriyor, “sık mı bilmem ama haftada bir-iki oluyor.”

“Zaten” diyor sonradan gelen rehberlerden biri, “travertenler artık sadece selfie çekmek için kullanılıyor. Oysa orası şehir turizminin olduğu kadar, bu civarın da plajlarıydı.”

Bu iddia kısmen doğru. Eskiler anlatır, buralarda oturanlar günlük, dışarıdan gelenler haftalık gelirlermiş. Sağlık için gelenlerin yanında, şehir insanı ve turistler için bir tür plaj ödevi görüyormuş.

Nitekim önümüzdeki haftalarda yayınlayacağımızsöyleşilerden birinin konuğu, “Travertenler 1997 yılının 14 Mayıs günü kapandı. Tarihinde belki de ilk defa kapanıyordu. O gün burada bir cinayet işlendi” demişti.

7

Kısım-II

Yukarıda aktardığımız turist rehberleri ile diyaloglar bölümünü önemsiyoruz. Çünkü her ne kadar dışarıdan bazı sorunları algılayıp dile getiriyorsak da, onların neredeyse her gün yaşamak zorunda kaldıkları ilişkiler ve sorunların neler olduğunu bilmiyoruz.

İdarecilerle yaşadıklarını,

İşletmecilerle yaşadıklarını,

Turistlerle ilişkilerde yaşadıklarını,

Kendi acentaları ile yaşadıklarını,

Mevzuata ilişkin sorunlarını… Bunların hiç birini bilmiyoruz.

O nedenle önümüzdeki haftalarda yeniden onlarla ve turistlerle görüşmelerimizi bu sütunlardan aktarmaya devam edeceğiz.

Ne ki, şimdiye kadar yayınladığımız ve yayınlanmayı bekleyen görüşme, röportaj ve gezi notlarımızda az çok bir Pamukkale turizm sorunları tablosu oluşmaya başladı.

Bu gün tablonun iki figüründen söz edelim; işletmeci ve turist.

İşletmeci konusu biraz karmaşık. Hem idaresi, hem yönetim sorunları başı çekiyor. Fiyat politikaları, giriş çıkış uygulamaları ortak şikayet konularından biri. Bir de personel davranışı vb. türden marjinal davranış sorunları sayılabilir.

İşletmeci açısından baktığımızda bunların bir kısmı aşılmaz değil. Yeter ki bölgedeki turizm hareketini uzun vadeli bir politika olarak sürdürme yaklaşımından uzak kalmayalım. Gerisi titiz, sorumlu ve duyarlı bir yaklaşımla çözülebilir.

Oysa asıl işletme sorunu hukuki ve idari görünüyor.

İlk olarak, geçen hafta burada kısa bilgilerini verdiğimiz Danıştay Kararı ve İdare Mahkemesi iptali, işletmecinin hukuki varlığını tartışmaya açıyor. Henüz doğrudan Pamukkale için verilmiş bir mahkeme kararı olmaması, durumun vehametini hafifletmiyor. Çünkü söz konusu Danıştay Kararı, aynı türde yapılmış ihaleler için emsal teşkil ediyor. Bu da yıllık milyonlarca Dolar/TL turizm girdisi bulunan bölgeyi, Bakanlık nezdinden başlayarak sorunlu hale getiriyor. Milyon dolarlarla ifade edilen bu gelir kamuya ait olması gerekirken, bölge turizmini geliştirmesi gerekirken, ören yeri giderlerine yararı olması gerekirken, kentsel ekonomiye katkı sağlaması gerekirken… Ne yazık ki bir özel işletmeye terkedilipkazanç kapısına dönüştürülmüş durumda.

Bunun yanı sıra, önceleri Denizli İl Özel İdaresi tarafından sürdürülen işletme yönetimi, büyükşehir yasası ile Denizli Büyükşehir Belediyesi’ne geçmeliydi. Mevcut demirbaşlar dahil tümü yasanın öngördüğü biçimde kamu malı olarak belediye zimmetine kaydedilmeliydi. Ama öyle olmadı.

Bu durum hem kent belediyesinin elde edeceği kamu gelirli kapısını kapatmış oldu, hem kamu demirbaşlarının özel işletme kullanımına (belirsiz şartlarla) verilmesine yol açtı, hem de kent ekonomisine (bazılarına göre yıllık 10-15 milyon arasında) her yıl sağlanan katkıyı ortadan kaldırdı.

Bir diğer filli durumda fiziki olarak kent insanı Pamukkale’den koptu. Ne travertenler, ne ‘beyaz cennet’ ve ne de tarihi miras hatırlanmıyor artık. Pamukkale dediğinizde neredeyse herkesin kafasındaki tek somut imge giriş parası oluyor.  Nasıl olmasın? Asgari ücretin 900-1000 TL arasında olduğu ülkede bir ören yerine, 4 kişilik aile olarak ayda 2 kez girdiğinizde maaşınızı alıp götürüyor.

Çıkın sokağa ve ilgilenebileceğini farz ettiğiniz birkaç kişiye Pamukkale’yi sorun. Verilecek cevaplar bizim öngördüklerimizden farklı olmayacak.

Peki turistler Pamukkale’yi nasıl görüyor?

Bunu rehberlere sorduğumda, “sorunların önemli bir kısmından haberdar olmazlar. Çünkü bizim işimiz sorunları çözüp onları sorunsuz gezdirmek. Yine de onlara yansıyanları bulunmuyor değil. Ancak çok fazla rencide olmuyorlar” yanıtını veriyorlar.

Turistlere yansıyan yanıyla sorunlar daha çok konaklama, yemek veya benzeri türde eğlence etkinliklerindeortaya çıkabiliyormuş. Onlar da çoğunlukla bireysel oluyormuş.

Yabancı turistlerin Pamukkale’yi nasıl gördüğü ve neden kısa mola verdiklerini kendileri anlatmalılar. Bu amaçla önümüzdeki haftalarda farklı görüşme ve gezi programlarımız olacak.

Haftaya: Colossae Otel Genel Müdürü Şeref Karakan Denizli turizminin konaklama sorunlarını anlatıyor

Yorumlar

denizlili   -  Bağlantı 7 Eylül 2015, 11:48

önceden çınarda, bayramyerinde turistler dolaşır bir şeyler satın alır,yemek yer para harcarlardı,şimdi bir tane turist gelmiyor,pamukkale gibi bir turizm harikası avrupada olsa emin olun milyar dolarla para kazanırlardı.

M.ALi   -  Bağlantı 28 Ağustos 2015, 13:05

Pamukkale gezmeye gelen ziyaretciler giris parasini veriyor sanki örenyerinin tapusunu aliyorlar temizligini dikkat edecek olan insanlar kulandigin peceteyi travertenin ortasina atıyor

aydın   -  Bağlantı 27 Ağustos 2015, 15:36

yıllardır aynı şeyler söyleniyor çözüm için hiç bir adım atılmıyor . bir kere Pamukkale her yönden çok pahalı . küçük su 2 tl , çay 4 tl vb… artı temiz değil , görevliler çok kaba . tiyatroya çıkan yol iğrenç . rehberler haklı kardeşim .

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı