REKLAMI GEÇ

Tokalı kanyondan Gümüşsu’ya geçiş…

4 Ekim 2012 Perşembe


Yaşadığım kent Denizli’de gidip görmeyi, görüp-paylaşmayı çok istediğim yerlerden biriydi Akdağ-Tokalı Kanyon.

Sıcak bir günün öğle sonrasında Denizli kent merkezinden yola çıkıp bir gece konaklayacağımız Denizli-Afyon sınırında bulunan Akdağ-Sığır Kuyruğu mevkiine ulaştığımızda gün akşamına kavuşma telaşındaydı. 

Kamp alanımıza yerleşmeden havanın da biraz bulutlu olmasını fırsat bilip Akdağ’ın doğusundan Sandıklı bölgesinde kalan Kocayayla’yı ve Çivril (Denizli) bölgesinde kalan Tokalı Kanyonu görmek için dağın güney doğusuna yönelip Çeşme başı mevkiine ulaşıyoruz.

Bu noktaya gelirken daha yağmur ufak ufak atıştırmaya başlıyor ve daha araçtan inmeden bir yaz yağmuruyla kucaklaşıyoruz.

Herhalde bu “hoşgeldiniz” doğada her türlü sürprize hazır olun demek diyerek keyiflenmeye başladık. Ancak şiddetli gök gürlemeleri ve şimşekler kısa süreli de olsa ekibimizde bir ürperti havası yaratıyordu.

Dağ başında olmak, ulaşım, iletişim kesilirse ne yaparız endişesi, yağmur ve sıcağın göbeğinden çıkıp gelen insanların üşümeye başlaması kısa süreli bir karamsarlık havası esmesine sebep oluyordu.

Araçta kısa süreli beklemenin ardından birer ikişer arabadan inenler ıslanırken çığlık atarak ortamı eğlenceli hale getirmeyi başardı. Sonrasında kesilen yağmur ve pırıl pırıl bir doğa…

Ufukta bulutlar, sis ve toprak kokusu… Hemen herkesin kendince “an’ı dondurmak” adına kameralara yönelmesi, çocuksu sevinç dalgası Akdağ’a savrulup gidiyordu.

Gün akşama ulaşmak üzereyken artık kamp kurma zamanıdır deyip “Sığır

Kuyruğu” mevkiine geri dönüyoruz. İlginçtir
çevreyi izlediğimiz yerde ciddi bir yağmur var iken kamp kuracağımız yere damla düşmemişti!

Kısa sürede ekip sorumluları olan “Denizli Doğa Dostları Dağcılık Derneği “ yöneticileri katılımcılara kampın nerede ve hangi düzende kurulacağını anlattılar. Ama öncesinde daha önemli bir iş vardı o da kamp alanı ve çevresinin temizliğinin yapılması.

Yaklaşık yarım saat süren bu çalışmayla çevreye rastgele atılmış- bırakılmış çöpler toplanıp paketlenerek bir kenara yığıldı. Peşinden herkes çadırlarını kurup kamp düzenine uygun şekilde akşamı karşılamaya hazırlandı.

Sırada kamp ateşi yakılması için odun toplanması ve akşam yemeği hazırlıkları vardı. Herkes organize hareket ettiği için bunlarda kısa sürede planlanarak uygulamaya kondu. Gecenin ilk saatlerinde yemekler yenip ateş başında koyu sohbetlere dalınmıştı bile.

Gece güzel, doğa güzel , doğada olmak ve o an’ı yaşamak daha da güzeldi.

Bir grup, gece yürüyüşü yapmak için tepe lambalarını da alarak yeni doğacak ay ışığı altında olma keyfi yaşamak için kamp alanında ayrıldı. Diğer grup ise ocak başı keyfi için kamp alanında kaldı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde kamp alanının yakınına kadar gelip atılan yemek artıklarından nasiplenmek isteyen tilki tek eğlencemizdi denebilir. Ondan önce su içmek için sürüyle gelen sığırları saymazsak tabi…

Kampların en güzel yanı ocak başı söyleşileri ve doğanın sesini dinlemektir şüphesiz. Ama bazıları da aksine sessizliği dinleyip rahat uyumayı dinlenmeyi tercih eder. Herkese hitap eder durumdaki kamp yerleşimi bu anlamda sıkıntı yaşanmadan olayın gerçekleşmesini sağlamıştı.

Sabahın ilk ışıklarında kahvaltı saatine kadar yakın zirveye yürüyüp güneşin doğuşuna tanıklık etmek isteyenler aceleyle kamp alanından ayrılıp tepeye doğru tırmandılar. Geride kalanlar kahvaltı organizasyonu ve toparlanma işini üstlendiler ve sabah tazeliği ile çay tazeliği bir birini tamamlayıp kahvaltılar yapıldığında çoktan çadırların toplanıp eşyaların araca yüklenmesi yürüyüş sırasında yanımızda olacak malzemelerin ayrılması tamamlanmıştı.

Artık yeni günde yeni bir heyecan ve maceraya hazırdık.

Şimdi araç bizi Sığır Kuyruğu kamp alanından alıp Tokalı Kanyonun girişi olan noktaya indirecek sonra da eşyalar ile dönüp Gümüşsu beldesindeki Şelale’de bizi bekleyecekti.

Zira kanyon geçişi bilinen ve yaygın olarak uygulamanın tersine baştan sona yürünerek gerçekleşecekti. (Normal durumlarda yürüyüşün başladığı noktaya geri dönülüyor) …

Aynı gün Kanyona giriş yapacak olan Çivril den bir grup bizden önce yürüyüşe başlamış ve epeyce yol almışlardı. (Aramızda yaklaşık 2 saatlik bir zaman aralığı bulunan grubun bazı üyeleriyle yürüyüş yolunda karşılaşacak geri dönenlerden bilgiler alacak ve ana grup ile çok ilerilerde buluşacaktık)

Kanyonun başlangıç bölümü son derece kolay bir parkur olduğu için hoplaya zıplaya yol aldık.

Öyle ki bazı yerlerde sıcaktan bunalan ekip üyeleri doğal jakuzilere atlayıp zamanı ve yürüyüşü eğlence haline getirdiler.

Yaklaşık 1,5 saatlik yürüyüş sonrası vadinin en dar bölümü olan noktadan asıl kanyon içi yürüyüşe geçtik. Kafamızı iyice kaldırırsak görebildiğimiz gökyüzünde akbabalar ve şahinler dönüyor altta suyun ak köpüklü akışı, bir kaybolup bir yüzeye çıkışı bizi etkilemeye başlamıştı.

Şimdi gerçekten kanyonda olduğumuzu anlamıştık. “Kapızlıklar” gökyüzüne doğru yükselen devasa kaya blokları, kayalardaki minicik bitkiler kuşlar ve arada yüzünü gösteren güneş…

Suyun onca zaman akışıyla yüzeyleri cilalı hale gelmiş kaya yüzeyleri , inişleri zorlaştırıyor bu tür yerlerde çantalar önce indirilip sonra ipe girerek grup üyeleri alt kodlara taşınıyordu.

Sıklıkla yaşanan ise uzun dar geçişlerde önce bele kadar suya dalıp başımızın üstünde çantalarımızı taşımamızın heyecanıydı.

Arada kanyon dibine vuran güneşli yerlerde ısınarak (Ağustos ortasında güneşi ve sıcağı özlemekte varmış bu geçişte) yolumuza devam ederken boyu aşan uzun kısıklara da geliyoruz.

Bu noktalarda ise çantalar su geçirmez malzemelere konuyor ya da yanımızda taşıdığımız küçük şişme bota yüklenerek suyun derinliğinin düştüğü noktaya taşınıyordu.

Yüzenler ve yanında ıslanacak malzemesi olmayanlar için bu geçişler pek zevkliydi, ama benim durumumda olanların (fotoğraf çantası, kamera ve ekipmanlı olanlar) biraz sıkıntılıydı açıkçası.

Kanyon içindeki soğuk su ve güneşsiz bölümdeki uzun yürüyüşümüzün sonuna doğru geri dönüşte olan Çivrilli dostlarla karşılaşıyoruz. Klasik soru soruluyor: Daha ne kadar var, kaç derin yerden daha geçeceğiz? Karşılıkta pek alışık elbette. Az kaldı pek bir şey yok. Bir iki tane falan… Aslında öyle değil tabi. Ama yürüyenlerin moral motivasyonu için öyle denmesi gerekiyor (bunu da yaşadıktan sonra anlıyoruz)

Sonunda aranan beklenen, özlenen noktaya ulaşıyoruz. “Toka”nın altındayız. Kanyona adını veren “toka” yaklaşık 50 metre uzunluğunda 1-2 metre genişliğinde kısığın üzerine yukarıdan gelip kapatan bir kaya bloku. Sanırım tokaya benzediği için bu ad ile anılır olmuş.

Burada da suyun derinliği boyu aşıyor ve yine yaklaşık 30 metrelik bölümü kesinlikle yüzülerek geçilecek bir yer.

Klasik burada da uygulanıyor. Malzemeler korumaya alınarak ve mini bota konarak ipe bağlı olarak karşıya geçiriliyor. Katılımcılar yüzüyor. Yüzme de sorunu olanlar ile çok üşüyenler isterse (anca bir kişi) botun üzerine yatarak karşıya ulaşabiliyor.

Gelinen bu noktaya aslında “kanyon”un bittiği yer denilebilir. Çünkü bundan sonrası dar bir vadi olarak adlandırılabilecek parkur (ama çok zorlu ve uzun) ve biz oradan yürüyerek Gümüşsu beldesindeki şelaleye yürüyeceğiz.

Tokalı kanyonun tokası önünde fotoğraflar çekilip tekrar yola koyulduğumuzda saatlerimize bakıyoruz yaklaşık dört saattir kanyonda yürüdüğümüzün farkına varıyoruz ve daha önümüzde ne kadar yürüyeceğimizi bilmediğimiz bir yol var (yolu olmayan bir parkur var demek daha doğru)

Yanımızdaki yiyeceklerden kalanlarını da yediğimiz kısa bir moladan sonra yine yürümeye başlıyoruz. Bu noktadan sonraki yürüyüş riski olmayan bir yürüyüş. Ama taşların arasından, sıcak ve zorlu…

Gözümüze kestirdiğimiz Gümüşsu beldesine doğru yaklaştığımızı düşündüğümüz bir noktadan (ciddi bir heyelan bölgesi bu nokta) sağa batı yönüne doğru tepeye tırmanıyoruz ama bu tırmanış tüm enerjimizi alıyor. Yedek sularımızı da bitiriyoruz ancak ortada ulaşacağımız nokta yok ve ekip bitkin duruma düşüyor.

İşte o noktalardaki son bir hamle ile hedefe yaklaştığımızı anladığımız tepeden aşıyor ve önce Işıklı gölünü görüyoruz sonra ise Gümüşsu beldesini.

Bu moral ekibin hızlanmasını sağlıyor ve kalan mesafe aslında pek de kısa olmamakla beraber hızlı yürüyüşle çabuk geçiliyor.

Ağaçların arasından yolun da olmadığı yerlerden Gümüşsu şelalesine ulaştığımızda yaklaşık yedi saat yürüdüğümüzün farkına varıyoruz. Soğuk suyun altına yanan ayaklarımızı sokup rahatlamaya çalışırken zorlu bir parkurda yürümenin ve az tercih edilen parkurdan etkinliği başarıyla tamamlamanın gururuyla dinlenmeye çalışıyoruz…

Tokalı kanyonun olduğu Akdağ’ı izleyerek, Işıklı gölünün kenarından şehrin bunaltıcı havasına geri dönerken “bir daha aynı yerlerden geçermiyiz “ sorusu beynimizde uçuşup duruyor…

Yorumlar

Argun Baydan   -  Bağlantı 11 Ağustos 2017, 16:02

Bu güzel yazı Eylül başında girmeyi düşündüğümüz bu parkur hakkında fikir sahibi olmamızı sağladı çok teşekkür ediyorum. Şahsen bengrubumla tokadan geri dönmeyi son 3 saatlik eziyetli yolculuğu kanyonda sulu bir keyfe çevirmeye tercih edeceğiz

vahit   -  Bağlantı 29 Mayıs 2014, 14:48

Tebrik ediyorum yıllardır kanyona gıdiyorum ama tokadan geri dönüyorüz afyonluyum ama sizin bu tanitiminizdan sonra gitmeyi düşünüyorum herşeyicin tesekkürle

mustafa karakaya   -  Bağlantı 22 Ekim 2012, 11:13

zeki bey ve arkadaşları denizlimizin bilinmeyen güzelliklerini bizlere tanıttığınız için kutlarım nice keşiflere

Ali YÜKSEL   -  Bağlantı 18 Ekim 2012, 11:21

gercekten cok güzel yerler fırsatım olsada gezsem doğayla iç içe olsam 🙁

Murat ;)   -  Bağlantı 15 Ekim 2012, 03:40

tebrik ediyorum.

MEHMET ERSOY   -  Bağlantı 8 Ekim 2012, 11:19

AFYOKARAHİSAR SANDIKLI BALLIK LIYIM SANDIKLADA İKAMET ETDİYORUM AKADAĞ KANYONUNA BENDE GİTTİM VE FOTOĞRAFLARI GÖRÜNCE BENDE HYECANLANDIM TÜRKİYEDE EŞİ BENZERİ YOK GALİBA BURASI BİR KEŞİF OLURSA ÇOK TURİST ÇEKER

dora yılmaz kaplan   -  Bağlantı 5 Ekim 2012, 00:34

bende orada olduğum halde yazıyı okurken,fotoğraflara bakarken,yeniden aynı heycanı yaşadım. teşekkürler..

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı