REKLAMI GEÇ

Gezenin Günlüğü’nden Hayriye notları

17 Eylül 2013 Salı

denizli-nin-cardak-ilcesi-ne-bagli-hayriye-koyu-tam-bir-doga-harikasi-h

İşte Zeki Akakça’nın kaleminden ve objektifinden Hayriye Köyü ve Beylerli Göleti’nde 24 saat süren bir tam günün hikayesi…

Alıp başımı uzaklara gitmek farklı insanlarla beklentisiz söyleşmek istediğimde gittiğim yerlerden biridir Hayriye köyü. Çardak-Bozkurt tarafından ulaşılabildiği gibi Yeşilova-Salda tarafından da gidilebilir. Keyfiniz nereye uyarsa o yolu denemek gerekir. Coşkulu pınarları ve konuksever insanlarıyla dingin bakımlı ve “köy tadında bir köydür” orası bana göre.

1

Yine yolumu o tarafa düşürdüğüm yakın zamanlarda; adının neden “Hayriye” değil de “Beylerli” olduğunu anlayamadığım gölet yakınlarına ulaştığımızda gün çoktan akşama dönmüştü. Hayriye köyünden bize rehberlik yapacak olan dostumuz Musa bey ile buluşup gölete doğru inmeye başladığımızda işin rengini azıcık sezer gibi olmuştum. Ancak bu sezginin hafifliğini aracımızdaki eşyalarımızı sırtımıza yüklenip bayır aşağı gölete doğru yönelince anlayacaktım.
Yol demenin fazla iyimserlik, yolak demenin eh biraz, ama iz demenin tam isabet olacağı bir güzergahtan yürürken sağ tarafımızda derinliği hakkında bilgimiz olmayan göletin yeşil suyuna bakmaya dahi cesaret edemiyorduk yol arkadaşlarımızla.

Yetişkin sayısınca çocuğun da yanımızda olması tedirginliğimizi artırmaktaydı birazcık. Ayağımız kaysa suyun içindeyiz ve meyilden dolayı çıkmakta mümkün değil, inip almakta bir o kadar zor ve riskli.
Onca tedirginlik ve paniğe rağmen sırtımız ve elimizdeki malzemelerle kamp yapacağımız bir düzlük ararken göleti besleyen ana kaynaklardan birinin ağzına kadar ulaştığımızın farkına varıyoruz alacakaranlıkta. Hepimiz kendince çadır kurmaya uygun yer seçerken bende oğlumla beraber çadır kuracağım yeri seçiyor ve pek beğeniyorum nedense.

2

Beraber yola çıktığımız ve kaptanımız olan Aliihsan bey ile oğlu, sevgili Selami ve oğlu ve tabi ki benimle birlikte küçük oğlum bu maceranın göbeğindeyiz.. En rahatımız ise sevgili patron Sedat KURT. Onda ne çocuk var ne de başka bir yük! Onda sadece iki aileye yetecek kadar çadır-mat-yemeklik malzeme, pişirme aparatları ve yiyecek-yiyecek-yiyecek… En ince ayrıntıyı düşünüp en çokta çocukları hesaba kattığı için yüklenmişte yüklenmiş her şeyi… Sanırım Sedat ile Aliihsan bey arabaya ikişer sefer yapmak zorunda kaldılar sırf bu sebepten.

7

Hemen aceleyle çadır yerleri belirlenip kurum işlerine geçildiğinde Sedat çoktan birkaç oltayı suya indirmişti. Biz işin öteki boyutlarında iken ilk balığı da alınca keyifli bir başlangıç yapılmış oldu. Kamp alanına yerleşilip oltaların kalanı da suya indirildi. Artık balık avlayanlar havasındayız!

32

Bu işte deneyimli olanlar (Selami ve Sedat) işi kolayca ve hızlıca yapıp bize yol gösterdiler. Ama bizim elimizde zaten birer kamış ve anten olduğu için açıp öylesine suya atıyor ve bekliyoruz. Balık yakalamışız-yakalayamamışız pek öyle umursadığımız da yok. Bir ara gençlerimizin hırs yapıp niye balık yok, niye yakalanmıyor serzenişlerini duysak da sabaha yakalarız deyip onları usulca savuşturuyoruz.

25

Gecenin ileri saatlerinde yemekler yenip gözler antenlere dikilip ayaklar taşlara dayandığında işin keyfine varma zamanının geldiğini anlıyoruz. Sedat ve Selami birkaç balık alınca biz onlarla teselli bulur oluyoruz!
İşi eğlenceye döküp çadırlarımızın yanına ateş yakma ve karanlıkta odun toplama işine koyulmak bizi bir süre oyalıyor, arada oltalara bakıp göl kenarında yanan ateşi fotoğraflamayı da unutmuyorum.

14
Oğluma biraz cesaret biraz da ortamı sevdirmek adına çadır kurduğumuz noktanın güzelliğinden dem vuruyorum ve yaz sıcağında burada ne güzel uyunacağını falan anlatıp ortamdan keyif almasını sağlıyorum. (Tabi kendim de keyif alıyorum) Balıkçı arkadaşlarımız biraz tedirgin zira istendiği ya da sözü edildiği kadar balık gelmiyor oltalara.

16

Rehberimiz Musa bey buralardan nasıl balıklar yakaladığını falan anlattıkça “cık-cık-cık” larımız artıyor… Çünkü geçen zaman da beklentilerimizin çok gerisinde balık almışız…

34

Gecenin onca güzelliği ve gizeminin ardından sabahın ilk ışıklarında bir daha oltanın başına geçiyorum. Ama ben anca göletteki balıkları besleyebiliyorum. Av yok! Meğer balıklar ne kurnaz ya da biz ne kadar acemiyiz!

38

Gölete giren ana kollardan birinin tam kenarında suyun taşıdığı kumlarla oluşan tepeciğin üzerine kurduğumuz çadırda uyuyan oğullarımız ile Selami’nin yanındaki çadırda uyuyan oğlu ancak güneş doğduktan sonra güne merhaba diyorlardı. Gözlerini açıp çadırdan dışarıya bakınca yemyeşil bir ortam ve su ile göz göze gelmek hoş duygu olmalıydı onlar için…

36

Ama onlara çok güzel haberler sunup; balıklar yakaladık! diyemiyor ve anca ortamın güzelliğinden bahsedip güzel kahvaltı olduğunu söyleyebiliyoruz.

İyi ki Sedat onca malzemeyi çocukları düşünerek almış, neler yok ki kahvaltı da… Yakaladığımız (Sedat ile Selami’nin yakaladığı benim de 2 tane kendi oltamla ve bir de Sedat’ın oltasıyla çektiğim balıkların dışında yaptığım bir şey yok tabi) balıkların içinden bir tanesinin ölmek üzere olduğunu görünce zamanın erken sayılabileceği anlarda (öğleye doğru ve kahvaltı yeni bitmiş) onu temizleyip pişirdim ve arkadaşlarıma “buyurun” dedim. Hiç kimse o saatte balık yemeye yanaşmadı. İyi ki de yanaşmadılar. Gönlümce pişirdiğim balığı mideye indirmenin keyfini yaşadım. Onlara da anca fotoğrafını göreceksiniz bu rahmetlinin dediğimi anımsıyorum.

37

Zamanın ilerlediği havanın ısındığı ve yorgunluğun iyice hissedilmeye başladığı saatlerde toplanmamız gerektiğinin farkına vardık ve eşyaları paketleyip taşımaya başladık. Taşı-taşı bitmedi malzemeler. Sanki bir haftalık kampa gelmişiz!
Çok zor ve tehlikeli patikadan geldiğimiz yere tırmanırken bir gün önce 2 aracın olduğu yolun bittiği yerde ondan fazla araç ile onlarca insanın buraya geldiğini fark ettik. Ne çok rağbet gören yermiş meğer burası!

39
Kısa bir zaman dilimiydi yaşadığımız ve dostlarla-arkadaşlarla doğada paylaşılan ekmeğin-aşın, yudum yudum içilen çay ile kahvenin tadıydı belleğimizde kalan…
Balık bahaneydi, ortamı yaşamak ise şahane…
Yenilerine rastgele…

Yorumlar

mustafakara   -  Bağlantı 15 Ekim 2013, 14:01

inanin bukadar talihsizlik olmaz ayagimizin dibinde birgün gidemedik yazik

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı