REKLAMI GEÇ

Şehrin yan bahçesinde iki dere- iki köy

23 Ocak 2013 Çarşamba

 

Dört mevsim güzellikleri koynunda saklayan ve her mevsim ayrı etkileyici güzelliği olan adını iki köye alıp veren köy ile derelerin güzelliğinden söz etmek derdim.


Denizli kent merkezinin batısına doğru düşen Babadağ’ın tepelerinden aşağılara doğru akan iki vadinin içinde kurulu iki ayrı köy Altındere ve Kelleci…

Dereler mi vermiştir köylere adını, yoksa köyler mi derelere bilinmez ama her iki durumda da  gerçek olan  iki derenin ağzında iki köyün varlığıdır.

Kent karmaşasından sıkılıp biraz doğa, biraz sessizlik, biraz kırsal yaşam özlemi gidermek, belki birazcıkta yeni yerler görüp hafiflemek ise beklentiniz kısa zamanlı yol belirlemelisiniz.

Hani zamanım yok(!) mazeretiyse derdiniz?  İşte tam size göredir reçetemiz!

Hemen kent merkezinden yola çıkıp Üçler, Göveçlik yönüne çevirip yüzünüzü Binikiyüz evler semtinin altındaki anayoldan arkanıza bakmadan ilerlemelisiniz.

Yol sizi alıp Göveçlik mahallesine ulaştıracaktır. Oyalanmadan geçerseniz bu mahalleyi batıya doğru  küçük bir levha sizi Babadağ yoluna yöneltecektir. Eğer göremezseniz öyle bir levha sorun birilerine eski Babadağ yolu neresi diye?  (Zaten batıya giden tek yol vardır o da aynı yöne gider!)

Göveçlik çıkışından itibaren bir orman içine girersiniz. Yeni dikim karaselvi ve akasyalar size yoldaşlık edecektir yılan kavi yollardan devam edip giderseniz ilk karşınıza çıkan yerleşim alanı Altındere köyünün  yeni mahallesi  olacaktır.

Bu noktada durup geriye bakarsanız;  Denizli şehir merkezini yakınen izler, önünüzde bakarsanız eğer biraz  Toros, biraz Karadenizi  andıran yaşamdır göreceğiniz.

Zaman sabah ise keçi koyun, at eşek ve ineklerini süren, bazılarını iple elinde çeken insanlarla karşılaşırsınız. Hayat her zamanki rutinindedir onlar için. Hayvanlar otlatılacak, sulanacak, bağa bahçeye gidilip mevsimine göre ne iş varsa yapılacaktır.

 

İnanamazsınız önce, eski bir film sanırsınız. Daha dakikalar önce kent merkezindeyken şimdi kırsaldasınızdır! Kendinizi çimdiklemeyin hayâl falan değildir o gördüğünüz gerçeğin en çıplak halidir hatta.

 

Birazcık ileride derin vadinin karşı yamacında ise Altındere köyünün asıl kurulduğu bayırı görürsünüz. Hemen dağa çıkan yerde adeta gökyüzüne asılı gibi duran çınar ağacı, kıvrım kıvrım dereye doğru inen yol ve Babadağ’ın yılın çoğu zamanında sisler içindeki karlı zirvesi sizi selamlamaktadır.

Gündoğdu mahallesindeki çobanlar hayvanlarını at ve eşeğini alıp dağa doğru giderler sabah erken saatlerde ve gün öğleye az geçe ise geri dönerler işlerini görmüş olarak…

Dereye doğru inip tamamen doğa ile buluşulduğunda ise işin rengi daha da değişir.

Mevsim kış ise etraf karlı,  derenin suyu hırçın, bahar ise ağaçlar çiçekte her yer yeşil suyun rengi mavi debisi yüksek, yok mevsim yaz veya sonbaharda ise renk altına dönmüştür dereye adını aldığı altına nazire yaparcasına…

Derenin içindeki patikalardan devam edip yürünürse yukarılara çok daha çarpıcı ve güzelliklere ulaşmak mümkün elbette.  Eski usul taş köprüler, toprak damlı bağ evleri, değişik renkli bitkiler ağaçlar ve daha neler neler…

Çok uzakta değil anlatılan yer, dakikalar içinde aşılacak bir yolun sonunda. Yaz, kış ve bahar da hatta  güzün de ulaşılması kolay yerde…

 

 

Altındere’den biraz daha gidince karşınıza çıkacak olan Mollaahmetler köyü biraz daha modern görünümlü ama kültürü diğerleriyle aynı olan bir yerleşim yeridir.

Burada durmadan yola devam edilirse eğer aynı güzergâhta bitki çeşitliliği ve yaşama dair ip uçları, bağlar ve bahçeleriyle verimli bir coğrafyadan geçmekte olduğunuzu  hissedersiniz.

Ama coğrafyayı şekillendiren ve ondan verim alanın insan emeği ve çalışkanlığı olduğunu göz ardı etmeden. Buralarda sırtında çalı-çırpı, odun ve diğer yüklerden taşıyan kadın ve erkek, koyu n keçi güden çoban kadınlar at ve eşekleriyle dağa giden ya da dönen insanlar görmeniz her an mümkündür.

Sık virajları aştıktan sonra karşınıza bir derin vadi daha çıkacaktır. Sağa baktığınızda vadinin alt tarafında büyücek bir köy görürsünüz orası Kelleci köyüdür.

O köyün kurulduğu dere ise kelleci deresi. Derenin sağı solu özellikle de vadi içi minik bağ ve bahçelerle örülüdür.

 

Burada fındık ve cevizden başlayarak birçok bitkiyi görmeniz mümkündür. Eski değirmen kalıntıları kemerli taş köprüler, halen faal olan tek su değirmeni ve oralarda yaşayan konuksever insanlar…

 

Bunlar hep Kelleci deresi ve adını aldığı köyün değerleridir ve yolun alt kısmında bulunurlar. Halen kullanılmakta olan tek faal su değirmeni ise Babadağ-Denizli yolunun dağ tarafında yer alır. (Gidiş yönünde solda) Yazın pek kullanılmaz su bahçe sulamada kullanıldığı için ama güz ve kış aylarında faaldir bu değirmen.

Yıllar önce bu köyün mezarlığında mezar taşlarına bağlanmış taze üzüm salkımları görmüş ve fotoğraflamıştım. Çok şaşırmıştım o zamanlar ev anlayamamıştım bunun ne demek olduğunu. O merakımı bu yaz giderdim.

Kelleci deresi kış aylarında da ayrı bir güzeldir. Doğa yürüyüşü yapan bir çok insan bu derenin Babadağ tarafına doğru uzanan üst bölümünde yürüyüş yaparak hem doğayı tanıma hem spor yapma imkanı buluyor. Her mevsimde kent insanına hizmet edebilecek bu hoş yer ulaşımının kolaylığı ile doğa turizmi için çok elverişlidir.

Derenin şelale oluşturan yan kolları ve bizzat kendi cazibesini izlemek, eğrelti otları ve kekikler arasında yürüyüp ruhunuzu dinlendirmek isterseniz Altındere ve Kelleci dereleri sizi bekler.

Özellikle fotoğraf meraklılarına doğal çekim alanı sunan bu bölgeler benim fotoğraf eğitimi verdiğim grup arkadaşlarımla sıklıkla alan çalışması yaptığım yerlerdir. Bu sayede hem bölgeyi farklı insanlara tanıtıyor, hem doğa ve insan fotoğrafı çekiyor hem de spor yapma fırsatı buluyoruz.

Zamanınız yeterse her iki dereyi de gezmenizi öneririm. Hatta günün sonunda hala enerjiniz varsa Babadağ ilçesine uğrayıp akşam yemeğinizi de orada yedikten sonra kente dönün derim.

İşte görüntü ve gürültüden kısa süreliğine uzaklaşmak isteyenlere sunulabilecek ulaşımı kolay, görseli bol iki bölge ister tek tek gidin, ister ikisini birden gezin.

Seçim sizin!

Yorumlar

Sarah   -  Bağlantı 28 Şubat 2013, 06:51

Merhaba ,Zeki AKAKCA*

İnternet de Türkiye’de Eski Su Değirmenleri’ni araştırırken ,Size ait ‘şehrin yan bahçesinde iki dere-iki köy ‘ adlı, anlatım diliyle sunduğunuz fotoğraf çalışmalarınızla karşılaştım.
Güzel bir anlatım dili ile birlikte sunulan;doğallık, pos verilerek(verdittirilerek ) iğdişleştirilmemiş, katledilmemiş ve bundan dolayı olağan üstü güzel fotoğraflar! Şunu hemen belirtmek istiyorum, Antalya yöresinden internete akan sürü sepet,-sanatsal içerikten çoooktan vazgeçtik!-ham çiğ pişmemiş; doğal olmayan mide bulandırıcı sırıtkan fotoğraflar akmakta 🙁
Bu can yakıcı, insanı Anadolulu olmaktan utandıran durumla ilgili söylenecek çok şey var.Şimdilik susuyorum. )
Sizi kutlamak istiyorum!
Size ÇOK! Teşekkür etmek istiyorum!
Beni mutlu kıldınız.
Yolunuz açık olsun hep!

h.huseyin.sicim   -  Bağlantı 12 Şubat 2013, 10:41

biraz da honazın köyleri var sapaca, aşağı dağdere, yukarı dağdere, kösten, karaçaylar gibi köyler orada da birçok doğal göller ile orman içi yerler var oraları da bir gezip ve tanıtılsa hele o eski köy düğünleri ve kına eğlencelerini fotoğraflayarak tanıtılsa daha yararlı olacak

Yusuf   -  Bağlantı 24 Ocak 2013, 09:03

Tebrikler çok güzel bir anlatım ve çok güzel fotoğraflar.iyi çalışmalar

Yılmaz Kaplan   -  Bağlantı 23 Ocak 2013, 22:09

Zeki bey çok güzel fotoğraflar.Tebrikler.”Allah c.c. Mülk suresi 3’ncü ayette buyuruyorki;O (Allah) ki,yedi kat gökleri yaratmıştır.O Rahmanın yarattıklarında hiçbir düzensizlik göremezsin.Haydi çevir gözü(nü semaya) bir çatlak görebilir misin.? ”
Evet hiçbir düzensizlik yok.Herşey mükemmel.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı