REKLAMI GEÇ

Gezenin Günlüğü’nden Litvanya notları

31 Temmuz 2013 Çarşamba

gezenin-gunlugu-linvanya-h

Uçağın inişe geçtiği anlardan itibaren pencereden aşağılara baktığımda pamuk yığınlarını andıran bulutlar arasından gördüğüm yeşil örtü, aralara serpiştirilmiş mavi noktacıklar gibi görünen göller, göletçikler ve menderesler çizerek kesintisiz akan nehirler, cetvelle çizilmiş havasındaki yollar farklı bir coğrafya ile tanışacağımın emareleriydi.

001 rigaya varış2Soğuk bir coğrafya diye not almıştım yola çıkarken. Ancak kapılar açılıp doğal ortamla karşılaşınca hiçte öyle olmadığını tam aksine ılık bir hava ile karşılaştığımı belirtmeliyim ve bu ciddi bir sürprizdi benim için.

Havayoluyla geldiğim yer Letonya/ başkenti Riga…

Baltık denizi yakınlarında çok özel, çok güzel, bakımlı, modern, tarihine sahip çıkmış, düzenli ve farklı bir kuzey Avrupa kenti. Kısmen Sovyet ektisinden kurtulmuş ama halen o havanın hakim olduğunu da belirtmek gerek. İki gün geçirdiğim bu kent ve ülke yazımın konusu olmayacağı için detaya girmek istemiyorum.

riga kent merkezi
Aynı coğrafyanın bir diğer ülkesi Litvanya ve onun Başkenti Vilnıus ile çevresinde geçirdiğim 4-5 günlük süreçte tanık olduklarımı paylaşacağım siz okurlarla.
Bu alabildiğine yeşil coğrafyanın uçsuz bucaksız topraklarında bu mevsimde yeşilin tonlarından başka bir şey görmek pek mümkün değil.

3363

Dağ görülmüyor zira coğrafya dalgalı düzlük diye tanımlanacak nitelikte. Kuzeyde olması kaynaklı uzun yaz günleri ve birde uzun kış günleri olarak zaman ikiye ayrılıyor.  Kışın güneş ve ışığın az olmasına karşılık yaz mevsiminde ise gece çok kısa ve gün ışığı ise fazla. Dolayısıyla mevsimin bu bölümüne “Beyaz Geceler” olarak adlandırılması pek doğru olmuş aslında. Alışmak için biraz zaman gerekse de insanın pek şikayetçi olmayacağı bir durum bu. Örneğin akşamın saat 22.sinde hala aydınlığı yaşamak ya da gece yarısında gökyüzünün mavi olması bizim coğrafyamızda yaşayanlar için pek olağan bir şey değil.

3597

Letontya / Riga dan otobüsle geçtiğimiz Litvanya (bu arada sınır nerede başladı –bitti anlaşılmıyor ne pasaport be geçiş kontrolu yok çünkü) Letonya ile aynı iklim kuşağında olduğu için bitki örtüsü ve yerleşim sistemi aynı.

3883

Sonsuz gibi görünen sınırı belirsiz yeşil tarlalar, bazen sarı çiçeklere bazen farklı ürünlere (çoğunlukla aynı ürün var) ev sahipliği yapan topraklar, devasa boylu ince yapılı kayın ve çam ormanları ve diğer ağaçların oluşturduğu bakmaktan insanın başı döndüren ağaçlık alanlar alıp başka bir dünyaya taşıyor insanı. Arada kıyaslama da yapıyor içten içe insan. Orman deyince korulukları böbürlenerek anlatanlar geliyor akıllara, sonra çıplak tepeli dımdızlak dağlarıyla kendini dünyanın merkezi sanan bazı tipleri düşünüyorsunuz içten içe ve silkelenip aynı yere dönüyorum tekraren.
Akşam saatleydi Vilnıus’a ulaşmam. Saat 21.00 sularıydı ama güneş batmadığı için maalesef güneş gözlüğü takmak zorunda hissetmiştim. Ve gülmüştüm kendimce…
Otele yerleşip bir sonraki gün için hazırlık yaparken güneşin batmaması gecenin ilerlemiş saatinde perdeleri kapatmaya zorlamıştı beni uyumak için.

3478
Batı Avrupa kentlerine benzer bir yapıya sahip bu kent 1990’lı yıların başında bağımsızlığını kazanan Litvanya’nın en işlek en aktif yeri olarak anlatılıyor ziyaretçilerine.
Hemen her Avrupa kentinde olduğu gibi kentin ortasından geçen bir nehir, o nehirde ulaşımı sağlayan akarsu taşıtları, arada kano ve kayık ile nehirde spor yapanlar, düzenli olduğu için nehir kenarında spor yapan eğlenen yürüyen insanlar, ama illa ki olmazsa olmazları heykeller ile süslü meydanlar, tarihe sahip çıkmadaki hassasiyet ilk göze çarpan unsurlar oluyor.

3632
Tüm modern ketlerde olduğu gibi çok geniş meydanlar ve o meydanlardaki anıtlar, anıtsal yapılar, Müzeler, kiliseler, kültür merkezleri ve tabii ki eğlence merkezleri.
Bizde eski kent merkezi, ya da eski şehir olarak tanımlanabilecek “old City-alt şehirler” …
Bu nokta hemen-hemen tüm Avrupa’nın klasiği iken doğu kültüründe ne yazık ki bu olgu pek dikkate alınmıyor diye düşünürüm.

2
Zire eski kent o yörenin genetiğini taşıyan omurgası olan ve geçmişe dair tüm izleri bu güne getiren olgular değimlidir? Olması gerekenin bu olduğuna inananlardanım açıkçası ve bunu yanlara hayranım.

tv.kulesiVilnius geniş bir alana yayılmış ülkenin en büyük kenti aynı zamanda. Yakınlarındaki tarihi ve doğal alanlara karayoluyla kısa sürede ulaşmak mümkün. Kentin en yüksek yapısı 326.5 metre yüksekliği ile TV. Kulesi. Oradan kenti izlemek ve bir şeyler yudumlayıp bir akşam yemeğinde dönerek kenti tüm yönleriyle izlemek burada yapılması gerejkenlerden.
Vilnıusta yapılması gereken bir başka iş ise eski şehri gezmek, Amber atölyelerini gezmek, sanat sokakları olarak tanımlanan yerlerde dolaşmak, küçük bir akarsuı kenarında dinlenip bir şeyler yemek ve tabii ki yöresel içeceklerinden de tatmak gerek. Yeni evlenenlerin ya da sevgililerin kent içindeki küçük akarsuların üzerindeki köprülere kilit takıp anahtarını suya atma geleneğini görüp yaşamak da bir ayrıcalık.
Sonra meydanlarda ve geniş caddelerde dolanıp etnografik müzelerde dolanıp yaşamları hakkında fikir sahibi olmak gerek.

3616“Ağaçlara kıyafet giydirmek”? diye bir inanış mesela? Nasıl yani? Diye sormadan edemiyor insan. Karşılık basit. Onlarda canlı soğukta insan üşüyorsa ve çok soğuklarda donuyorsa onlarda öyle! O zaman onlarında giyinmeye ihtiyaçları var! Diyerek bazı meydanlarda ve caddelerde ağaç gövdelerine kıyafet, kazak ve yünden yapılmış parçaların dolandığına tanık olmak bana ilginç gelen inançlardan mesela.
Sonra en çok yetişen ürün sanırım tahıllar grubu. Ve onların başında da Buğday, arpa, çavdar ya da türevleri-benzerleri geliyor. Ziyaret ettiğim bir müze ve kültür evinde buğpday-çavdar saplarından onlarca türde hediyelik ve süs eşyası yapıldığına ve bunun kurslarının açıldığına tanık oluyordum. Çok ilginç ve düşündürücü geldi. Ama çabuk toparladım belleğimi.

3411

Zira en çok bulunan hammaddeden ürün elde etmek gerekmez miydi. Onlarda öyle yapmışlar. Bu ürünler o kadar çeşitli ve farklı boyutlu ki festivaller de kutlamalarda sadece bu üretilenler için ayrı bölümler, yarışmalar, gösteriler yapılıyormuş.

Sonra maskeler, ve üretim aleti olarak kullanılan gereçler hemen bir çoğu bu tür merkezlerde öğretilip üretilmesine katkı veriliyor. Bu merkezler bizde Halk Eğitim Merkezlerine karşılık gibi geldi bana. Örneğin saman çöplerinden yapılan kuş, kelebek, kolye ve diğer süs eşyaları basit ve ilginç eşyalardı…

3965

Litvanya’nın geleneksel köy yaşamını anlatan ve kent merkezine biraz uzakça yerde bulunan bir yerleşim alanına ziyarette bulunuyoruz. Köy yakınlarında ulusal park olarak hizmet veren ve ziyaretçileri ağırlayan çok büyük bir ormanlık alan da bulunuyor. Ağacın bolluğu yaşamın merkezine ağacın oturmasına da vesile olmuş buralarda. Hemen hemen her şey ağaçtan.

4020

Grup olarak geldiğimiz bu yerleşim alanında bir Workshop da yapılacağı iletiliyordu bize. Önce bir köy evinde yöresel ekmek yapacağız, o ekmekler pişecek, o boşlukta biz köyü ve çevresini gezeceğiz ve sonrasında da ekmek yaptığımız mekanda yemek yiyecek ve yöresel müzikle dans edeceğiz. Bunlar aynen uygulandı ve köy merkezinde gezerken çok ilginç görüntüler ve fotoğraflarda yakaladım.
Ekmek yaptığımız ev bir bayan tarafında turistik amaçlı yöresel ekmek ve yemeklerin yapılıp sunulduğu yer. Zemin yoprak hizmet eden bayan çıplak ayakla dolaşıyor. Pencereler ayrı bir güzellik, odunluk, depo ahırlar ve hatta tuvaletlerine kadar ahşaptan yapılmış.
Köy meydanındaki oyuncaklar ahşap oyma, büyük ve küçüklerin kullandığı salıncaklar, banklar, heykeller her şey ama her şey ahşap ve bu köyün asıl uğraşı at yetiştiriciliği, köyün simgesi de “at nalı”!… Yemeğimizi yedikten sonra bahçede yöresel müzikle danslar ve oyunlar sergileniyor ve tabi ki her güzel şeyin sonu olduğu gibi burada olmanında bir süresi vardı .

4678

Günün sonuna doğru başka bir yerde başka bir yöresel ürünün tanıtımına katılmak üzere ayrılıyoruz uzunca bir yolculuk sonrası devasa ormanlar içinden geçerek Rusların bağımsızlık öncesi tatil yaptığı bir bölgeye ulaşıp orada bizde krep veya yöresel olarak cızdırma denecek sıvı bir hamurla yapılan yiyeceği tadıp hatta öncesinde yapımında emek verip oradaki göl kenarında biraz zaman geçirip dönüyoruz kente geri.

4

Zamanın çok hızlı aktığı bu yerde günlerin uzun olmasına rağmen yine de sıkışıklık olabiliyor. Litvanya daki zamanın sonlarına doğru bölgenin sayfiye yeri olarak adlandırılabilecek Trakai bölgesine gidiyoruz. Haziran ayı sonunda inadına bir yağmur ve sis içinde geçiyor yolculuğumuz. Vilnius a çok yakın olmasına rağmen trafik nedeniyle bira zaman kaybediyoruz yolda. Ama sonunda oradayız ve hava kapalı, yağışlı soğuk…

4692

Çok keyifli bir bölge olduğu anlaşılan bu yerde de su, göl ve yeşillik yine baskın. Su sporları özellikle kano ve kürek sporu çok yaygın. Havanın kötü olmasından dolayı fotoğraf çekemeyeceğime üzülürken öğkleye doğru kesilen yağmur ve az da olsa açılan hava ile Trakai de gezme fırsatı yakalıyordum. Şatı ve çevresi, buradaki lokantalar, evlerin kapı ve pencerelerinin süsü çok etkiledi beni. Eğer bir daha gidersem mutlaka orada bir gün geçiririm diyede söz verdim kendime.

4439

Yağmurla başlayan bire günü yine yağmurla noktalarken Vilnıus’a geri dönüyordum. Ama finali nehir kenarında bir tur atarak ve özgürlük anıtı ile birkaç heykeli ve tabii ki üç beş eski yapıyı da fotoğraflayıp günü noktalıyordum.
Beyaz gecelerin hakim olduğu bir dönemde kısa süreli gezdiği bu coğrafyayı bir de kara gecelerde görüp yaşamak isterim. O uzun boylu ağaçları yapraksız kar altına görmeyi isterim açıkçası…

3

Bu yazı Denizli El Sanatları Derneği’nin dahil olduğu bir proje kapsamında yapılan gezi sonucunda kaleme alınmıştır. Proje deki amacım kendi kültürel ve doğal değerlerimizi o coğrafyalarda anlatmak, oralardakileri de gözlemleyip izleyip kendi çevreme tanıtmak… olarak özetlenebilir.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı