REKLAMI GEÇ

Bu kitabın içinden Denizli geçiyor

11 Aralık 2013 Çarşamba

seval-uysal-h

Haftanın Röportajı bölümünde bu hafta, Seval Uysal’ın kendisiyle yapılan bir röportaja yer veriyoru. Her hafta kendi yaptığı röportajları yayınlayan Seval Uysal’la röportaj yapma görevi ise bu hafta arkadaşımız Banu Urgancı’nın oldu… Bir çoğumuz DEHA20 Gazetesinden okuduğunuz “Al Gözüm Seyreyle” köşe yazıları ile kendisini tanıyorsunuzdur. Bu sefer Seval Uysal “Onların Hikayesi” adlı kitabı ile karşımızda.

seval-uysal-ic-5

İzmirli olan Seval Hanım bir Denizli aşığı. Eşi Acıpayamlı ve aynı zamanda Pamukkale Üniversitesi’nde yardımcı doçent. 1990 yılında gelmişler Denizli’ye. 1990 yılında DEHA’nın kuruluş yıllarında başlamış gazeteciliğe. DEHA ve 20 Gazetesi birleşince kaderi DEHA’dan açılan Seval Hanım DEHA20 Gazetesi ile devam etmiş meslek hayatına. 15 yıldan sonra Horoz Gazetesi’ne ortak olmuş. Son olarak DRT’den emekli olmuş. Ama aktif olarak gazeteciliğe devam etmiş.
Emekli olduktan sonraki süreci Seval Uysal kendisi anlatıyor. Ve “Onların Hikayesi” ile ilgili ayrıntıları bulacaksınız bu röportajda.

Banu Urgancı: Seval Uysal’ı nasıl anlatırsınız?

Seval Uysal: DRT’de iki yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Ama gazetecilik hayatıma aktif olarak devam ettim. Her emeklilikte olduğu gibi kendimi dinleme sürecini yaşadım. Bir boşluk dönemim oldu, dinlendim. Ama ben bu boşluk dönemini avantaja çevirdim.
Uzun yıllar yoğun bir çalışma temposunun içindeydim. Haberin tamamına hakim olma hali içerisinde çok uzun saatler çalışma durumuyla karşı karşıya kaldım. Tatil bilmedim, bayram bilmedim. 10-12 saatlik çalışma temposunda hem röportajlar yaptım. Yönetici olarak çalışmamında etkisi var bunda. Üst düzeyde olduğum için tüm kuruma hakim olmanın getirdiği ağır sorumlulukları yüklendim. Ben bir haberciyim, gazeteciyim. Hangi pozisyonda olursam olayım muhabir ruhumu hiç kaybetmedim. Her zaman haber kovaladım.

Banu Urgancı: Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?

Seval Uysal: Bu durumu her şerde bir hayır vardır olarak değerlendiriyorum. DRT’den ayrılmamış olsaydım, kendimi dinleme, dinlenme zamanım olmayacaktı. Bu kafamda uzun zamandır evirip çevirdiğim bir konu idi.
2000’li yılların başından itibaren oluşmaya başladı bu fikir. Ben artık kente hakim olmuş, senelerce bu kentte çalışmıştım. Aynı zamanda bir gazeteci olarak tekstile ait bir şey aradığımda bulamıyordum. Yazılı bir belge yok bu kente dair. Sürekli aklımın bir köşesinde duruyordu. Belge, bilgi, fotoğraf çıkmıyor. Bir taraftanda tekstili izliyordum, gözlemliyordum.
Bu röportajların meslek yaşamımda yaptığım röportajlarla alakası yok. Bir yıl içerisinde yaptığım röportajlar.

seval-uysal-ic-4

Banu Urgancı: Neden ilgi alanınız tekstil?

Seval Uysal: Çünkü bu kentte 50 bin kişi tekstil sektöründe çalışıyor. Bunu ortalama 4 kişilik ailesi ile çarptığında 200 bin kişi, hatta ona birbirini etkileyen halkalarıda sayarsak bir kent çıkıyor ortaya. Ekonomisinin temeli tekstil. Bu kadar basit.Ama tekstile dayalı bir ekonomide tekstile dair yazılmış bir tane kitap yok. Bu kadar da ilginç.
Bulunan belgeler faaliyet raporu gibi, kitabı yazmaya başladığımda araştırmalarımda karşıma hep master, uzmanlık, doktora tezleri çıktı. Yani hep aynı makine parkı, makine sayısı, hangi yılda nasıl geçmişler hepsi bu. Bunun haricinde başka bir şey yok. Dergilerde kısa yazılar, makalaler var ama konuya bütün olarak ele alan bir belge, kitap yok.
Sonuçta kent tekstilden doyuyor. Bu kentin 7000 yıllık tekstil geçmişi var Laodikya’dan kaynaklanan, ama sıfır bellek. Bu beni çok rahatsız etti, tetikledi.

Banu Urgancı: Bu kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz?

Seval Uysal: Benim kitap hakkında düşündüğüm sırada 1.kuşaktan birkaç tekstilciyi kaybettik. Yani tekstil belleğini oluşturacak isimlerdi bunlar. Daha fazla geç kalmadan, oturdum 1.kuşak kimlerdir araştırdım ve kitaptaki isimler çıktı karşıma. Aslında rakamla 10-15 kişiler. Ama içine girdikçe bu ilk itilimi başlatan 10-15 kişinin haricinde bir halka daha çıktı bir halka daha derken halka gitgide genişliyor.

Banu Urgancı: Bu isimler Denizli’nin köklü ailelerinden mi?

Seval Uysal: Denizli merkezden yok içlerinde, Esat Sivri dışında. Babadağlı,Kızılcabölüklü, Buldanlı.
Kitaptada ilçeleri dengeli dağıtmaya çalıştım haksızlık olmasın diye. Baktığımızda Babadağlılar ağırlıkta. Sanayileşme itilimini başlatan ilk tekstilci kuşak hep Babadağlı çıktı. Kızılcabölük’tenKadir Uslu, Buldan’dan Halis Ödel, Ahmet Tuncay. Sayıları çok fazla ama sanayileşmeyi başlatan belli başlı isimler.

seval-uysal-ic-2

Banu Urgancı: O zaman sizin hedefiniz ilk halka idi?

 

Seval Uysal: Evet.Öbür türlü yapsam kitap sadece röportaj kitabı olurdu. Ama hakkını vermem gerekiyordu.
Bu ilk kuşaktan isimler Babadağ’dan geliyorlar buraya. Ellerinde bir dokuma tezgahı. Tek dokuma tezgahında karısı ve çocukları ile çalışıyorlar. Atölye bile değil. Daha sonra bunu komşular görüyor. Komşularda bu işe dahil oluyor. Yeni el dokuma tezgahları temin ediliyor. Böyle böyleGünbattı, Karaman Mahallesi orası burası derken dokuma atölyelerine dönüşüyor mahalleler. Şu andaki koca koca tekstilcilerin başlangıç hikayesi böyle.
Kimse anadan babadan zengin değil, fabrikanın başında doğmamışlar. Kendi emekleriyle sıfırdan başlamışlar.
Kitapta ilk hikaye Mehmet Küçüker’in göçü ile başlıyor. Babadağdan göçer Küçüker ve arkasından akın akın gelmeye başlarlar Babadağlılar,Kızılcabölüklüler, Buldanlılar.Ama tabi 80’e kadar devam eder bu. 80 yılından sonra Turgut Özal’ın teşvikleriyle beraber sanayileşme başlıyor. Sanayileşmeden sonra fabrikalar hızla çoğalıyor. Bunlardan önce en bilinen DEBA vardı, birkaç tane daha. İlk organize sanayi 86’da toplanıyor.

Banu Urgancı: Bu kitap tam olarak ne anlatıyorsunuz?

 

Seval Uysal: Benim kitapta anlatmak istediğim hikaye; nasıl oldu, nasıl gelişti, nelerle karşılaştı, kimlerdi bunlar?
1978’de Denteks kurulmuş, ondan sonra batmış. Bu kadar biliniyor. Bu değildi benim istediğim. Ali İhsan Kasapoğlu nerede? Nasıl kurmuş, ne yapmış, neler yaşamış? Kaç kişi çalıştırmış, sendika ile ilişkisi nasılmış, Denteksin başına neler gelmişte bu duruma gelmiş?

DEBA Esat Sivri;herkes bilir ama nasıl olmuşta nasıl kurmuş, sonra ne yapmış, nelerle karşılaşmış,sendikayı nasıl kurmuş, nasıl kapatmış, neden kapatmış fabrikayı?Hepsinde bunlar var.

Banu Urgancı: Rahmetli Nuri Sözkesen ve Raşit Güntaş’ta var kitapta. Nasıl çıktı hikayeleri?

Seval Uysal: Nuri Sözkesen vefat ettikten sonra onunla yaptığım röportajlarda hep UFO’lardan konuşmuşuz meğer. Onunla hiç tekstil hikayesini konuşmamışız. Onun üzerine çok uzun bir zaman Nuri Bey’in hayat hikayesini çıkarmaya çalıştım. Çocuklarıyla konuştum, fabrika genel müdürü ile konuştum, akrabalarıyla abisiyle konuştum ve bir Nuri Sözkesen hikayesi çıkarttım.
Raşit Güntaş ile de haziran ortalarında İstanbul’a giderken uçakta sohbet etme şansım oldu. Henüz kitap bitmemişti, rötuşları yapılıyordu. Duyunca çok heyecanlandı. “Bunun içinde olmak isterim” dedi.Onunla röportaj yapmamıştım. “Bu yaptığının ne demek olduğunu biliyormusun? Bize ne büyük bir hizmet veriyorsun.” dedi bana. Raşit Bey’i 15 gün sonra kaybettik. Raşit Bey ile yaptığım eski röportajlarımı taradım. Ve 2009 da yapmış olduğumuz röportajın Raşit Bey’in tekstil geçmişi ile ilgili olduğunu farkettim. Ve bunu kullandım. Bir yandanda onun benden istediği bir şeyi vasiyetini yerine getirmiş oldum.Nuri Bey ve Raşit Bey bu şekilde yer aldılar kitapta.

seval-uysal-ic-3

Banu Urgancı: Bu kitapta en ilginç hikaye yada küçük bir anektod, sizi en çok etkileyen, ne idi?

Seval Uysal: Bu kitaptaki en ilginç bulduğum ve etkilendiğim hikaye Azot Durmuş’un hikayesi. İsmail Değirmenci hikayesini anlatırken rastladım Azot Durmuş’a. İsmail Değirmenci; “Babam İstanbul’a İzmir’e şuraya buraya gider ve orada makinelere bakar, gelir bizim Babadağlı hemşerimiz Azot Durmuş’a anlatırdı. Ve azot durmuş 7-8 ay içinde o makinayı yapardı.” diye anlatmıştı.
Daha sonra kitabı yazarken Azot Durmuş beni dürtükledi. Ve hikayesinin üzerine gitmeye karar verdim. Nedir ne değildir diye. Azot Durmuş’un asıl adının Durmuş Ali Gider olduğunu öğrendim.
Birgün Kemal Gürcan’la karşılaştım, kitaptan bahsettim, kendi bildiklerinden bahsetti biraz. Azot Durmuş’tan bahsettim. Azot Durmuş’u nereden bildiğimi sordu. Şansıma Azot Durmuş, Kemal Gürcan’ın babasının arkadaşıymış. Azot Durmuş’un hikayesini Kemal Gürcan anlattı bana.
Sonra Esat Sivri, Küçüker ve diğer röportajlardan teyit ede ede Azot Durmuş’un hikayesini çıkarttım ortaya.
Azot Durmuş heykeli dikilecek adam diye anılıyor. Azot Durmuş mühendis, elektrikçi, hukukçu, kimyacı. Bence simyacı o; dönüştürebilen bir yapısı var ve ilginç bir insan.
Çok sinirliymiş, bütün yediği içtiği çay sigara imiş, bir yeri bile yokmuş ama herkesin atölyesinin kuruyor, herkese katkıda bulunuyormuş. Ama ona kalan hiçbir şey yok. Yokluk içinde ayrılmış bu dünyadan.
ARGE, inovasyon, yenilik arayışı içindeyken Denizli 30-40 yıl önce bunu gerçekleştirmiş Azot Durmuş.

seval-uysal-ic-1

Banu Urgancı: Kitabınızı anlatır mısınız biraz?

Seval Uysal: Kitap 2 kısımdan oluşuyor. Birinci kısım 1950’den 2012 yılına kadar tekstili ve Denizli’yi araştırdığım dönemi anlatıyor. Orada çeşitli şekillerde kaynak, belge ve fotoğraflarla bir araştırmacılık yaparak tekstilin 60-70 yılını ortaya çıkardım. Fabrikaların yapısını, bilinmeyen fabrikaları, şu anda kapalı olanları, nasıl ve kimler tarafından kuruldukları şeklinde. Aynı zamanda da kriz dönemleri, kriz dönemlerinde tekstilcinin tutumu gibi çok çeşitli alanlarda bir araştırma derlemesi oldu.
İkinci kısım 1.kuşak tekstilcilerin röportajlarından oluşuyor. Bu gün bu kitapta röportaj vermedikleri için olmayan tekstilciler var. Kapılarını 3-5 kez çaldım ama istemediler. Ama kitapta hepsinin adı geçiyor. Denizli geçiyor sonuçta bu kitaptan. Ucağından bucağından birçok insana dokunuyor bu konu. Sadece tekstil değil siyasi isimlerde mevcut.

Banu Urgancı: 1.kuşaktaki isimlerden kaç tanesi aktif olarak çalışıyor?

Seval Uysal: Hepsi fabrikalarının başında. Onların biryere gitmeyede niyeti yok. “Ben burada ölücem” diyor bir tanesi. Denizli’yi Denizli yapan, sanayiyi sanayi yapan o babalar. 3 kuşak birarada işlerinin başındalar. Baba hakimiyeti hala devam ediyor. Oğulları fabrikada ama babaları başlarında. Yanlış hatırlamıyorsam 86 yaşında Ahmet Kundak hala fabrikada. Belkide başarının sırrı budur. Sanayinin hafızası var onlarda. Genç nesil deneme yanılma yapacağına babaya soruyor, baba yol gösteriyor ve uyguluyorlar.

seval-uysal-ic-7

Banu Urgancı: Devamı gelecek mi?

Seval Uysal: Şimdiden devamının gelmesini isteyenler var. Öncelikle dinlenmem lazım. Bu 2 yıl ciddi bir yorgunluk yaşadım.
Kafamda başka projeler var yazmak istediğim. Yine Denizli’ye dair. Denezlilideğilim ama Denizli’den doydum. Benim bu kente bir minnet borcum var. Benim gönül bağım İzmir ama benim doyduğum yer Denizli. O anlamda Denizli’ye dair kafamda bir sürü bir sürü şey var. Ama hepsi filiz halinde. Ne zaman oluşur, ortaya çıkar bilemiyorum. Bir taraftan gazetecilik devam ediyor. Denizlihaber.com da yazmaya devam ediyorum. Röportajlar yapıyorum. DEHA20 gazetesinde köşe yazılarım devam ediyor.
Denizli’nin çıkarlarını savunmak gazeteci olarak hep ön planda oldu. İnsanları çok sıcak çok sevecen. Dışarıdan gelen insana sahip çıkıyor kolluyorlar.

Banu Urgancı: Sohbetiniz için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Seval Uysal: Ticaret Odası ve Sanayi Odası yani Müjdat Keçeci ve Nejdet Özer kitabın yayımlanmasında destek verdiler. Başından beri Müjdat Keçeci maddi manevi hep yanımda oldu ve bu projeyi hep destekledi. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Hikayelerini tüm içtenlikleri ile bana anlatan iş adamlarına çok teşekkür ediyorum. Bunun için İstanbul’ada uçtum,Kuşadası’na da gittim, Babadağ, Buldan, Kızılcabölük’e gittim geldim. Organize sanayi komşu kapımdı artık benim.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı