REKLAMI GEÇ

Merkezefendi’de demokrasi ve hoşgörü olacak

6 Kasım 2013 Çarşamba

denizli-merkezefendi-chp-belediye-baskan-aday-adayi-arif-balkanay-h

CHP Merkezefendi Belediye Başkan Aday Adayı Mimar Arif Balkanay, 32 yıllık evli ve üç çocuk babası. İnşaat Mühendisi eşi Ayşe Hanım ile aynı büroyu paylaşıyorlar. Arif Balkanay, iki dönem Mimarlar Odası Denizli Şube Başkanlığı yaptı. Halen Denizli Belediye Meclis üyeliği, Ayşe Hanım da önemli bir kadın örgütü olan GİKAD’ın başkanlığını yapıyor. Aynı partinin üyesi olmalarının yanısıra birçok sivil toplum örgütünde de birlikte çalışıyorlar. İkili arasındaki uyum ve işbirliği yüksek. Pozitif ayrımcılığın uygulandığı ender ailelerden biri onlar. Bunun en güzel örneği Arif Balkanay’ın aday adayı olmadan önce eşine, “aday olmayı istiyor musun?” diye sorması. Balkanay ailesine ilişkin bilinmeyenleri Arif-Ayşe Balkanay çiftiyle konuştuk. Çok ilginç bir hayat hikayesi ortaya çıktı.

ic-2
HER ZAMAN YAN YANA, OMUZ OMUZA

SEVAL UYSAL: Eşiniz üniversitede okurken, siz evde çocuk bakmışsınız, ondan iki yıl sonra okulu bitirmişsiniz. Neden böyle oldu?

ARİF BALKANAY: Ayşe ile ODTÜ’de aynı bölümde birlikte okuyorduk 12 Eylül’den sonra büyük sendromlar yaşadık. ODTÜ’de öğrenci temsilcisiydim. Herkesin gözaltına alındığı, işkenceden geçtiği, cezaevlerine tıkıldığı bir dönemdi. Şimdi Melih Gökçek’in yaptığı gibi Kenan Paşa’da ODTÜ’yü hedef almıştı. ODTÜ’ye devam etme şartlarım yoktu. O koşullarda evlendik, Ayşe okula devam etti. Çocuğa iki yıl ben baktım.

SEVAL UYSAL: Zor olmadı mı?

ARİF BALKANAY: 80’li yıllarda hazır bebek bezleri yoktu. Bezleri kaynatıyordum. Bazen yanlış yapıyordum, renklilerle beyazları birlikte kaynatıp tek renk giysiler elde ediyordum. Bugün güldüğümüz, en azından tebessümle baktığımız yıllar aslında çok ama çok zor yıllardı.

ic-3

EŞİM BENİM YANIBAŞIMDA YÜKÜMÜ OMUZLAYABİLİR

SEVAL UYSAL: Belediye Başkan aday adaylığı için önce eşinizin fikrini sorma nedeni, onda bir potansiyel mi gördünüz, yoksa dilinizin altındaki baklayı çıkarmak mı istediniz?

ARİF BALKANAY: Ayşe ile birlikteliğimiz çeyrek asrı geçti. Kişisel farklılarımız olsa da kente dair, insana dair hemen hemen aynı şeyleri söyleyebilir, aynı türküyü okuyabiliriz. Bu nedenle benim ya da onun siyasette bir sorumluluk alması bizim için fark etmez. Aynı yükü taşıyabileceğini bilirim. Önce onun fikrini sormamdaki birinci neden, pozitif ayrımcılığın bilinçaltından dışa vurumu, ikincisi de bizde klasik bir siyasetçi kimliğin olmamasıdır. Kim yükü taşıyabiliyorsa o yapar. Ben inanıyorum ki eşim en az benim kadar aynı yükü taşıyabilir. Böyle bir göreve talip olurken bunun çok önemli olduğun düşünüyorum. Benim yanı başımda yükü en az benim kadar omuzlayacak biri olacak.

ic-6

HEDEFİM DEMOKRATİK BİR BELEDİYECİLİK

SEVAL UYSAL: Belediyeciliği tarif ederken ev benzetmesini yapıyorsunuz, belediyeyi ev olarak mı görüyorsunuz?

ARİF BALKANAY: Yeni bir ilçe, yeni bir belediye… Bu yeni bir ev yapmak, yeni baştan ev kurmak demektir. Merkezefendi ilçesi her şeyiyle yeni baştan kurulacak. Hiçbir şeyi yok ve onu kuracak kişinin tarihi sorumluluğu olacak.

SEVAL UYSAL: “Belediye binasını nereye yapalım?”, “Merkezefendi ilçesinin sorunları nelerdir?” gibi belediyecilikle ilgili konuları vatandaşa neden soruyorsunuz, siz bunları bilmiyor musunuz? Duyan da bilmiyor, bizden öğrenecek sanır.

ARİF BALKANAY: Mütevazi olmaya gerek yok, şunu çok rahat söyleyebilirim. Kentte dair mesleki ve siyasi yetkinlik açısından söz söylenecekse bunu söyleyecek ilklerden biriyimdir. Ama bu “ben bilirim” dolayısıyla “her istediğimi yaparım” anlamına gelmiyor. Çünkü yapılan her hizmet kendin için değil, bu kentte yaşayan herkes içindir. Dolayısıyla para hemşehride, yetki bende olmaz.

ic-1

SEVAL UYSAL: Biz, belediye başkanını “yapsın” diye seçmiyor muyuz?

ARİF BALKANAY: Yok! Sizin adınıza, sizi temsil etmek için seçiyorsunuz. Bugüne kadar bizim adımıza yapsın diyenleri görüyoruz. Bir ülkede, bir kentte demokratik bir yaşam görmek istiyorsak, bunun yolu yetkileri birine devretmek ve ondan sonra dönüp gitmek değildir. Aksine tüm karar süreçlerinde olabildiğince müdahil olmaktır. Hep aileden söz ediyorum ya ailenin reisi babanın her dediği olursa, bilin ki babada yanlış yapabilir. Ama anaya, çocuklara sorarak bir karar veriyorsa, yanlış yapsalar bile birlikte yapıyorlar demektir.

_________________________________________________

Flash Player Kurmak İçin Tıklayınız

________________________________________________

GEZİ, KARAR SÜRECİNE KATILMAK İSTEYENLERİN TEPKİSİYDİ

SEVAL UYSAL: Sosyologlar, “Gezi olayları”nı otoriter babaya karşı verilmiş tepki olarak nitelendiriyor.

ARİF BALKANAY: Gezi ruhu diye tanımladığımız şey, Türkiye’yi son aylarda yoğuran dinamizmdir ve bu dinamizm devlet babaya karşı, muktedire karşı, Sayın Başbakan Erdoğan’a karşı bir isyan bir haykırış, “yeter gari” demektedir. “Benim adıma her şeye karar verme”, “Benim de fikrim, talebim, beklentim var. Hele bir dinle beni.” diyor. “Ben kaç çocuk yapacağım”, “nasıl giyineceğim”, “ne yiyeceğim ne içeceğim”, “nerede yaşayacağım”, “nereye nasıl gideceğim?” Her şeye sen karar veriyorsun. Olmaz böyle şey” diyor. Bu durum kent yönetimi için geçerlidir. Bizim yapmaya çalıştığımız vatandaşın fikrini almaktır. Bu da Gezi ruhuna uygundur ve hatta tam da budur.

ic-8

SEVAL UYSAL: Gezi’den ders çıkarmış görünüyorsunuz?

ARİF BALKANAY: Bu bizim içimizde hep vardı. Hep savunduğumuz, örmeye çalıştığımız, hayatta oluşturmaya çalıştığımız tam da Gezi ruhuydu. O dayanışmaydı. Birlikte olmak, imece yapmak. Bu Anadolu insanına aykırı şeyler değil ki. Bizim geçmişimiz kültürümüz bu, birlikte yürüyebilmek, düşünen elinden tutabilmek, tökezleyenin koluna girmek.

BEN EZBER BOZUYORUM

SEVAL UYSAL: Bu söylediklerinizin başkan olduktan sonra geçerli olacağını nereden bileceğiz? Seçimde herkes birçok vaat verir.

ARİF BALKANAY: Bunun böyle olmadığını şimdiden ezber bozarak gösteriyorum. Bırakın belediye başkanı olmayı, ben daha aday bile değilim. Partim henüz karar vermedi, aday adayıyım. Ama ben bu sürede cevabını bildiğim birçok sorunun yanıtını hemşerilerimle birlikte yanıt arayarak yürümeye çalışıyorum. Bundan daha inandırıcı, daha samimi bir yöntem olabilir mi?
Benim mesleki birikimim var, hemşerime sorduğum her sorunun yanıtını ben veriyorum ama kendi verdiğim yanıtın doğru olup olmadığını halkımla birlikte çek etmek istiyorum. ”Belediye binasını nereye yapalım?” Neden soruyorum? Binlerce insan bu binaya gidip gelecek, o bina çevresini etkileyecek. O insanların en kolay ve hızlı bir şekilde ulaşacakları yerleri ben aslında görmüyor muyum? Elbette görüyorum ama kararı birlikte verelim istiyorum.

“EVİN REİSİ” BELEDİYE BAŞKANIDIR

SEVAL UYSAL: Bu nasıl olacak?

ARİF BALKANAY: Ortak akıl egemendir, başka türlü mutlu olamayız. Hayatın tüm renklerini barış içinde bir arada yaşatmayız. Bütün arızaların nedeni erki elinde bulunduranın “Ben güçlüyüm, istediğimi yaparım” demesinden meydana geliyor. Bence birlikte güçlüysek mutlu oluruz. Biz bir aileyiz. Aile fertlerinden birinin hasta olması diğerlerini nasıl üzerse, biri açken diğerleri nasıl tok yatmazsa, çocuk ayrımı yapılmayıp hepsi nasıl okutulursa, birine ev alıp diğerlerini nasıl kirada tutmazsan aynı şey. Merkezefendi Belediyesi nasıl bir evse, belediye başkanı da “evin reisidir.” Aile bireylerinin daha mutlu olmasını, daha sağlıklı olmasını, daha özgür bir ortamda yaşamasını, daha nitelikli fiziksel çevrelerde yaşamasını, altyapı, ulaşım, çöp düşünebileceğiniz tüm dertlerin çözümü reisin görevidir. Bunu nasıl yaparsın? Herkesin bir ucundan tutmasını sağlarsın.

ic-5

… Ve Ayşe Balkanay… Arif Balkanay’ın hem ev, hem de işte hayat arkadaşı… Ev ve iş arasına bir çizgi çekmişler… Sorunsuz birlikteliklerinin en büyük nedeninin bu olduğunu söylüyorlar… Peki Ayşe Balkanay nasıl birisi… Eşinin çıktığı yol hakkında ne düşünüyor? İşte cevapları…

BİRLİKTE BÜYÜDÜK

SEVAL UYSAL: Ne zamandan beri birliktesiniz?

AYŞE BALKANAY: 1977 yılından beri tanışıyoruz. ODTÜ’de aynı bölümde okuduk. Ben ODTÜ’den mezun oldum. Arif 1980 darbesine takıldı, 9 Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü’ne geçti ve oradan mezun oldu. 1981’de evlendik.

SEVAL UYSAL: Sizde pek koca sözü dinleyecek hal yok?

AYŞE BALKANAY: Yok! Bu ne tek başına benden, ne tek başına ondan kaynaklıyor. Bu bizim kafa yapımızdan kaynaklanıyor. Ben yaşamım boyunca yakınımdaki hiçbir erkekten, babamdan, abimden, eşim, kayınpederim, oğlumdan çok olumsuz tavır görmedim. Hep pozitif ayrımcılık gördüm.

ic-7

BEN ÖĞRENCİYKEN, O EVDE ÇOCUK BAKTI

SEVAL UYSAL: Karı-koca olarak evde ilişkiniz nasıl?

AYŞE BALKANAY: Aynı büroda çalışıyoruz. Evle iş yaşamını ayırmayı becerebildiğimiz için sorundan ziyade birlikteliğimiz desteğe dönüşüyor. 1981’de birlikte yola çıktığımızdan bu yana da kim ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor. Mesela ilk iki sene şimdi doktor olan oğlumuzun bakımını Arif yaptı, ben okula gittim. Ben önce mezun oldum, o benden sonra bir çocuklu olarak üniversiteyi birincilikle bitirdi. Bu topluma değişik gelen şeyler bizim için doğal şeylerdir.

SEVAL UYSAL: Peki şimdi?

AYŞE BALKANAY: O dönem boyunca sürekli o yapıyordu. Çünkü onun vakti vardı, ben üniversiteye gidiyordum. Şimdi kimin neye vakti varsa onu yapıyor. O salatayı yapıyorsa ben yemeği yapıyorum.

SEVAL UYSAL: İş sırasında ilişkiniz nasıl?

AYŞE BALKANAY: Mimarlık karakteri var. İş sırasında çok titiz ve detaycıdır. Ortanca kızım da mimar, aynı huy onda da var. Aslında çocuklarımın hepsi detaycıdır yetişmeleri nedeniyle belki..

SEVAL UYSAL: Merkezefendi belediye başkanlığına aday adayı olma kararı alırken sizin fikrinizi sordu mu?

AYŞE BALKANAY: Evet. ”Belediye başkanlığı gibi bir beklentin var mı, kendin için böyle bir şey istiyor musun” dedi. “Benim böyle bir beklentim yok” dedim. İkimizden birini tercih etmek gerekirse, ben onu tercih ederim. Çünkü o olaylara çok daha hakim. Ben onun kadar mevzuata hakim değilim.

SEVAL UYSAL: Kaç çocuğunuz var?

AYŞE BALKANAY: Üç

ic-4

GEZİ’DE ÇOCUKLARA DOKUNMALARI ANNELERİ SOKAĞA DÖKTÜ

SEVAL UYSAL: Kadınların Gezi olaylarında çok fazla öne çıktığını düşünüyor musunuz?

AYŞE BALKANAY: Evet. Türkiye’yi ters tarafa götürecek olanlar da kadınlar, doğru tarafa da götürecek olanlar da kadınlar. Kurtuluş Savaşı’nı kazanan temel güç de kadınlardı zaten.Gezi’nin en büyük tersliği çocuklarımıza dokunmak oldu. Gerçi 80 döneminde de çocuklara dokunulmuştu ama anneler bu kadar bilinçli değildi sanırım. O zaman dokunanlara iyi ki dokundunuz, memleketi kurtardınız bile diyenler olmuştu. Ama bugün hiç de öyle demiyor anneler. Biz 80 sonrasında çevreye, insana duyarlı çok hassas çocuklar yetiştirdik. Bu hassas çocuklarımıza dokunulduğunu görmek anneleri sokaklara döktü.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı