REKLAMI GEÇ

Denizli sanayisi patinaj yapıyor

27 Mayıs 2014 Salı

denizli-is-dunyasi-kahve-sohbetleri-ali-abalioglu-engin-unal-h

İş Dünyası ile Kahve Sohbetleri’ne bu hafta işadamı Ali Abalıoğlu, konuk oldu. Bir ara “Cafer Sadık Abalıoğlu Holding” olarak faaliyetlerini sürdüren, ancak tekrar “Abalıoğlu” ismine dönüş yapan sanayisinin amiral gemisinin kaptanıyla geride kalan 73 yılı konuştuk.

İlk işlerini, kollektif şirketten holdinge dönüşen yapıyı, yurt içi ve yurt dışındaki yatırımlarını, Arap Baharı’nın Mısır’daki işlerini nasıl etkilediğini, ekonomik gelişmelere bağlı olarak üretimden çekildikleri sektörleri anlattı bize. İşte Ali Abalıoğlu’nun anlatımıyla Abalıoğlu Holding…

İLK İŞ TABAKLIK

Denizli’de sanayi denildiğinde Abalıoğlu, ilk akla gelen ailedir. Aile sanayiciliğe nasıl başladı, atılan ilk adım, ilk iş ile başlayalım mı sohbete?

Denizli sanayi şehri ve çok sayıda sanayici aile var. Abalıoğlu Ailesi de bunlardan bir tanesi. Biz nasıl başladık? 1941 yılında dedem vefat ediyor. Bunun üzerine babam (Cafer Sadık Abalıoğlu) üniversite tahsilini yarım bırakıp Denizli’ye dönerek işin başına geçiyor. O yıllarda sadece tabaklık işi var; deri işletmeciliği, o işin başına geçiyor. Ondan sonra da yavaş yavaş tabaklıktan akaryakıt bayiliği, otomobil bayiliği, lastik bayiliği, kamyon bayiliğine geçiş olmuş. Bunları un fabrikası izlemiş. Sonra da çırçır fabrikası kuruluyor. Bizim sanayiciliğe başlamamız böyle.

Amcam Baki Abalıoğlu, çocukları Orhan abi, Turhan abi, halamızın çocuğu Abidin İnceoğlu giriyor işin içine. Bu arada amcamı kaybediyoruz 1956 yılında. Babam yeğenleriyle birlikte devam ediyor. O ana kadar sadece tabaklık işi yapan eniştemiz Hacı Ahmet İnceoğlu da giriyor ortaklığa. Dolayısıyla babam eniştesi ve yeğenleriyle beraber sanayiciliğe un ve çırçır fabrikalarıyla geçmiş oluyor.

ic-3

ŞİRKETLER PAYLAŞILDI

Daha sonraki süreçte sanayicilik gelişti. Abalıoğlu Ailesi, mevcutlara yeni işletmeler ekledi. Bunlar hangi sektörlerdeydi?

1941’de babamla başlayan, amcam ile eniştemlerin de katılmasıyla devam eden ortaklık, 1966 yılına kadar sürüyor. 1966 yılında ortaklıktan ayrılıyorlar. Un fabrikası halamızda kalıyor, işin başında Abidin İnceoğlu var. Akaryakıt bayiliği Orhan-Turhan Abalıoğlu’nda, çırçır fabrikası da babam da kalıyor. O dönem tesadüfen tam benim üniversiteye başladığım seneydi. Bir taraftan iş, diğer taraftan üniversite sınavlarına giriyordum. Babam, ben ve kardeşim İsmet (Abalıoğlu) bir şirket kurduk. İsmi Cafer Sadık Abalıoğlu ve Oğulları Kollektif Şirketi’ydi. Şirketin bünyesinde çırçır fabrikası, traktör bayiliği vardı.

Sonra ne oldu? 1973 yılında Denizli “geri kalmış bölge” ilan edildi. Bu devletin Denizli’ye en büyük lütfudur. Bununla birlikte müthiş bir sanayiye atılım hevesi başladı. Kurulanların çoğu tekstil ve iplik fabrikalarıydı. Çünkü Denizli’de; Babadağ, Buldan, Kızılcabölük başta olmak üzere ciddi boyutta dokuma tezgahları vardı. Türkiye’de iplik ticaretinin en büyük yapıldığı bir kent olmasına rağmen üretim yeterli değildi. Birkaç iplik fabrikası teşebbüsü yapıldı. Bir tanesi bizim de içinde bulunduğumuz bir ortaklıktı. Ama o işlemedi maalesef. Babam o ortaklığın kuracağı fabrikaya makine alımı için Japonya’ya gidildiğinde, o ortaklığın yürümeyeceğini anladı ve ortaklıktan ayrıldı. Bizimle birlikte Raşit Özkardeş Bey ve birkaç kişi daha ayrıldı. Maalesef sonra o tesis kurulamadı.

ic-2

Pamteks diye bir şirketti. Oradan ayrıldıktan sonra Dentaş diye halka açık bir şirket kurulmuş, genellikle Almanya’da işçi olarak çalışan kardeşlerimizin kurduğu bir şirketti Dentaş. İsmi de DentaşKağıt Ağaç Mamulleri Orman Gıda diye uzunca bir şeydi. Yapacağı iş net olmayan bir şirketti. Hani ne iş olursa yaparız anlayışı gibi bir şey. Ortaklık için davet aldık, inceledik, girme kararı alındı. Eniştemiz Turhan Ülkü şirketin genel müdürü oldu. Biz o şirkette aktif ve büyük ortak olduk. Dentaş o vesileyle 1974 yılından itibaren bizim liderliğimizde gelişti.

1984 yılında yeniden iplik fabrikasına soyunduk ama o da yarım kaldı. O dönemde de Erikoğlu Ailesi ile Erbakır’a ortak girdik. İki defa ertelediğimiz iplik fabrikasını 1991 yılında kurduk.

Babamızı 1994 yılında kaybettik. Babamızın vefatından sonra kendimize üç ana sektör seçtik. Tekstil, bakır ve ambalaj sektörlerinde faaliyet yoğunlaştı. En iptidai hammaddeden sokaktaki çöp olabilecek bakırdan ya da kağıttan, tarladan gelen pamukla başlayan üretim ağıydı bu. İçinde bulunduğumuz sektörlerde de en modern teknolojiyi kullandık hep.

2013 yılında ambalaj sektörünü sattık. Çırçırı kapattık. İpliği Mısır’a taşıdık. Viol ambalajını Romanya’da kurduk ve diğer ambalajı sattık. Biz artık yeni işlere soyunuyoruz.

ic-7

MADENCİLİK, HES VE AÇIK KART İŞLERİ

Söylediğiniz gibi zaman zaman çekildiğiniz iş kolları oluyor, zaman zaman da yeni yatırımlara yöneliyorsunuz. Bu tamamen stratejik bir planlama sonucu. Son dönemde enerji gibi farklı alanlara yöneliyorsunuz. Biraz da bunları konuşabilir miyiz?

Evet, bu ekonominin bir gerçeği. İşte babamın ilk işi tabaklıktı. O günkü şartlarda çok meşhur bir işti. Ama şimdi orada yokuz, zamanında çıkmışız. Sonra otomobil, kamyon, lastik, akaryakıt bayilikleri önemliydi. Ama biz onlardan da çıktık. Çırçır ve un fabrikası önemli bir işti. Çırçırı maalesef kapatmak durumunda kaldık, babamın çok sevdiği bir işti. Un fabrikasını halaoğluna bırakmıştık. Yani dünya ekonomisi geliştiği müddetçe sektörlerde de ciddi değişiklikler var.

Artık global dünya dediğimiz küreselleşme dediğimiz bir olgu var. Bir bilgi dünyasındayız. Dolayısıyla bunların gerektirdiği zorunluluklar var. Bu,acentalıklardan çıktık, tabaklıktan çıktık demenin çok daha ötesinde. Dünya ekonomisinin zorladığı gerçeklere uygun davranmak zorundayız. Düne kadar sihirli kelimeler dediğimiz işletmelerimizde verimli olmak, kaliteli üretim yapmak gibi çok önemli olguda çok başarılı olduk. Ama onların yetmediği, Ar-Ge’nin, inovasyonun çok önem kazandığı döneme girildi. İşler çok zorlaştı. Bilgi dünyasında da iş kolları da değişti. Biz ambalajı satalı bir sene oldu.

ic-6

Dünya 2008’den bu yana ciddi bir krizin içerisinde. Bu krizin nasıl sonuçlanacağı da belli de değil. 2008’lerdeki konuşmaları hatırlıyorum da 1929 krizinden daha kötü diyorlardı. Bu kriz belki 2. Dünya Savaşı ile bitti. Yaşadığımız kriz gelişmiş ülkelerde başlayan bir kriz. Amerika’nın, Avrupa’nın, yaşadığı bir kriz. Japonya, Asya krizinden etkilendi. Dolayısıyla birbirini etkileyen krizler. Sermayenin rahat bulunabildiği gelişmiş ülkeler, krizi aşmak için sıfır faizli bol miktar dolar, euro zerk etti. Şu anda krizin aşıldığı varsayılıyor ya da halının altına mı süpürüldü, ötelendi mi belli değil. Dolayısıyla ambalajda ciddi bir yatırıma giremedik.

Enerjide bir hidroelektrik santrali (HES) projemiz var, Bartın’da Kayadibi HES diye. Hizmet sektörüne girelim istedik. Perakende ve alışveriş merkezlerine müşteri, mağaza ve mağaza yönetimi arasında kalıcı köprü oluşturan, çözüm hizmetleri sunan bir firma kurduk. Kızımın başında olduğu bir iş. Açık kart diye adlandırabileceğimiz bir teknoloji şirketi. Burada kamu ve alışveriş merkezlerine, ticarete hizmet üreteceğiz. Maden işine girdik. Yeni projelerimiz de var.

MISIR VE İTALYA YATIRIMLARI

Yurt dışında da yatırımlarınız var. Sanayicinin yurt dışında mı iş yapması daha kolay Türkiye’de mi?

Bunu zor, kolay anlamında değerlendirmemek lazım. Her sektörün kendisine has özellikleri var. Biz mesela tekstilde Mısır’a gittik. Değerlendirmemize göre, dünyada 7 milyar insan var; bunlar önce doyacak, sonra giyinecek. Dolayısıyla tekstile ihtiyaç hiç bitmeyecek, tekstil bitmeyecek. Ama tekstilde şöyle bir şey var. Bir dönem bugünkü gelişmiş ülkelerin işiydi. Onlar bıraktı, Türkiye’nin de 2010’lu yıllarda çıkacağını varsaydık. Tekstilin emeğin daha ucuz olduğu yerlere kayması lazımdı. Biz Mısır’ı tercih ettik. Sıra malı ürünleri Mısır’da üretmeye karar verdik. Denizli’deki iplik üretimimizi, iyi bildiğimiz işi ekonomik nedenlerle kapatmak durumunda kalmaktansa sektörde geleceğin ülkelerinde üretimi devam ettirebilir miyiz düşüncesinden hareketle Mısır’a gittik. Sanayileşme ihtiyacındaki Mısır’da teşvik ve diğer desteklerle büyük iltifat gördük.

Tekstilde çok ciddi iki önemli karar verdik. Sıra malı ürünlerimizi Çin ve Uzakdoğu ülkeleriyle rekabet yapabilmek için Mısır’da ürettik. İkinci stratejik kararımız da geleceğin tekstilini Denizli’de üretmekti. Mısır’a taşıdığımız fabrikadan boşalan tesisi teknik tekstil üretimine ayırdık. Araştırmalarımız sonucunda İtalyan bir ortaklık kuruldu. İtalya ve Türkiye’de tesislerimiz var. Buralarda geleceğin tekstilini üretiyoruz.

İplik ama karışım iplik bunlar. Artık bizim iplik üretimine başladığımız dönemde hammadde pamuktu. Sonra sentetik, polyester gibi karışımlar girdi. Şimdi o kadar çok ürün var ki, isimlerini saymakla bitiremeyiz. Doğal elyafların dışında da elyaflar var. İçinde pamuk yüzdesi artık çok azaldı Denizli’deki üretimimizde.

ic-4

ARAP BAHARI NASIL ETKİLEDİ?

Siz Mısır’da yatırım yaptınız, ardından talihsiz süreçler yaşadınız. Arap Baharı ile Hüsnü Mübarek devrildi. Sonra Müslüman kardeşler gitti. Şimdi askeri yönetim var. Yönetim istikrarsızlığı işinizi nasıl etkiliyor?

Karar verirken, siyasi ve ekonomik istikrarı olabilecek ülkeleri seçmek durumundaydık. Birkaç ülkede inceleme yaptık. Bunlardan birisi de Özbekistan’dı. Oradaki durumu değerlendirdik, istikrar göremedik. Mısır çok daha istikrarlıydı. Ama bizim hesap etmediğimiz bir şey oldu. Tam kapasite artırma kararını devreye sokacağımız hafta Mübarek devrildi. İnsanlar her gün Tahrir Meydanı’nı gitti. Doğal olarak bu üretimi etkiledi. Sonra Mursi devrildi ve rafa kaldırdığımız kapasite artırımı hala beklemede. Bu gelişme bizi kararlarımızı tekrar tekrar gözden geçirmek durumunda bıraktı.

Daha önce Romanya ile yurt dışı tecrübemiz vardı. Onun getirdikleriyle Denizli’deki uzman arkadaşlarımızı Mısır’a götürdük. Orada üretimi sürdürdük böylece. Üretim ve kalitede sıkıntı olmadı. Ama projemiz olan Mısır’daki müşterilerimize satma olayını Avrupa ve Türkiye ile kapattık.

“ÖZEL EĞİTİME YATIRIM İLGİ ALANIMIZ DIŞINDA”

Denizlililer, Abalıoğlu Ailesi’ni eğitim sektöründe görmeyi arzuladı. Özel eğitimde olmayı hiç düşünmediniz mi?

Hayır düşünmedik. Bize de geldi söylediğiniz konu. Üniversitenin çok cazip olduğu, eğitimin teşvik edildiği dönemlerdeyiz. Ama o konu bizim ilgi alanımızın dışında. Sağlık sektörü de öyle. Fakat eğitime vakıflarımız aracılığıyla sosyal sorumluluk projeleri geliştirip katkı veriyoruz. Eğitimde fırsat eşitliği yakalayamamış insanımıza destek sağlıyoruz. Tabi bunlar üniversite kurmanın yanında çok küçük kalıyor.

ic-1

GÖZ ÖNÜNDE OLMAMAYA ÖZEN

Göz önünde bir ailesiniz ama herkesin gözü önünde olmayı pek sevmiyorsunuz. Çocuklarınızın düğünleri bile aile arasında gibi bir katılımla oluyor. Özel bir titizlik gösteriyorsunuz. Bunun bir nedeni var mı?

Bunu bir titizlik olarak değerlendirmiyorum. Yaratılış diyelim. Babamız da öyleydi. İsmet ile ben de öyleyiz. Gençlerimiz de öyle. Bilhassa topluma mal olmuş konularda çok aktif de değiliz. Siyaset ya da odalar seçiminde. Biraz da kendi işimize odaklanmak, işimizi doğru yapmak gibi bir düşüncenin sonucu. Bundan üzüntü de gurur da duyuyor değiliz.

_________________________________________________

_________________________________________________

DENİZLİ 2. GRUBUN GERİLERİNE DÜŞÜYOR”

“Denizli 1970’li yıllarda geri kalmış bölge ilan edilerek bugünkü konuma gelmesinde sıçrama taşı oldu” dediniz. Son yıllarda bakıyoruz Denizli’ye yeni kurulan tesis de yatırım da yok. Bu sefer Denizli sanki çevresinde teşvikli illerle cezalandırıldı. Yorumunuz nedir?

Aslında tespit tamamdır. Denizli’nin 1970’li yıllardan başlayan, 1990’lı yıllarda devam eden sanayileşmeyle övünülecek bir yeri vardı Türkiye’de. İstanbul, İzmir, Bursa’nın dışında hemen akla gelen ikinci grubun ön sıralarında olan bir ildi. Antep ile Kayseri ile birlikte anılan konumdaydı. Bunu sağlayan 1970’li yıllarda geri kalmış bölge uygulamasıydı. Teşvik patlamaya hazır tekstil sektörüne ivme kattı. Denizlili işadamları bu fırsatı çok iyi değerlendirdi.

Fakat büyürken devlete hiç ağlamadığımızla övünürdük. “Denizli’de bir Sümerbank’ı var devletin” derdik. “Özel sektörü bu başarıyı kendi dinamizmiyle yakaladı” diye övündük. O günün övünen bugün ağlamamalı. Devleti bahane edip de ağlamamalıyız. O bizim çok haklı bir mağduriyetimiz ama Denizlili işadamı olarak bu mağduriyeti devlete kabul ettirebilmeliydik. Bu kadar büyük yanlış olmaz.

Ağlamayalım, fakat durum tespiti yapalım. Teşvik nedeniyle Denizlili sanayici Dinar, Dazkırı, Sandıklı’da yatırımlar yaptı. Afyon, Manisa, Isparta, Denizli’den çok fazla teşvik aldı. Masa üzerindeçok doğru. Ama biz yöneticilerimizle, oda temsilcilerimizle, işadamlarımızla bu haksızlığı gidermeliydik. Hakkımızı almalıydık. Bu kadar yanlış uygulama olmaz. Fakat netice şu Denizli artık biraz önce söylediğim ikinci grubun önlerinde olmayı kaybetti. Konya, Eskişehir, Manisa gibi iller zımba gibi geliyor. Denizli o noktada geri kaldı. Tamam ama devlet suçlu, yöneticilerimiz ya da odalar suçlu demenin alemi de yok. Denizli ürün çeşitlendirmesini yeteri kadar yapamadı. Dünyada artık farklı ürün, katma değerli ürün, inovasyon, Ar-Ge dediğimiz olaylarda bizler sanayici olarak arzu edilen noktada değiliz.

Denizli inovasyon, Ar-Ge konusuna yeterince eğilmediği sürece, bir de marka eklemediği sürece herhalde istemeden sözünü etmek durumunda kaldığımız geri sıralara düşmekten kurtulamayacak Denizli.Patinaj yapıyoruz.

ic-8

Personel nedir sizin için?

En üst noktadaki profesyonel yöneticiden,makine başındaki işçiye kadar bir işletmenin can damarı olandır. İşletmelerin yükünü alan, canlı tutan, hayatiyetlerini sürdürecek başarısını gerçekleştirendir.

“TOPLANTI ODASINA APOLETSİZ GİRİLİR”

İtirazdan hoşlanır mısınız? Sizin olur dediğinize hayır denilmesinden hoşlanır mısınız?

Büyük memnuniyet duyarız. Biz onu masaya kendi oturduğumuzda da yaparız. İsmet ile benim en önemli özelliklerimizdendir. Başarımızın altında ya da bu seviyede başarılı olmamızın altında yatan en büyük sebeptir. Bizi aşan yöneticilerle çalışmamız lazım. İsmet’te ben de üniversite tahsil hayatımıza yeni bir işe adımla attık.

Artık eğitim sistemi çok değişti. Türkiye’nin en önemli sıkıntı eğitim. Ama biz firma olarak kendimizi bu sıkıntının dışında tutmalıyız diye düşündük. Yönetim anlayışımız katılımcılıktır. Yuvarlak masaya oturduğumuzda kendimizi oradakilerden farkı olmayan bir birey olarak görürüz. Karar toplantılarında apoletlerimiz dışarıdadır. Yalnız patronların değil, genel müdür ve diğer yöneticiler de dahil buna. Karar masasındaki arkadaşlarımızı yanlış düşünüyorsunuz diyecek yetkinlikte görürüz. Yetkiyi veririz, itiraz etmesini sağlarız. Ama o işin sorumluluğu da fikrin sahibine aittir.

Bir yanlışımız varsa dost toplantılarında tenkit edilmeliyim. Bizim söylediğimiz kesinlikle karar değildir. Karar herkesin demokratik bir ortamda, eşit söz sahibi olduğu bir ortamda konuşmasıyla ortaya çıkacak bir şeydir. Siz o platformu sağlıyorsanız, en doğru karar verilir ve uygulanır.

ic-5

“YÜZMEYİ OKYANUSTA ÖĞRENDİK”

Üçüncü kuşak işin başına geçiyor mu yavaş yavaş?

Yavaş yavaş değil, evlatlarımız çoktan işin içerisindeler. Oğuz, Ahmet, Beril benim çocuklarım. Cafer ve Beyza, İsmet’in çocukları. Kız kardeşim Zümrüt Erioğlu’nun çocukları Nuri, Er-Bakır’da, Erman da Erikoğlu Holding’in Amerika’daki şirketi C.N. Wire Corporation’da çalışıyor. Hepsinin yetki ve sorumlulukları var. Gençler bizim sahip olmadığımız şansa sahipler. Biz işe başladık, tamam tahsilliydik ama hiç iş tecrübemiz yok. Bizden tecrübeli olanlar da abilik sıfatını yerine getirecek, amirimiz olabilecek birileri yoktu. Ben de bilmiyorum. Ama babam akıllı bir insandı, bizi işin içine attı. O günkü şartlarda o geçerliydi. Çok hatalarımız oldu. Bunlar bir sonraki çalışmalar için ise başarını anahtarı oldu. Okyanusta yüzmeyi öğrendik. Hangisi doğrudur bilmiyoruz. Bizim çocuklarımız ise abilerinin yanında yüzmeyi öğrendi.

EMEKLİLİĞE DAHA ÇOK VAR

Yüzmeyi öğrenen üçüncü kuşağa işi devredip çekilmeyi düşünüyor musunuz?

Valla ben emekli olmayı düşünmem. Babam 1975 yılında enfarktüs geçirdi. Doktorlar babamın çalışma hayatının bittiğini söyledi. Babamda çalışacak hal kalmadı. Ürktü, korktu, sigarayı bıraktı. Yaşamını sağlık sorununa göre dizayn etti.Bir ay geçtik bir saat geldi. İki ay geçti iki saat geldi. Üç ay geçti biraz daha fazla kaldı.

Baktık gelmeye devam edecek babamıza dedik ki işi nezaketini bırakalım artık; sen bize işi devret, biz sana her gün hesap verelim. Sen doktorların dediğini yapmayacak mısın? Bize sağlıklı olman lazım, sen lazımsın.

Cevabı, gidin o doktora selam söyleyin, babamız işte ölecekmiş deyin. Ben ne yaparım ben işten başka bir şey bilmem. Ölürsem ölürüm. İyi ki de öyle yapmış.20 yıl daha yaşadı. Evet, yine kalp yetmezliğinden öldü ama her gün yoğun çalıştı. O günkü şartlarda babamın söylediği benim için de çok farklı değil.

Bir hobim var mı? Toprakla uğraşmayı bilmem. Böyle bir dünyamız olmadı bizim. Aslında insanların bir hobisi olmalı, bu bir eksiklik. Ben olayı biraz da şöyle görüyorum: Biz profesyoneller ile ve gençlerle götürüyoruz işi. İsmet ile ben, mümkün olduğunca yukarıdan bakıyoruz. Strateji, planlama bölümündeyiz. Artık bizim profesyonel ve gençlerimiz işin yükünü götürüyorlar. Çalışma saati bakımından bakarsanız efektif çalışıyoruz. Dolayısıyla emekliliği düşünmüyorum. Hiç kimse bende bir teklif de beklemesin daha 150 yıl olmadı. Fiziksel olarak çalışmama bir engel görmüyorum. Önemli yetkileri, dinamik çalışmaları, inisiyatif kullanmayı, bayrağı zaten gençlere teslim ettik. Ama bizim de kendimize göre mührü cebimizde tuttuğumuz noktalar var.

ABALIOĞLU HOLDİNG’İN ŞİRKETLERİ VE İŞTİRAKLERİ

C.N. Wire Corporation
Er-Bakır Elektrolitik Bakır Mamulleri A.Ş.
Dentaş Kağıt Sanayi A.Ş.
SC Dentaş Romania SRL
Abalıoğlu Tekstil Sanayi A.Ş.
CSA TextileEgypt S.A.E.
Filidea Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş. (Denizli)
Filidea SRL (İtalya)
Arenko
Başak Metal Ticaret ve Sanayi A.Ş.
İvme Grup Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Açık Kart Teknolojileri ve Ödeme Sistemleri San. ve Tic. A.Ş.
Abalıoğlu Doğal Kaynaklar Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Yorumlar

OSMAN UĞUR AKSOY   -  Bağlantı 28 Mayıs 2014, 02:44

CAFER SADIK ABALIOĞLU VE AİLESİ DENİZLİ İÇİN ÇOK FARKLIDIR.EĞİTİM VE ÇEVRE ADINA SAYISIZ KATKILARA İMZA ATMIŞ,VE HALA DA KATKILARI DEVAM ETMEKTEDİR.BİR DENİZLİLİ OLARAK KENDİLERİNE MİNNETTARIM.

kemal tozan   -  Bağlantı 27 Mayıs 2014, 20:52

ali bey işyerlerinde her kademedeki çalışanlarına deger veren saygın iş adamıdır,yıllar önce erbakırda yemekhanede iftar yemegi verdiklerinde çalışanlar masalarda ali bey ayakta yemek alınan tezgahın üzerinde iftar yemegi yedi!!!ülkemizin ve denizlimizin abalıoglu ve erikoglu gibi anadolu kaplanlarına ihtiyacı var.

Halil DAĞDAŞ   -  Bağlantı 27 Mayıs 2014, 17:09

Yıllarca yatırımlarda birlikte çalışmaktan onur ve gurur duyduğum Denizlinin ve ülkemizin mütevazi,çalışkan Abalıoğlu Ailesine takdir ve Minnettarlığımı ifade ediyorum.Rahmetli Cafer Beyin Şu sözünü hiç unutamam:Bu toplumdan aldığımızı, büyüterek geri vermeliyiz…

Veli Altındağ   -  Bağlantı 27 Mayıs 2014, 14:19

Abalıoğlu ülke ve Denizli için bir değer, çalışkan bir aile, köylünün hep açık olan kapısıydı. Örnek bir aile, işletme ve sosyal sorumluluk sahibi kişilikler, Abalıoğlu o nedenle güzel bir marka.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı