REKLAMI GEÇ

“BÜYÜK MENDERES’TEN BİZ FAYDALANAMIYORUZ”

15 Ağustos 2014 Cuma

haber

Çivril’den Çal-Bekilli’ye uzanan Büyük Menderes güzergahı üzerindeki ilk üç günlük gezimizin son durağına yaklaşıyoruz. Geçtiğimiz yol üzerinde rastladığımız ve adının alemci Ramazan olduğunu söyleyen olta balıkçısı üzerine konuşurken “Bu bölge çiftçisi biraz alemcidir. Bazıları gider bankadan kredi çeker, ilk harcamayı gazinoda yapar” diyor yol arkadaşım Hakan.

1

İlk anda abes bir yaklaşım gibi görünse de, önceden beri gezip gördüğüm bu bölgede insanların çoğundan bu tür benzetmeler duymuşluğum var. Keyfinden taviz vermeyen, tüm gün çalışsa da akşam oldu mu kafasındaki iş-güç mefhumunu bir kenara atıp ayrı bir aleme kanatlanan çok insan gördüm. Kamu görevlileri, belediye başkanlığı yapmış olanlardan tutun, yaşamını bağından, tarlasından başka bir gelire bağlamayan bölge sakinlerine kadar kimler yok ki?

2

Bu durumun, gelenekselleşmiş Anadolu erkeğine özgü eğlence biçimlerinden biri olduğu yadsınamaz. Hayat burada, orada ya da şurada çok farklı seyretmiyor. Yaptığınız iş ya da yaşadığınız hayat, sizi başka mecralarda, başka hayallerle zenginleştirmiyor. Var olan neyse onu değerlendirme yoluna gidiyorsunuz. Pavyon veya gazino bunun en uç örneği gibi görünse de, yılda bir kez belediye panayır-festival uydurmaları dışında şenlik görmeyenler için başka çare var mı?

3

SON DEĞİL İLK BAKIŞTA AŞK

İyi de yapıyorlar. Kendilerine ait dünyanın iç zenginliğini; duygularının, tasavvurlarının hayal dünyalarına etki yapabildiği kadarını feda etmek yerine yaşamayı seçiyorlar. “Büyük kent insanını” der Walter Benjamin, “büyüleyen aşktır. Ama ilk bakışta değil, son bakışta aşk!” O aşkın aşkın derinliğini bir yana bırakıp basitleştirelim: Aslında her yerde büyüleyicidir aşk. Yeniyetme bir genç için, her gün kolaçan ettiği kafeteryanın güzel servis elemanını görmek nasıl ona anlık mutluluk sağlıyorsa, taşra erkeğinin pavyon-gazinoda bir kadınla yapacağı sohbet ya da iki çift kelam aynı mutluluk anına eşdeğerdir. Burada olan sadece ‘son bakış’ı beklemeden, ilk görüşte aşk ya da adına her ne derseniz işte odur. Erkeksi bıyıklarına rağmen Benjamin gibi daha efemine edebiyatın temsilcisi olanların endişeleri dahil, tüm kent entelektüeli erkek tayfasının gücüne giden de bu olmalıdır. Buraları, bazen bir bakışın bir yıllık hasada bedel olduğunun sayısız hikayesiyle doludur. Walter Benjamin’i daha fazla yormayalım, biz de yorulmayalım.

İşte böyle bir bölgede insan suretlerine başka türlü bakarsınız. Herkes size güzel bakmaktadır. Sanki kadim zamanlardan beri burada o insanlarla içli dışlısınızdır. Öyle hissedersiniz kendinizi.

KOYUN ATLATMA GELENEĞİ

Günlerdir süren gezi-yolculuğumuz boyunca biz de öyle hissediyoruz. Sıcağın, karmaşık yolların, nehir boyunca görüp üzüldüğümüz olumsuzlukların kasvetini akşam saatlerinde atıyoruz. Ama henüz akşam olmadı ve o kasvetten kurtulmak için zamana ihtiyaç var. Yapılacak işleri, görüşmeleri, görmeleri, gezmeleri tamamlamak gerekiyor.

Aşağıseyit civarından çıkıp Çal’a doğru giderken bunları konuşuyoruz. Biraz da ‘kafa dağıtıyoruz’ diyelim.

Bu arada Aşağıseyit sudan koyun atlatma geleneğine değinmeden olmaz. Geleneğin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alındığını okudum bir yerlerden. Umarım doğrudur. Çünkü bu yörenin Yörük geleneği içinde çok az kalmış ve sesini duyurabilmiş geleneklerinden birisi Koyun Atlatma geleneği. Adı şimdilerde şenliğe dönüşse de o bir gelenek, ve ben ‘gelenek’ olduğunun altını özenle çizmek taraftarıyım.

Her yıl Ağustos ayının sonu, Eylül’ün başı gibi yapılan koyun atlatma için önceleri defalarca gitmiş olmamıza rağmen,  fırsatını bulursak bu yıl yine gidecek ve gözleyeceğiz. Günlük olarak panayır alanına dönüşen Büyük Menderes üzerindeki köprü ve şenlik alanı, temenni ediyorum, titizlikle denetlenir. Yeni düzenleme ile Büyükşehir’e devredilen çöp işleri, muhtarlığın yetersiz olanaklarına bırakılmaz ve büyükşehir tarafından şenliğin ününe yakışır biçimde hizmet sağlanır.

4

Birkaç gün önce, Mayıs sonlarında yaptığımız görüşme kayıtlarına eklemek üzere Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan’ı bir kez daha arıyorum. Koyun atlatmanın bu yılki tarihini öğreneceğiz. Bir de ne gibi hazırlıklar var, denetleme, temizlik, ağırlama gibi merasimlerde sorumluluk kimin, birinci elden öğrenelim niyetindeyiz.

200 KİLO ET 2000 AYRAN

“Koyun atlatma bu yıl nasıl olacak” diye sormaya fırsat bırakmıyor Başkan. “Tarih 31 Ağustos. Şu anda şenlik alanı, koyunların atlayacağı su alanının temizliğini yapıyoruz. Köprünün demirlerini kırmızı beyaza, bayrak renginde boyuyoruz. 8-10 tane seyyar tuvalet koyuyoruz misafirlerimiz için. 200 kilo et, 2000 adet ayran gelen misafirler için hazır olacak. Temizliği sağlamak için muhtelif çöp bidonları yerleştiriyoruz. Yörük çadırları kurulacak, orada gelen misafirlerimizi ağırlayıp ayran ikram edeceğiz. Çobanlar için 40 adet kepenek hazırlattık. O gün yarışmacı çobanlara dağıtılacak. Koyun atlatmada birinciye büyük altın, ikinciye Cumhuriyet ve üçüncüye küçük altın vereceğiz. Ayrıca çoban köpeği yarışmamız olacak ama geçen yıllardan farklı olarak gerçek çoban köpekleri yarışacak. Köyün ana yoldan ayrılan bölümünden başlayarak şenlik alanına kadar olan kısmını ulaşım için hazırlıyoruz. Yol üzerinde, kenarlardaki hayvan dışkılarına kadar temizleyip gereken yerleri yine kırmızı beyaza boyayacağız. Şenliğe yakışır bir görüntü olması için imkanlarımızı seferber ettik” diyerek bir solukta tüm hazırlıkları sıralıyor. Geçen yıllardaki başka ilçe ve köylerden gelenlerin “Çallı çobanlar kayırılıyor” şikayetini soruyorum, “böyle bir şey olmayacak” diye yanıtlıyor. Seçici kurulu il ve ilçe tarımda görevli veterinerler oluşturuyormuş.  Temizliğin de kendi ekibince sağlanacağını belirtiyor Başkan Akcan. 45 kişilik görevli ekibi o gün hazır olacak diyor. Ayrıca akşamına Büyükşehir Konservatuar öğrencileri konser verecekmiş. Şapkalar, bayraklar dağıtılacak diye ekliyor.

5

Biz şenliğe uğrayacağız. Umarız Başkan’ın arzu ettiği gibi bir düzenlemeyle ve sorunsuz biçimde gerçekleşir.

ÇAL KANYONU

Gezimiz devam ediyor. İlk gezi günlerinde geriye kalan son notlarımızı paylaşıyoruz.

Mayıs’ın son günleri. Çal Kanyonunu Değirmenderesi mevkiindeki girişinden görüp-gözleyip çıktıktan sonra Çal’a ulaşıp yeni dönem Belediye Başkanı Fethi Akcan’ı telefonla ilk o gün arıyoruz. Başkanlık makamındaymış, görüşelim diyor. Ama akşam olmadan, birkaç yıl önce İl Özel İdaresi tarafından düzenlenen kanyon girişindeki gezinti terasını görme taraftarıyız. Malum gün indi, güneş soluyor, ışık azalmaya yüz tuttu. Henüz fotoğraf çekmek mümkün, bunu değerlendirelim.

Doğruca Büyük Menderes’in kanyon çıkışı yayıldığı, yeşillikler içindeki Kumral Mesireliğine yollandık. Alabalık çiftliğini geçip sulama kanalları için su toplanan kanyonun çıkışındayız. Aracı park ettik. Seyir terasına güneş henüz dik geliyor. Su az sayılmaz. Bazı yerlerde suyoluna kanyondan düşen büyük kaya parçaları suyu sıkıştırıp hız kazandırıyor, sonrasında küçük birikinti derinlikleri oluşuyor.

6

Teras olarak düzenlenen bölüm 150 metre civarında. Yürüme alanı 1.5 metre genişliğinde, yükselerek kanyon içlerine uzanıyor. Demir profiller ve ahşap malzeme ile yapılan terasın çok kısa zamanda yıpranıp eskimeye başladığı görülüyor. Ara ara yerleştirilmiş park lambalarının çoğu kırılmış. Gece kalmadık ama ışıklandırmanın kullanıldığı kuşkulu. Neredeyse sağlam ampul kalmamış. Ampulleri koruyan karpuzlar dahil çoğu kırık dökük. Oturma bankları da öyle. Geziye gelenlerin mi, sürekli müdavimlerin mi eseri bilmem, etrafta günlük çöp atığı bolca var. Birkaç kişi su kenarına inmiş balık avlamak üzere oltasını atmış, nevalesini yudumluyor. Burayı ıslah edelim, gezinti-seyir terası yapalım derken iyice kirletmişiz. Umarım önceki planlamada yer alan, seyir terasının derinlere doğru devamı projesi uygulanmaz. Hiç olmazsa ilk 150 metrelik bölüm bu konuda uyarıcı olmalı, ya da proje gözden geçirilmeli. Önceki Başkan Hasan Gündüz, 2013 yılı Haziranında yaptığı bir röportajda (12 Haziran 2013 Şengül Boz Röportajı) projenin, İl Özel İdaresi kapanacağı için yarım kaldığından şikayet ediyordu. Aynı haberde, bundan sonra kimlerin yürüteceğine dair bilgisi bulunmadığını da belirtmişti. Konu Büyükşehir uygulamasından sonra nasıl seyredecek, göreceğiz. Umarız gelecek aylarda Vali Demir ile yapmayı umduğumuz Büyük Menderes görüşmesinde netlik kazanır.

7

BAŞKAN’IN ODASINDA

Kanyon’dan çıktık. Çal belediye Başkanı Fethi Akcan bizi bekliyor.

Başkan Akcan’ın makamındayız. Çaylarımız geldi, diğer misafirlerin görüşmelerini bitirip ayrılmasını bekliyoruz. Nihayet oda boşaldı, Başkan gelip karşımızdaki koltuğa oturdu. Henüz seçildi. Bu günlerde görevde ikinci ayını dolduracak. O nedenle yapacağımız görüşme Büyük Menderes üzerine öyle yeterli bilgiler içeren bir görüşme olmayabilir, hazırlıklıyız. Çünkü Başkan konuya yeterince vakıf mı bilmiyoruz, az sonra öğreniriz.

Başkan yöre insanının çok iyi tanıdığı birisi. Yıllarca o bölgede Elektrik idaresinin başında bulunmuş, neredeyse çadırdaki çoluk çocuğa kadar tümünü tanıyor, biliyor. Coğrafyayı adım adım gezmiş, nerede enerji kaynakları var, su bu amaçla nasıl kullanılıyor, tarıma katkısı ne, hepsinden haberdar olabilecek bir geçmişe sahip. Biz görüşmenin verimli geçmesinde, biraz da onun bu yanına güveniyoruz.

“MENDERES’İN BİZE FAYDASI OLMADI”

Yaptığımız gezileri, amacımızı, projemizi kısaca anlatıyoruz.  Bizi dikkatle dinliyor başkan. Açıklamamız için teşekkür edip söze giriyor.8

“Benim için en önemli noktalardan bir tanesi Büyük Menderes nehri. Açık söyleyelim, nehrin bu güne kadar Çal’a hiçbir katkısı olmadı. Mesela Adıgüzel barajının çok önemli bir kısmı Çal topraklarında olmasına rağmen hiçbir faydası yok. Faydası yok derken, artık günümüz tarımı tamamen suya endeksli. 200.000 dekar bağ alanına sahip Çal, Türkiye’nin en büyük bağ alanına sahip olmasına rağmen bir Alaşehir, bir Sarıgöl, hatta bir Yenicekent olamıyoruz. Bunun en büyük nedenlerinden biri arazimizin kurak alanda bulunması, sulanamaması, geç büyümesi, bağların yaşlı olması. İnsanların yıllık ekonomik gelirleri tamamıyla buna endeksli olduğundan modern tarıma geçecek yatırım yapılamıyor.”

Başka soluk almadan anlatmaya devam ediyor. Sulamanın yetersiz olmasının nedenleri üzerine bir soruyla devam ediyoruz. “Neden sulanamıyor araziler?”
9

32 BİNDEN 20 BİNE

Karşılaştırmalı örnekle devam ediyor Başkan Akcan. “Bu gün” diyor “Çivril’in %90’ı sulanıyor. Arazi alanları sulak. Baklan’ın %88’i sulanıyor, Çalı’ın ise %28’i sulanıyor. BU çok enteresandır. Tarihe bakıyorsunuz, Çal hakikaten müthiş bir değer. Kültürüyle, eğitimiyle, yaşam tarzıyla… Diğer ilçelerin hepsinden farklı bir yapıya sahip. Biz Çal’ı geriye götürmek istemiyoruz ama biz geçmişimizi arıyoruz. Buranın 1980’lerdeki nüfusu 7200’dü. Süller beldemizin nüfusu yine 7000 civarında. Akkent 5000, Hançalar 3000 nüfusa sahip. İsabey 4000 nüfuslu. Toplamda bakıyorsunuz o dönemler 32.000 nüfus var ama son 15-20 yıl içinde 20.587 nüfusa düşmüşüz. Buna mukabil 16.411 seçmen nüfusu var. Yani nüfus o kadar yaşlı ki, bu bir vehamet aslında. Her geçen gün de kan kaybetmekteyiz.”

Bu bilgileri hazmetmeye çalışıyoruz. Sosyalbilim alan araştırmacıları içinde Mübeccel Kıray adını duymuşluğunuz var mı bilmem.  Biz adına 1950’li yıllardaki köyden kente göç araştırmalarından aşinayız. Çok sonraları, 1970-80’li yılların arabesk toplum modeli değerlendirmelerinin çoğu o dönem köyden kente göç araştırmalarının sonuçlarına bakarak yapılırdı. Mübeccel Hoca Çal’ın durumunu görse ne derdi acaba?

GERİ DÖNEN YOK

Başkan devam ediyor, “yani giden gidiyor, geri dönen yok. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi sulu tarıma geçemeyişimiz. İnsanlar kendini artık ekonomik olarak ikame edemiyor. Yanı başımızda Kaklık var, Honaz var, gidin araştırın, bir dönüm tarlanın değeri 35-40 bin liradan başlıyor. Çal’da ise dönümü 500 lira, en iyi yer 800-1000 lira. Oysa sulu tarıma geçilmiş olsa dönümü 20-25 bin liraya fırlayacak. Böyle bir durumda, ilçeyi terk eden insanlar gidip Denizli’de asgari ücretle çalışmaz. Burada arazisi var gelir onu işler. Valimizin yatırımlarla ilgili olarak yakında yapmış olduğu toplantıda da bunların aynen söyledim.”
Başkan sandığımızdan daha hakim konuya. Yakın tarihteki göçler, ilçedeki etkileri gibi sosyolojik unsurları da düşünmesi ilgimizi çekiyor.

“İşin bir de manevi yönü var” diye söze yeniden başlıyor Akcan. “Evet, Büyük Menderes bize emanet. Bakıyorsunuz 1970-80’li yıllarda nehirden su içiliyordu. Bırakın yüzüp serinlemeyi, akan sudan içiliyordu. Mesela ben yüzmeyi daha ortaokuldayken Büyük Menderes’te öğrendim. Ama artık hayvanlar dahi su içmekten imtina ediyor. O kadar pis işte.”

YERLEŞİMLERİN ATIĞI MENDERES’E

Doğru söze ekleyecek bir şey bulamıyoruz. “Neden bu kirlilik sizce” diye sorabiliyoruz ancak.

“Üzerindeki her yerleşmenin kanalizasyonu olması lazım. Ama biz ne yaptık, kanalizasyon adı altında o atıkları toplayıp nehre saldık. Önceden atıklar için fosseptik çukurları vardı. O zaman insanlar kendi atıklarını kendileri bir şekilde bertaraf ediyordu. Ama şimdi, insan, hayvan ve doğa atıklarının tümünü bir araya getirip Menderes’in suyuna bırakıyoruz. Gidin Çal’ın altına bakın Menderes’e akıyor. Akkent, Hançalar, hepsi öyle. O kadar ki artık balık çeşitleri de kalmadı. Geçenlerde bir sohbette anlatıyorlar, ‘biz 30 yıl önce dişli, sarısazan ve daha pek çok balık çeşidi yakalardık nehirden’ diyorlar. İnip birkaç saatte 4’er kilo balıkla dönerdik diye anlatıyorlar. Şimdi artık normal sazan bile bulunmuyor. Bu neyi gösteriyor, nehir üzerindeki ekolojik dengenin tamamen değiştiğini gösteriyor. Ama bu değişim nehrin aleyhine olarak işliyor.”

“Konuyu ben Valilik koordinasyon toplantısında da söyledim. Büyükşehir Belediye başkanına teşekkür ediyorum, o toplantıda önce Büyük Menderes, sonra da Dalaman Çayı arıtmasına girişeceğiz dedi.”

Başkan epey dertli ama bir yandan umudunu da koruyor. Büyükşehir Belediyesi’nin arıtma tesisi vaadi nasıl projelendirilecek, hangi kurumlar eliyle yürütülecek, bilimsel bir projemi yoksa her zamanki üstünkörü ihale yöntemleri mi geçerli olacak? Bu soruları sormanın zamanı değil. İleride bu konularda nasılsa bir takım netlikler sağlayacağız ama Başkan’ın idealist beklentilerine şimdilik gölge düşürmeyelim.

10

CUMHURİYETİN İNŞASINDA BİR ÇALLI

“Büyük Menderes üzerinde Çal’ın önemli bir tarihi var, yakın tarih açısından da gurur duyacağımız bazı hadiseler mevcut” diye tarihe dönüyor Başkan. “Denizli bölgesinden 30 kişilik bir heyet Sivas kongresi için yola çıkıyor. Kimisi yolda ölüyor, kimisi geri dönüyor. Ama içlerinden bir tanesi var, o da Çallı. Yani bu ülkenin kuruluş kongresine katılan 400 delege içinde bir Çallının (Belevi’li Yusuf Bey) temsilci olarak bulunması bize gurur veriyor. Bakıyorsunuz İzmir Müdafa-i Hukuk cemiyetini kuranlardan iki tanesi Çallı. Onlar bizim gururumuz. İşte bu nedenle biz geçmişimizi arıyoruz diyorum. !980’lerden önce Çivril, Baklan, Bekilli, Güney insanı Çal Pazarı’na gelirdi. Yine o yıllarda burada 4 ayrı Gazoz üretim işletmesi var. Leblebi, pekmez üretimi, bakırcılık, demircilik gibi işlikler buralarda hep vardı yakın tarihe kadar. Türkiye’nin ilk kapalı pazaryeri burada yapılıyor.  Yıl 1962-64’ler. Çal pazarı adı da oradan geliyor.”

11

GAZOZCULAR ŞARAPÇI OLDU MU?

“Şimdi adam artık şarap üretiyordur, Gazozun zamanı biraz geçti” dediğimizde gülüşüyoruz. Hazır Başkan ara vermişken merak ettiğimiz soruyu soruyoruz. “Çal arazisi engebeli bir arazi. Özellikle Çivril tarafından, Dayılardan itibaren eğim artıyor ve arazi engebeli hale geliyor. Dolayısıyla suyun kotu düşerken arazi kotu yükseliyor. Sulama için bu sorun yaratıyor olmalı, çözümü ne olabilirdi?”

Kafasında sorunu çoktan çözmeye başlamış başkan. Oldukça akla yatkın önerileri var. “Dayılardan sonra Aşağıseyit civarında çok verimli araziler var, sulanabilirdi. Kanyon çıkışından basılan su ile Akken civarı sulanıyor. Adıgüzel’den basılacak su ile Ortaköy, Çakırlar civarını sulamak mümkün, hatta sakızcılar da kuyular var yüksekte, o kaynak kuyularından arazi sulaması yapılabilirdi, çok zor şeyler değil bunlar. “

Turizm için yatırım alanı ne olabilir diye sorduğumuzda, farklı bir yanıt veriyor.

“Çal, dünyanın 55 bin dekarlık tek özel çamlığı olan ilçesi. Hem kamunun hem özel arazilerin üzerinde yer alır burası. Rakımı 850-900 arası. Burada sağlık turizmiyle ilgili çalışmalar yapılabilir. Ayrıca sayfiye alanları, futbol kampları yapılarak bu çamlık değerlendirilebilir. Havası tertemiz, oksijeni ise bol. Ayrıca Dayılar köprüsü, Hançalar köprüsü, Apollon Lairbenos tapınağı gibi tarihsel mirasımız var. Özellikle Apollon tapınağında kazılar başlatılabilirse, bu bölgenin tarih ve kültür turizm merkezi olmaması için neden yok. Orada gün batımını seyretmek çok şeye değer.”

12KARTAL YUVASI TAPINAK: LAİRBENOS

Başkan bizim zayıf yanımıza dokunuyor. Apollon Lairbenos tapım alanı ile ilgili birkaç bilgi vererek devam edelim. Roma döneminde inşa edilmiş, bir kefaret merkezi. Yani günahtan arınma, günahların bedelini ödeme merkezi. Tapınak tüm pagan inanç kültürü boyunca varlığını sürdürmüş. Çevre antik kentlerinden gelip adaklarla kefaret ödeyenler, yazıtların epigrafik çözümlerinde yer alıyor. Frigya bölgesinde tanrı Zeus’un yerine geçen tanrı Apollon adına inşa edilmiş. 2008-2009 yılları arasında epey yolum düştü oraya. Gerçekten Adıgüzel barajı üzerinde tıpkı bir kartal yuvasını andırıyor. Altta Menderes(şimdi Adıgüzel barajı), ufukta ise neredeyse Babadağ (Salbakos dağları) dağ silsilesi görünüyor.  Bölgesel turizm güzergahı için olağanüstü bir durak olabilir. Başkan buna işaret ediyor. Ayrıca antik çay tarih yazıcılarının adını sıkça zikrettikleri ve Çal Ortaköy civarında olduğu sanılan, şimdilerde pek kalıntısı görünmese de izlerine rastlanan Şarap tanrısı Dionysos adına kurulmuş Dionysopolis kenti de aynı yol üzerinde bulunuyor.

KANYON GEZİ YOLU UZAYACAK

Az önce döndüğümüz Çal Kanyonunu konuşmak niyetindeyiz. Kanyonda yapılan gezi teras yolu ile yapılaması düşünülen devam projesinin ne durumda olduğunu soruyoruz.
“Kanyona bin metre daha ilave yapılması gerekiyor, Kanyon bakımı ancak o zaman sağlıklı ve sürekli hale gelir” diye söze başlıyor Başkan Akcan. “Arka girişteki Değirmenderesi mevkiine kadar uzatılması planlanmıştı. Büyükşehir Belediye Başkanımız bu konuda yardım sözü verdi. Bununla birlikte Çal Çakırlar, Bahadınlar köylerimizi görmüşsünüzdür, buralarda evler kayrak taşıyla yapılmış. Birer doğa harikası adeta. Develler’deki eski mağaraları da bilirsiniz. Kocaköy ve Kuyucak camilerimiz var. Dağmarmara bölgemizde keşfedilmemiş bir kanyonumuz var. Oralarda sayısız mezar taşı ve yazıt bulunuyor. Hangi birini sayayım. Dağmarmara köyümüzü görmelisiniz. Çukurda yer alır. Bir suyu, bir de gökyüzünü görürsünüz. Orada Hazarların yaşadığı söyleniyor mesela. Benim çocukluğum oralarda geçti. Tarihi devasa sütunlar vardı, şimdi hepsi yok oldu. Tüm bunlara baktığınızda, Çal’da okuma yazma oranı her ne kadar yüksek olsa da, göç sonrası dönüş olmaması nedeniyle tarihimiz yeterince araştırılmıyor.”

Biraz soluk alıyoruz. Çaylar yenileniyor, su takviyesi ve başka konularda sohbet ederek konuşmaya ara veriyoruz. Sonra uzun zamandır savunduğumuz Hierapolis’ten başlayıp Yenicekent, Güney, Bekilli ve Çal’ı kapsayan bir alternatif turizm güzergahı için ne düşünüyor, böyle bir proje yerleşim alanlarının ortak çabasıyla üretilebilir mi diye sorarak yeniden başlıyoruz.

13

ÇAL’A ÖZEL TURİZM PROJESİ OLMALI

“İnşallah o konu ile ilgili görüşmeler yapmak zorundayız” diyor. Ardından masasına geçip birkaç fotoğraf çıkararak devam ediyor. Çal Çakırlar civarında pek bilinmeyen bir mağaranın iç mekan görüntüleri bunlar. Çok ilginç görünüyor. Pek bilinmiyor diye açıklıyor başkan. Bölgede dernek kuran bir ekip getirmiş fotoğrafları. Sarkıtlar, dikitler tüm fotoğraflarda dikkati çekiyor.“Söz ettiğiniz güzergah için bizim turizm alanımız çok uygun. Gördüğünüz fotoğraflar gibi pek çok yerimiz mevcut. O nedenle bu konuda bir çalışma başlatmamız lazım. İnşallah sizler de basın olarak bu konuda destek olursunuz.”

Görüşmenin sonuna geliyoruz. Başkan Dağmarmara ve Çal Çakırlar’a bizi davet ediyor. “Ben oralara sizi götürüp gezdireyim. Birlikte gidip tüm gün gezelim. Geleneklerimizi görün, çevreyi fotoğraflayıp inceleyin. Davetim her zaman için geçerli.”

Başkan’a söz veriyoruz, “siz bize bu gezi organizasyonunu yapın, biz istediğiniz zaman geliriz” diyoruz.

Kalkmak üzere hazırlanırken, “Gazi ilkokulumuzda sergimiz var, gelin orayı birlikte gezelim” teklifini yapıyor Başkan. Tamam diyor ve sergiyi geziyoruz. O sergi ile ilgili fotoğraf galerimizi söyleşi sonrası günlerde yine bu sütunlarda yayınladığımız için burada söz etmeden geçiyoruz.
***

Çal’dan sonrası için gezilerimize yeni bir tur etabı olarak devam edeceğiz. Nehir yolunda olacağız. Mümkün olursa bağlantılı suyollarını, Banaz Çayını, Uşak Dokuzsele deresini gezeceğiz. Bekilli civarındaki derin kanyonlarda mesai harcayacak, suyolundaki ekolojik dengeye, çevre kirlenmesine etki eden ne varsa görüp izleyecek, tarih ve kültürel mirası, söylenceleri yazmaya çalışacağız.

Menderes maceramız devam edecek.

Yorumlar

mehmet   -  Bağlantı 15 Ağustos 2014, 17:06

kesinlikle başkanımız doğru söylüyor. göçü engelleyecek ve geri döndürecek başka çare yok. sulu tarım olursa çiftçi vatanını terk etmeyecektir.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı