REKLAMI GEÇ

“KİRLETEN KARŞILIĞINI ÖDEMELİ!”

11 Ekim 2014 Cumartesi

denizli-olmeye-yatan-nehir-menderes-prof.dr.-mustafa-duran-yasar-tok-kirlilik-h

Üç günden beri devam eden Büyük Menderes yukarı havza gezi yazıları değerlendirmesini bu günkü yayınımızla tamamlıyoruz. İlk iki gün boyunca kendi izlenimlerimiz ve gezi yazılarımızda ifade ettiğimiz sonuçları sizlerle paylaştık. Suyolu boyunca gözlediğimiz kirlenme, doğal tahribat ve ekolojik zararlar üzerine genel bir bakış açısı sunmaya çalıştık.

Bu değerlendirmemizi, bizim gezi yazılarımıza baştan beri sıcak baktığını bildiğim PAÜ Biyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof.Dr. Mustafa Duran’ı bir kez daha sütunumuza konuk ederek tamamlıyoruz. Mustafa Hoca gerçekten çok yönlü bir çalışma ile bölgenin ve suyun en yakın izleyicisi bilim insanı. Konuya hakim ve bizim zaman zaman atladığımız konu ve yerler hakkında fikir sahibi olmamıza katkı sağlıyor. Kendisine bu yaklaşımla bir değerlendirme yapma teklifinde bulunduğumuz zaman tereddütsüz davet etti. Bölüm çalışma laboratuvarında yaptığımız orta uzunluktaki sohbet sonunda gördük ki, yaklaşık 4 aylık bir süreye yayılan gezilerimiz boyunca hiçte yabana atılacak izlenimler edinmemişiz. Nasıl gördük ve nasıl sonuçlar çıkardıysak, bunların ilgili bir bilim insanı tarafından da önemli ölçüde paylaşıldığına tanık olduk.
Bu görüşmeye, yine Yard.Doç.Dr. Gürçay Kıvanç Akyıldız eşlik etti. Bazı anlarda bize katıldı, çokça dinleyici oldu. Gelecek haftalarda yapmayı planladığımız Lycus(Çürüksu) vadisi gezileri için hazırlıklarımızı bizimle paylaştı.

İşte Mustafa Hoca’nın söyledikleri ve işte Büyük Menderes nehri yukarı havza gerçeği.

Yaşar Tok: Sizinle ilk görüştüğümde gezilere ve yazı dizisine yeni başlamıştım. Sizden sonra epey bir izlenim edindim. Dokuzsele’ye gittim. Clandras Köprüsü – Karahayıt’tan girdik. Oralarda su temizdi. Hatta Uşak deresi ile birleşme noktasına kadar. Baştan sona izledik sayılır.

Prof.Dr. Mustafa Duran: Yazılarınızı ilgiyle takip ediyoruz, aynen böyle devam edin. Buna acil ihtiyaç var.

1

İNSANLAR EVİNE GİDERKEN BALIK TUTUYORDU

Y. Tok: Genel bir değerlendirme yapalım. Havzayı iki bölüm halinde inceleyeceğiz. Gerçi Çürüksu ayrı bir bölüm. Sanayi yerleşimi bölgenin en yoğun yerleşimini oluşturuyor. Dolayısıyla suyollarının en fazla kirlendiği alan burası. O nedenle burayı ayrı bir bölüm olarak ele alacağız ama biz bu gün yukarı havzayı değerlendirelim istedim. Çünkü gittim, gezdim, gördüm. Hem Bekilli kanyonlarında, Çal’dan geriye doğru, Işıklı gölünde ve Dinar’da pek çok şey gördüm, insanlarla konuştum. Onların şikayetleri var, tepkileri var, suyu kullanım şekilleri var. Bu arada sizin bilim insanı olarak oralarda çalışmalarınız var. Genel bir değerlendirme yapalım. Menderes nehrinin yukarı havzasında sorunlar nasıl bir kategori içinde ele alınabilir? Hangi başlıklar altında toplanabilir? Bu sorunların kaynakları nasıl özetlenebilir? Dolayısıyla çözüm yollarına ilişkin öneriler nasıl bir araya getirilebilir?

Prof.Dr. M. Duran: Valla benim aklıma şöyle bir şey geliyor. Bu belki de aşağı tarafta da yaşanacak ancak üst tarafa, yukarı havza dediğimiz bölümlere baktığımız zaman orada özellikle Uşak tarafından gelen Dokuzsele önemli bir problem. Bizim Çürüksu’da göreceğimiz durumla aynı. Yukarı havzada Dokuzsele’den başka tavuk fabrikasının atıklarının da geldiği hamamdere-kocadere var. Ağırlıklı olarak kanalizasyon arıtma tesisinin bulunduğu Eşme’nin komple kanalizasyonunu alıyor, üzerine piliç fabrikasının atıklarını ekliyor ve yoğun bir kirlilik akışı oluşuyor. Bu ikisini dışında tutuğumuz zaman yukarı havza genel itibariyle kendi kendini döndürecek, kendi kendini otobiyolojik olarak temizleyecek bir kapasiteye sahip. Çünkü Suçıkan gibi temiz kaynaklardan beslenen yer altından temiz kaynaklarla gelen, Işıklı gölünü oluşturan idare edebilir temize yakın su var. Evsel atıklar bugüne kadar atılıyordu, bugünden sonra da atılacak. 20-30 yıl öncesine yani sanayileşmeden öncesine kadar çok fazla bir sorun yaşıyor muyduk, yaşamıyorduk. Sulardan insanlar akşamları evine giderken balık tutuyorlardı. Bütün evler fosseptiklerden döndü kanalizasyona, bu sefer bütün o köyün, kasabanın, şehrin atığını belli bir noktaya vermeye başladık ve sorunlar o zaman ortaya çıkmaya başladı.

4

SİSTEM KİRLİLİĞİ KALDIRAMIYOR

Dolayısıyla bu sistemin kaldırabileceği yükten fazlasını aynı noktaya sürekli olarak verme anlamına geliyor. Dokuzsele’de Uşak sanayisinin bütün atıklarını toplayarak Adıgüzel barajına getiriyor. Dokuzsele eskiden Adıgüzel barajına kendi halinde akan, bazen de kuruyan bir dere. Aynı bizim Çürüksu’da karşılaşacağımız gibi. Fakat şu anda günlük debisi olan, hiç azalmayan, kuraklık olduğu zaman diğer akarsularda bir su azalması olduğu halde hiç su azalması filan olmayan bir dere. Sabit bir debide sürekli su taşıyor. Ama nasıl su taşıyor kirli su taşıyor. Dolayısıyla herhangi kirli bir suyu bırakın temizlemeyi, seyreltmek için bile oranı 1’e 8’dir. Yani bir litre kirli suyu 8 litre temiz su ile karıştırdığınız zaman o su biraz seyreliyor, temize yaklaşıyor. Arıtma tesislerinin günlük debileri var, mesela bizim Denizli’deki eğer kapasitesi artmadıysa debisi 42 bin metreküp, günlük 42 bin ton su atıyor. Nasıl su atıyor, temizlenmeye muhtaç su atıyor. Dokuzsele’de aynı şekilde temizlenmeye muhtaç su atıyor. Banaz ya da Menderes’in Afyon’dan gelen kolunu düşünürsek orada da sanayi kuruluşları ve yerleşkelerin kanalizasyonları var. Çok yakın bir zamanda yine balık ölümü gerçekleşti, 600 bin balık öldü. Ve bu 3.vakıa. Geçen Mayıs’a kadar hiç yokken, o tarihten Eylül’e kadar 3.vakıa. 3 milyon 100 bin tane balık ölmüş. Bu hem işletmeci hem de doğa için bir tehdit. Alarm var. Bu bir sorun. Şimdi alt havzaya doğru yolculuklara çıkınca, üst havza ile alt havzayı karşılaştırdığımızda dramatik bir şekilde fark olduğunu göreceğiz. Yani şu ana kadar gezdiğimiz yerler aslında göreceğimiz yerlerin yanında çoğunlukla temiz diyebileceğiz yerler olacak.

Yaşar Tok: Yukarı havza zaman zaman suyun akıntısının güçlü olduğu yerler. Bu durum kirliliğin doğal seleksiyonunda kısmen önemli olmalı.

3

ÇÜRÜKSU’YA KADAR TEMİZ SAYILIR

Prof.Dr. M. Duran: Debisinin yüksek olduğu yerler. Aşağı havza aslında bir ana kol. Menderes’i takip ettiğiniz zaman buraların getirdiği, buralardan yüklenen kirliliği hep göreceksiniz. Ama Çine’dir, Akçay’dır oraları temiz. Karacasu’dan gelen kol kirli. Deri sanayiden sonra aşırı bir kirlilik yükü var. Bunun dışında oraları besleyen ve Bozdağ’dan gelen dereler temiz olmasına rağmen ana kol sürekli bulanık, debisi bol, göreceksiniz. Neden, çünkü ırmak artık tek bir kanala indiğinde havzayı topluyor, tek bir ana kol üzerinde bunları toplayarak sürekli akıtıyor. Neden, çünkü Dokuzsele’den gelen Adıgüzel’de birikiyor, elektrik üretimi ve sulama için belli debide günlük olarak verilmek zorunda ve veriliyor. Adıgüzel-2 sonra devreye girecek ama Cindere’den sonra su yine serbest bir şekilde akıyor, yine de bakarsanız oralar temiz sayılır. Nereye kadar, Çürüksu’ya kadar.

Yaşar Tok: Ayrıca barajlarda kısmen çökeliyor ve dolayısıyla temizleniyor sanırım.

Prof.Dr. M. Duran: Çökeliyor. Adıgüzel’deki etki ne tabi bu daha araştırılmadı. Adıgüzel’e Dokuzsele’den gelen, Hamamdere’den gelen organik yük belli bir zeminde bir çökelme yapıyor. Zaten baraj demek dolmak demek. Baraj doluyor. Ama oradaki yaşama da bir şekilde sirayet ediyor. Etkiliyor canlı yaşamı. Onun yaşama olan etkisini gözleyebiliyoruz. Halk arasında baktığımız zaman bilimsel bir araştırma olmamakla birlikte, bir kokudan bahsediyorlar, orda avlanan balıklar yendiğinde etinde aşırı bir toprak kokusu var diyorlar. Tüketilir mi, tüketilmez mi sorusunun cevabı daha araştırılmış değil. Biz de birkaç kez gittik ama balık alamadık maalesef. Ağ da attık ama bulamadık. Hala düşünüyoruz oraya gideceğiz balık bulacağız ve deneyeceğiz.

Yaşar Tok: Banaz’la birleştiği bölgedeki yani kanallardaki balıklar mı bunlar, yoksa barajın her bölgesinden mi söz ediyoruz?

2

SU DİNAMİKTİR, KİRLİLİĞİ DAĞITIR

Prof.Dr. M. Duran: Fark etmez çünkü su dinamik. Oradan girişi var bir de çıkışı var. Hareket sürekliliğine sahip. En azından elektrik üretmek! Dolayısıyla aslında burası bir nehir gibi düşünülmeli. Oraya gelen kirlilik orada kalmıyor. Mümkünse çıkışa yakın yerlerden balık bulursak daha iyi. Neden? Banaz çayı girişi çok kirli, eğer baraj kapakları taraftan örnek alıp burada gerçekten bir kirlilik tespit edersek zaten burası aşırı kirli olacak. Her taraftan balık alıp çok yönlü ölçebilsek iyi ama zor, birkaç yere gittik alamadık. Yerlerini bilmiyoruz, balık gelmiyor. Kısaca şöyle bir sürprize hazırlanın diyorum. Gezdiğiniz yerlerin sorunları çarpı iki eşittir Büyük Menderes aşağı havzası.

Yaşar Tok: Aslında ben yukarı havzada kirliliği biraz abarttım mı yani?

Prof.Dr. M. Duran: Hayır, sadece daha fazlası var aşağı havzada. Bakınca Banaz idare eder durumda. Menderes’in Sandıklı ve Kufi’den gelen kolları ile Afyon Suçıkan’dan gelen su kısmen temiz, Adıgüzel’e de temiz giriyor.

Yaşar Tok: Adıgüzel’den önce, Bekilli girişlerinde epey bir kirlenme var. Yaz başında haberlere konu olmuş, balık ölümlerine rastlanmıştı.

Prof.Dr. Mustafa Duran: O bölgedeki meyve suyu fabrikasının zararlarını size bölgeden bir arkadaş anlatmış. 2005-2006’mı tam hatırlamıyorum. Çal Sempozyumu’na Bülent Topuz’la gitmiştik. Akkent’in oraya gittik. Baktık, oksijensizlikten beyaz beyaz bakteriler üremiş, siyah renk filan. İşyeri yetkilileri de gelmişti. “İş yerimizin arıtması var” filan diyorlardı. Sonra çalıştırmışlar herhalde, biz 6 ay sonra gittiğimizde biraz iyileşme vardı. Fakat zaman zaman bir şeyler oluyor. Geçen sene gittiğimizde yine Akkent’te yoğun bir şekilde oksijensiz ortam vardı. Koku bayağı yayılmış durumda idi. Arıtma tesisi zaman zaman çalışsa da bazen yine bir şekilde ortama kirlilik kaynağı veriliyor. Oksijene organik madde attığın zaman ilk işi oksijeni bitirmektir.

10

Yaşar Tok: Orada bir de Akkent’in atıksu arıtma tesisi var. İki arıtma çıkışı bir yerlerde birleşiyor mu?

Prof.Dr. M. Duran: Yok, Bu farikanın bahçesinde ama yeterli değil. Kapasitesini artırmış fabrika ama arıtma kapasitesini artırmamış. Arıtma var mı, var. O bile düzenli şekilde çalışsa yine etki edecek. Ama çalışmadığını veya yeterli olmadığını doğa bize gösteriyor. Doğa diyor ki çalışmıyor.

7-8 ÇEŞİT İLAÇ NEREYE GİDİYOR?

Yaşar Tok: Şimdi yukarı havzada sözünü ettiğiniz gibi katı atıkların merkezleşip nehre veriliyor olması kirliliği yaratan diğer faktörlerden birisi. Bunda nüfus yoğunluğunun rolü olmalı yani nüfus giderek artıyor. Gerçi çoğu yerde göç veriyor ama çok daha önemlisi tarımdaki bilinçsiz ilaç kullanımı. Ama genel olarak da teknolojinin tarımsal süreçleri etkisi gibi geliyor bana. Çünkü önceden o sözünü ettiğiniz 30-40 yıl önceki sanayi atıkları ya da Uşak sanayi atıkları nehri etkilemeden önce teknoloji de bu kadar gelişkin değildi. Dolayısıyla hem ilaç benzeri fenni araçlar daha az kullanılıyordu, hem de daha manuel araçlarla üretim yapılıyordu. Bu gelişmelerin etkisi ne olmuş olabilir?

9

Prof.Dr. M. Duran: Belki 30 yıl önce hayvanların atıklarını gübre olarak kullanıyorduk. Bugün yaprak gübresi gibi birçok çeşitleri var. Bunun altında yatan bir sürü hormon var. Ne yapıyor bunlar bitkiyi coşturuyor. Sonra azottur, fosfordur… Biz aslında ne yapıyoruz, bitkinin ihtiyacını verirken ihtiyaç fazlası olan bu tür maddelerin aynı zamanda sularda birikmesine yol açmış oluyoruz. Bu besinsel diğerlerinin yanında tetikleyici mekanizmalar. Bunun yanında kimyasal maddeler dediğimiz hayvanları, böcekleri öldüren arazilerdeki kullanım ilaçları, böceklere karşı mantarlara karşı ve ayrık otu gibi yabani otlara karşı ilaçlar. Tabi şimdi tarımda büyük ölçeğe doğru gidince, daha çok verim alma arzusu ile ne yapıyor bizim tarım il müdürlüklerimiz, bir program hazırlıyor çiftçiye. Üretim aşamasına kadar en az üç dört aşamalı bir program var çiftçinin elinde. Çiftçi mecburen bunları kullanıyor. Ben kullanmıyorum deseniz bile yanınızdaki, sağınızdaki solunuzdaki çiftçiler kullandığı için mecbur size de geliyor. Kullanmasanız bile oradan kaçan zararlılar sizin ürününüzü mahvediyor. Mecburen kullanmaya başlıyorsunuz. Çivril’de benim bahçemde hiç ilaç kullanmıyorum, benim elmalar yerde. Yere düşüyor, verim düşük oluyor kurtlu oluyor sen bunu pazarda satamazsın ki. Ben kurdunu ayırıp yiyebilirim ama ekonomik değil. Şimdi çiftçi rüzgara karşı sapını sağlam tutan ilaç veriyor. Meyve yoğunluğunu artırıcı, et dediğimiz şeyi artırıcı ilaç veriyor. Sonra koruyucu veriyor saydığımız şeylere karşı. Dolayısıyla 7-8 çeşit ilaç atıyor. Şimdi bu ilaçlar nereye gidiyor düşünün.

Yaşar Tok: Hormon değil ama sadece bunlar?

8

TOPRAK ZEHİR BİRİKTİRİYOR

Prof.Dr. M. Duran: Hormon değil zehir. Bunlar toprakta birikiyor, tükettiğimiz şeylerde birikiyor, suda birikiyor, havaya karışıyor birikiyor. Yani sistem o kadar dinamik ki, Bölgemizi düşündüğümüz zaman burada ne var, boya fabrikaları var. Boya fabrikaları eskiden daha fazlaydı. Şimdi azaldı ve doğal gaz var ama pahalı olduğu için çoğu yine kömürü tercih ediyor. Nasıl kömür, kalitesiz ucuz kömür. Yakıyorlar kömürü, boyamak için 100 derecenin üzerinde su lazım. Sürekli kaynatıyor suyu. Neyle kaynatıyorsun, kömürle. Onun atıkları havaya karışıyor. Havada kükürt birleşiklerine dönüşüyor. Karbonmonoksit türevlerine dönüşüyor. Çükü atmosfer çok dinamik, değişik değişik türevler üretiyor. Bunlar yağmurla iniyor. Bunların izlerini toprakta da görüyoruz. Su zaten bunları başlı başına kaydediyor. 2006-2008 yıllarında çok kuraklık oldu ve çevremizde çok yangın oldu, özellikle Muğla bölgesinde. Oradaki yangının izlerini biz Menderes’te gördük. Krizantem dediğimiz bir maddeyi suda çok yüksek miktarda keşfettik. Krizantem tam yanmamış odundan gelir. Daha önce de kategorize ettiğimiz gibi sanayi, tarım ve kentleşme bizim Menderes havzasına olan baskılar. Bu durum yukarıda nasılsa aşağıda da aynı seyrediyor. Bizim bu havzanın genelde üç tane problemi var. Bu üç problemin çözümüne baktığımız zaman, bunların su üzerindeki baskılarını artıracak tedbirleri geliştirmemiz lazım. Bunlar arıtmadan geçiyorsa arıtma olmalı. Arıtmanın da çeşitli teknikleri var. Evsel atık arıtmaları daha az enerji harcayarak, daha çevreci, dinlendirme havuzları gibi çeşitli bitkiler ekerek, onların süzülmesini sağlayarak yapılabilir veya elektrik harcayarak biyolojik arıtmalar şeklinde yapabilirsiniz. Bizim organize sanayinin kapasitesini işletmelerin ihtiyacını karşılayacak şekilde ve kalite kriterleri dediğimiz o ölçütleri sağlayacak şekilde deşarj veren hale getirebilirsiniz. Bunlar hep maliyet. Şimdi bu maliyeti kim karşılayacak. Sanayici bunu karşılayamaz, çiftçi bunu karşılayamaz, bir köylü bunu hiç karşılayamaz. Daha önce köylerde biyolojik arıtma yapıldı ama köylüler çalıştıramıyor neden, elektriğini köy ödeyecek. Köyde kim ödeyecek?
Avrupa Birliği’ne doğru gidiyoruz, su ve çerçeve direktiflerine uyum sağlayacağız. 2015-2023’e kadar önümüze konulan tablo bu. Bakanlıklarımız bu süreç içinde sularımızı temizlemek için çeşitli formüller ve su durumumuzu çıkartmak için çeşitli projeler yapıyorlar. Ama Avrupa Birliği’nin en baştan söylediği bir şey var, ‘kirleten öder.’

7

İSTİHDAM GEREKÇE OLAMAZ

Yaşar Tok: Hocam şimdi böyle bir makro planlama yok. Zaten makro planlama olmadığı için bu sorunlar çıkıyor ya. Peki lokal dediğimiz cinsten bir takım önlemler alınıyor ya da bir takım çalışmalar var diyebilir miyiz? Bunlar sizce ekolojiye saygılı planlamalar mı? Yoksa rantsal planlamalar mı? Çünkü benim edindiğim izlenim şu: Orada rant ekonomisine dönük bir takım önlemler var sonuçta. Yapılan planlamanın ekolojik saygı içerdiğinden kuşkuluyum o nedenle. Az önce sözünü ettiğimiz işletmelere kesilen cezaların ne olduğu konusunda bir soru sordum ben, bu cezalar bildiğim kadarıyla ödenmemiş, neden ödenmiyor? Çünkü ön plana aldıkları sadece işletmenin istihdam sağlayacak olması.

Prof.Dr. M. Duran: İstihdam! En çok öne sürülen o. ‘Yüz işçi çalıştırıyorum çıkaracak mıyım’ diyor.
Yaşar Tok: Yani ekolojiye bir saygı var mı bu planlamalarda, yoksa benim gözlemlediğim gibi sadece ranta dönük ya da sadece ekonomiyi esas alan planlar mı?

6

PRİMER OLARAK ADI RANT

Prof.Dr. M. Duran: Primer olarak düşündüğün zaman bunun adı rant. Çıkacak olan sonuç o. Her köye bir arıtma, şimdi bir arıtmanın kurma bedeli var, işletme bedeli var. Her köye bir arıtma yapamazsın, çalışmayacak yani. Dolayısıyla arıtma sistemlerini satmak isteyen firmanın bir zorlaması da var.

Yard.Doç.Dr. Gürçay Kıvanç Akyıldız: Rantta bir de yapılan işin içerisinde ekoloji geçiyor ama biyolog yok. Yani karar veren ya da projeyi yapanlar içerisinde biyolog yok.

Prof.Dr. M. Duran: Olan biyologlar da bir şey yapamıyor ki. O cezaları yazan biyolog ama vali çağırıyor, patronları da çağırıyor-şef kendi anlattı bana-bu cezaları sil diyor. Biyolog ne yapsın. Yani kurumdaki biyolog bir şey yapamaz.

___________________________________________________

Bahar_imaj_450x150

___________________________________________________

Yaşar Tok: Kurumsal ilişkileri veya konumu buna izin vermiyorsa yapamaz herhalde.

Yard.Doç.Dr. Akyıldız: Şu anki iş güvenliği uzmanları gibi. Dışarıdan iş güvenliği uzmanlarının maaşını patronlar ödüyor. Onun gibi. Yanlışı söyleyemiyor, oysa onun bağımsız olması lazım.

Yaşar Tok: Geçen hafta bir dostumuz aradı. Organize Sanayide işyeri hekimliği yaptığını ve orada çalışan işçilerin ellerinde kızarıklık olduğunu anlattı. Neden, oradaki deri sanayi geceleri arıtmayı çalıştırmıyormuş ve o sudan da fabrikalar kullanım suyu alıyormuş. Dolayısıyla orda işçilerde sağlık sorunları çıkmış.

Yard.Doç.Dr. Akyıldız: Orada değil ama Meriç nehrine gittiğimde gördüm. Deri sanayi yoğun bir yer. Tarlada çalışanlar filan suya ne zaman dokunsalar vücutlarında yaralar oluşuyor.

Prof.Dr. M. Duran: Kocabaş’ta, Kaklık’ta mı olmuş?

Yaşar Tok: Nehre karışıyor, nehirden aldıkları suyu kullanım suyu olarak çekiyorlarmış. Muhtemelen nasılsa arıtma tesisi çalışıyor diye alıyorlar. Ve ihtimal depolayıp kullanıyorlardı.

Prof.Dr. M. Duran: Tabi deriyi ağartmak, yumuşatmak için bir sürü kimyasal kullanıyorlardır.

5

ÇÜRÜKSU ETKİSİ BAMBAŞKA!

Yard.Doç.Dr. Akyıldız: Hocamla birlikte çalıştığım için daha çok işin hesaplama ve istatistik kısımlarıyla ilgilenirim ben hocam daha iyi ifade etti. Ama sonuçta yukarısı ile aşağısı arasında büyük bir fark yok. Herkes topu birbirine atıyor. Uşak Denizli’ye, Denizli Uşak’a atıyor. Aşağıya birlikte gidecek, gezeceğiz. Aşağıda, Çürüksu’da ne bulacağız? Benim yüksek lisans tezimden sonra da örnekler topladık. Bunu sadece Büyük Menderes olarak veremeyeceğiz, dolayısıyla ayırdık. Büyük Menderes nehri ve yan kolu Çürüksu diye ayırdık. O zaman Çürüksu’nun bambaşka bir etkisi olduğunu tespit ettik zaten. Çürüksu’yu Büyük Menderes’e dahil edersek Büyük Menderes’e haksızlık olur. Çünkü tamamen değiştiriyor. Artı-eksi karşıt maddeler gibi diyebiliriz. Çürüksu ile ilgili elimizde fotoğraflar, hesaplamalar, değerlendirmeler var 2005 yılından bu yana.

Yaşar Tok: 2013 yılına kadar veriler var mı? Böyle bir süreklilik var mı değerlendirmelerde?

Yard.Doç.Dr. Akyıldız: Süreklilik aslında var, şöyle var; ilk başta 2009’lara kadar aylık gittik. Daha sonra artık mevsimsel gittik. Çünkü o döneme kadar belli bir projemiz vardı. Elinizde belli bir birikim, veri oluştuktan sonra gözlemi uzun zamana yayabilirsiniz. 2010’dan itibaren de artık daha geniş, yani tüm Menderes havzasını baz alacak şekilde örnekler topluyoruz.

***

Yukarı Havza değerlendirmemiz burada noktalanıyor. Ama biz nokta koymuş değiliz. İlk hedefimiz Çürüksu. Denizli sanayi ve vadi tarımının tüm ovayı nasıl etkilediğine gezip görerek tanık olacağız. Sözleştiğimiz gibi Prof.Dr. Celal Şimşek Hoca ile vadi tarihi üzerine görüşeceğiz. Tarihini, kültürünü, suyollarını ve turizmini konumuz çerçevesinde gözlemleyeceğiz. Bu yolculuğumuzda bize Yard.Doç.Dr. Gürçay Kıvanç Akyıldız eşlik edecek. Onun bilimsel gözlem, belge ve bilgileri ile gerçeğe daha yakın bilgi donanımına erişeceğiz. Bizim yazı ve görüşlerimizin oluşmasına onun katkısını sağlayacağız.
Sonrası mı? Son hedef Aşağı Menderes. O gün geldiğinde yine birlikte olacağız.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı