REKLAMI GEÇ

MENDERES KİRLİLİĞİ NEREDEN BAŞLIYOR? (2)

3 Temmuz 2014 Perşembe

denizli-olmeye-yatan-nahir-menderes-civril-dinar-h

Menderes üzerine yazı yazmak hem kolay, hem de oldukça meşakkatli bir iş. Kolay çünkü eğer gidip yerinde görür ve gözlemlerseniz gördüklerinizi yazmak bile yeter. 

Meşakkatli olan ise, çok yönlü bir yazma projesine soyunmuş olmamız. Tek boyutlu bir yazı alanı değil Menderes nehri. Belirgin biçimde artan kirlilik sorunu bize başat boyut olarak kendini dayatsa da, hala yaşamakta olan ve hayat veren bir suyolu olması nedeniyle üzerinde yaşayan insan topluluklarını ilgilendiren her konuyu yazılarımızın içinde bir alan olarak korumaya çalışıyoruz. Ekoloji-çevre alanı yanında Turizm, tarih kültürü, tarım ve sanayi işletmelerine ilişkin gelişmeleri ilgimiz çerçevesinde tutuyoruz. Böyle yapmak bir zorunluluk. Kategorik olarak her alan kendi iç bütünlüğü içinde görülebilir ama ne yazık ki sanayi; tarımı ve çevreyi, tarım; çevreyi ve üretimi, turizm; tarih kültürü ve ekolojiyi doğrudan etkiliyor.

Bu biçimde tasarlanan Menderes gezilerinin içeriği de, haliyle oldukça dikkat ve özen isteyen bir gözlem ve yazma serüveni olmak zorunda kalıyor. Meşakkatli yanı işte bu. Gözden kaçırdıklarımız için geri dönülmesi mümkün olsa bile, ilerleyişi yavaşlatıyor, kopukluklara neden oluyor, anlatım bütünlüğünden kısmen uzaklaşmamıza yol açıyor. Daha önemlisi derli toplu bir Nehir macerasını resmetmek güçleşiyor.Biz gezme ve yazma girişimimiz ile birlikte bu meşakkati elbette göze aldık. Sıkça yaptığımız gezilerle bu zorlukları en aza indirmeye çalışıyoruz.

GÖKGÖL’DEN DİNAR’A DOĞRU
Son gezi serüvenimiz Dinar’da, Belediye Başkanı Saffet Acar ile yaptığımız söyleşiyle devam etti.
Haziran ayı içinde aynı yolu ikinci kez ve aynı amaçla geçiyor olmak biraz garip ama verimli. Garip çünkü bu kez durmadığınız duraklarda duruyorsunuz, görmedikleriniz gözünüze ilişiyor. Bunu daha önce görmemiş olmaktan dolayı hayıflanıyorsunuz. Verimlilik sebebi da aynı; yeni bulgular, izlenimler elde ediyorsunuz. Bilginiz çoğalıyor, işe vakıf olma imkanlarınız artıyor.

Dinar’a 15 km kaldığında randevu saatimize 10 dakika kalmıştı. Saat 15.00 sözü vermiştik, yetişmek istiyorduk. Telefonla sekretere ulaşamayınca doğrudan başkanın telefonuna ulaştık. Başkan adına açan yardımcıya 10 dakika gecikebileceğimizi belirtip hızlandık.

Saat 15.05 civarı aracı belediye park alanına park edip hızla başkanın odasına yöneldik. Kapıdan girer girmez sekreter bizi başkanın odasına yönlendirdi. Uzunca bir telefon görüşmesi yapan başkanla en sonunda tanışıp merhabalaştık.

2

YORGUN BAŞKAN
Ne içersiniz faslını uzatmayıp çay-su istedik. Başkan Saffet Acar’a “Yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzünüz başkan” dediğimizde hafifçe gülümsedi. 1970 başlarında, gencecik yaşında ölen bir şairin, Arkadaş Z.Özger’in dizelerinden yaptığımız yakıştırmayı, aynı kuşağın (yaşı 58 civarında) üyesi olmaktan dolayı belki anımsamıştır! MHP’den ikinci dönemdir belediye başkanı seçiliyor. 2009 seçimlerinde %51 oyla geldiği başkanlık koltuğunda, 2014 yerel seçimlerinde başarısını %60 oyla yinelemiş.Özgeçmişinde sanayici olduğu yazılı. Daha pek çok meziyetinin yanı sıra, müzikle arası çok iyi. Türk Sanat Müziği korolarına uzun yıllar şeflik yapmış. Bu ortalama bilgilerden yola çıkarak kendimizce bir başkan profili çözümlemeye çalışıyoruz.

1

PAN’IN ÜLKESİNDE MÜZİKSEVER BAŞKAN
Konumuz Menderes nehri. Biz ise mitolojide dünyanın ilk müzik yarışmasının yapıldığı Menderes’in kaynağında, Apemeia(Dinar)’da müziğe tutkulu bir başkanla aynı menderes suyolunun sorunlarını konuşmak için bulunuyoruz. Bu yıl beşincisi yapılan, Afyon ve İç Anadolu’nun bu bölgesinde, ulusal ve uluslararası boyutta düzenlenen “Marsyas Kültür Sanat ve Müzik Festivali” onun döneminde başlamış. Festival son yıllarda İlçelerdeki pek çok panayır bozması ‘festivalcik’lere kapak olacak cinsten. “Marsyas Kültür Sanat ve Müzik Festivali”, dizi yazımızın başlığına epigraf olarak koyduğumuz Marsyas-Apollon arasındaki mitolojik müzik yarışmasından alıyoradını. Frig Kralı Midas, Çoban Marsyas, Tanrı Apollon ve güzel sanatların dokuz perisi Mousa’ların arasında geçen bu ölümsüz destanın kaybedeni hiç kuşkusuz Marsyas’tır. Ama bu yarışma sonrası tanrı Apollon’dan gördüğü ceza onu ölümsüzler arasına yerleştirmiştir. Mağdur olandır Marsyas ve Dinarlıların üçbin yıl sonra düzenledikleri festivale onun adını vermiş olması da bu mağduriyete duyulan inançtan olsa gerektir.

6

TELEFONDAKİ BAŞKAN
Mayıs’ın (21-23 mayıs 2014) son haftasına doğru yaptığımız ilk gezide Dinar’a uğramış, Belediye başkanının yoğun programı nedeniyle görüşememiştik. Üzerinde birkaç gün geçmiş, Belediye Başkanı doğrudan arayarak, önceki gelişimizde zaman ayıramadığı için özür dilemiş, görüşme isteğimizi bizden duymak istemişti. O görüşmede Menderes üzerine söyleyebileceği çok şey olduğu kanaatine varmıştık. Henüz telefonda, Menderes nehri için çok üzüldüğünü, bu konuda yapılan muhtelif girişimlerin yararlı olmadığını, oysa nehrin gün gün kirlendiğini ve buna çare üretilmesi gerektiğini belirtmişti. O gün vurguladığı iki nokta dikkat çekiciydi; birincisi Menderes koruma kurulu olarak bilinen kurulun fesh edilmesiydi. Denizli, Uşak ve Aydın valilikleri tarafından oluşturulan kurul 2013 sonuna doğru kendini fesh etmişti ve bunun ciddi olarak koruma zaafiyetine yol açacağını söylüyordu. İkincisi ise Mendes üzerindeki balık ölümleriydi. “Henüz Çivril’den geldim. Çivril kaymakamı ile toplantı yaptık, Nehir üzerinde bu gün vuku bulan balık ölümlerini ve koruma tedbirlerini konuştuk. Ama somut bir şey çıkması zor” demişti.

10

Buluşmamızda, önceki konuşmasına eklenecek sorularımızı da not edip ilk görüşmeyi odasında yapmak istediğimi söylüyoruz. Oda serin, güneşte saatlerdir yol alan bizim için dinlendirici. “Daha sonra da Suçıkan’a gidip orada birlikte gezmemiz mümkün mü?” diyoruz, “Elbette, olur” yanıtını alıyoruz.

Konu Menderes, çevre ve tarih kültürü gibi çok boyutlu bir alanı içerince, sekreteri çağırıp Çevre Mühendis Mustafa Şenyurt’u odasına istiyor. “Birlikte konuşursak daha verimli olur” diye ekliyor.

5

STRABON’DA“APEMEİA”LAR
Burada kısa bir ara verip, antik tarihin kült coğrafyacısı Amasyalı Strabon’a dönelim.Strabon İmparator Augustus’un MÖ.27-MS-14 arasındaki iktidarı döneminde yazdığı kitabına Geographica(Coğrafya) adını verir. Dünyanın pek çok ülkesine ait antik bilgilerin bulunduğu eser 17 kitaptan oluşur. Bu yapıtın XII, XIII ve XIV ciltleri Anadolu coğrafyasını anlatır. Strabon’un Türkçeye “Antik Anadolu Coğrafyası” adıyla Grekçe-İngilizce karşılaştırmalı, Fransızca aslından Prof.Dr. Adnan Pekman tarafından çevrilen XII, XIII ve XIV. ciltlerininnüshasında, yazar Apemeia adında farklı bölgelerdeki kent yerleşmelerinden söz eder. Anadolu’daki bu yerleşmelerin birisi Bursa’daki Myrleia(Mudanya)’dır.Buraya Prousias karısı Apemeia’nın adını verir.Diğeri Syria(Suriye) Apemeia’sıdır. Dinar Apemeiası olarak bilinen antik yerleşim ise antik kaynaklarda Apemeia Kibotos adıyla anılır.

Menderes’in doğduğu, üzerine sayısız mitolojik efsanenin anlatıldığı, görkemli çağların en büyük Frig kenti ApemeiaKibotos, Bu günkü Afyon sınırlarında bulunan modern yerleşim Dinar ilçesidir.

14

BAŞKAN SAFFET ACAR NE DİYOR?
Çevre Mühendisi Mustafa Şenyurt geliyor, önceden tanışığız ya, kısa ve sıcak bir merhabadan sonra genel bir soru ile başlıyoruz Başkan Acar’la sohbet-röportajımıza.
“Başkan sizinle görüşmeyi önemsiyoruz. Çünkü nehrin ana kaynakları buradan çıkıyor. Telefon görüşmemizdeki şikayetinizi biraz daha ayrıntılı biçimde sizden dinleyelim.”

___________________________________________________

Bahar_imaj_450x150

___________________________________________________

Soruyu çok fazla önemsemiyor gibi başkan. O daha çok Dinar’ın kendileri açısından nasıl bir yerleşim olduğunu, ilçenin tarihte ve bu gün üstlendiği işlevleri anlatmakla başlıyor söze.
“Bizim için olduğu kadar, iç Anadolu’ya bağlantı açısından da çok önemli bir noktada kurulmuş ilçemiz. Şimdiki modern yerleşmemizin köklü bir tarihi geçmişi var. Antik çağların en gelişmiş kentlerinden biridir. Eskiden Efes kadar önemliymiş. Bütün büyük krallar bu yol üzerinden geçmiş doğuya ve batıya. Hepsi de Dinar’da bir süre kalmış. Ama kendi adına para basmış bir kent olmuş. Ticaretin de en merkezi kentiymiş.”

9

Bu bilgiler doğrudur. Antik Vakanüvislerin hemen hepsi böyle yazarlar Dinar için. Bir ticaret kentidir. Doğudan batıya veya tersine işleyen yolculukların iaşe temin merkezi olmuş. Ticaret silolarının, depoların, tüccarların mallarını kervanlarla getirip satmak için sakladıkları koruma bölgelerinin bulunduğu çok geniş hacimli bir kent yerleşmesi. Sonraları ise İpek Yolu olarak bilinen güzergahın en önemli duraklarından birisi.(Strabon bu bilgileri ayrıntılı biçimde yazar. Y.Tok)

Tarih bilgisi önemli ama biz Menderes’in bu gününü konuşmayı daha fazla önemsiyoruz. Zaten zaman giderek azalıyor. Daha söyleşimizi tamamlayacak, Suçıkan’ı gezecek, buradan Çivril’e geri dönerek Bekilli’ye geçip, sonraki saatlerde Denizli’ye ulaşacağız. Hiç olmazsa gün devrilmeden biraz fotoğraf alalım diye düşünüyoruz.

15

DÜNYANIN İLK MÜZİK YARIŞMASININ YAPILDIĞI YER
“Menderes nasıl bu hale geldi?” Pat diye sorduğumuz soruya da başkan doğrudan yanıt vermiyor. Ancak konuşmanın satır aralarındaki yanıtları yakalamaya çalışıyoruz.

4“Biz Menderes’i ve burada yaşanan kültürü çok önemsiyoruz. Biliyorsunuz burada Uluslararası Marsyas Kültür Sanat ve Müzik Festivali düzenliyoruz. Bu festival artık sadece Dinar’ın değil, çevre il ve ilçelerin de sahip çıktığı bir etkinliğe dönüştü. Bu yıl 5.kez düzenledik. Kocatepe Üniversitesi ve Afyon valiliğimizin destekleriyle adını dünyaya duyuran bir festivale imza atıyoruz. Menderesin kaynağında, Suçıkan’da dünyanın ilk müzik yarışması yapılmış. Bu yarışmadan adını alan festivalimizin Menderes adını da dünyaya duyurduğunu söyleyebiliriz.

Menderes nehri Dinar’da iki koldan çıkıyor. Biri Suçıkan, diğeri Düden. Her iki kaynak kanallarla karayolunun Denizli-Isparta yönünde, ilçe yerleşim sınırları içinde birleşiyor. Sonra ovadan Çivril’e doğru akıyor. Sorunuza yanıt verelim, Menderes bizim burada kirlenmiyor. Su bizden temiz çıkıyor. Yerleşim alanı atıkları ile ilgili bir tesisimiz var. 24 saat çalışıyor. Yani ilçemiz atıksuyu Menderes’e karışmıyor. O nedenle bizden temiz çıkan su, Çivril sınırlarından itibaren kirlenmeye başlıyor.”

Nihayet Başkan konuya geldi diyoruz. Oldukça zarif, müzikle haşır neşir olduğu her halinden belli olan Başkan Saffet Acar’ın deyim yerindeyse ‘sadede’ gelene kadarki anlatımını aynı nezaketle dinlemişiz. Demek o böyle konuşmayı tercih ediyor. Rahatlıyoruz.

12

“BİZİM ARITMA TESİSİMİZ 24 SAAT ÇALIŞIR”
Başkanım diye başlıyorum açıklamaya, “bundan önceki gelişimizde çevrede çobanlarla, tarım yapan köylülerle ve çalışanlarla konuştuk. Özellikle Dinar’ın hemen çıkışında, Menderes kenarında konuştuğumuz Çoban(Abdullah) sudan şikayetçi. Sizin belediyenize ait mezbahanın kanlı-kirli sularının nehre bırakıldığı için hayvanların sağlık sorunu yaşadığını iddia ediyor.”

Buna itiraz Başkan ve Mühendis Mustafa Şenyurt’tan birlikte geliyor. “Mezbaha suları da atıksu arıtma tesisine bağlı. Mümkün değil nehre bırakılması. Bunun başka sebepleri olmalı.”
Geçtiğimiz yıllarda bir meyvesuyu tesisinin atıksuları nedeniyle ceza yediği haberlerini hatırlıyor ama hatırlatmıyoruz. Sadece sözkonusu tesisin atıksularını soruyoruz, kısmen işletme önlem almış, kısmen de belediye atıksu tesisine bağlanmış. “Menderes’e ulaşması imkansız” diyorlar.
Soracak sorularımız birikmiş, sırayla devam ediyoruz. “Suçıkan da suyun neredeyse başında dev bir balık üretme çiftliği var. Bunların DSİ tarafından kurulduğunu duydum. (Sonradan düzeltildi bu bilgi. DSİ izin veriyor ama çiftlikleri özel mülk sahibi kuruyor.) Kaldırılması söz konusu olacak mı ya da sizin böyle bir girişiminiz var mı?”

11

“GONDOL GEZİNTİLERİ HAYAL EDİYORUM”
“O bölge arazisi özel mülk. Daha önce işletmeci araziyi satın almış bir miktar da kamu arazisi satın alarak o çiftliği kurmuş. Yıllardır yatırım yapmış. DSİ’nin verdiği kotaya göre 500M³/sn su kullanma hakkı var. Bu o arkadaşımızın yasal hakkı. Biz istesek de ona mani olamayız. Zamanında verilmeseymiş iyiymiş ama şimdilik yapacak bir şey yok. Üstelik şimdi bu bölge kentsel dönüşüm alanı ilan edildi.”
“Ama bana nasıl bir düzenleme yapmak istersiniz diye sorarsanız; eğer o bölge bize devredilir ve düzenleme hakkı elde edersek, yaklaşık 1 km.lik alanı göle dönüştürür, tıpkı Eskişehir Porsuk çayı gibi üzerinde gondollarla gezinti yapılan bir su merkezi yaparız. Benim hayalim bu.”
“Çevreye devam eden zararı yok mu? Balık çiftliğinin, suyun değerini daha çıkışta azalttığı söyleniyor.”
“Doğrudur ama dediğim gibi şimdilik bizim müdahale imkanımız yok. İleride ne olacağını ise şimdiden söylemek mümkün değil.”3
“İlk telefon görüşmemizde sözünü ettiğiniz Çivril Kaymakamı ile balık ölümleri toplantısı nasıl sonuçlandı?”
“Gökgöl’den gelen su ile Menderes’in birleştiği noktada bazen sudaki oksijen miktarı 0 dereceye kadar düşüyor. Bu durumun nedenini henüz saptayabilmiş değiliz. Sanki doğaüstü bir olay gibi. 0 derece oksijen yaklaşık 4-5 saat devam ediyor, sonra değerler normale dönüyor. İşte o esnada balık ölümleri gerçekleşiyor. Nedenini saptamak için bilim insanlarını bölgeye davet edip bazı çalışmalar yapmak gerekir.”
“Menderese su sağlayan diğer kaynak Düden,oldukça bakımsız. Eski balık üretme ünitelerinin iskeleleri çirkin bir görüntü oluşturuyor, su durgun ve bulanık. Sizce bu su kaynağı rasyonel biçimde değerlendiriliyor mu?”
“Su kaynaklarına DSİ bakıyor. Bizim uhdemizde değil. Orası da özel alan, müdahale edemiyoruz ama bana kalırsa o su çok değerli ve çok güzel şeyler yapılabilir. Çevre düzenlemesi yapılıp harika bir mesirelik alan düzenlemesi yapılarak insanların kullanımına açılabilir.”

“SU BİZDE KİRLENMİYOR”
“Dinar’daki sanayinin atıkları kirlilik sebebi olabilir mi?” diyerek son bir soru soruyoruz. “Sanmıyorum” diye yanıtlıyor. Çoğu zaten bizim atık su tesisimizden yararlanıyor. Eğer bizim sınırlarımız içinde kalan suyolunda gezinti yaptıysanız, suyun berrak ve temiz olduğunu görürsünüz. Sulama kanalları girişlerindeki çöp birikintisi maalesef oluyor ama bu genel bir kirliliğe dönüşmüyor, yol boyu su temizlenerek akıyor.”

Başkan’a soru sormayı bırakıp, Suçıkan’a uzanalım istiyoruz. Hazırlanıp kalkıyoruz. “birkaç dakika bana izin verin, ben size yetişirim” diyor.
Çevre Mühendisi Mustafa ve belediyede görevli bir arkadaşla birlikte araçlarımıza atlayıp Suçıkan’a yollanıyoruz.

13

SUÇIKAN’DA OTEL-MÜZE
Başkanı beklerken birer çay içiyor, biraz daha fotoğraf çekiyoruz. Önceki yıllarda mesirelik alanın muhtelif yerlerine serpiştirilmiş antik mimari, yazıt ve heykel örneklerinin depo edildiği yeri görmek istediğimizde Mustafa Şenyurt bizi oraya götürüyor. Oldukça geniş bir arazi. Çevresi beton perdelerle çevrilmiş, Dinar’ın Ankara çıkışındaki kavşağın hemen altında, asri mezarlığın karşı tarafındaki arazi burası. “Burayı müze yapalım dedik, Kültür Bakanlığına başvurduk. Henüz sonuç çıkmadı, bekliyoruz” açıklaması yapıyor Mustafa bey.
Sonrasında ayaküstü sohbete dalmışken Başkan Acar geliyor. “Önce müzemizi gezelim mi” diyor, “tamam Başkan” diyoruz.

Dinar Belediyesi’nin logosuna yerleştirdiği, Suçıkan şelalesinin hemen solunda yer alan yarım yuvarlak, çok katlı, taş kaplama, önceleri belediyenin işlettiği otel, şimdi çok katlı bir etnografya müzesine dönüştürülmüş. Otel’in geniş giriş boşluğu önünde bir faaliyet var. Ses sistemleri yerleştiriliyor, masalar, kürsüler, izleyici sandalyeleri düzenleniyor. “BU akşam için mi bu hazırlık” diye soruyoruz. Bu akşam ve yarın akşam yapılacak iki günlük bir şiir dinleti etkinliği yapılıyormuş. Dinar Yazarlar-Şairler Kültür Derneği tarafından organize edilen dinletinin konukları da yine Dinarlı yazar ve şairlermiş. Davet ediliyoruz ama ne mümkün!

8

Müze olarak düzenlenen eski otelin neredeyse her katı dolu. Dinar’ın farklı tarihsel dönemlerine ait sayısız obje sınıflanarak oda oda yerleştirilmiş. Adeta antik çağdan günümüze kadar gelen bir kültürler resmi geçidi. Özellikle Cumhuriyet döneminin neredeyse her durağına ait bolca obje var. Ayakkabı tamir ustasının(saraç) çalışma masasından taş plaklara, çakaralmaz piştovlardan Dinar Bandosuna kadar.

Burada yer alan her şey bizim kendi tarihimizdir diye arada açıklama yapıyor başkan. “1995’teki Dinar Depremi ile çok şeyimizi yitirdik. Ama kendi tarihimizi yitirmemek için bu müzeyi oluşturduk.”
Ben çocukluğumdan bu bölgede bir deprem hatırlıyorum. “O deprem burada değil, Burdur civarındaydı” açıklaması yapıyor başkan. Ama hem beni hem onu yanıltıyor belleğimiz. Benim Dinar, onun ise Burdur yöresi dediği deprem, aslında Gediz depremiydi. 1970’te gerçekleşen tektonik depremin büyüklüğü 7.6 şiddetindeydi.
Müze gezisi sona erip üst katlardan inerken, arkadaki dağa bakan pencerelerden birine yanaşıp, Apollon-Marsyas müzik yarışmasının yapıldığı varsayılan mağara ağzını gösteriyor Başkan. “İşte Dünyanın ilk müzik yarışmasının yapıldığı yer burası” diye açıklıyor. Kaçırmayıp bu açıdan da fotoğraflıyoruz.

7

ASIL KAYNAK KARAKUYU GÖLÜ
Görüşmemizin sonuna yaklaştık. “Başkanım suyun başında birlikte fotoğraf çekilelim” teklifine o kişisel nezaketiyle kibarca tamam diyor. Şelale ve dip kaynağının göle dönüştüğü yerdeki kısa köprü üstünde duruyoruz. İlyas fotoğraf makinası deklanşörüne basarken o açıklamaya devam ediyor.

“Kaynak işte şu sağda gördüğünüz büyük kayanın altından çıkıyor.” Bunu yazmıştık daha önce. Ama neresinden çıktığı hakkında fikrimiz net değildi. “Peki şelale suyu” diye soruyoruz, “o su yapay olarak geliyor” diyor. Hidroelektrik santralinin sağladığı bir suymuş bakım zamanlarında kesildiği olurmuş.

Dip kaynağının nereden geldiğini soracak oluyoruz, Mustafa Şenyurt söze karışıyor, “yukarıda” diyor, “Ankara’dan gelen ana yolun Antalya’ya döndüğü kavşaktan girin, 10 km. sonra Karakuyu Gölü’ne ulaşırsınız, bizdeki Suçıkan’ın dip kaynağı işte bu gölden geliyor” diyor. Böylece yeni bir bilgi edinmiş oluyoruz. Suçıkan sadece Karakuyu’dan gelen dip suyunun yüzeye çıkıp açık ırmağa dönüştüğü yermiş meğer.

***

Bu kez oldukça uzun bir gezi yazısı oldu. Umarız bu gezi ve görüşme notları sizi sıkmaz. Bizim kadar keyif alır, bizim öğrendiklerimizin doğru olup olmadığını sınamak için bir gün yolunuzu Dinar’a düşürürsünüz. Suçıkan’a girer, çayınızı yudumlar, açsanız yöresel yemeklerin tadıldığı bir yemek seremonisiyle bölgeyi tavaf edersiniz.

Yorumlar

Hüseyin   -  Bağlantı 5 Temmuz 2014, 13:54

Yaşar Bey,Menderesin kirliliğinin nedenlerini ortaya koymaya çalıştığınız yazılarınızı beğeniyle takip ediyorum.Menderesin kendine özgü yeşil dokusunun korunmasını da araştırmalarınıza konu edinirseniz memnun olurum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı