REKLAMI GEÇ

ÖLMEYE YATAN NEHİR MEANDROS (MENDERES)

8 Mayıs 2014 Perşembe

denizli-buyuk-menderes-olmeye-yatan-nehir-yasar-tok-h

APOLLON VE MARSYAS
Menderes su yollarındayız…
Ölümlü insanoğlunun tarihi yapmak için her şeyi iradesine bağladığı şimdiki modern zamanlardan çok önceydi. Tanrılar ve tanrıçaların en görkemli zamanları… Ya da şöyle diyelim; Olimpos’un ölümsüz efendilerinin, biz ölümlüler üzerindeki koruyucu tılsımlarını hala sürdürmekte oldukları eskinin geniş zamanları…
İşte o geniş zamanların Anadolu tanrılar soy kütüğünde Zeus ile aynı kudret ve inanç kültünün sembolü olan Kapıların tanrısı Apollon, bu topraklarda yaşanmış serüvenleriyle hala efsanelerin en önemli adı, vaz geçilmez inanç sembolüdür.
Marsyas’la Apollon arasında geçen bir yarışmayla başlıyor öykümüz.
Marsyas Kelanai’de doğmuştur. Kendisi keçi ayaklı, insan başlı bir Satir’dir. Başka bir tanrının, Şarap Tanrısı Dionysos’un en yakınındaki dostlarını oluşturan Dionysos alayı soyundan gelmektedir.
Bir efsaneye göre Athena’nın bir kenara fırlatıp attığı, bir efsaneye göre ise kendisi’nin spil dağı zirvelerinde bulduğu geyik kemiğinden yapılma yedi delikli flüt ustasıdır. Öyle ustadır ki, bu ustalık ona, aynı zamanda müzik tanrısı olan Apollon’a meydan okuyacak cesareti verir.
Ve güzel sanatların dokuz perisi Mousa’ların hakemliğinde, Apollon’a karşı yarışır ama yarışmayı kaybeder. Apollon anlaşma gereği istediğini yapar ve Marsyas’ın derisini yüzdürüp bir mağara’nın girişine astırır. Marsyas’ı çok seven Mousa’lar arkasından öyle çok ağlarlar ki, gözyaşları ırmak olur akar. Bu gün eski adı Marsyas olan Çine çayı, Nysa dağı eteklerinde yaşadığı varsayılan güzel sanatların dokuz esin perisi Mousa’ların işte o gözyaşlarından doğmuştur.
Çoğumuzun bildiğini sandığım o efsanenin doğduğu yer, eski çağ insanlarının önce Kelanai, sonra Apemeia Kibotos dedikleri, şimdilerdeki adıyla Afyon’un en yakınımızdaki ilçesi Dinar’dır. Ve yine öyküye konu olan yarışmanın yapıldığı yer, Apemeia, yani Dinar’ın hemen girişindeki Menderes’in kaynağı, şimdiki adıyla Suçıkan’dır.
Menderes tarihin tüm gizini bizler için saklamıştır bu güne değin.
Yukarı Menderes havzasını oluşturan ve hemen hemen tamamı Denizli topraklarında yer alan bu coğrafya, bu gün, hala o eski ihtişamının izlerini takip edebileceğimiz kıvrımları içinden usul usul akmaya çalışmaktadır.
Geçtiği tüm yollardaki toprağa hala can vermekte, kötülük tanrısını bile yaya bırakan insanoğlunun tüm kötülüklerine karşın hala, o eski bereketini toprağa ve hayata çekinmeden sunmaktadır.

 

Bu kez bambaşka bir dizi yazı ile karşınızdayız.
Menderes Nehrinin geçmişten günümüze tüm serüvenini kayıt altına almayı amaçlayan bir dizi yazı araştırmasına soyunduk. Umarız yüzümüz kara çıkmaz, bunca zamandır yapılmamış olanı, Batı Anadolu’ya çağlar boyu hayat damarı olmuş bu uzun suyolunun macerasını kayıt altına almayı başarırız.
Bize bu çalışmada desteğini esirgemeyen Forum Çamlık ailesine, onların yaşadıkları kente, kent insanına karşı gösterdikleri sosyal sorumluluk duyarlılığına içtenlikle teşekkür ederiz.

I AMAÇ
Genel Değerlendirme:
Günümüzdeki adıyla Menderes nehri, Afyon’un Dinar İlçesi’nde, Suçıkan Mevkiindeki kaynağından başlayarak, Aydın İl sınırları içinde, Didim ve Söke arasındaki Dil Lagününe kadar uzanan serüveni boyunca çeşitli tarih, iklim ve tarım kültürlerinin tanığıdır.

Milyonlarca yıl önce başlayan bu serüven, günümüzde ne yazık ki, henüz 2000 yıl önceki işlev ve özelliklerini dahi korumak bir yana, nehir olarak varlığını sürdürme olanağını bile yitirme olumsuzluğu ile karşı karşıyadır.
İnsanlığın yerleşik kültürlerinin adeta beşiği olan nehir boyu uygarlıklarının geçmişten miras kalan kalıntıları, bu gün bir yandan koruma altına alınarak ülke ekonomisine kazandırılmaya çalışılırken, diğer yandan, nehir aynı koruma çalışmalarının yetersizliğine kurban gitmekle yüz yüzedir.
Denizli, Afyon, Uşak ve Aydın Valiliklerinin bu konuda yaptıkları çalışmalar kayda değer olsa da, hiçbir zaman yeterli seviyede olamamaktadır. Nehir suyu ve coğrafi özelliklerinin korunması çalışmaları öylesine gecikmiştir ki, kısa sürede alınacak idari önlemler, ne yapılırsa yapılsın yeterli sonuç vermekten uzak kalacaktır.
Ama Menderes nehri Batı Anadolu tarihini ve insanlık kültürünü olduğu kadar tarımını, florasını ve iklimini korumak zorundadır. Çünkü bölge insan yerleşmelerinin tarıma dayalı ekonomisi ve bu ekonomiyi turizm kültürü ile bütünsellik içinde yeniden canlandırmak için bu faaliyet vazgeçilmez önemdedir.

ic-2

a. Yukarı ve Aşağı Menderes Havzaları
Menderes nehri su yolu, Afyon İli Dinar ilçesi yerleşim bölgesi içinden(Suçıkan mevkii) başlar. Denizli bölgesinde menderesler(uzun-kısa kıvrımlar, sığ ya da derin vadiler ve kanyonlar) oluşturup uzun bir yol kat eder. Sarayköy ilçe sınırlarını terk ederken, Aydın ili coğrafyasına geçerek Söke Ovası’nı aşıp dipburun mevkiindeki deltada Ege Denizi ile buluşur. Toplam uzunluğu 548 km.dir.

Tarımsal arazi sulaması ve hayvancılık için çok elzem işlevleri olan nehrin geçtiği yol boyunca her yerleşim alanı farklı ve önemli tarımsal ürünleri ile öne çıkar. Örneğin Çivril elması, Çal-Bekilli-Güney bağ ve üzüm yetiştiriciliği, Aydın bölgesinde zeytin, incir ve narenciye üretimi sözkonusu tarımsal ürünlerin bir bölümü olarak sayılabilir. Yer yer barajların(Adıgüzel ve Cindere Barajları) veya doğal göllerin(Işıklı Gölü) yanı sıra, (ne yazık ki giderek yok olmaya yüz tutan) zengin bitki örtüsü ile de dikkate değer bir floraya sahiptir. Nehir, çeşitli yan akarsu kolları tarafından beslenir. Gümüşsu’dan başlayarak, tüm Yukarı Menderes havzası boyunca sayısız akarsu, Menderes nehrini besler. Sarayköy Ovasında ise bir yandan yer altı kaynakları, diğer yandan Çürüksu(antik dönemdeki adıyla Lycus) nehri Menderes’e katılır.

ic-1

b. Tarih ve Arkeoloji
1. Çalışma projesine konu olan Büyük Menderes Nehri, tarih öncesi dönemden başlayarak özellikle antik dönemde çok belirgin gelişmelere sahne olan kent yerleşmelerini ve bu uygarlıkların günümüze kalmış mirasını değerlendirecektir.

Çalışmayı sürdüreceğimiz alandaki ören bölgelerinin çoğunun Kültür bakanlığına bağlı kazı ekiplerince arkeolojik kazısı yapılmaktadır. Kazı Başkanları ya da onların tavsiye edeceği bilimsel heyet temsilcileri, çalışmamızın Danışma Kurulu dışındaki bilgi kaynağını oluşturacaklardır.

2. Yukarı Menderes havzası üzerindeki antik çağ öncesi uygarlıkların en önemli örneği Çivril Beycesultan yerleşimidir. Beycesultan, 2007 yılında Kültür Bakanlığı tarafından kazısı yeniden yapılmak üzere Ege Ünv. Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü Prehistorya kürsüsü öğretim üyelerinden Prof.Dr.Eşref Abay başkanlığında bir bilimsel ekibe verilmiştir. Kazı bu yıl 7.sezonunu tamamlamıştır. Bir diğer örnek Tripolis antik kentidir. 2007 de başlayan kazılar iki dönemlik bir aradan sonra 2012 yılında Denizli Müzesi uhdesinde ve PAÜ Arkeoloji Bölümünden Yard.Doç.Dr.Bahadır Duman’ın bilimsel danışmanlığında yeniden başlamıştır.

3. Menderes’in tümü üzerindeki antik kentler tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmışlardır. Daha kaynağı olan Apemeia(Dinar)’dan başlayarak Homa(Gümüşsu), Eumeneia(Işıklı), Beycesultan, Çivril Ovası üzerindeki çok sayıdaki höyük yerleşmesinden geçerek, Dionysopolis, Sala, Tihunta antik kentleri ile ApolloonLairbenos tapım alanını aşıp, Tripolis(Yenicekent) antik kentinde Aşağı Menderes havzası ile buluşur. Aydın il sınırları içinde ise başta Aphrodisias olmak üzere çok sayıda uygarlığı besler. Nysa(Sultanhisar), Trailles, Menderes Magnesiası, Priene, Didyma bu antik yerleşmelerin ilk akla gelenleridir.Adı geçen kentlerin çoğunda çeşitli ülkelerin kazı ekiplerince halen restorasyon ve kazı çalışmaları devam etmektedir.

4. Aşağı ve Yukarı Menderes havzası olarak bilinen bölgede, Büyük Menderes Nehrinin geçtiği yatağın etrafında kurulmuş olan bu antik çağ yerleşmeleri çalışmamızın içinde yer alacaktır. Amaç bölge antik yerleşmelerini okurla buluşturmaktır. Bunun için mitolojik efsaneler, konuya odaklanmak amacıyla kullanılacaktır. Ayrıca kazı ekip başkanları ya da yetkililerine doğal danışman olarak başvurulacaktır.

5. Efes Limanı Menderes’in tarihteki suyoluyla ulaşım fonksiyonu açısından çok önemlidir. Liman, eski çağlarda Menderes üzerinden sallarla taşınan ihracat mallarının Roma’ya açılan kapısıdır. Dolayısıyla Efes antik limanı-Menderes bağlantısı çalışmamızda yer alacaktır.

ic-4

c. Turizm
Turizm odaklı politikalar son yıllarda, özellikle Denizli bölgesinde dikkate değer bir atılım içindedir. Pamukkale-Hierapolis odaklı bu gelişmeler, giderek Menderes nehri ve çevresindeki kültürel, tarihsel, tarımsal ve çevresel faktörlere yayılma eğilimi göstermektedir. Yukarı havzanın kanyonlar bölgesi sayılan Çal-Güney arasındaki bölümü, yapılan ıslahat ve düzenlemelerle ilgi çekici odaklar oluşturmuştur. Adıgüzel ve Cindere barajları bu bölge iklim ve tarımını farklılaştırmaktadır. Bu gözlem, bölge yaşayanlarının içinde yer alacağı bir çalışmaya dönüştürülecektir.
Çivril Işıklı Gölü, Beycesultan Höyük kazıları, Akdağ doğa turizmi, Eumeneia antik kentinin son yıllarda öne çıkan kültürel değeri, Gümüşsu(Homa)’dan başlayarak Çal bölgesine kadar uzanan tarihöncesine ait yüzlerce höyük yerleşmesi (konu ile ilgili araştırma verileri 2007 Beycesultan Kazı ekibi raporlarında sayısal olarak yer almaktadır), Yukarı Menderes güzergahında potansiyel turizm değerini temsil etmektedir.

Ancak bu bölgelerde yapılan çalışmalar, gerek coğrafi özellikler gerekse modern-teknolojik yöntemlerin pek kullanılmayışı dolayısıyla tanıtım olanaklarından yoksundur. Potansiyel olarak var olan birikim ne yazık ki yeterince değerlendirilmemektedir.

ic-5

Sarayköy-Buharkent ile başlayan Aşağı Menderes havzası ise Turizm açısından gelişmiş bir profile sahiptir. Tarih turizmi, kültür turizmi ve klasik turizm öğelerini çok yönlü olarak barındıran bölgenin merkezinde Aydın ili ve bağlı ilçeleri yer almaktadır. Söke-Didim kıyı şeridine uzanan Menderes güzergahı boyunca; Aphrodisias başta olmak üzere tüm bölge her mevsim ilgi odağı olmayı sürdürmektedir. Sahil bölgelerinde yoğunlaşan yaz turizmi dışında kültür ve tarih turizmi tüm mevsimler boyunca kesintisiz olarak sürmektedir.

d. Çevre
Büyük Menderes nehir boyu bağlamında sayabileceğimiz iklim, tarım, biyolojik çeşitlilik, flora, çevresel kirlilik ve demografik yapı ile fiziki yerleşmeler konuları “Çevre” başlığı altında ele alınmayı gerektirmektedir.
Havza kaynaklarının yalnızca tarımsal değil, termal, turizm ve sanayi boyutları ile birlikte düşünüldüğünde, hem yeterince reel kullanılmadığı, hem de yanlış ve kaynakların uzun gelecekte korunmasını zorlaştıracak biçimde heba edildiğini görüyoruz.

Çalışmamız için yaptığımız alan araştırmaları süresince, çeşitli mevsimlerde teknolojinin de yardımıyla tarımsal üretimin sürdüğüne şahit olduk. Bu durum, bitki çeşitliliği ve canlı türlerini genel anlamda olumlu etkileyen bir faktör olarak gözlenebiliyor.

Ancak termal kaynakların kullanımı konusunda aynı olumlu düşüncelere varmak ne yazık ki zor. Bir yandan bu kaynakların şimdiki kullanılış biçimi, diğer yandan yeni kaynak araştırmalarıyla yer altı zenginliklerine vurulan darbe, verimliliği minimum düzeylere indiriyor.

Sanayi etkisi ise tümüyle olumsuz olarak seyretmektedir. Yukarı Menderes havzasında tarım kimyasallarına karşın nispeten korunan doğal çevre, özellikle Adıgüzel Barajına bağlanan yan kollar ve giderek Çürüksu (Lycus) vadisi su bağlantılarındaki sanayi atıkları nedeniyle olağanüstü bir kirlenmeyle zarara uğruyor.
Bitki örtüsü zengin, tarıma elverişli, teknoloji kullanımına her açıdan uygun bir coğrafya da yer alan Menderes nehrinde kirliliğin ve tahribatın önüne geçilebilir mi?

Denizli, Uşak ve Aydın Valilikleri tarafından yıllardır sürdürülen çalışmalar henüz sonuçlanmış değil. Sonuçlanmamış olması doğal çünkü nehir ve bağlantılı suyolları üzerindeki çok boyutlu endüstrileşme, yapılacak çalışmaları uzun vadeli planlar üzerinden sürdürmeyi zorunlu kılıyor. Kısa vadeli ve palyatifhedefli çalışmaların elde edeceği sonuçlar nehrin kurtulmasını değil, dönemsel olarak (farz edelim tarım sektörüne yönelik) verim elde edilmesine yol açıyor.
Dolayısıyla Menderes nehri şimdiki çalışmaların yetersiz kalmasıyla sonuçlanıyor. Öyle görünüyor ki, bölgeyi çok yönlü değerlendiren fizibilite raporları olmadan ya da bu konuda hazırlanmış raporlara itibar etmeden Menderes amaçlanan ‘kurtulma’yı gerçekleştiremeyecek.

ic-6

e. “Menderes Nasıl Kurtulur?”
“Menderes Nasıl Kurtulur?” veya “Menderes Kurtulur mu?” başlıkları birbirinden argüman olarak farklılıklar gösteren içeriklere sahiptir. Hangi başlığı kullanacağımız, yukarıda belirttiğimiz gibi, çalışma sonuçlarına bağlıdır.
Ancak önsel olarak bir hipotez geliştirmek gerekirse; Menderes hem tarihte, hem de günümüzde çok önemli bir nehirdir. Suyolu üzerinde günümüze kadar gelişip devam etmiş olan tüm uygarlıklar, tarımda ve yaşam kültürlerinde Menderes’in izlerini taşımaktadırlar. Ayrıca efsane ve retorik olarak Menderes Nehri sadece adıyla bile egzotik çekim merkezi olmaya aday olabilecek özelliklere sahiptir. Bu saptamalar iddialı bulunabilir, doğrudur. Henüz Homeros’un İlyada’sında yer alan (Apollon-Marsiyas efsanesi, Güzel Sanatların Dokuz Perisi, Nysa Dağı ve Dionysos, Marsiyas Çayı vd. örnekleri hatırlansın) mitolojik efsanelerden başlayarak her bir adımı adeta tarihin taçlandırdığı bir nehir olagelmiştir. Her şey bir yana sadece bu nedenle bile Anadolu Uygarlıkları içinde korunması ya da kurtarılması, dünya kültür mirası için zorunluluktur.

Hipotezimiz için kuramsal bakış açısını oluşturan bu saptamalara ek olarak daha ampirik verilerin adını sayabiliriz. Halen bir tarım havzası olarak Batı Anadolu’da en fazla çeşitlilik gösteren güzergah, Menderes suyoludur. Flora açısından pek çok bölgeye örnek teşkil edebilecek bir zenginliğe sahiptir. Nem, sıcaklık, bitki örtüsü, hayvansal çeşitlilik açısından doğal değerleri her şeye rağmen olağanüstü değerini korumaya çalışmaktadır. Korunan alanları çok sınırlı olmasına karşın, bu alanların sergilediği verimlilik dahi Menderes’in kurtulması gerektiği, kurtarılabileceği ve kurtulursa nasıl bir verimlilik alanına dönüşebileceğinin göstergesidir.

ic-3

VI SONUÇ:
Menderes; üzerine kurulu eski çağ uygarlıkları, çağdaş yaşam formları, çevresel unsurları ve endüstriyel faktörleri ile bir bütündür.

Ne geçmişin, ne de şimdiki yaşam gerçekliğinin birini diğerine feda etmekle kurtulması sağlanamaz. Tarımsal üretim Menderes olduğu için var. Ama aynı tarımsal üretim, Menderes olursa var olabilir ve öncelikle bu bilincin üzerinde yaşayan insan toplulukları tarafından içselleştirilmesi gerekir.

Tarihi mirasın korunması, ulusal ölçekte önem arz ediyor. Henüz arkeoloji bilincinin yeterince gelişmediği kırsal kesimdeki kaçakçılık ve ören yeri hırsızlıkları, bölge tarih-kültür turizminin gelişmeye olan etkisini azaltan çok önemli faktörlerden biri. Yıkımlar aynı ölçüde sonuçlar veriyor. Kazı ya da koruma alanı olmayan ören bölgeleri konusunda son yıllardaki olumsuz gelişmelerin önüne geçmek için yapılacak çalışmalar, var olan olumsuzlukları bir nebze olsun hafifletebilir.

Endüstriyel atıkların kaynağını ortadan kaldırmak, o endüstriyi yok etmekten değil, atıkları terbiye eden bir anlayışın yerleşmesinden geçmekte. Dolayısıyla atık arıtma tesisleri ya da Menderes’e salınan atıkların başka türlü değerlendirilmesi yaklaşımı gerçekçi bir yaklaşım olarak görünüyor.
Menderes üzerindeki canlı türleri ve bitki örtüsünü korumak, aynı zamanda suyun korunması ile mümkün olacak. Ayrıca kaçak avlanma ile ortaya çıkan yaban hayatın azalması, bölgedeki korumaya dönük çabaları daha da acil kılıyor.

Tüm bu açıklamaların ortak noktası şöyle özetlenebilir. Konu Menderes suyolu olarak seçilmesine karşın, tek başına suyun kendisi değildir. Su başta olmak üzere onun hayat verdiği tüm yaşam biçimleri, konu içeriğini çoğaltan ve çok yönlü ele almayı zorunlu kılan etmenlerdir.
Menderes gezilerimize ve gezi yazılarımıza haftaya başlıyoruz.
Gelecek Yazı: Athena’nın Aynası

Yorumlar

bülent topuz   -  Bağlantı 6 Temmuz 2014, 17:01

Marsyas bugünki Çine çayıdır. Dolayısı ile efsane Apamea(Dinar) dan ve Meandrostan uzaktır. Ancak nasıl omuş ise olmuş Marsyas efsanesi Dinar’daki su çıkan için anlatılır ve kabul görür olmuştur. Aynı şekilde Menderes su yolu Milet antik kentinde sonlanır, Efes ile alakası yoktur. şimdi denizden 12 kilometre uzakta olan bu kent bir zamanlar limanı olan bir yerleşimdi. Efes bağlantısı Laodikyalı kumaş tüccarlarının Roma’ya yaptıkları ihracatın efesten yapılması ile karışıyor gibi. Herhalde onlar karayolunu tercih ediyorlardı ve Efes daha işlek bir limandı.

ALİ KOYUNCU   -  Bağlantı 9 Mayıs 2014, 11:46

Pakdos olarak “LİKYA YOLU” YÜRÜYÜŞÜNÜ, TAMAMLAYARAK YENİ GELDİK.YAZI ÇOK GÜZEL, ÇOKTA GEREKLİYDİ, ZAMANLAMDA HARİKA.Pakdos’dan Av. Ali Yollu ARKADAŞIMIZ, “MENDERS YOLU” Çalışmalarına başladı. İşaretlemeler bildiğim kadarı ile ilerliyor.Birgün bir parkurunuda 100 kişi yürüdük.Konunun uzmanı değilim. Yazıda Menders üzerindeki antik kentleri sayarken, pamukkale ve leadike yayı saymımışsın, en azından ben öyle anladım. Biliyoruzki:Tripolis- Leadikia-Pamukkle arasında bir göl var.bu göl menderes ile bağlantılı, dolayısı ile bu iki kentinde menderes ile bağlantı var diye biliyorum. Celal hoca tabiki daha iyisini biliyor.Yazı çok güzel olmuş tebrik ederim. Mederesin kirlenme sorununun çözümünede katkı yapar, farkındalık yaratır. Turizim başlı başına tabiii……..

İBRAHİM YILDIZ   -  Bağlantı 9 Mayıs 2014, 10:35

SELAM YAŞAR.
ÇOK GÜZEL VE ÇOK ÖNEMLİ BİR KONU MENDERES.ŞİMDİDEN ELİNE SAĞLIK.YAZILARINI MERAKLA BEKLEYECEĞİM.
BEN DE MENDERES’ İN MENDERES KÜLTÜR YOLU OLMASI,AVRUPA BİRLİĞİN’ DE DE TRSCİL EDİLMESİ İÇİN DEHA20.COM DA YAZILAR YAZDIM.KONUYU GÜNDEME TAŞIMAYA ÇALIŞIYORUM.KİŞİSEL OLARAK MENDERES KÜLTÜR YOLUNUN LİKYA KÜLTÜR YOLU,FRİG VADİSİ KÜLTÜR YOLU,HİTİT KÜLTÜR YOLU GİBİ OLABİLMESİ İÇİN ÇABA GÖSTERİYOR, SONUÇLANDIRMAYA ÇALIŞIYORUM.
SANA TEKRAR ÇOK TEŞEKKÜR EDİYOR,BAŞARI VE KOLAYLIKLAR DİLİYORUM…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı