REKLAMI GEÇ

DÜŞÜNDÜREN KAPAK!

DÜŞÜNDÜREN KAPAK!

Ünlü, İngiliz The Economist dergisi, 5 Mayıs sayısında tüm dünyada kaygı yaratan siyasi krizi kapaktan “Türkiye’nin ruhu için savaş” başlığıyla verdi.

/ DENİZLİHABER / 4 Mayıs 2007 Cuma, 00:00

İngiliz The Economist dergisi, Türkiye’deki siyasi krizi son sayısının kapağına taşıdı. Kapağında “Türkiye’nin ruhu için savaş” sözlerini kullanan dergi, Türkiye’deki gelişmeleri hem başyazısında, hem de bir analizde değerlendirdi. Başyazısının spotunda “Türkler seçim yapmak zorunda kalırsa, demokrasi laiklikten önemlidir” görüşüne vurgu yapan dergi, dünyada Müslüman köktendinciliğinin yükselişte olduğu bir dönemde İstanbul’da yarım milyon ile 1 milyon arasında kişinin laikliği savunmak için yürümesinin kayda değer bir olay olduğunu belirtirken, “Ancak Türkiye, zaten kayda değer bir yer” nitelemesinde bulundu..

      Türkiye’nin Batı için neden önemli olduğunu anlatan dergi, Türkiye’deki son siyasi gelişmelere dikkat çektikten sonra kamuoyu yoklamalarına göre, AK Parti’nin yeniden büyük bir çoğunluk elde etmesi beklendiğini kaydetti.

      The Economist, başyazısında Türk laiklerinin her zaman AK Parti’den kuşku duyduklarını, parti liderlerinin eşlerinin türbanlı olmasından rahatsızlık hissettiklerini, AK Parti’nin gerçek renginin “oldukça yeşil” olmasından endişelendiklerini belirtti.

    

     BATI’NIN TÜRKİYE’DEKİ ETKİNLİĞİ

      Bütün bunların ordunun 27 Nisan’daki müdahalesini haklı göstermediğini de savunan dergi, AKP hükümetinin Türkiye’nin son 50 yılının en başarılı hükümeti olduğunu öne sürdü.

      AB’nin Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki görünür bir biçimde yok olduğunu, Türkiye’deki AB ile ilgili algılamalarının da AB’nin ülkedeki etkinliğinin azalttığını savunan dergi, “Türkiye’nin AB üyeliği şansı daha parlak olsa ordu o kadar sert bir biçimde müdahale etmezdi” değerlendirmesini yaptı. Başyazısında son bölümünde şu görüşlere yer verildi:

      “Türkler, Batı’nın, ülkelerinin eylemlerindeki etkinliği azaldığına göre, siyasi krizlerini kendileri çözmeli. Bunu yapmanın en iyi yolu da, AKP’yi yeniden seçerek ordunun müdahalesini reddetmektir. Laiklerin, tırmanın İslamlaşmaya ilişkin kaygıları anlaşılabilir ancak AKP’nin sicili bunu haklı çıkartmıyor ve askeri müdahale bunu önleme yolu da değildir. Türkiye’nin askerleri de, korumaya çalıştıkları devletin iyiliği için siyasetten uzak durmalı.”

The Economist’te yayınlanan, 

kapak konusunun çevirisi şöyle:

Çeviren: Gamze ÜLKÜ

         “Şeriatın yükselişe geçtiği dönemde; sekularizmi savunmak için İstanbul’a akın eden yarım milyonla, bir milyon arasındaki insanın görünüşü çok önemli bir noktaydı. Ve beraberinde Türkiye de dünya siyasetinin odak noktası oldu. Çoğunluğu Müslüman olup, tam sekuler demokrasiye giden Türkiye, İslam ve demokrasinin birbirlerine zıt oldukları inanışını çürütür.  

         Türkiye’nin değerini belirleyen yalnızca bu etken değildir. Büyük ve stratejik açıdan önemli bir ülkedir; Amerika’dan sonra NATO’nun en geniş ordusuna sahiptir; Avrupa’nın önemli bir enerji kaynağıdır ve Orta Doğu’nun su kaynaklarının büyük bir kısmına sahiptir. Eğer Avrupa Birliği’ne girişi için anlaşmalar olumlu yönde giderse; Avrupa’nın nüfusu en yüksek nüfuslu ülkesi olacaktır. Fakat bu hafta gözlerin Türkiye üzerine dikilmesinin sebebi; ordunun İslam’ın hükümet üzerindeki rolünü kısıtlamak için devreye girme ihtimalidir. İslam ve demokrasinin arasını Türkiye düzeltemezse, kim düzeltebilir?

Yıllardır Türk demokrasisi kendisini canlı fakat hassas olarak gösterdi. Askeri darbe ve müdahaleler zinciri, ordunun kendini atadığı Kemal Atatürk’ün sekuler Cumhuriyeti’ne korumacı rolünün bir kanıtıdır. Bunun en yakın tarihteki kanıtı yaklaşık 10 sene önce meydana gelmiştir 

         27 Nisan’da ordu yine aynı şeyi yapmayı önerdi. Bir gece yarısı yeni bir cumhurbaşkanı için yapılan ve bir sonuca varamayan parlamento seçiminin hemen bir gün ardından, ordunun genel kadrosu web sitesinde Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı için adaylığını eleştiren bir duyuru yayınladı ve Gül’ü aday gösteren Erdoğan hükümetine karşı çıkabilecek darbenin sinyallerini verdi.

1 Mayıs’ta Anayasa Mahkemesi yeteri sayıda seçmen olmadığını söyleyerek parlamento seçiminin ilk turunu iptal etti. Erdoğan hemen bir parlamento seçimine gidileceğini söyledi. Önce Ankara’da, sonra İstanbul’da düzenlenen protesto eylemleri tüm gerginliği artırdı. Şehirlerin tüm kahvelerinde, kefelerinde komplo teorileri dolanmaya başladı.

Seçim sonuçları için tahminde bulunanlar; Erdoğan’ın yeniden büyük bir çoğunluğu alacağını bekliyorlar. Bu şekilde sonuçlanırsa, Erdoğan cumhurbaşkanlığı için Gül’ü seçebilir ya da yeni bir aday bulma yoluna gidebilir. Fakat ordunun ve laiklerin itirazlarına uyacak birini seçmeyeceği kesin.

         Türkiye’nin laikleri şu ana kadar AKP’ye güven duymamıştır. Gül’ü ve Erdoğan’ı, eşleri Atatürk’ün cumhuriyetinde yasak olan başörtüsü takıyorlar diye sevmemişlerdir. Böyle insanların sadece meclis ve hükümeti yönetmenin yanı sıra, cumhuriyetin de başına gelmeleri ihtimalinden korkuyorlar. AK Parti’nin başa geldikten sonra gerçek renklerini göstereceğini umuyor  ve ‘yeşil’ini daha da çok ortaya çıkarmasından korkuyorlar. İslami metinleri taraflı okumak, din ile devlet arasında bir ayrım görmezken, aşırı tutuculuk İslam dünyasına yayılırken, insanların böyle korkular üretmesi çok normaldir. Fakat böyleyken; 27 Nisan’da da olduğu gibi askeri müdahaleyi uygun görmemektedirler. Atatürk’un laik mirasını korumak onlar için ne kadar içten olsa da, demokrasinin şu andaki işleyişi, kötü, yararsız ve ılımlı bir İslamcı hükümetler oluşturacak bile olsa, bu işleyişi ayaklar altına almak pahasına yapılamaz.

         İslamcıların başa geldiği seçimlerden sonra çıkan iç savaşla 150, 000 kişiyi kaybeden Cezayir, askerlerin nüfusun iradesini yıktıklarında neler yaşanacağına dair iyi bir ders verdi. Türkiye, tabii ki de Cezayir değil; fakat her nerede olursa olsun ordular seçimleri alt üst ettiklerinin farkında olmalıdır. Hükümeti suçlamak; ordunun değil, seçmenlerin işidir ve şimdi Türkiye’deki seçmenlere bunun için şans doğmuştur.

Fakat yapmak istemeyebilirler. Erdoğan’ın hükümeti yarım yüz yıldır Türkiye’nin en iyi hükümeti oldu. Yıllarca süren makro ekonomik istikrarsızlıktan sonra, büyüme hızlı ve güçlü oldu, enflasyon kontrol altına alında ve yabancı sermaye başladı. Bunlardan daha önemlisi; AKP hükümetinin geliştirdiği, yargı ve anayasa reformlarıdır.”

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı