Baş ağrısının en büyük nedeni migren
Yaşam kalitesini bozan, hayatı çekilmek kılan baş ağrısının en önemli nedeni migren. Görülme olasılığı kadınlarda daha çok olan migren ve baş ağrısına ilişkin değerlendirmeler yapan Servergazi Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Türkay Selcen Aydemir, baş ağrısının insanlık tarihi kadar eski olduğunu ifade etti.
Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 12 Ocak 2016 Salı, 12:20
Servergazi Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Türkay Selcen Aydemir, toplumda çok sık görülen ve tüm baş ağrılarının büyük bir oranını oluşturan migren hakkında bilgiler verdi.
Baş ağrısının insanlık tarihi boyunca en başta gelen sağlık sorunlarından biri olduğunu ifade eden Nöroloji Uzmanı Dr. Türkay Selcen Aydemir, yaşamı boyunca hiç başı ağrımamış kişi bulmanın güç olduğunu, tüm baş ağrılarının yüzde 90’ını migren ve gerilim tipi baş ağrılarının oluşturduğunu dile getirdi.
Aydemir, “Başta birinci basamak nöroloji poliklinikleri olmak üzere hemen hemen her türlü polikliniğe baş ağrısı nedeniyle başvuru çok sıktır. Baş ve çevresinde ağrıya duyarlı yapıların basıya uğramaları ve yer değiştirmeleri, enfeksiyonları ya da enfeksiyöz olamayan iltihapları, baş ve boyun kaslarının sürekli kasılmaları, kafa içi damarların çap değişiklikleri, ağrıya duyarlı sinirlerin harabiyete uğramaları ağrı nedeni olabilir. Tüm bu bilgilerden anlaşılacağı gibi baş ağrılarının pek çok nedeni olabilir. Kişinin hayatını tehdit eden bir neden olabileceği gibi, yaşamında iyi gitmeyen bir durumu psikolojik olarak ifade biçimi de olabilir. Uluslararası Baş Ağrısı Derneği baş ağrılarını 14 ana grup ve yüzlerce alt grup olarak sınıflandırmıştır. Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosuyla ortaya çıkan, başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları primer baş ağrılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır. Sekonder baş ağrıları ise yüzde 10 oranında görülen, nedeni belli bir hastalığa bağlı olarak, beyin damar hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, beyin tümörleri, göz hastalıkları, sinüzit, menenjit gibi hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan baş ağrılarıdır” diye konuştu.
MİGREN TİPİ BAŞ AĞRISININ ÖZELLİKLERİ
Migrenin genellikle ilk 30 yaş sırasında ortaya çıktığını ve kadınlarda görülme ihtimalinin daha yüksek olduğunu açıklayan Dr. Aydemir, “Migren, Hipokrat’tan bu yana yarım baş ağrısı olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde görülme sıklığı kadınlar için %15-18 iken, erkekler için %8-10’dur. Her yaşta görülebilir, ancak sık olarak doğurganlık çağında ortaya çıkmaktadır. En önemli özelliklerinden biri tekrarlayıcı olmasıdır. Tekrarlama frekansı kişiden kişiye değişmektedir. Hatta aynı kişide yaşamının değişik dönemlerinde tekrarlama sıklığı değişmektedir. Ağrının şiddeti ve süresi değişkendir. Yetişkinlerde 4-72 saat sürebilir. Çok şiddetli olabileceği gibi orta veya hafif şiddette olabilir. Fiziksel aktiviteler ağrının şiddetini arttırır. Migren atakları bazı hastalarda haftada birkaç kez olurken, diğer bir kısım hastada çok seyrek olabilir. Ancak genel bir ortalama ayda 2-3 atak şeklindedir. Beraberinde bulantı veya bulantı ile birlikte kusma, ışık ve gürültüden, sesten rahatsız olma vardır. Normal ışık ve sesler çok rahatsız edici olabilir. Bu yüzden bir kısım hastalar karanlık ve sessiz bir odada yatmayı tercih ederler” dedi.
MİGRENİ BAŞLATAN FAKTÖR KESİN OLARAK BİLİNMİYOR
Günümüzde migreni başlatan faktörün kesin olarak ne olduğunun bilinmediğini vurgulayan Aydemir, migrenin başlamasına sebep olabilen başlıca faktörleri şöyle sıraladı:
“Stres, menstruasyon gibi hormonal değişiklikler, bazı yiyecekler, alkol alımı, uyku düzeni, iklimsel değişiklikler ve kişisel bazı alışkanlıklar migrene sebep olabilir. Migreni tetikleyen faktörler arasında pek çok besin sorumlu tutulmaktadır. Ancak, her hastada migren ağrısını arttıran yiyecek farklı olabilir. Önemli olan kişinin ağrısını tetikleyen maddeyi kendisinin bulup, keşfetmesidir. Migrenlilerin yakın akrabalarında migren olma olasılığı yüksektir. Genetik bozukluk migrenin sadece bazı özel tiplerinde gösterilebilmiştir. Migrenin çocukluk çağında görülme oranı ise yüzde 3 – 5 kadardır. Bu rakam ergenlikten sonra yüzde 10’ların üstüne çıkar. Uyku düzensizliği, uyuma güçlüğü, nedensiz kusmaları, alerjisi, araba tutması olan çocuklarda ileride migren gelişme olasılığı daha fazladır” şeklinde konuştu.
MİGRENDE TEDAVİ NASIL OLMALIDIR?
Tedavide öncelikle tanının doğru konması gerektiğini anlatan Dr. Aydemir, migren tedavisinin ilaç ve ilaç dışı olarak ikiye ayrıldığını belirtti. Aydemir, “İlaç dışı tedavi, hastanın tetikleyici faktörlerden uzak durmasını ve yaşam şeklinin düzenlenmesini amaçlar. Düzenli egzersiz, düzenli beslenme, düzenli uyku, alışkın olunan günlük aktivite devamı, genel sağlık kurallarına uyma migreni azaltır. İlaç tedavisi ise atak tedavisi ve koruyucu tedavi olarak ikiye ayrılır. Ağrı tedavisinde basit ağrı kesiciler, steroid olmayan anti-inflamatuar ilaçlar, ergotaminli ilaçlar ve triptanlar kullanılır. Ağrı kesici ve ergotaminli ilaçlar sık kullanıldığı takdirde ağrıyı sürekli yapar ve bazen daha ciddi yan etkilere yol açabilirler. Atak sırasındaki bulantı ve kusma için de anti emetik grubu ilaçlar verilir. Ağrı kesiciler atağın başında alınmalıdır. Emilimi hızlandırmak için de bulantıyı önleyici ilacın ağrı kesiciden önce alınması gerekir. Bir ay içinde atak sayısı üçü, dördü geçiyorsa o zaman sadece atak sırasında değil, migren atağını önlemeye yönelik ilaçları da kullanmak gerekir. Koruyucu tedavide ilaçlar her gün alınır. Bu amaçla kalp ilaçları, antidepresanlar, epilepsi ilaçları kullanılmaktadır. Ağrı kesicilerin her gün alınması sakıncalıdır. Yine günümüzde Akupunktur, Riboflavin , koenzim Q10 ve magnezyum gibi vitaminler, ‘fever few’ bitkisi içeren ilaçlar, BOTOX uygulaması alternatif tedaviler olarak kullanılmakta ve bazı hastalarda yararlı olmaktadır” dedi.