REKLAMI GEÇ

Kaza geçirdi, ölümden döndü ve kaldığı yerden ‘devam’ dedi

Kaza geçirdi, ölümden döndü ve kaldığı yerden ‘devam’ dedi

Denizli – Antalya karayolunun Cankurtaran geçişinde 12 yıl önce meydana gelen kazada ağır yaralanan 20’nin üzerindeki öğrenciden birisi olan Mehmet Aksu, yaşadıklarına ve çektiği acılara rağmen ayağa kalktı. Bölümünü bitirdi ve arkeolog olarak Denizli’nin antik kentlerindeki kazılarda görev aldı.

Şengül Boz / DENİZLİHABER / 13 Aralık 2015 Pazar, 09:48

Takvim yaprakları 2 Aralık 2003’ü gösteriyordu. Pamukkale Üniversitesi’nde (PAÜ) arkeoloji ile ilgili sempozyum düzenlenmiş, Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğrencileri Acıpayam’da yapılacak sunuma katılmak üzere üç midibüsle yola koyulmuştu. Ancak yola çıkmalarının üzerinden çok geçmemişti ki kaza haberi geldi.

PAÜ’lü öğrencileri taşıyan midibüslerden biri rampada TIR’a arkadan, ona da peşinden gelen çarpmış, karayolu savaş alanına dönmüş, çok sayıda öğrenci yaralanmıştı. Ambulanslar, özel araçlar birbiri yaralıları hastanelere getiriyordu. O kazada yaralananlardan birisi de Eskişehirli Mehmet Aksu’ydu. Ölümden döndü, aylarca hastanede kaldı, hayata tutundu ve mezun oldu. Erasmus programıyla İtalya’ya gitti, Hierapolis ve Laodikya antik kentlerinde kazı çalışmalarına katıldı. Halen Tripolis kazılarında arkeolog olarak çalışıyor.

ŞİİR DİZELERİYLE BAŞLAYAN ANLATIM
Kendisine ulaşıp yaşam hikayesini haber yapmak istediğimizi söylediğimizde, o anları hatırlamak istemese de bizi kırmadı. Anlatmaya da meslektaşı Emre Baş’ın hayata dair, inadına yaşamayı dile getiren şiiriyle başladı.

Adımlamaya devam etmektesindir
Gözlerin iyice açılıvermiştir
Yarın olsa da tanışsam kıpırtısı
Uçurur kalbini ötelere
O ise sayısız çiçekler demetini tutuyordur
Yarının da yarınında yeni bir çiçek renklenecektir
Tüm o güzelliği görmek istersin
Koklamak
Hissetmek
Yaşamak…

denizli-mehmet-aksu-tripolis-akreoloji-ic-2

HATIRLANMAK İSTEMEYEN AMA UNUTULMAYAN O TARİH
Sonra devam etti: Hepimizin farklı tecrübelerde yaşam hikâyeleri vardır. Kaçımız hayata küsmüştür bu hikâyeler sonunda? Kısacası yaşama sıkıca tutunmanın önemini sonradan öğrenmiş biri olarak üzüntülerin de var olduğunu bilmemiz gerekiyor. Sizlerle paylaşmak istediğim ve her zaman hayatımın dönüm noktalarından biri olduğunu düşündüğüm ancak hatırlamaktan kaçındığım 2 Aralık 2003 tarihi ve arkasından gelen 6 ay…

PAÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünü kazandığımda; horozuyla ünlü, tozuyla dertli, kızlarıyla gururlu bu şehrin yaşamımı büyük oranda değiştirebileceğini hiç tahmin edememiştim. Kazandığım bölüm arkeoloji olunca bol bol kitap okumalar, seminerler, şehir dışı gezileri peşinden geliyordu. Birinci sınıfın verdiği gezi heyecanı, sadece beni değil tüm sınıfımızı sabırsızlandırıyordu. Onlardan ilki ise Acıpayam’da sunumu yapılacak arkeoloji üzerine hazırlanan bir seminer oldu. Sabahın erken saatlerinde sise ve hafif serpiştiren yağmura rağmen arkeoloji bölümü öğrencilerinin neredeyse tamamı üniversite içerisinde önceden belirlenen kalkış noktasına gelmişti. Üst ve alt sınıflarda kaynaşmayı sağlamak amacıyla bizleri midibüslere karışık şekilde yerleştirdiler.

YARIŞ HALİ VARDI
Hatırladığım kadarıyla üç midibüs kalkmıştı. İki midibüsü arkeoloji bölümü, bir minibüsü de sanat tarihi bölümü öğrencileri doldurmuştu. Hareket ettiğimizde sisin yoğunluğu ve yağmurun şiddeti artırmıştı. Yanımda Mehmet Baş adında arkadaşım oturuyordu. Şarkılar eşliğinde yolculuk yapıyorduk. Şoförler ise sis ve yağmura aldırmadan birbirlerini soluyordu. Sanat Tarihi Bölümü öğrencilerini taşıyan midibüs bu yarışın dışında kalsa da, ara sıra oda hamle yapıyordu. Yani üçü birbirleriyle yarışır vaziyetteydi. Önde oturan arkadaşlarımın şoförü uyardığını duyunca, sesimi yükseltmeden arkadaşımı doğrular şekilde homurdanmaya, durumdan hoşnut olmadığımızı gösterecek ses tonuyla uyarmaya çalıştım.

denizli-mehmet-aksu-tripolis-akreoloji-ic-1

VE TIR’A ARKADAN ÇARPMA
Hatırladığım kadarıyla halı fabrikalarının olduğu mevkiden geçtiğimiz ilk virajda bir TIR’ın yükünden dolayı rampayı çıkamadığını gördüm. Şoförü dörtlerini yakmış, uyarı levhalarını koymaya çalışıyordu. Tabi yolu izleyerek yolculuk yapan benim gibi arkadaşlarımın gördüğü bu durumu şoförde son anda fark etti ve bağırarak çarpışacağımızı söylerken, ben gözümü kapattım. Bağırışlar içerisinde patlama şeklinde büyük bir gürültüyle aracımız, TIR’a arkadan çarptı. Peşimizdeki de bizim araca arkadan çarptı. Üçüncü midibüsün de çok zor durduğunu, kıl payı durduğunu sonradan öğrendim.

“NEFES ALAMADIM”
Çarpma anı inanın bugüne kadar duymadığım sertlikteydi ve metalin ezildiğini duyabiliyordum. Oturduğum koltuklar hareket ediyordu. Gözlerimi açtığımda, büyük bir çınlamayla birlikte ağlamalar, bağırmalar, yardım çığlıkları duydum. Tam bir kargaşa içindeydik. Bir yandan çığlıkları duyuyordum, bir yandan nefes almaya çalışıyordum ama olmuyordu. İçim patlayacak gibiydi. Ağzım açık, burnum açık ama ben nefes alamıyordum. Sağlam durumda olan arkadaşlarım yaralı arkadaşlarıma yardım etmeye çalışıyorlardı ve bana da “kalk Mehmet kalk, yardım et” diyorlardı. Ancak ben onlara cevap bile veremiyordum. Durumumu anlatamıyordum.

“ÖLECEĞİMİ DÜŞÜNÜRKEN HAYATA DÖNDÜM”
O an öleceğimi düşünürken, birden toplu iğnenin ucu kadar bir açıklıktan içime sızan havayı hissettim. İşte o anı hiçbir şeye değişmem. Arkasından o küçücük açıklık büyüdü ve oksijenin ciğerlerime doluşu müthişti. Yanımdaki arkadaşım bana yerdeki elin kimin olduğunu soruyordu. Arkamda oturan Nuray isimli arkadaşım, koltuğu ileri doğru var gücüyle ittirmeye çalışıyordu. Başımı Nuray’a çevirdiğimde bacağının kırık oluğunu ve kırık kemiğinde dışarı çıktığını gördüm. Merve arkadaşım oturduğu yerde değildi. Şoför koltuğuna yakın bir yerde boylu boyunca hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Merve’nin yanında oturan Esra arkadaşımın camdan dışarı çıktığını ve hareketsiz şekilde durduğunu gördüm. Ben de arkadaşlarıma yardım etmek için kalkmaya çalıştım ama sıkıştığım için kalkamadım. Biraz daha zorladım ama yine kalkamadım. Birden bacaklarımı hissetmediğimi anladım. Bacaklarım ben değildi sanki. Yine de arkada oturan sıkışmış durumda arkadaşımı rahatlatmak için oradan çıkmalıydım. Kollarımı kullanarak zar zor oturduğum yerden çıktım ama ayaklarımın üzerine basamadığım için yuvarlandım.

“FELÇLİ KALABİLECEĞİMİ KONUŞUYORLARDI”
Sağlık eğitimi almış olan Hüseyin, bana yerimden kımıldamamı, belimin kırılmış olabileceğini söyledi. Ben de hareketsiz şekilde onların bana yardım etmesini bekledim. Beni midibüsün kırılan sol ön camından dışarı çıkardıklarında yoldan geçen arabaların durduğunu ve yaralıları alarak hastaneye yetiştirdiklerini gördüm. Ben de bu arabalardan bir tanesine bindirildim. Hızlıca Pamukkale Hastanesi’ne götürüldüm.

Başımda 7-8 doktor beliriverdi. Hepsi vücudumda bir şeyler yapıyorlardı. Bir doktorun elinde bir tüy vardı ve bacağıma dokunduruyor, bir diğeri ise elindeki büyük bir iğneyi bacağıma sokuyordu, hissedip hissetmediğimi soruyorlardı. Ben hepsine hissetmediğimi söylüyordum. Birden ameliyata alınmam gerektiğini, zaman kaybedilirse bir daha yürüyemeyeceğimi ve felçli kalabileceğimi söyleyen doktorlar arasında endişeli bir şekilde beklemeye başladım.

10 SAAT SONRA UYANDI
Oysaki daha sabah oldukça diri ve geleceğe umutla bakan birisiydim. Ameliyathane hazır diyen mavi elbiseli biri geldi ve bana da hemen ameliyata girmem gerektiği söylendi. Yakınlarıma haber vermek istediğimi ifade etsem de, doktorlar o kadar da vaktim olmadığını söyledi. Bu arada sürekli elimi tutan ve bırakmayan bir bayan vardı. Bana iyi olacağımı söylüyordu. Sonradan öğrendiğim kadarıyla ameliyata girmem ve çıkmam arasında yaklaşık 10 saat geçmiş. Gözlerimi açtığımda yanımda Eskişehir’den gelen ailem, Denizli’de yaşayan yakınlarım vardı.

UMUTLARININ TÜKENDİĞİ ANLAR
Beni sert bir tahtanın üzerine yatırmışlardı. Bir ay boyunca bu sert tahtanın üzerinde hiç hareket etmeden yattım. Ameliyattan çıkmamın üzerinden bir ay geçmesine ve fizik tedavi görmeme rağmen ayaklarımı yine de hissetmiyordum. Bu şekilde geçen üç ay sonunda hareketlerim artmıştı ama yine de yürüyemiyordum. Hastanenin fizik tedavi merkezine nakil edildiğimde yürümek adına hiçbir umudum kalmamıştı. Tekerlekli sandalyeye alışmaya çalışıyor, yürüyen insanların ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordum. Fizik tedavi merkezinde bana özel sağlık programı hazırlandı. Program dahilinde her gün bir uzman geliyor, kaslarımı açmaya çalışıyor ve belirli derecede bacaklarıma akım veriliyordu. Buna rağmen yürümek artık çok uzaktı.

denizli-mehmet-aksu-tripolis-akreoloji-ic

YÜRÜMEYİ YENİDEN ÖĞRENDİ
Birgün doktor geldi, bana artık hazır olduğumu ve ayaklarımın üzerine basabileceğimi söyledi. Apar topar beni kaldırıp birkaç deneme yaptırdılar. Gerçi bu denemeler nakil edilmeden önceki yattığım odada da yapılıyordu ama sonuç alınamıyordu. Yine öyle oldu. Tedavi programımı o günden sonra artırdılar. Daha sık yanıma geliyor ve daha fazla akım veriyorlardı. Fizik tedavide geçirdiğim ikinci ayımda ayak parmaklarımı hissetmeye başlamıştım. Bu beni umutlandırdı. Tekerlekli sandalye fikri bana uzak gelmeye başlamıştı. Başarabilirdim… Kendimi daha fazla zorlamaya başladım. Gün geçtikçe yürümeyi yeniden öğreniyordum. İlk önce sağ bacağımı atacaktım, sonra sol bacağımı… O kadar zordu ki inanamazsınız. Yürümek fikri heyecanlandırmıştı bir kere bırakamazdım. Fizik tedavinin sıklığı arttıkça yürümek kolaylaşıyordu. Belki birkaç adımdı ama bacaklarım vardı artık. Yaklaşık üç ay geçtiğinde, kendi kendime belimde çelik korseler ve destekler sayesinde 15 metrelik koridoru yürüyerek tamamlayabiliyordum.

Uygulanan tedaviyle yaklaşık 6 ay sonra yanımda refakatçi olmak şartıyla kısa yürüyüşlere çıktım. Bu yürüyüşleri sıklaştırdım. Bacaklarımı kullandıkça direncinin de artığını hissediyordum. Zaman geçtikçe yürüyüşlerim düzelmeye başladı. Daha sağlam adımlar atıyordum. Fizik tedavi merkezinden taburcu olduğumda kendime yetecek kadar yürüyebiliyordum.

EĞİTİMİNE KALDIĞI YERDEN DEVAM ETTİ
Yaklaşık bir yılın sonunda tek başıma uzun mesafeleri gidebiliyordum. Artık yürümeyi öğrendiğime göre eğitimime kaldığım yerden devam edebilirdim. Daha hırslı ve öğrenmeye daha açıktım. Okul hayatım boyunca hiçbir şeyden yakınmadım. Yazları Laodikeia kazısına stajyer öğrenci olarak katılmaya başladım. Üçüncü sınıfta Erasmus programıyla bir yıllığına İtalya’ya gittim. Orada farklı deneyimlerim oldu. Türkiye’ye döndüğüm yaz ise İtalyan Kazı Heyeti ile birlikte Hierapolis Antik Kenti kazı çalışmalarına katıldım. Öğrencilik yıllarımda staj yaptığım Laodikeia Antik Kenti’nde uzun süre arkeolog olarak görev aldım. Yine bu yıllar içerisinde PAÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaya başladım. 2012’den beri ise Tripolis Antik Kenti’nde çalışmaktayım.

HOCALARA TEŞEKKÜR
Yaşama ve başarma azmiyle örnek olan Arkeolog Mehmet Aksu, desteklerini gördüğü o dönemin rektörü Prof. Dr. Hasan Kazdağlı, halen rektörlük görevini sürdüren Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek, Prof. Dr. Bilal Söğüt, Doç. Dr. Bahadır Duman, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Büyükkolancı, Yrd. Doç. Dr. Esengül Akıncı Öztürk, öğretim görevlileri Dr. Coşkun Daşbacak ve Mehmet Okunak, araştırma görevlileri Mediha Ayşem Sezgin ve Tunç Sezgin ile ailesine ve okul arkadaşlarına teşekkür etti.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı