REKLAMI GEÇ

Sadık Emre Çaputçu’nun anısına

Sadık Emre Çaputçu’nun anısına

Cesur Yürek Sadık Emre Çaputçu’yu 3 yıl önce bugün kaybettik. Yakalandığı hastalık mücadeleci ruhuna zerre etki edemedi ama, bedeni daha fazla dayanamadı. 7 Haziran 2015’te kaybettiğimiz Sadık Emre Çaputçu’yu Denizlihaber.com Ailesi hiç unutmadı, bundan sonra da unutmayacak.

Haber Merkezi / DENİZLİHABER / 7 Haziran 2018 Perşembe, 18:09

Seval Uysal, 26 Mart 2013’te Sadık Emre Çaputçu’yu haftanın röportajında ağırlamıştı. Özel yaşamını, hastalığını, mücadelesini, hayata bakış açısını ve her babayiğidin dile getiremediği Türkiye gerçeklerine bakış açısını içtenlikle anlatmıştı Sadık Emre Çaputçu.

Bu röportajı, Rahmetli Sadık’ın 3. ölüm yıldönümünde, anısına bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz.

İşte o röportaj:

Sadık Emre Çaputçu’yu bilirsiniz. DEGİAD Başkanı olarak tanıdık onu ve kısa süre içinde de toplumda sevilen bir sima haline geldi. Sözünü sakınmayan, konuşmaktan korkmayan, fişek gibi delikanlı. Basında çok sevilen bir STK başkanı, sosyal medyayı çok iyi kullanıyor, facebook ve twitter üzerinde tartışma platformu yaratarak, genç işadamları arasında bir kürsü kuruyor. Sadık Çaputçu bir süredir lenfoma ile de mücadele ediyor. 35 yaşında, henüz yolun yarısında… Sağlığına kavuşmasını umut ediyor, onun için dua ediyoruz. DEGİAD Başkanlığından istifa etti ve tedavi olmak için şehirden bir süreliğine ayrılacak. Ama onun kalbi hep burada, bu şehirde kalacak! Röportajı okursanız ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Buyurunuz efendim…

SEVAL UYSAL: DEGİAD başkanlık görevini neden bırakıyorsunuz?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Sağlık sorunlarım dolayısıyla uzun bir süre, sanırım en az 3-4 ay gibi bu kentte olmayacağım. Şu anda İstanbul görünüyor ama yurt dışı da olabilir. Bu, iyisiyle kötüsüyle bir süreç, bu süreçte dernek başkanlığında ısrar etmemek lazım. Derneğin işleyişi, bir sistemi, üye yapısı var. Kağıt üzerinde ismin yer almasına gerek yok! Tedavi bittikten sonra Allah’ın izniyle çıkar geliriz.

SEVAL UYSAL: Bir sakıncası yoksa söyler misiniz, sağlık sorununuz nedir?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Rahatsızlığım tıp dilinde lenfoma olarak adlandırılıyor.

SEVAL UYSAL: Sanıyorum uzun zamandır bu hastalıkla mücadele ediyorsunuz?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Yaklaşık üç seneyi geçti. Tıp çok gelişti, çok etkili ilaç tedavileri yapılıyor, ancak rahatsızlığı ciddiye almak lazım. Tedavi konusunda en ince ayrıntıya önem vermek ve dikkatli olmak gerekiyor. İnşallah sağlımıza kavuşacağız.

VEDA EDERKEN, TOPLUMA OLAN GÖREVİMİ YERİNE GETİRİYORUM
SEVAL UYSAL: Neden sessiz sedasız gidiş değil de, bir basın toplantısıyla başkanlıktan ayrıldığını duyuruyorsunuz? Bu bize bir veda mı?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Veda! Sonuçta görevi bıraktığım dönem olağanüstü bir dönem, sessiz sedasız gitmek olmaz. Başkanlığı bırakırken söyleyeceğimiz bir şey varsa bunu demeliyiz.

SEVAL UYSAL: Bir süredir söyleyeceklerinizi twitter ve facebook üzerinden paylaşıyordunuz sanırım. Bir tartışma platformu yarattınız ve iki örnek Tümsiad ve Müsiad başkanları üzerinden tartışmayı yürüttünüz. Neden?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: İnsanlar gerçek anlamda siyasi mesaj vermekten korkar oldu. Odalar ve dernekler “aman ilişmeliyim” “aman konuşmayalım” “ aman dertsiz başımıza bir iş almayalım” paranoyası oluştu. Ben her zaman oda ve dernek başkanlarının siyaset yapabileceğini söyledim. Çünkü siyaset hayatı, ekonomiyi, bizi yönetiyor. Ben niye yorum yapmamayım? “Konuşuruz kusura bakma” deme hakkımız oluyor. Bu nedenle MÜSİAD ve TÜMSİAD başkanlarının siyasete girmesini yadırgamadım aksine bana “siyasal konuşma, derneği siyasete sokma, görüş belirtme” diyenlere de güzel bir cevap oldu. Adam siyasete girmiş iyi etmiş, Allah yolunu açık etsin. Bu sadece iktidar kanadından değil, kendini muhalif olarak görenlerde de bu normal karşılanmalı. “Ben daha iyi yönetirim” diye ortaya çıkıyorsa alkışlanmalı.

SEVAL UYSAL: Bir dönem sizin de adınız geçti?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Evet! Belediye başkan adaylığı için teklif aldım. Siyaset soğuk baktığım bir alan değil, yapma niyetim de var. Ama şu dönem değil. Sağlık koşullarım buna uygun değil. Kaldı ki, siyaset her alanda yapılır. Siyasi aktörler sadece siyasetçi değildir. Sivil toplum alanında boy gösteren herkes siyasetin aktörüdür. Siyasetin aktörü olmaktan insanlar korkup, çekinip geri durmamalı. Böyle bir korku havası yaratıldı, bundan havayı yaratanlar faydalanıyor. “Aman sen girme, senin yerine biz yaparız” anlayışı siyasette kaliteyi düşürüyor. Bu yüzden meclisteki siyasetçilerin kalitesi ortada! Bir Zeyit Aslan, bir Kamer Genç çok mu yakışır işler yapıyor. Bir başbakan devlet adamlığına yakışır mı davranıyor? 15 yaşında bir çocuğu ağzına sakız yapıyor. Ayıp denen bir şey var! Bizim bin yıllık devlet geleneğimizi yansıtan devlet adamlığının ağırbaşlılığı bizi yönetenlerde var mı? Yok! Sen siyasete girmesen, siyasetten uzak durursan siyasetin böyle olmasına da razısın demek.


ODA VE STK BAŞKANLARI “İKTİDARI KIZDIRIR MIYIZ” KORKUSUYLA AÇIKLAMA YAPAMIYOR

SEVAL UYSAL: Oda başkanları siyasi bir açıklama yapamaz, eleştiremez algısı mı var?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Niye yapamasın canım? Böyle bir algı yaratıldı. Yani kardeşim siyaset bizi yönetiyor, senin ekonomini yönetiyor, sosyal hayatını yönetiyor her şeyini yönetiyor. Oda veya STK başkanısın açıklama yapmadan önce elli kere düşünüyorsun. “Şu söz kızdırır mı, bu söz başıma dert açar mı?” herkes bir korku içinde, herkes “Aman dikkat et” diyor. Ölümlü dünya anasını satayım n’olcak? Korka korka işte twitter kapanıyor.

SEVAL UYSAL: Twitterin kapatılması ne anlama geliyor?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Türkiye defacto olağanüstü hal yaşıyor. İktidar, darbe, komplo, yeniden milli mücadele gibi söylemlerle toplumun tamamını kucaklamadan sadece bir kesimiyle olağanüstü hali empoze etmeye çalışıyor. Seçim öncesi popülist çerçeveden de bakınca iyice pompalanmış bir olağanüstü hal görülüyor. “Tiwitter’i kapatırım, sosyal medya baş belası” gibi sözler, muhaliflerin hepsini suç örgütüyle yaftalamak, paralel devlet mevlet vesaire derken sonuç itibariyle başarısızlığını örtmek istiyor. Toplumun büyük çoğunluğunu göz ardı ediyor. Twitter’in kapatılması Türkiye için en büyük darbedir. Bizim burada sessiz kalmamız düşünülemez. Dolayısıyla işin çözümü sandıkta olacaksa, bizim gibi dernekler de görüşlerini açıklayabilmelidir. Dernekler hiçbir siyasi partinin etki alanında olamaz. Bizim derneğimizde de üyelerimiz kendi özgür iradeleri ile ayakta duran insanlardır. Ancak bizlerin yapısında muhalif bir gen var, çünkü STK muhalefet demektir, yalakalık yapmak için kurulmaz. Bugün belki birçok işadamı bu baskı ortamında susmayı tercih ederken, onların çocukları, yani Gezi nesli dediğimiz kesim sosyal medyada konuşuyor. Böyle bir süreçte benim susmam düşünülemez. Benim aldığım eğitim ve bizim üye profilimizin mayasına uymaz.

BİZ EN AZINDAN KONUŞMAYA ÇALIŞIYORUZ!

SEVAL UYSAL: Soralım o zaman sizin eğitiminiz ne?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: İlkokulu Denizli’de, ortaokul ve liseyi İzmir Amerikan Lisesi’nde okudum. Yeditepe Üniversitesi elektrik elektronik bölümünü bitirdim.

SEVAL UYSAL: DEGİAD’ın bir misyonu mu var?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Elbette. DEGİAD üyelerinin donanımlı olduğunu düşünüyorum ve öyleler zaten. Bu da bize bir misyon yüklüyor. Sivil toplum alanında bu tip misyonları üstüne alıp da konuşan, proje üreten vakıf, dernek sayısı bir elin parmağını geçmez. Diğer dernekleri eleştiriyormuş gibi görünsem de, DEGİAD’ın hakkını teslim etmeliyim. Belki biz de bir şey yapmıyoruz ama en azından konuşmaya çalışıyoruz kardeşim. Şu anda hiç kimse konuşamıyor, biz en azından konuşuyoruz o, önemli! Yeri geliyor sokağın ortasına pazar kurulmadan bir gün önce trafiğe açık yolun ortasına ertesi gün satacağı karnabaharları yığan pazarcıyı soruyorsun, yeri geliyor Denizli’deki otopark ve trafik sorununu soruyorsun. Yeri geliyor Denizli’nin kent olarak son 10 yılda niye gelişemediğini sorguluyorsun.

SEVAL UYSAL: Kaç dönemdir DEGİAD başkanlığı yapıyorsunuz, kaçıncı başkansınız?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: DEGİAD’da 11’ci, genel kurulda seçilip üst üste iki defa göreve gelen ilk başkanım. İkinci dönemin üçüncü ayındayız, nasip kısmet işte!

PATRONLAR KULÜBÜ DEĞİLİZ

SEVAL UYSAL: DEGİAD’ın farklı olduğunu söylüyorsunuz, nedir bu farklılık?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: DEGİAD, Denizli’nin kendi öz derneğidir. Denizli’de kurulan, şube olmayan, herhangi bir cemaatin, tarikatın veya herhangi bir siyasal görüşün odağında olmayan, kendi dinamiklerinden oluşmuş bir dernektir. Bu derneği kuranlar Denizli’nin iyi eğitimli, dünyayı tanıyan, gezmiş görmüş iş insanlarıdır. Kuruculardan sonra gelen jenerasyon da iyi eğitim almış, iyi yetişmiş, topluma faydalı olmaya çalışan insanlar. Biz patronlar kulübü değiliz. Sadece iş adamının çıkarlarını korumak için lobi yapan dernek havasında değiliz. Biz tamamen toplum odaklıyız. Çünkü gelişmiş toplum, gelişmiş birey, özgürlük demektir. Bunu yapmak için her şey eleştirel söylemlerle e eleştirel baktık, tavsiyelerimizi söyledik, konuştuk. Gerek iktidarın demokrasi karşıtı duruşunu eleştirel söylemlerle, gerek yerel yönetimle ilgili görüşlerimizi söyledik. Türkiye’deki son gelişmeler de bizim bunlara dikkatimizi vermemizi sağladı. Ankara odaklı bakar olduk. Çünkü Türkiye’nin gündemi, yerel gündeme inmemize fırsat bırakmıyor. Ancak biz TÜSİAD değiliz. TÜSİAD ekonomik raporlar yayınlar, politikaya etki edecek güçleri vardır. Biz Denizli ölçeğinde toplumun, kentin gidişatını gözlemleriz ve buna müdahil oluruz. Önceliğimiz kentsel kalkınmadır, Denizli gelişmekte olan ve çok eksiği olan bir kent olarak bakıyoruz.

KALDIRIM YAPIP ARABALARI ÜSTÜNE PARKETTİRİYORSAN “BAŞARILIYIM” DİYEMEZSİN

SEVAL UYSAL: Yerel seçim, genel seçim havasına girmiş görünüyor mu?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Muhakkak, Bu bir süredir böyle. Yerel seçimler kurtuluş savaşı, darbe marbe gibi havaya büründürülsün ki işi adaylara bırakmayalım. Seçmene “Bizim liderimiz güçlü” imajı verilmek isteniyor. Gelişmiş ülkelerde yerel seçimler “Adayın iyi mi kötü mü, bu işi en iyi kim yapar, projeleri neler, kim daha toplumcu, kim daha hukuka saygılı?” bunun üzerinden gider. Türkiye istisnai bir durum yaşıyor. Yolsuzluklar.

SEVAL UYSAL: Genç işadamları bütün bu sürece nasıl bakıyor?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Kendini demokrat sayan, sadece kendisini, eşini dostunu, işini düşünen,”nüfuzlu insanlarla yakın olma, işini yürütme” gibi dar çaplı düşünmeyen, hakikatten demokrat genç insanlar bu tür olaylara üzülerek ve kınayarak bakıyorlar. Gezi olaylarında milyonlarca insan sokaktaydı. Denizli’de de çok sayıda işadamı sokağa çıktı. “Üç çocuk yap, şu diziyi izleme, şunu yeme içme! Herkes “Yeter” dedi. Toplum mühendisliği 2014’te çalışmaz. Bizim üyelerimiz de toplum mühendisliğin çalışmayacağını bilip de, kendi hakkını ve özgürlüğünü sonuna kadar savunmaya hazır insanlar.

90 KUŞAĞI ÇEVRESİNİ VE DÜNYAYI İYİ OKUYABİLİYOR

SEVAL UYSAL: DEGİAD’ın üye yaş ortalaması nedir?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: 25-45 arasındaki insanlar. 90 kuşağı ağırlıklı diyebiliriz. Türkiye’de artık bu kuşak var ve bu insanlar, iyi eğitim almış ve teknolojiyi kullanmayı iyi biliyor. İnterneti sosyal medyayı kullanıyor, sorgulayan okuduğu şeyi irdeleyerek okuyan, idrak yeteneği yüksek bir nesil var. Bu insanlar kayıtları, tapeleri, görüntüleri haberleri izleyip d, bu olayları, yolsuzlukları, pisliklerin olduğunu çok iyi biliyor. Bunu kanıtlama yeteneğine de sahip bu insanlar. Tapeler montaj deniliyor hikaye! Montaj olmadığını kendileri de biliyor.

SEVAL UYSAL: Sosyal medya üzerinden yaptığınız tartışmalar da keskin dalışlarınız oluyor, bu söylemleriniz insanlara sert geliyor mu? Sosyal medyaya ne kadar zaman ayırıyorsunuz?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Zaman zaman sert sözlerim oluyor ancak burada şahsi görüşlerimi sergiliyorum. Çok sert olduğu zaman da “Kusura bakma” demeyi bilirim. Bugün sosyal medya günün her saatinde kullanılan bir alan ve artık nefes almak gibi bir şey.

BASIN VE STK’LAR BASKI ALTINDA

SEVAL UYSAL: Sosyal medya neden bu kadar önemli oldu?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Çünkü; halka sadece sandıkta konuşma hakkı verilirken, sosyal medya sayesinde istediği zaman konuşabiliyor. Medyanın işlevini aldı ve insanlar için serbest kürsü, platform yarattı. Sosyal medya önemli çünkü; basın ve STK’lar baskı altında. Sosyal medya patlaması sosyolojik bir sonuçtur. Gezi olaylarında sosyal medya kullanıcıları arttı. Twitter yasağında da böyle oldu, kullanıcı sayısı artıyor. Yasaklar her zaman yasaklanan şeyle ilgili daha fazla merak uyandırır, buna Streisand etkisi deniyor.

SEVAL UYSAL: Yerel seçimleri nasıl görüyorsunuz?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Denizli’nin kronik sorunlardan hiç biri çözülmedi. Trafik, otopark, hava kirliliği çözülmedi. Belediyecilik faaliyeti diyorsanız bir Eskişehir’e gidin, bir Gaziantep’e, bir Kayseri’ye gidin ve yapılanları görün. Denizli son on yılda hem rakamsal iktisadi anlamda o şehirlerin çok gerisinde kaldı. Türkiye ölçeğinde büyüdü, Türkiye ne kadar büyüdüyse o kadar büyüdü. Denizli farklı bir başarı hikayesi yazmadı! Üç dört tane köprülü kavşak yapmış yıllardır bu söyleniyor. Avrupa’da bir yerde köprülü kavşak yapılsa bunun açılışını bile yapmaz adam. Bu bildiğimiz fen işleri çalışmasıdır, yapılır ve biter. Park yapıldı iyi güzel, elde avuçta yeşil alanlık birkaç potansiyel vardı zaten yapmak gerekiyordu. İyi övünsün de, öyle vizyon kent deyip abartmayalım. Asfalt belediyeciliği hala, kavram bu! Yol yapalım, kaldırım yapalım. Kaldırım yapıp da arabayı üstüne park ettiriyorsan “başarılıyım” diyemezsin. Otopark yapıyor musun, trafik mühendisliğini uygulayabiliyor musun mesele bu! Bir de buna büyükşehir olmanın yarattığı sorunlar eklenecek. İlçelerin ücra köşeleri çok geri, hizmet bekliyor, çöp tenekesi bile yok. Medeniyet geri. Buraya bırakın büyükşehiri şehircilik kültürünün götürülmesi gerekiyor. İnsanların o kültürle eğitilmesi lazım. Yatırımlar ve kaynakların iyi kullanılması lazım. Seçim AK Parti ve CHP arasında geçiyor. Seçimi alanın büyükşehir kaynakları olacak, o kaynağı nasıl kullanacak önemli olan bu! 10 sene bu şehri Ak Parti yönetti, yaptığı işin niteliğinden şikayetçiyim. Yapılan işin kalitesi ortada, farklı bir yönetim anlayışına, muhalefete şans verilmesi gerektiğine inanıyorum. Gaziantep’i, Kayseri’yi de Ak Parti yönetiyor, Denizli’de o ayarda olsaydı, bir başarı hikayesi yazsaydı bunları konuşmazdım.

SEVAL UYSAL: Anladığım kadarıyla Denizli’den gideceksiniz ama gözünüz ve aklınız Denizli’de kalacak gibi görünüyor?
SADIK EMRE ÇAPUTÇU: Burası benim doğduğum ve doyduğum yer. Benim şehrim, gelişmesini istiyorum. Beton, asfalt gelişimi var ama beton asfalt gelişimi de nitelikli değil. Bunu kullanan insanlar o şehir kültürünü alamıyor. Mesela Bağbaşı’nda yol yapıldı, yaya geçidi dahi yok. Trafik güvenliği yok, hatta eskisinden daha kötü, emniyet şeridi yok. Bunu gördükçe çok üzülüyo

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı