REKLAMI GEÇ

CÜMLEYİ KUR AT DENİZE, BALIK BİLMEZSE…

17 Ağustos 2020 Pazartesi

Malum hem ağustos böceklerinin sıcaktan kendini saza söze vurdukları, hem de eprimiş bir donun neresinden çıkacağı belli olmayan pörtlemiş kaba etler misali bir salgının hala içinde debelendiğimiz gevşek karantinalı günlerdeyiz hala ama ben maviyle vuslatı daha fazla geciktiremedim!

Azami izole bir barınma ve seyreltik saatlerde maviyle kavuşup, derişik saatlerde terk etme formatında, ıslak olmadığım zamanlarda maske-mesafe-temas etme üçlemesini uygulamak suretiyle köpüklü yaz sonu zamanlarımı yaşıyorum cennetim dediğim bahçede.

Şort-Terlik-Tişört (ŞTT)  takımyıldızını üstüme geçirerek sade ve koyu bir kahve lezzetinde gün doğurup, gün batırmak vazifesini itinayla eda ediyorum sektirmeden de,  bir bedenimi sektiriyorum mavinin üstünden, bir ruhumu. Bir kaç sektirme neticesinde buluşuyorlar, mavi tepside tazecik bir denizkızı elinden sunulmuş sade kahve ile bir bardak çelik su misali. Nasıl kıymetli bir buluşma aylardır yüz metrekarenin içinde ayrı düşmüşler için!

Çok muhabbet tez ayrılık getirir derler, öyle oldu hakikaten. Ruhum bedenden ayrı düştü.

Yeri gelmişken, boşanmalar da artmış bu garip dönemde yüz, iki yüz metrekarelerin içinde ya fazla muhabbetten ya da mecburi dip dibe yaşama neticesinde birbirini gerçekten tanıyıp, hiç muhabbet etmemekten dolayı! Ne acayip değil mi yahu, yirmi yıldır aynı evde aslında birbirini tanımadan yaşamışsın, tanıyorum sandığın kişiyle yaşadığını sanmışsın meğer öyle değilmiş!

Çok acayip!

Hep diyorum aynı evde yaşamak aşkı öldürür diye, ahanda doğru çıktı!

Nüfus patlaması olacak salgında diyorlardı, dava patlaması oldu, nüfus planlaması da bu sayede gerçekleşti kendiliğinden.

Neyse, ne diyordum hah bedenle ruh bir kavuş bir kavuş ayrılamadılar mavi tepside.

Şükür kavuşturana.

Öyle memnun mesut kendimle kavuşuk, yapışık yaşadığım günlerde okuduğum OT edebiyat-mizah dergisinde Başak Buğday’ın Ihlamur Günlükleri köşesi ile karşılaştım. Bir deyişle hani şiir düzyazının fazlalıkları atılmış halidir ya, Başak da düzyazının fazlalıklarını kırparak kestirmeler, aforizmalar diyebileceğimiz, kafaya, yüreğe donk diye atıldığında travma yaratan cümleler yazıyor ve bu köşede paylaşıyor.

Bazen uzun uzun anlatıyorsun da, kısa kısa anlamıyorlar ya, işte o zamanlarda altın vuruş niyetine kullanılsın diye zannımca yazılmış bunlar. Birkaç ağır dozu buraya aldım, cebinizde bulunsun hazır şırıngaya çekili vaziyette!

*Unutamasam da, affedebilirim sanmıştım. Ne büyük yanılgı!

*Konuşmak sadece bilgi değil, cesaret de ister bazen.

*Kardeş doğmak değil, kardeş kalmaktı mühim olan.

*Hiç kimse kendini yalnız hissettiğinde, arayacak kimsesi olmadığını görüp, ölmüş olan dedesinin rehberden silemediği numarasını aramak zorunda kalmamalı.

*Laftan, sözden anlamıyorsa o gönül, susmak bizi koruyan tek silahımızdır.

*Mahalle maçı değil ki, gönül bu. Adam eksik diye, girilmez!

Cümleyi kur at denize, balık bilmezse alık da bilmez, olsun siz bilirsiniz bazen o yeter!

Hani Özdemir Asaf’ın aşırı doz konsantre şiirleri gibi;

 YÖN

Sen bana bakma

Ben senin baktığın yönde olurum.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı