REKLAMI GEÇ

İNSANA GİRMEK

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Eflatun bir sabâ makamıyla uyanmış, mahmur gözlerle bayramlıklarını giyinmiş, yıkanmış, paklanmış ıssız sokak, bıçak acemisi, kan akıtma sevdalısı ellerce bir anda ibadet kisvesine bürünmüş bir katliamın sahnesi olmuş, kırmızıya boyanıvermişti. Zavallı sokak, bir yandan gözlerini kapatıyor kırmızıdan bulanmamak için, bir yandan kulaklarını tıkıyordu kasap bozmalarının elinde can çekişen hayvanların böğürtülerini duymamak için. Hasbelkader ipini koparabilmiş bir dana, canhıraş bağırtılarla koynuna sığınmaya çalışıyor, sokağın elleri ona uzanamıyordu. Daha ilk dakikalardan itibaren deri, et ve aceleci mangal kokusu burnunun direğini yıkıyordu.

Çocuklar, gelenek, görenek safsatasıyla yarısı yüzülmüş bir koyunun paçasından tutmaya zorlanıyordu. O çocukların karabasanları kimsenin umurunda değildi. O gece altına kaçırdığında bir de üstüne dayak yiyecekti, kimse bunu sabah yaşadığı travmaya bağlamayacaktı.

On iki ay taksitle sevabını kredi kartından geçen Mehmet Efendi, çocuklarının rızkıyla günaha girdiğinin farkında değildi. Çocukların kitaplarını alamamıştı ama olsun içi rahattı.

Hürrem Hanım, pencereden duasını göndermiş, içeri kaçmış, kime hayvanın neresini vereceğini düşünüyor, iki kişiden fazla isim bulamıyordu. Apartman görevlisinden, şoförüne kadar herkes kurban kesiyordu. Çaresiz günler öncesinden boşalttığı dipfrizini dolduracak, bir yıl boyunca tüketecekti. Halbuki yeni gut teşhisi konmuştu kendisine ya, neyse artık bol bol misafir ağırlardı. Oh iyi ki bu yıl da kurban kesmişti, cennete bir adım daha yaklaşmıştı, şükürler olsundu.

Keratin kokulu kırmızı gün boz bir kahveye dönüştüğünde, evlerde stoklanmış etler, bahçelere gömülmüş sakatatlar, camilere bağışlanmak üzere bekleyen deriler, yorgun bedenlere huzur veriyordu. Bu sentetik huzur dar alanda parlayıp dururken, memleketin bir ucunda bir çocuk açlıktan ölüyordu. Aylardır işsiz olan bir adam, bayram günü canına kıyıyordu. Yuvalarda bir öksüz çocuk, et yemek değil, anne demek istiyordu.12 yaşındaki Zeynep, bir koyuna satılıyordu dedesi yaşında bir adama ve dar alanda kesilen koyunun bir ayağı bile onu kurtarmaya yetmiyordu.

O esnada bir geniş yeşil alanda yirmi daireli bir apartmanın kocaman yürekli sakinleri, danaya girmek yerine insana giriyordu. Aralarında birer koyun parası toplamışlardı. Apartman görevlisi hanımın eşi, aylardan beri iş bulamamıştı ve çocukları hastaydı. Topladıklarını bir zarfın içinde kendisine teslim ettiler. Uğraşıp didinip ona iş buldular. Çocuk tedavi edildi ve o ailenin bayramı, bütün apartmanın on bayramına bedel oldu.

İnsanlıktan çıkmadan, insana girmek gerek…

RÜYA YORUMU
Bakma suslu puslu giyindiğime
dilsiz isyanlarım var benim.
Ortalık laflar çok kalabalık
kıyımda yetiştirdiğim,
tenha cümlelerim var benim.
Cılız filiz kelimelerim,
çakır çakıl harflerim,
günaydınlı öykülerim var benim.
Beyaza kara basan kabuslarım
toprağa umut eken hayırlı rüyalarım var.
İçim içime dar.
Kırılan kol kangren olmuş,
saklayamaz artık yenim.
Kral çıplak dedi küçük yeğenim,
ben de demeliyim,
sen de,
o da,
biz de,
siz de….
siz diye bir şey var mı?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Göksel Altınışık   -  Bağlantı 28 Ağustos 2017, 12:51

Işte böyle bayramlar yaşansa ve yaşatılsa … aç kalmasa açıkta kalmasa… çok güzel dile getirmişsin… Her zamanki gibi…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı