REKLAMI GEÇ

YOL YAZILARI NEREYE ÇIKAR?

2 Haziran 2021 Çarşamba

Yeşil yollarımın üstünde acemi sevdaların mottoları yazar bazen. Kendince mottodur beki de aslında dilektir. Asfalta yazınca silinmeyecek zannederler o püskürtmeli boyalar.

İnanıcaksın” yazıyordu birinde mesela yazım hatası ile. Demek ki inandığı şeyin yanlış olduğunu bilinçaltı doğruluyordu. İnanmıştı yazarken illa olacağına ne istiyorsa artık! O kadar kuvvetle yazdığı kuvvetli inancın harekete geçmeyince asfalttaki yazının yağmurla, karla, rüzgârla silinmesi gibi yavaş yavaş silinip söneceğini bilmiyordu henüz, öğrenmemişti. Her inandığının da mıh gibi yüreğine çakılacağını sanıyordu. İnsanın tecrübe ile öğrenen bir yaratık olduğunu, inanç denen şeyin yönünün değişebileceğini de öğrenmemişti daha. Her inandığı gerçekleşince her zaman mutlu olunmayacağını da öğrenmesine vakit vardı belli ki.

Niyet azalması diye bir kavramdan muhtemel haberi bile yoktu. Bir de aşk denilen hastalığın pek uzun sürmeyeceğinden ama arazlar bırakacağından… Ve hastalığı atlattıktan sonra aynı hastalığa yeniden yakalanacağından hem de kendini çok dikkatle sakındığını sandığı anlarda…

Hemen yanına da bir başka bir acemi sevda sahibi “Elbet bir gün…” yazmıştı kırmızı ile püskürterek. Buncağızım yolu ikiye bölen refüj betonlarına yazmıştı ve doğa olaylarına daha dayanıklı olmuştu böylece. Yani umudu ayaklar altına almamak gerekti. Umudun başı dik gözleri ileride olmalıydı ki kimse ve hiçbir şey silemesin, yok edemesin. Umudu hayatın gözüne gözüne sokmalıydı ve hiç göz önünden, yürek içinden ayırmamalıydı. Çok bilinçli olmasa da içten içten hiss-i gablel vukû ile biliyor olmalıydı umudun yürek gıdası olduğunu ve o olmazsa hayatın da anlamından eksildiğini… İlla ki biliyor olmalıydı…

Uzunca zaman sonra gözüm maviye değdiğinde, ahşap tırabzanlı verandaları begonvile boyanmış, kiremit damlı taş evlerle gönlüm şenlendiğinde aynı umudu ben de maviye yazmak istedim beyaz köpüklerle “ Elbet bir gün…”

Bu yarım cümleyi yarım kalmış belki ama tükenmemiş umutlarla tamamlansın diye koyuyorum şuraya. Yanına bir güzel yasemin kokulu mum yakıyorum. Dilediğinizce ekler, uzatırsınız Haziran’ın tembel rehavetine kapılmadan.

Çünkü zaman rehavete kapılma zamanı değil.

Çünkü zaman kış uykusundan, kuş uykusuna geçme zamanı.

Çünkü zaman al gözüm seyreyle gerçekleri zamanı.

Çünkü zaman kokusunu duyduğumuz bozulmuş düzenleri çöpe atma zamanı.

Kulaklarımızı, gözlerimizi, anlık çözümlerimizi bırakıp, yüreğimizle duyup, görme ve koklama zamanı.

Maviye beyazla yazılan umutlar her yerden görünür.

Fakat umut, içine birazcık gayret koymazsan, susuz kalan çiçekler gibi bir süre sonra çürür.

Yangına su taşıyan karınca misali, niyetimiz belli olsun!

Vazoda çiçek değil, çiçekli bahçe ise dileğimiz o zaman tekil değil çoğuldur cümlelerimiz.

Mavinin yamacında bir beyaz evse bile kişisel hayalimiz, neden mavinin kıyısında bir begonvil kokulu köy olmasın yerleşkemiz beyaz evlerle bezediğimiz?

Bırakın tutsak kalmasın rüyalarımız uykularımızın içinde.

Rüyaların gerçekleşmesi için önce uyanmak gerek.

Mavi bir günaydın, beyaz köpüklerle yazılmış umudun habercisidir.

 MAVİ CÜMLE

Kalkarken masadan,

bir mavi cümle bıraktım

beyaz örtünün üstüne.

Aldı onu gözlerine taktı,

içine yüreğinden kırmızı kattı,

benim gülüşümden menekşeler havalandı.

Kırmızı az kaldı, mavi çok!

Irmaklarca huzur,

deniz oldu, okyanus oldu kabardı.

Yükseldi  yağmur doldu yüreğine.

Mavi sarıya sevdalandı.

Öpüştüler, damla damla,

zümrüde kesti aşk.

Dünyada umut dalgalandı

yeşil yeşil…

Bir mavi cümleyle başladı her şey…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı