REKLAMI GEÇ

EĞİTİMDE DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR (II)

13 Şubat 2019 Çarşamba

PISA testlerinin arkasındaki isim Andreas Schleicher, başarılı bir eğitim sistemini yarattığı düşünülen en büyük mitler (söylentiler) ile ilgili olarak yaptığı araştırmada ilginç tespitler yapmış.

Geçen hafta birinci bölümünü yayınladığımız araştırmanın devamında ise şu hususlara yer verilmiş.

1. Adalet için kapsamlı sistemler, yüksek sonuçlar için akademik seçim
Seçici olmayan ve kapsamlı bir sistemin adalet ve eşitlik sağlamak için tasarlandığına, akademik seçiciliği olan bir okul sisteminin ise kaliteyi ve mükemmelliği hedeflediğine dair bir geleneksel düşünce bulunuyor.
Ancak uluslararası karşılaştırmalar, eğitimin kalitesi ile eşitlik arasında bir tezatlık olmadığını gösteriyor. En yüksek performans gösteren eğitim sistemleri her ikisini de birleştiriyor.

2. Dijital dünya, yeni konular ve daha geniş bir müfredat gerektiriyor.
Globalleşme ve teknolojik değişim, öğrencilerin bilmesi gereken şeyler üzerinde çok önemli bir etkiye sahip.

Google’da bu kadar çok içeriğe ulaşabiliyorken, rutin beceriler dijitalleşiyor ve meslekler hızla şekil değiştiriyorken, odaklanmamız gereken şey insanların yaşam boyu öğrenen olmalarını sağlamaktır.

Kısacası modern dünya bizi artık sadece bildiğimiz şey ile değil, bildiğimiz şeyle ne yaptığımızla ödüllendiriyor.

En yüksek performans gösteren eğitim sistemlerinde müfredat, ne aşırı geniş ne de aşırı yoğun.

Pek çok ülke, yeni konularla okul müfredatlarını genişleterek bu değişimi eğitim sistemlerine yansıtıyor. Ekonomik krizle birlikte güçlenen en güncel trend, öğrencilere ekonomik beceriler öğretmek oldu.

Ancak PISA sonuçları, ekonomi eğitiminin kapsamı ile ekonomi okur yazarlığı arasında bir ilişki olmadığını söylüyor. Hatta PISA’nın ekonomi okur yazarlığı değerlendirmelerinde en yüksek performansı gösteren öğrencilerin olduğu eğitim sistemlerinde hiçbir şekilde ekonomi okur yazarlığı öğretilmediği, bunun yerine en büyük emeğin yoğun matematik becerilerinin geliştirilmesine harcandığı ortaya çıktı.

Genel olarak en yüksek performans gösteren eğitim sistemlerinde müfredat, ne aşırı geniş ne de aşırı yoğun. Bunun yerine, çok iyi ve çok yoğun bir şekilde öğretilen birkaç şey ile titizlikle hazırlanmışlar.

3. Sadece doğuştan yetenekli olanlar başarılı olur.
Pek çok eğitim psikoloğuna göre öğrenci başarısı temelde kalıtsal bir zekanın ürünüdür, çok çalışmanın değil.

PISA verileri de bu yanlış inancı ortaya çıkarıyor: Batı dünyasındaki öğrencilerin belirgin bir oranı, matematik ve fende başarılı olmak için çok çalışmaya değil şansa ihtiyaçları olduklarını söylüyor.

Çin’deki bir güzel sanatlar akademisine giriş için, öğrencilerin teslim ettiği çalışmalar inceleniyor.

Öğretmenler, daha az yetenekli görünen öğrencilere daha yüksek seviyelerde başarı göstermeleri için baskı yaptıklarında suçluluk hissedebiliyorlar, çünkü bunun öğrenci için haksızlık olduğunu düşünüyorlar.

Hedefleri daha çok, her öğrencinin, sınıflarındaki öğrencilerin ortalamasına ulaşmalarını sağlamak oluyor. Yani Finlandiya, Singapur ve Şangay’daki gibi yüksek evrensel standartlara ulaşmak değil.

Öğrencilerin okul notları ile PISA’daki performansları arasındaki bir karşılaştırma, öğretmenlerin düşük sosyo-ekonomik gruptan gelen öğrencilerden daha az beklenti içinde olduklarını gösteriyor. Ayrıca bu öğrencilerin ve ailelerinin de daha düşük beklentileri olabiliyor.

Bu, eğitim sistemlerinin taşıması gereken çok ağır bir yük. Ve okul sistemleri, bütün çocukların çok yüksek düzeylerde başarı gösterebileceği gerçeğini kabul etmedikleri sürece en iyi performans gösteren ülkelerin başarı seviyelerine ulaşamayacaklar gibi görünüyor.

Finlandiya, Japonya, Singapur ve Hong Kong’da öğrenciler, aileler, öğretmenler ve toplumun büyük bir kesimi, bütün öğrencilerin en yüksek standartlarda başarı gösterebileceği inancını paylaşıyor.

Bu sistemlerdeki öğrenciler, sürekli olarak şunu söylüyor: Eğer çok çalışırsak, üstün olmamız konusunda bize destek olan öğretmenlerimizi haklı çıkarabiliriz.

Bazı en yüksek performansları gösteren ülkelerde gözlenen en ilginç modellerden biri de, öğrencilerin farklı türlerdeki ortaokullara akın ettikleri bir sistemden kademeli olarak vazgeçmeleridir.

Bu ülkeler bu değişimi, ortalamayı esas alıp yeni standartları bu seviyeye çekerek gerçekleştirmedi. Bunun yerine seviyeyi yükselttiler ve daha önce sadece elit öğrencilerinin ulaşmasını bekledikleri standartlara bütün öğrencilerin ulaşmasını zorunlu kıldılar.

Sonuç olarak, bu eğitim sistemlerinde evrensel yüksek beklentiler sadece bir “mantra” değil, bir gerçek.

Evet, OECD Eğitim Direktörü Andreas Schleicher eğitim ile ilgili doğru olarak bilinen bazı konular hakkında bu tespitleri yapmış.

Dikkatimi çeken iki konu oldu.
1- Başarılı eğitimin yolu İYİ ÖĞRETMEN yetiştirmekten geçer.
2- Başarısız öğrenci yoktur. Her öğrencinin ilgi ve ihtiyacına uygun eğitim ortamları hazırlanırsa başaramayan öğrenci olmaz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı