REKLAMI GEÇ

KÖY ENSTİTÜLERİ

17 Nisan 2019 Çarşamba

 

Osmanlı Devleti bir din-tarım toplumuydu. Osmanlı Devleti’ne matbaa bulunuşundan 327 yıl sonra gelmişti. Cumhuriyet kurulduğunda ülkede okur-yazar oranı yüzde 5’ler düzeyindeydi.

Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun yüzde 80’ni köylerde yaşıyordu. Köylerde okul ve okur-yazar yoktu.

Cumhuriyeti kuran Atatürk, din-tarım toplumundan, çağın değerleriyle donanmış, uygar bir toplumun yaratmayı hedefledi. Cumhuriyetin, kurumsallaşması yukarıdan aşağıya gerçekleştirilen devrimlerle sağlandı. 1930’lara gelindiğinde devrimler yapılmıştı. Devrimlerle amaçlanan toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sosyal dönüşümler büyük oranda tamamlanmış, Cumhuriyetin kurumsallaşması büyük oranda tamamlanmıştı.

Atatürk’e göre Cumhuriyetin ve devrimlerin yaşayabilmesi, uygarlık düzeyinin yakalanabilmesi ancak halkın Cumhuriyete ve devrimlere sahip çıkmadı ile mümkündü.

Bu da ancak yurttaşların, eğitimli olmaları, hak ve sorumluluklarını bilincinde olmaları, özgür iradeleriyle karar verebilmeleri, oylarını özgür iradeleri ile kullanabilmeleri ile mümkündü.

Bunun için da acilen nüfusun yüzde 80’nin yaşadığı köylerde yaşayanların eğitim sorunlarının çözülmesi, köyün ve köylünün değip dönüşmesi gerekiyordu.

Yolu, suyu ve okulu olmayan, yoksulluk içinde kıvranan köylünün, eğitim sorununu, sıradan eğitim politikaları ile çözmek olanaklı değildi. Özgün bir eğitim modeline ihtiyaç vardı.

İsviçreli büyük eğitimci Johann Heinrich Pestalozzi, eğitimi herkes için temel bir insan hakkı olarak gören, sevgiyi ve öğrenciyi temel alan, özellikle de kimsesiz ve yoksul çocukların eğitimini öngören bir eğitim sistemi geliştirmişti.

Atatürk, Eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’u, Pestalozzi eğitim sistemini incelemek üzere İsviçre’ye gönderdi. Tonguç 6 ay İsviçre’de kaldı. Okulları ve okullarda verilen eğitimi yerinde inceledi. Ülkeye döndü. Atatürk’ün emriyle, İsmail Hakkı Tonguç, 3 Ağustos 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Tonguç’tan, köy çocuklarının eğitim sorununu çözecek özgün bir eğitim modeli geliştirilmesini istedi. Tonguç, hızla ekibini oluşturdu ve hemen çalışmaya başladı. Bu kapsamda ilk iş olarak Temmuz 1936’da da Eskişehir’e bağlı Mahmudiye’de eğitmen kursu açıldı. Askerliklerini çavuş ve onbaşı olarak yapanlar arasında, yetenekli olan köy çocukları seçilerek eğitmen kursuna alındılar. Kursu bitirenler, hemen köylere gönderildiler.

11 Haziran 1937 tarihinde 3238 sayılı Köy Eğitmenleri Yasası çıkarıldı. Eğitmen okulları kuruldu. Okullarda hızla eğitim ve öğretime başlandı. Okulları bitiren eğitmenler, köylere atandılar. Köy çocukları eğitilmeye başlandı.

Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’nın hastalanarak görevinden ayrılması üzerine, daha önce ilköğretim genel müdürlüğü yapmış, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yurt dışında çeşitli görevlerde bulunmuş, deneyimli bir eğitimci olan Hasan Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı’na getirildi.

Yücel ve Tonguç, Atatürk’ün, 7 Temmuz 1927’de İstanbul’da öğretmenlere hitap ederken: “Muallimler, her vesileden istifade ederek, halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halka, muallimin çocuğa yalnız alfabe okutan bir varlıktan ibaret olmayacağını anlatmalı,” dediği, eğitim anlayışını temel alarak özgün bir eğitim projesi olan, Köy Enstitüsü Projesi’ni geliştirdiler.

Milli Eğitim Bakanı Yücel ve Tonguç tarafından hazırlanan, köyü ve köylüyü değiştirme ve dönüştürme projesi Köy Enstitüleri Yasa Tasarısı, Meclise sunuldu. Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, Tasarı’nın Meclis’te görüşülmesi sırasında, Tasarı’yı sahiplendi. Yasalaşması için büyük çaba sarf etti.

Tasarı, “17 Nisan 1940 günü Mecliste oylamaya katılan “278” milletvekilinin oyuyla kabul edildi ve yasalaştı.

Köy Enstitüsü Yasası’nın “1. maddesinde Köy Enstitüleri’nin amacı: Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmektir.” 6. maddesinde: “Köy Enstitüleri’nden mezun öğretmenler, tayin edildikleri köylerin, her türlü eğitim ve öğretim işlerini görürler. Ziraat işlerinin fenni şekilde yapılması için bizzat meydana getirecekleri örnek tarla, bağ, bahçe, atölye gibi tesislerde köylülere rehberlik ederler. 11. maddesinde: “öğretmenlere istihsale yardımcı aletler, ıslah edilmiş tohum, çift ve irad hayvanları, cins fidan gibi istihsal vasıtaları devletçe parasız verilir. 12. maddesinde: öğretmenin ve ailesinin geçimine, okul talebesinin ders tatbikatına yetecek miktarda arazi tahsis edilir”  deniyordu.

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, tasarının Meclis’te görüşülmesi sırasında yaptığı konuşmada Enstitüleri’nin amacını: “Bizim arzumuz köylüyü şehre akın eder hale getirmek değildir. Onların müstahsil, kendi tarlasında ve muhitinde kuvvetli yapmak ve istihsal kabiliyetini artırıp memleketin sosyal seviyesi kadar ekonomik seviyesini de yükseltmek olacaktır” diye açıklar.

Köy Enstitüleri ile yalnızca köy çocuklarına eğitim verilmeyecekti. Eğitimle birlikte aynı zamanda köyün ve köylünün değiştirilip dönüştürmesi de amaçlanıyordu. Okulların Kuruluş Yasası ve amaçları gereğince: Bu okullara yalnızca köy çocukları alınacaklardı. Okullardan mezun olanlar, köylerine döneceklerdi. Köye giden öğretmenler, Eğitim ve öğretimin yanında, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve devrimlerle amaçlanan çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda köyün ve köylünün değişip dönüşmesine öncülük edeceklerdi. Köy Enstitüleri’nin müfredat programları, yönetim ve örgütlenmeleri, bu amaca göre planlanmıştı. Köylerde yaşayanların çok yoksul oldukları göz önüne alınarak, okullar yatılı öğretim yapacak şekilde planlandılar.

Birçok olanaksızlıklarla rağmen bu okullarda yetişen gençlerin köylerdeki çalışmaları bazı çevreleri rahatsız etmeye başlamıştı. Çünkü toplumda değişiklik başlamıştı. Halk her söylenene inanma yerine sorgulamaya başlamıştı. Öğretmenler görevlerini yapıyordu. Sorgulamayı öğrenmişlerdi.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde yaşanan bir olay bu gençlerin nasıl yetiştirildiklerine dair iyi örnekti.

Yer; Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü…
Günlerden Cumartesi…
(Cumartesi günleri toplantılar yapılır öğrenciler düşüncelerini ifade eder, tartışmalar yapılırdı)
Bir öğrenci toplantıda söz alır ve okul müdürüne sorar;
– Bu okulda ayrıcalık yapılır mı? (Çünkü onlara ayrıcalık yapılmadığı, yapılmayacağı, eşitlik öğretilmektedir)
Okul Müdürü Rauf İnan cevaplar:
– Hayır.
Öğrenci sorularına devam eder;
– Fakat okulumuzu ziyarete gelen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye niçin özel yemek verdiniz?
– Evet, İsmet İnönü bizim Cumhurbaşkanımız ama biz özel yemekleri Cumhurbaşkanı olduğu için değil, şeker hastası olduğu için verdik. Sizin içiniz de de perhizi olanlar var. Nasıl onlara farklı yemek çıkarıyorsak, Cumhurbaşkanına da çıkardık.
Öğrenciler bu açıklamayı kabul eder ve soru işaretleri ortadan kalkar.
Bizimde eski köy enstitüsü olan Gönen Öğretmen Okulu’ndaki öğrencilik yıllarımızda hastalanıp revirde tedavi gören arkadaşlarımız için okul doktorunun önerdiği yemekler pişer, revir nöbetçisi olan öğrenci tarafından yemekler arkadaşlarımıza götürülürdü.
Bu okullardan rahatsızlık duyan kesim bu işin bir an önce durdurulması gerektiğini düşünür ve harekete geçer.

Önce; 9 Nisan 1947 tarihinde çıkarılan bir yönetmelikle öğrencilerin yönetimde söz sahibi olmalarına son verildi. Ders dışı çalışmaları kısıtlandı.

9 Mayıs 1947 günü yayınlanan bir yönetmenlikle, okullarda karma eğitime son verildi.

20 Mayıs 1947 günü yayınlanan bir genelgeyle ile Enstitülerin kitaplıklarında sakıncalı görülen kitaplar ayıklandılar ve yakıldılar.
5012 ve 5210 sayalı kanunlarla köylünün okul yapımına katılımına, son verildi.

1948 yılı başında “Eğitmen Yetiştirme Kursları” kapatıldı.
Enstitülerde izlenen programlar öteki okullarınkine dönüştürüldü, iş eğitimine (uygulamalı eğitime) son verilir.”  
Böylelikle bu okulların içleri boşaltılır. Kuruluş ilkelerinden koparılan okullar zamanla düz liselere dönüştürülürler.
Okulların, adları devam etse de, fiilen olmasa da aslında resmen kapatılmış olurlar.

KÖY ENSTİTÜLERİNDEN VAZGEÇİLMESE, TOPRAK REFORMU YAPILSAYDI 
Bir aydınlanma projesi olan Köy Enstitüleri ile hak ve sorumluluğunun bilincinde, ülkenin çıkarlarının ne yönde olduğuna yönelik düşünce sahibi, kendi kişisel çıkarları ile ülke çıkarlarını uzlaştıran, oyunu özgür iradesiyle kullanabilen, bilinçli yurttaş yetiştirilmek ve çağdaş bir toplum yaratmak hedeflenmişti. Köy Enstitüleri’nin planlanma, örgütlenme ve yönetimi bu amaç doğrultusunda projelendirilmişti.

Bu bağlamda Köy Enstitüleri, devrimlerle hedeflenen çağdaş uygarlık düzeyinin yakalamanın altın anahtarıydı.

Köy Enstitüleri planlandığı gibi eğitim ve öğretimlerine devam etselerdi. Köylerde yaşayanların eğitim sorunları çözülecekti. Köylerde yaşayanlar hak ve sorumluluklarının bilincine varacaklardı.

Torak ağalarının ve tarikat şeyhlerinin egemenliklerinden kurtulacaklardı. Oylarını özgür iradeleriyle kullanabileceklerdi. Feodal düzen yıkılacaktı. Toprak ağalarının ve şeyhlerin, egemenlikleri sona erecekti.

Türkiye daha hızlı kalkınacaktı. Köylerde yaşayanlar başta olmak üzere halk: Cumhuriyet bize sahip çıktı, bizi adam yerine koydu, özgürlüğümüze kavuşturdu diyecekler, toprak ağalarına ve tarikat şeyhlerine değil, Cumhuriyete aidiyet duyacaklardı. Cumhuriyete ve devrimlere sahip çıkacaklardı. Türkiye Cumhuriyeti,  aydınlanacak, kalkınacak, zenginleşecek, barış ve huzura kavuşacaktı.

Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyi yolunda hızla ilerleyecekti.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı