REKLAMI GEÇ

GENÇLİK…

12 Nisan 2010 Pazartesi

Sokağa çıktığımda, koşuşturan, yürüyen, bir şeyler yiyen insanları gözlemlerim. Bu hafta sonu, caddelerde yürürken, en çok gözüme genç yaştakiler çarptı. TİKİ ya da EMO denilen bir akımın içerisinde sürüklenen genç kız ve erkekler. Ülkemizde ve dünyada neler olup bittiğine kayıtsız kalırcasına, IPOD, MP3çalar, cep telefonlarına yükledikleri müzikleri, kulaklarına taktıkları o küçücük kulaklıklarla yüksek ses düzeyinde dinliyorlar.

Etraflarındaki konuşmalara, seslere, olaylara ve her şeye kayıtsız kalıyorlar. Saçları jöleli, briyantinli, dikilmiş, garip şekiller verilerek sağdan, soldan kabartılmış. Yağlı ve kirli bir görüntü göz zevkinizi inadına tırmalıyor. Onlar ise bu durumdan çok hoşlanıyor. Berber veya kuaföre gittiklerinde bile, bu saç kesim stillerini nasıl uygulattırabiliyorlar, buna anlam verebilmek mümkün değil. Yani bir düzen veya nizam içinde kesilmiyor saçları. Oradan, buradan alınıyor makasla. Zaten şekil vermek ise, jöle denen o yapışkan madde ile çok kolay.

Ya genç kızlara ne demeli? Daha ilköğretim çağında saç boyama alışkanlığı baş gösteriyor. Hepsi birer çalım ve gösteriş abidesi. Makyajın en cafcaflısı ve en uzun sürelisi yapılıyor gözlere, kaşlara, kirpiklere, dudaklara. Göz alıcı parlaklıkta ve çekicilikte her biri. Pearcing midir nedir, burunları, dudakları, kulakları delik deşik hepsinin. Hepsi uçlarda giyiniyor ve makyaj yapıyorlar. Türban takıyorlar ya da demin de dediğim gibi TİKİ ve EMO akımı içinde garip bir şekilde dolaşıyorlar ortalıkta. Simsiyah makyaj ve kömür karası saçlarla hemen fark ediliyor hepsi. Size dikkatlice bakmaya başladıklarında ise, öcü görmüş gibi gözünüzü kaçırmak zorunda bırakıyorlar bir anda sizi. Saçını sıkmabaşla örtenlerin vermek istediği mesaj ise, kıyafetleri ile asla bir uyum içinde değil. Dar ve streç bluz ve etekler ya da pantolonlarla enteresan bir tezat oluşturuyorlar nedense.

Kızlı, erkekli fark etmiyor, ayaklarında CONVERSE ayakkabılar, Bir de özellikle giyilen kot veya keten türü pantolonların düşük belli olması, kemer kullanmamaları ile de neredeyse mabadları gözükecek şekilde önünüzde yürürken ne diyeceğinizi ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz. Pantolon cepleri arka baldırlarının üzerinde. Hepsi önlerine bakmadan ya cep telefonları ile mesaj yazıyor, konuşuyorlar.

Duraklarda beklerken, otururken, gezerken etraflarıyla ilgilenmiyorlar bile. Sık sık kazalar, omuz atmalarla çarpışan arabalar gibiler. Konuştuklarını anlamanız zaten ne mümkün? Çünkü kendilerine has yaratmış oldukları bir dil var. Ağızlarını yayarak garip bir lisanla konuşuyorlar etrafınızda. İNTERNETÇE diyorum ben konuştukları bu dile. Anne, baba iseniz, cep telefonundan size yazdıkları kısa mesaj denen o SAÇMA MESAJ SERVİSİ’nden gelen yazıyı cep telefonunuzdaki posta kutusundan açıp okumaya çalışırken harcadığınız zamana yazık edersiniz. Onun yerine, yoldan geçen bir genci (kız ya da erkek fark etmez) çevirip, mesajı çözdürmeniz sizin için en mantıklı olanıdır. Tüm sesli harflerin yok edilerek, kelimelerin arasındaki virgül, nokta (ki asla kullanmıyorlar) ve boşlukları asla kullanmadan yazdıkları bu yazım şekli, sanırım bilim insanları için tam bir araştırma konusu olurdu.

Yeni yetişen bu gençlerin bu kayıtsızlıklarını düşündüğümde, onlara hak vermemek mümkün değil. Siyasetçilerin ülke gerçeklerini inkar ederek almış oldukları kararları mı eleştirecekler ki? 12 Eylül darbesinden sonra, siyasetin gençler için bir umacı haline getirilmesi nedeniyle, zaten siyaset özürlü hepsi. OKS, SBS, YGS, ÖSS, KPSS, KPDS ve daha nice sınavlarla, hayatları zaten hipodromlarda yarıştan yarışa koşan atlardan farkları kalmadı, mevcut her gün içine edilen eğitim sistemi sayesinde. Sabah kahvaltısında çift kaşarlı, sucuklu, ketçap ve mayonez boca edilmiş tost ile başlanıyor güne. Servislerle okullarına bırakılıyorlar. Kalori harcamaları yasak zaten.

Teneffüslerde kola, cips, hamburger, çikolata, yine tost, jel şekerlemeler ile karbonhidrat yüklemeye devam ediyorlar vücutlarına. Beden eğitimi denen ders zaten yapılmıyor okullarda. Okulun son zili çaldığında ise ya okuldaki kurslara ya da dershanelere servisle intikal ettiriliyorlar yine. Yürümeleri, koşmaları, zıplamaları, oynamalar kısaca kalori harcamaları imkansız hale getiriliyor. Dershane bittikten sonra özel ders, ödev ve yaprak testlerde çözülecek binlerce soru onları bekliyor. Akşam yemeği yine hazır, kuru gıdalarla geçiştiriliyor. Sonuçta TOST İLE TEST arasına sıkışıp kalan bu gençlerin hayatı da KARBONHİDRAT zehirlenmesi ile başlamadan bitiyor. Onları bekleyen okul hayatının zorlu yılları ve üniversite hayatının sonunda atılacakları iş hayatında, daha bugünden PARANOYA haline gelen işsizlik, şimdiden resmi kayıtlara göre 6-7 milyona ulaşmışken ve 65 yaşında emeklilik çalışanlara reva görülmüşken bu gençlere mezuniyetlerinden sonra iş mi kalacak ki? Kalsa da zaten onlarda şimdiden İMAMLARA (hamili kart yakinimdir misali) ve İHL mezunlarına çoktan kadrolaştırılmış durumda zaten.

Sokaklara çıkıp baktığınızda, eğer sizde benim gibi, gençlerin yüzünde umutsuzluğu, her şeyi protesto eden konuşma, giyim, davranış ve her ne görüyorsanız buna yönelik, sakın ha sakın şaşırmayın. Onları bu hale getiren bizleriz, eğitim sistemimiz, siyasetçilerimiz ve bu ülkede yaşayan herkestir. Onlar, protesto etmekte haklılar her şeyi. Çünkü onlardan aldığımız emanet geleceği, yarınları ve umutları o kadar hor kullandık ve hurdaya çevirdik ki, onlara gerçekten bırakacak bir şey bırakmadık. Kredimizi tüketip, onların haklarını da gasp ettik. Zaten bu ülkede doğan her çocuk ta binlerce, milyonlarca, milyarlarca dolar borçla doğmuyor mu?

Bu arada Başbakanımızı, Bosna-Hersek’ e yaptığı gezi sırasında duyduk ki HIÇKIRIK tutmuş. Malum kendisi İHL kökenli ve aynı zamanda İMAM sayılır. İmamın yellenmesinde cemaatin ne yapacağı konusunda hepimiz fikir sahibiyiz de, imamın HIÇKIRDIĞINDA cemaatin ne yapacağı konusunda bir fikrimiz yok sanırım. Malum yakında anayasa değişiklik paketi, meclisten ve Çankaya’dan çabucak geçerek paket halinde önümüze konacak. Hepsine birden “evet” ya da “hayır” dememiz istenecek.

Bu durumda İMAM BAŞBAKANIMIZIN HIÇKIRIĞI bir işaret olmalı bize. Ne yapacağımıza lütfen İMAM, CEMAAT İLİŞKİSİ içinde iyice düşünerek karar verelim. Oy verirken, caddelerde gördüğümüz ve geleceklerini ellerinden çaldığımız PROTESTOCU gençlerimizin GELECEĞİNİN İÇİNE ETMEYELİM ne olur?!!!

(Çoban Rıfat’tan…)

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı