REKLAMI GEÇ

KUŞATMA…

10 Mart 2010 Çarşamba

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker “Yürütme, yargıyı kuşatma altına almak istiyor” diyor.

Başbakan kuyruğuna basılmış kedi gibi haykırıyor “Asıl yargı, yasama ve yürütmeyi kuşatma altına almıştır” diyor.

Türkiye’de üç tane bağımsız “ERK” olduğu kabul ediliyor.

Demokratik seçimler sonucunda, % 47 gibi bir oy oranı ile iktidar olan bir parti, aynı zamanda hem yasama, hem de yürütmeyi de eline geçirmiş oluyor. Bu durumda, yasama görevini yürütecek olan vekillerin çoğunluğunu eline geçirenler, yürütmeyi de otomatik olarak kuşatmış, hatta kuşatmakla kalmamış ele geçirmiş te oluyor. Yürütme görevini ele geçiren ve kabineyi oluşturan seçkin azınlık (başbakan ve bakanlar); “azınlığın, çoğunluğu tahakküm altına alması” gibi çelişkili bir durumu da gözler önüne sermiş oluyor. Bunun adına ise ülkemizde biz, her nasılsa “DEMOKRASİ” diyoruz. Yürütmenin başı ve yürütmedekilerin her dediği, yasamanın üzerinden yasalara, uygulamalara dönüşüyor. Bir de bunu yine içlerinden seçip, yürütmenin en tepesine oturttukları Cumhurbaşkanı vasıtasıyla (noter misali) onaylatınca, her şey birden “YASAL VE DEMOKRATİKLEŞMİŞ” oluyor.

Sonuçta;

2002 genel seçimlerinden sonra;

Önce milletin oylarıyla, çoğunluğu ele geçirenler, “MİLLETİN MECLİSİNİ” kuşatma altına alıyor.

Kuşatmayı, yürütmenin, yasamayı da kuşatma altına alması ile sürdürüyorlar. Yasama ve yürütme birleşerek, bağımsız!!! İki “erk”, tek bir “erk”e dönüşüyor (buna literatüre yeni eklenebilecek bir terim olarak “ERKEK” denmesini öneriyorum. Malum Kasımpaşa civanı bu düşüncemi perçinliyor). Bir de içlerinden Devletin Başına, Çankaya’nın zirvesine yaptıklarını onaylamak üzere birini seçip oturttular mı, o zaman kartopunun çığa dönüşmesindeki gibi, devletin tüm zirvelerini ele geçirmiş oluyorlar. Üstüne de kamusal alanlardaki kadrolaşma, kuşatmanın tamamen ele geçirmeye dönüşmesindeki küçük adımları oluyor. Biz de bunun adına nedense hala “DEMOKRASİ” diyebiliyoruz. Oysa oluşan bu durumun literatürdeki adını, yani “DİKTATÖRLÜĞÜ” söylememize tek bir şey engel oluyor. Onun adına da biz “BAĞIMSIZ YARGI ERKİ” diyoruz.

Tek bir erk haline gelen bu erki (yasama, yürütme, cumhurbaşkanı, kamu kurum kadroları vs.) kontrol etmek ve yaptıklarını denetlemekle görevli bağımsız erk’i de kuşatma altına alma girişimi, son dönemde anayasa değişikliği, yüksek yargı organlarında görev yapacak üyeleri belirleme, yüksek yargı organlarının görev alanlarını sınırlandırma ve daha nice anayasal ve yasal değişiklik hazırlığında olmasına karşılık, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in söylediğine de katılmamak mümkün olmuyor.

Daha önce, Anayasa Mahkemesinin görev alanı içindeki parti kapatma davalarındaki üye oy yeter sayısının değiştirilmesi ve Cumhurbaşkanı’nın üyeleri seçip görevlendirmesi sayesinde, geçmişte kapatılan Refah Partisi ve Fazilet Partisinin kadrolarından ithal edilerek kurulan ve halen iktidarda olan AKP’ nin kapatma davasında da bu durumu açıkça görmedik mi?

“Laikliğe karşı eylemlerin odağı olmaktan” RP ve FP hakkında kapatma kararı veren aynı Anayasa Mahkemesi, bu partilerin içinden gelenlerden oluşturduğu ve “aynı eylemlerin odağı olmaktan” hüküm giydirdiği AKP’ yi, yine bu partinin iktidarda olması ve yasalarda yapılan değişiklik sayesinde kapatamamış, sadece para cezası ile cezalandırabilmiştir.

Son dönemde kendi bağımsız erkine, yasama erkini, Çankaya köşkündeki devletin başını, kamu kurumlarında ve bürokrasideki tüm kadroları kuşatarak ve bağlayarak emrine sokan ve bu sayede büyük bir çığa dönüşen yürütme erki, bağımsız yargı erkini de kendine katmaya çalışmalarına hız veriyor. Bu yoğun tazyikle ateş alan bağımsız yargı erki de, “laikliğe karşı eylemlerin odağı olmaktan hükümlü” yürütme erkinin eylemlerinin karşısında olduğu görevini, 211 Sayılı İç Hizmet Kanunundan alan Askeri, yürütme ve yasama erkinin şikayeti üzerine kuşatma altına almaya başlıyor.

ABD ve UTAH desteğini de arkasına alan AKP’ nin, “TARAF” tarları sayesinde elde ettiği bilgilerle, hakkında şikayette bulunduğu Askeri, kuşatmaya çalıştığı Bağımsız Yargı erkine şikayet ederek; Ergenekon yapılanması, Balyoz Darbe Planları sayesinde gardını düşürmesini sağlıyordu. Partisine mensup bir devlet büyüğünün de yine bu Askerlerin, kendisine suikast hazırlığında olduğunu, son bağımsız erk olan yargıya başvurarak şikayet etmesi üzerine; Askerin, girilmedik “KOZMİK (aynı devlet büyüğüne göre KOZMETİK) ODASI” dahi kalmıyordu.

Islaklığı çoktan kurumuş bir imzanın da, cinsel taciz suçlamasıyla gözaltına alınan Vakit Gazetesi Yazarı Hüseyin Üzmez’i “masum” ilan eden Adli Tıp Kurumunca onanması sayesinde, askerin değil darbe yapmak, kıpırdayacak hali kalmamış oluyordu.

Son olarak; artık radyolardan bir sabah Hasan Mutlucan türküleri dinleyerek uyanmamız çok uzak görünmekle birlikte, her gün bağımsız!!! TV ve Radyo kanallarından kuşatma harekatları sayesinde “ÇÖKERTME” türküsünü dinleyip, açılımların sonuncularından biri olan “Roman Açılımı” sayesinde ve Tarık Mengüç yönetiminde, “ŞAK ŞUKA, ŞAK ŞUKA, ŞAKADA ŞUKA” yı dinlemeye alışıyoruz milletçe.

Önümüzdeki dönemde yapılacak genel seçimlerden sonra, AKP hala iktidarda olursa; “İLAHİLER” eşliğinde güne mutlu ve huzurlu bir şekilde başlayıp, akşam da yine aynı bağımsız!!! TV ve Radyo kanallarından, milletine “HUTBE” verecek “İMAMLARI” izlemeye hazır olmalıyız diye düşünmeden edemiyorum ben. Ya siz?!!!

(Çoban Rıfat’tan…)

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı