REKLAMI GEÇ

AĞUSTOS

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Ayları yarıştırsanız kaçıncı sıraya düşer Ağustos? Eylül kırılgan, hüzünlü bir kızsa, Ağustos nasıl bir yapıya sahiptir? Sağa sola emirler yağdıran bir kraliçe midir? Güzel, güvenli, şımarık bir kadın gibi düşünürüm Ağustos’u. Hemen “Ağustos Romalı Ogüst’ten geliyor” diyeceksiniz. Olsun bizde de yok mu her iki cinse verilen isimler. Muzaffer, Yaşar, Şükran isimleriyle karşılaşınca şaşkınlığımızı, cahillikmiş gibi gizlemiyor muyuz? Ağustos bütün sıcaklığıyla, görkemiyle, hüküm sürüyor. Tıpkı bir kraliçe gibi. Ağustos’u görkemli kılan Ogüst’ten geliyor olması belki. Belki de aslan burcunun etkisi. Ağustos Sophia Loren ya da Müjde Ar’mış gibi gelir bana. Biliyorum zaten tuhaflığın başı bende. Benden başka kim Ağustos’a dişi bir kimlik verir?

Kimine göre aşk ve tatil ayıdır Ağustos, kimine göre çalışma, kazanma zamanı. Hadi bakalım, tarımla geçinenlere tatil yaptırmaya kalkın. Sıcak, güneş umurlarında değildir onların. Bilirler ki çalışılacak, üretilecek, kazanılacak. Tatil, deniz düşüncesi yıldızlar kadar uzaktır onlara. Magazinciler; Eskimoları bile baştan çıkaracak deniz, kum, artist, manken kimin eli kimin cebinde programları pompalarken çok zor ama. O kesim insanı gerçekçidir. Ayakları yere basar diye düşünürüm hep. Yoksa şimdiye kadar çoktan dururdu üretim. Pazarlarımıza domatesin, salatalağın ithalinin geldiğini bir düşünsenize. Haziran, Temmuz, Ağustos yılın en körpe, en bereketli, en sıcakkanlı güzelleri. Peki, şu dizelere ne dersiniz?

“Ege,
Günbatımı…
Benim elimde Ağustos
Sende Eylül
Haydi şerefe
Ayları, aylara
Günleri günlere
Vurunuz
Cumartesiyle pazarı
Vur birbirine
Şerefe
Dalgaları, denizi vur birbirine
Bir kez de
Aşkımıza.”

Şehirlerin de mevsimi ayı vardır biliyor musunuz? İstanbul dört mevsimin ve on iki ayın şehridir. Bursa kış şehri olarak yer eder beyinlerde Uludağ’ından ötürü. Halbuki orası da dört mevsimi taşır. On iki ayın hepsinde de güzeldir. Denizli Mayıs kentidir. Narçiçekleri, akasyalar, erguvanlar mayısta çiçeğe durur. İzmir; Ağustos ve Eylül şehridir. Fuar ve Dokuz Eylül İzmir’e damgasını vurmuştur. İzmir denince fuar akla gelirdi, sonra gazinolar. Sanatçılar kendini İzmir Fuar’ında ispatlardı. Çıktığı gazino, çıktığı saat, sanatçının kariyerini gösterirdi. Ne oldu da değişti birşeyler anlamak mümkün değil.

Afyon’da bir sabah vakti, diye başladık mı bilin ki Ağustos’tan ve Atatürk’ten sözedilecektir. Afyon tam anlamıyla Ağustos şehridir. Bu gözle baktığımız zaman Çanakkale için Mart’ın şehri diyebiliriz. İşin gerçeği, bir kenti seviyorsanız, her mevsim, her ay güzel gelecektir size.
Ağustos çiçek baba’da bir başka güzeldir. Her yıl Ağustos’un son Perşembesinde Beyağaç’tan, Köyceğiz’den, Ankara’dan ve birçok yerden insanlar Kartal Gölü üzerindeki Eren Baba’yı ziyaret eder, kurbanlar keser. Bu törenlerin Ağustos’ta olması şaşırtıcıdır.

Ağustos’ta bahçelere gidiniz. Ege’de herhangi biryerde Ağustosla özdeşleşen ağustos böceklerinin canhıraş çığlıkları sanki meyveleri olgunlaştırmak, tatlandırmak içindir. İncirler o sesle ballanır, üzümler o sesle kararır ve sararır. Narlar o sesle dallarında taşınmaz olur. Şeftalisi, kayısısı, salatalığı, suyla buluşan toprağın mucizeleridir belki de. Osesin de katkısı yadsınamaz. Sıcak, sıcak, sarı sıcak. Çiftçinin emeğini tatlı kılan da belki bu sarı sıcak. Pamuk çapalayan kadınlar, tarlalarda su veren eli kürekli, ayağı lastik çizmeli sucular, terlerini damla damla dökerken toprağa, o toprak bereketini kazanıyor belki de. Sonra akşam, serin rüzgarların sıcak havayı katıp önüne götürdüğü gece. Gecenin ayazı. Sonra yine sıcak. Sarı sıcak. Ağustos sıcağı, üzümün, incirin, şeftalinin ve daha birçok meyvenin üretici gücü değil mi? Toprak; anaysa, Haziran, Temmuz, Ağustos’ta onların kızlarıdır. Buzlu bademi, buz gibi meyve yemenin keyfini o sıcak vermiyor mu? Aynı keyfi zemheride alabilir miyiz? O zaman, içinde bulunduğumuz güzelliğin keyfini çıkarmalıyız. Her gün doğan güneş, güneşin önüne geçen küçük bir bulut, gölgesi üstümüze düşen bir kuş, koyu bir ağaç gölgesi, serin bir esinti mutluluk aşılamalı bize. Zır zır şikayet eden insanları hiç sevmem. Sürekli Pollyannacılık oynamayı söylemiyorum tabi, ama insan kendi hayatını ve çevresindekilerin hayatını aydınlatmayı bilmeli. Herşey insanı sevmekle başlar. Ama içten ve samimi. Karşıdan geçen yaşlı adamı görüyor musunuz? Onu canlı tutan şey nedir? Hayata nasıl bağlanıyor?
Sırları, sevgileri, güzellikleri hala görüyor olması, ümitleri; limandaki bir babaya bağlı halatların ucundaki gemiler gibi bağlıyor onu hayata. Bastonlu yaşlı adam, evet o adam! Kaç ağustos yaşamıştır? Kaç “Ağustos” girmiştir yaşamına? Esmer, uzun boylu, kalçaları okyanus gibi dalgalı, gözleri canlar yakan “Ağustos” lar. Bastonlu yaşlı adam, sırları, sevgileri, güzellikleri “Ağustos”ları ile devam ediyor yoluna. Esmer, okyanus dalgalı kalçaları, iri kara gözleri ile hayal edin Ağustos’u. Ağustoslar gibi sıcak olun, sıcak kalın, hoşça kalın, dostça kalın.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı