REKLAMI GEÇ

HER AN ÖLÜMÜ DÜŞÜNÜRKEN…

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Güneydoğu’da, Doğu’da bir asker düşünün; sabah kalkıyor, sonra nerede olacağını, akşama birliğine, evine dönüp dönmeyeceğini bilmiyor.

Bir polis düşünün; Lojmandan çıkıyor, namlunun ucunda, molotof kokteyli, havai fişekler arasında sokak devriyesi icra ediyor.

Bir eş düşünün; kocasını gümülseyerek, el sallayarak mesaisine uğurluyor ve akşama sağ salim dönsün diye dualara başlıyor.

Bir çocuk düşünün; babasının her an ölebileceği psikolojisiyle büyüyor.

Bir aile düşünün; kışlaya, lojmana hapsolmuş, dışarıda el ele, kol kola yürümeye hasret. Çıktıklarında sırf üniformalı diye eşinin, çocuklarının gözü önünde vurulma olasılığı uzak değil.

Bir anne-baba düşünün; elleri televizyon kumandasında, gözleri ekranda, kulakları kapı zilinde, her dakika endişe içinde.

Bir öğretmen düşünün; mezrada çocuklara eğitim verecek ama içinde hep bugün mü kaçırılacağım yarın mı korkusu var.

Bir işadamı düşünün; bölgeye yatırım yapacak ama şantiyesinin başına yıkılmasından, araçlarının yakılmasından korkuyor.

Bir teknik eleman düşünün; teröristle karşı karşıya gelme endişesiyle araziye çıkmak istemiyor.

Bir insan düşünün; yolda yürüyüyor ya da durakta bekliyor ama patlayacak bir bombanın, sıkılacak kurşunların hedefi olabileceği korkuyla.

Şimdi…
Yumrukların sıkıldığı…
Tarafların giderek keskinleştiği…
Bölgedeki onbinlerce çocuğun devlete düşman olma anlayışıyla yetiştirildiği…
Her şeyin İmralı, Kandil ve Saray’ın iki dudağı arasında olduğu bir ortamda barış nasıl sağlanacak?

Velev ki süreç ağır aksak ilerliyor.
Tarafların birbirine güvenmediği…
Bir tarafın silahların gömüleceğine emin olmadığı…
Diğer tarafın barış için samimiyet testi yaptığı ortamda…
Hülasa güvenin tesis edilemedği ortamda süreç denilen şeyden sonuç çıkar mı?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı