REKLAMI GEÇ

“KANSER” TEŞHİSİ Mİ KONULDU?

11 Kasım 2017 Cumartesi

İnsanların yaşamlarını etkileyen büyük fiziki rahatsızlıklarda psikolojinin ne kadar büyük bir etkisi olduğunu bir düşünsenize!..

Bu yüzden günümüzde tedavi programlarında, psikolojiye desteğe de yer veriliyor.

Ciddi bir hastalık sonucu psikoterapide alınan destek, insana kendi içine giden yolları nasıl bulabileceğini ve buralarda nasıl ilerleyebileceğini gösteriyor.

Bence iki temel soru sorulmalı bu noktada!

1. Ciddi bir hastalık tanısı almış kişi, yaşamını nasıl idame ettirmelidir?
2. Peki bu kişilere çevrenin yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Tanrı kimsenin başına vermesin ama;
Bir doktor karşınıza geçmiş, hem sizin ölümcül bir hastalığa yakalandığınızı hem de stresten uzak durmanızı söylüyor…

Peki bu mümkün mü? Yani hem bu hastalığı kabul edip, hem onla mücadele edip hem de stresten uzak durmak olabilecek bir durum mu?

Haklısınız!..
Hastalığı kabullenmek oldukça zor olan bir şey…
Onunla savaşırken başınıza gelecekleri düşünmek ve yüksek dozda ilaçların yan etkilerin sizde yaratacağı olumsuz değişikliklere hazır hissetmek ve tüm bunları yaşarken stresten uzak durmak sizin ve yakınlarınız desteğiyle üstesinden gelebileceğiniz bir durum mu?

Tabii ki hayır!
Gerçekten böyle bir süreçte yapmanız gereken en önemli şey, psikolojik destek almanızdır!.
Bu desteği bir eğitim süreci gibi düşünebiliriz.
Kişi hastalık tanısı konduğunda öyle bir döneme girmiştir ki hem kendisine, hem çevresine, hem de inançlarına karşı öfkelenir. Mesela bazen çok ciddi risk içeren hastalıklar, kendine dikkat eden ve sağlıklı yaşamaya özen gösterenlerin de başına farklı çevresel etkenlerden kaynaklı gelebilir.
“Bu kadar kendime bakıyorum, sporumu, diyetimi yapıyorum niçin bu hastalık benim başıma geliyor?” gibi bir sorgulama yapabilir. Ya da bunun tam tersi, üzüntüler, ağır depresyon halleri içine girmek gayet de muhtemeldir.

Bu durumda yapmamız gereken ilk iş başımıza gelenin tam anlamıyla tanımını yapabilmek!.

İlk başlarda şüphe, kuşku şeklinde başlayan, bir yığın merak uyandırıcı ve uzun süren testler gerektiren tanı süreci, ister istemez bizde kaygı kadar daha iyiye yönelik çok yüksek bir beklentiyi de getirir.

Ama en kötüsü belirsizliktir!
Sonucun olumsuz gelmesi durumunda, yeni tanı sürecinin ardından, kişinin kendisini artık bir kanser hastası, ya da tümör taşıyan bir hasta olarak kabul etmesi gerekmektedir.

Kabullenmek, riskli hastalıklarla mücadelede çok önemli bir kazanımdır!..

Hemen arkasından, yani ikinci adım olarak, öğrendiğimiz bu riskli hastalık sonrası kendimize yönelik psikolojik tanımı koymak gelir.

Öğrendim ve çok öfkeliyim..
Ya da çok üzgünüm..
Bu duyguları hem kendimize, hem de çevremize ama her şeyden önemlisi bir uzmana dile getirebilecek bilinçte olmak zorundayız!.

Çünkü ruhsal sağlımızın iyileşmemesi bu gibi durumlarda fiziksel sağlık iyileşmesini neredeyse imkansız hale getirmektedir!..

Ne kadar zor olsa da “Stresten uzak durun!” denmesinin ardında bu vardır aslında.

“Bu hastalıkla mücadele edebilirim!” gibi sözler size tuhaf gelmez, peki ya “Bu hastalığı avantaja çevirebilirim” sözü!,,

Evet AVANTAJ demek kulağa garip geliyor olabilir ancak bir gerçek var ki bu hastalık karşınıza çıkmış olabilir ama hala hayattasınız ve “En kaliteli düzeyde nasıl yola devam edilebilirim?” sorusunun tüm yanıtları o avantaja çıkar işte.

Kötü alışkanlıklardan, zararlı madde kullanımlarından, sağlıksız ve düzensiz hayattan uzak durmak adına titizlenir, hatta tedavi ve hastalığı yenme sürecinin arkasından kendinize hedefler koyarsınız…

Söz konusu vakalarda hasta kadar hasta yakını psikoloji ve davranışları da inanılmaz önem taşımaktadır.

Anadoluda yaşayan bizlerin bu alanda gelenekselleştirdiğimiz davranışlar, her ne kadar hoş görünseler de çok yanlıştırlar!..

-Durumu öğrenir öğrenmez hastamızın tüm sorumluluklarını üzerine almak…
-Yapabileceği faaliyetlere kısıtlama getirmek..
-Ona gereğinden çok daha fazla ilgi göstermek sandığımız gibi ona yardım etmek anlamına gelmez!..

Tam tersi hastanın istekleri çerçevesinde ona yardımcı olmak gerekir.

Hastanın yapabileceği işleri sizin yapmanız, onun günlük hayatına el koymanız, alanını kısıtlamanız ve hastanın başarısızlık, yetersizlik, kısıtlanma ve öfke gibi duygulara kapılmasına neden olacaktır.

**
Bu tarz ciddi hastalıklar kişilerde farklı psikolojik evrelerde seyreder.

Kübler Ross’un söylediği 5 evre vardır.
Bu aşamalar elbette kişilik özellikleri ile birlikte değişiklik gösterebilir.

Eğer psikolojik destek yardım almazsak aşağıdaki vereceğim evrelerden psikolojik olarak zaferle çıkmak neredeyse imkansızdır!.

Öğrenme aşaması: TRAMVA
Çok büyük bir şok hali yaşanır.
Bazen bu evrede hasta, sanki hastalık başka birinin başına gelmişçesine davranışlar sergileyebilir.
Bu şok daha ziyade bir travmadır.
Tam bu esnada insan hafızasında görsel kayıt tutan algılarımız sonuna kadar açılır. Doktorun bize hastalıkla ilgili gerçeği açıkladığı anları çok net resmedebilir ama sözel algılarımız bir anda kapandığı için bize tam olarak ne dediğini anlamakta güçlük çekeriz.

Gelelim diğer evrelere;

1. Aşama: İNKAR
“Bana bir şey olmaz!” diyerek bu durumu kabul edemeyiz ve aslında bu aşamada daha çok öfke yaşarız.
Bu inkar tedavi aşamasında da terapi aşamasında da çok tehlikelidir.
Çünkü inkar ettiğimiz için tedaviyi kabul etmeyiz. Bu yüzden bu aşamanın kısa sürmesi hem terapi için hem tedavi için istenilen birşeydir.

2. Aşama: PAZARLIK
Bu aşama da inançlarımız devreye girer ve yaratanla diyalog kurarız. Yakarışlar, adak ve temennilerde bulunmak gibi ruhani sığınma ihtiyacı duyarız.

3. Aşama: ÇÖKKÜNLÜK
Resmen depresyonun içinde buluruz kendimizi.
Artık hayattan keyif almıyoruzdur. Hiçbirşey bize tat vermiyor, sürekli karamsar duygular içinde gezinmeye, olumsuz deneyimlere odaklanıp olumluları görememeye, sürekli kendimize yönelik suçluluk beslemeye başlarız…

Bu evre aslında yaşadığımız duygusal tramvaya yönelik tepkileri en rahat bir şekilde ortaya koymamız gereken evredir.

Hayatımız boyunca “Bana bir şey olmaz” kanısıyla ayakta kalmış olmamıza rağmen, an itibariyle ölüme çok yakın olduğumuzu düşünür ve veya gerçeğiyle karşılaşırız.

Bunun yasını tutmak gayet doğaldır.
O yüzden bu dönemde gerçekten kendi başımıza kalmamıza izin verilmeli.
Yani bize zaman tanınmalı!..
Zaman tanınsın ki durumu tam anlamıyla anlayıp, anlamlandırıp, özümseyelim, konuşalım, ağlayalım…

Sosyal destek açısından bu aşama son derece önemlidir. Ve fakat bu süreçte en tehlikeli olanı, hasta yakınlarının hasta üzülmesin diye konuyu gündemden uzak tutmaya, yaşanmamış gibi davranmaya çalışmasıdır.

Ailenin ve çevrenin bu konu ile alakalı hiçbir şey konuşmaması ve konuyu ört bas etmeye çalışması, durumun dilendirilmemesi, mutsuzluğun ve endişenin paylaşılmaması anlamına gelir.

Sanki ölümün kabullenişi ve ölüm sessizliğinin ta kendisidir ve yas halini körüklemektedir!.

Artık konuşulacak bir şey kalmamış hissi uyandırır. Dahası hasta bunu yakınlarına yaşattığı için suçluluk hissi bile duyar!

4. Aşama: KABULLENME
Başımıza geleni er ya da geç kabul ederiz!.
Ve aslında daha rahat hissederiz
İlk evrelerde teşhis edilmiş bir hastalık bizde bunun tedavi sonrası iyileşme umudunu körükler, tedaviye odaklanmamızı sağlar.
Ya da acı ama gerçek ölümü kabul eder bu kaçınılmaz nihai süreçte neler yaşayacağımızı araştırırız.

O an asıl önemli olan başımıza neyin geldiği değil bu durumla nasıl başa çıktığımızdır!.

Merak ettiğiniz konularda bana yazabilirsiniz.
Ancak mümkün mertebe toplu yanıt vermeye çalışacağım.
Bu konudaki anlayışınız için şimdiden teşekkürler.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı