REKLAMI GEÇ

İLK YAHUDİ TAPINAĞI VE KUDÜS

9 Nisan 2018 Pazartesi

Bir gün iki kadın ve onların iki çocuğu tarladan köylerine dönüyorlardı. Bir kurt daha büyük olan kadının çocuğunu kaptı götürdü. Büyük kadın, küçük kadına kurdun onun çocuğunu götürdüğünü söylediğinde iki kadın arasında büyük bir tartışma başladı.

İki kadın bir türlü anlaşamayınca, Kral Davud’un yolunu tutup, onun hakemliğini istediler. Kadınların konuşmasından, kurdun kaptığı çocuğun büyük kadına ait olduğunu anlayan Kral Davud, çocuğu genç olan kadına vermesine rağmen, büyük olan hala inatla çocuğun kendine ait olduğunu iddia edip feryat figan ortalığı yıkıyordu.

Tam o sırada içeri giren Kral Davud’un oğlu Süleyman, henüz 12-13 yaşlarındaydı ve eline kocaman bir kılıç aldı. “Durun!” dedi. “Kavga etmeyin! Ben şimdi onu tam ortasından ikiye bölüp, ikinize pay edeceğim. Yarısını biriniz, diğer yarısını biriniz alsın.”

Genç olan, kılıcını yukarı kaldıran Süleyman’ın önüne atladı. ” Dur! dedi. Dur yapma! Bu çocuk o kadının, benim değil onun olsun!”

Süleyman, çocuğu alıp genç kadına verdi.

Kral Davud ve Batşeba’nın oğlu, İsrail Krallığının, üçüncü kralıdır Hz.Süleyman. Zekasıyla ün salmış Süleyman peygamberin, ilk yahudi tapınağını Kudüs’te yapma amacı, Kudüs’ü yahudilerin merkezi haline getirmek ve Sina Dağı’nda Hz.Musa’ya verilen On Emir’in saklandığı ahit sandığının burada olması idi.

Dünyanın en zengin ve gelmiş geçmiş peygamberlerin içinde, en uzun yaşayan ve özel yeteneklere sahip olan, aynı zamanda babası Hz.Davud gibi hükümdar olan Gazze’li Peygamber, Yemen’deki Saba Melikesi Belkıs ile evliyken inşa etti ilk Yahudi Tapınağı’nı. (Dağ tapınağı)

Tam 7 yılda yapılan ve dünyanın en orijinal tapınaklarından birisi idi bu.

M.Ö. 586 yılında Babil hükümdarı II. Nebukadnezar tarafından yağmalanarak yerle bir edilinceye kadar ayakta kaldı. Bu sırada Kutsal Sandık ve On Emir ortadan kayboldu. Ve Yahudiler, “Yahuda’nın Ülkesi” olarak tanımlanan bu topraklardan sürülüp çıkarıldılar.

Yıllar sonra sürgünden topraklarına geri dönen Yahudiler, M.Ö 515’e kadar, tam otuz bir yılda ikinci tapınağı inşa ettiler. M.Ö 19 ‘a kadar, 500 yıl büyüyüp genişleyen tapınağın, korunup daha da genişletilmesi amacıyla, Kral Büyük Herod tarafından kalın ve yüksek duvarlar yapıldı.

Ta ki, M.S I. yüzyılın sonlarına kadar bu şekilde kalan tapınak, Roma İmparatorluğu’nun onda birini oluşturan Yahudilerle, Romalılar’ın arasındaki gerginliğin artmasıyla, tehlikeye girdi. 66 yıl sonra başlayan Yahudi karşıtı ayaklanmanın büyümesinden korkan Romalı liderler, Kudüs’ü ve İkinci tapınağı yok ettiler. Artık bundan sonra, İsrail dışında bir “Yahudi Diasporası” oluşmaya başlayacaktı.( M.S 70). Şu an da, bu duvardan geriye kalan “BATI DUVARI” ya da “AĞLAMA DUVARI” olarak bilinen parçası Romalılar’ın yaptığı yıkımdan geriye kalan bölüm sadece. Bugün hacılar için en büyük ziyaret ve kutsal alanlardan birisi artık burası.

Harem-i Şerif denilen 150 dönümlük bir dağlık arazinin içinde yer alan, Mescid-i Aksa, Kubbet-üs Sahra, Türbe, Sebil, Hacer-i Muallak Taşı, Hz. Muhammet’in Miraç’a çıktığı yer ve Ruhlar Kuyusu üç semavi din için de çok kutsal ve vazgeçilmez olarak kabul edilir. Hristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlık için en kutsal sayılan mekanlardandır. Bugün birçok insan tarafından Mescid-i Aksa sanılan, altın kaplı bir kubbeye sahip olan görkemli bir görünüşe sahip olan Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Aksa ile aynı avlu içinde karşı karşıyadır.

Mescid-i Aksa, ( En Uzak Mescid anlamına gelir ki, Mekke’ye uzaklığından dolayı bu ismi alır.) Kudüs fethedildikten sonra, MS 638’de Hz. Ömer tarafından, Hz. Süleyman’ın yaptığı ilk tapınağın batı duvarına bitişik olarak yapılmıştır.

Kubbet-üs Sahra’nın tam ortasındaki Muallak Taşı’na merdivenle inilir ve tam ortasındaki kocaman boşluktan dolayı havada asılıymış gibi görünür. Bu taşla ilgili iki rivayetten birisi, Hz. Muhammet Miraç’a çıkarken bu taşın üstündeymiş ve yükselirken taş da onunla yükselmiş. İkincisi ise, Hz İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmek üzere bu taşın üstüne yatırmış olmasıdır. O sırada taş yukarı doğru hareket etmiştir.

Bunların dışında, Matta İncili’nde İsa Mesih’in Davut Hanedanı’ndan geldiği ve Yahudi Kralı Hz. Süleyman’ın torunu olduğu yazar. Zaten Hz. Musa bir Yahudi Peygamberi’dir. Aynı zamanda Hz. Muhammet’in Miraç’a çıktığı bu mekan Müslümanlar için de çok değerlidir.

Yine, Hz. İsa’nın cesedi ve kanının damladığı tasın da “Kutsal Kase” ya da ” Grail Tası” adıyla hala burada gömülü olduğu ve onu alıp geri götürmek bahanesiyle Haçlı seferleriyle defalarca talan edildi bu mekanlar. Kral Arthur’un şövalyeleri ve birçok şövalye efsanesi bu uydurma sebeple anıldı ama asıl iki amaçtan birisi Türkleri yok etmek, ikincisi de Vatikan’ın uydurduğu sahte bilgilerin sürdürülmesi için, gerçek İncil’in ve Hz. İsa’ya ait gerçek bilgilerin başkalarından önce kendileri tarafından bulunmasıydı ki aksi halde büyük bir sansasyonla Vatikan bütün otoritesini kaybedecek ve İsa’nın Tanrı’nın oğlu ve tanrı değil sadece bir insan ve bir elçi olduğu, Maria Magdalena’nın bir fahişe değil asil bir aileden olup Hz. İsa ile evli olduğu ortaya çıkacaktı.

1917’de İngiliz generali Allenby’nin arapların ve İngiliz ajan Arabistanlı Lawrence’ın yardımıyla Kudüs’ten Türkleri çıkarması ve 30 bin Mehmetçiğin kaybedilmesiyle birlikte, Mustafa Kemal’in büyük bir üzüntüyle Filistin Cephesi’nden ayrılışından sonra ” HAÇLI SEFERLERİ BİTTİ” demesi oldukça anlamlı ve traji-komiktir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 8 Nisan 2022, 20:56

Bilgilendirme için sonsuz teşekkürler!
Muâllak Taşı çok ilginç!

Sevim Özdoğan   -  Bağlantı 10 Nisan 2018, 15:32

Analiz çok iyi.Tebrikler

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı