REKLAMI GEÇ

VİKİNGLERİN ÜLKESİ

20 Kasım 2017 Pazartesi

Kopenhag’ın tanınmış iş adamı, ünlü Carlsberg’lerin oğlu Carl Jakobsen, Andersen’in ünlü masalı “küçük denizkızı”nın sergilendiği bir tiyatroya gider. Tiyatro bittikten sonra, çok duygulanır ve gözlerinden yaşlar akarak oyuncuları ayakta alkışlar. Hemen oracıkta bir karar verir ki Andersen’in anısına küçük denizkızının( The little mermaid) heykeli yapılmalıdır. 1913 yılıdır ve heykeltraş Edvar Eriksen’e sipariş verilir. Küçük denizkızını oynayan başrol oyuncusu kendisinin çıplak heykelinin yapılmasına izin vermez. Bu yüzden onun yüzü ve başı kullanılırken, heykeltraş kendi karısının da bedenini manken olarak kullanır. 1.25 metre boyunda ve 175 kg ağırlığındaki bronzdan yapılmış Küçük Deniz Kızı, defalarca saldırıya uğramış, 1964 de kafası kaybolmuş yerine yenisi yapılmıştır. Bombalanmış, boyanmış ve her şekilde zarar verilmiştir ama hala Kopenhag’ın en büyük simgesidir.

Denizin en derinlerinde kız kardeşleriyle birlikte yaşayan küçük deniz kızı, ölmek üzere olan prensi denizden kurtardığı an da ona aşık olur. Ayakları olması karşılığında, deniz cadısına sesini veren deniz kızı, eğer prens ona aşık olmazsa, sonra da prensi öldüremezse sonsuza dek deniz köpüğüne dönüşecektir. Ve öyle de olur…

Vikinglerin ülkesi Danimarkadan sevgilerle. Sıcak insanların yaşadığı soğuk ülkeden. Kibritçi kızın, küçük denizkızının ve Andersen’in şehrinden.

Artık Avrupa’yı tamamen bitiriyor olacağım, 15 günlük İskandinav turumun ilk ayağı olan Danimarka’ya da 5 kiloyu geçmeyen sırt çantamla geldim yine. Ama bu defa neredeyse valizim kadar ağırını üzerimde taşıyorum. 2-3 kat üst üste giydiğim yünlü kazaklarımla, norveç balıkçı montumdan sonra en dışımdaki yün manto ile birlikte bere, atkı eldiven üçlüsü de her saniye yanımda. Bakmayın siz benim böyle giyindiğime, soğuk bize göre soğuk sanki. Yalınayak, parmak arası şipidik terliklerle, şortlarla, askılılarla gezen Kopenhaglı’larla dolu sokaklar. Dünyanın en kuzeyinde olmak anlatılamaz sadece yaşanır. İnanılmaz bir soğuk var burada şu anda, ki yılın her mevsimi soğukmuş burası. Soğuğun dibine vurmak bu olmalı, içeri girdiğimde bile dakikalarca parmak uçlarımı ve burnumu hissetmiyorum.

İrili ufaklı yaklaşık 406 tane adaya sahip Danimarka, Grönland ve Faroe Adalarının da sahibi. Başkent Kopenhag, 5 milyon nüfuslu Danimarkalı’nın yaklaşık üçte birinin yaşadığı şehir. Kanallar ve trafiğe kapalı cıvıl cıvıl caddeleriyle, dünyanın en soğuk fakat refah seviyesi en yüksek şehirlerinden birisi. Kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu ülkelerden birisi burası. Ama küçük bir somun ekmek 30 Danimarka kronu yani 18 Lira. Küçük bir Mc Donalds menüsü bile 30 lira. Bütün Avrupa’nın tümünden pahalı bir ülke. Bildiğiniz pahalı yani.

Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 79’u Lutheryan ve Danimarka ulusal kilisesine üye ama tüm kiliseler bütün Avrupa’da gördüğümden çok farklı ve çok sade dizayn edilmiş. Neredeyse hiç bir süsleme yok denecek kadar az.

Binalar ve yapılaşma inanılmaz ferah ve estetik. Kopenhag, Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast ve İrlanda’nın başkenti Dublin ve Londra karışımı bir şehir. Biraz’da Sen Petersburg diyebilirim.

Kanallar, köprüler, küçük küçük adalar, kırmızı tuğladan ya da taştan yapılmış uzun uzun binalar, kuleler, saraylar, kaleler, ünlü opera binası ve trafiğe kapalı ünlü markaların ve dünyaca ünlü restoranların bulunduğu Stroget Sokağı. Dünyanın en uzun trafiğe kapalı olan caddesi yaklaşık 3 km ve her köşe başında sokak müzisyenleri, dans gösterileri ve sihirbazlarla dolu. Danimarka’nın dünyada tanınmış oyuncak markası Lego’nun büyük bir mağazası da bu caddede ve yanılıp da içeri girerseniz kolay kolay çıkamıyorsunuz geri, hayal ötesi oyuncaklar var içeride.

Nyhan’da kanal kenarında rengarenk sıralanmış evlerle, altındaki kafeler ve restoranlar yılın her mevsimi cıvıl cıvıl. Kopenhag’ın en tanınmış yeri burası ve tekne turnaları da buradan başlıyor. Geceleri ışıl ışıl ve daha da renkli oluyor. Gündüz kapalı olan küçük, ahşaptan yapılmış lokal ev yapımı yiyecek içecek ve tazece oracıkta yapılmış mis gibi tatlıları, kurabiyeleri satan büfelerle dolu.

Kral IV. Christian tarafından 1617 de tüccar kasabası olarak olarak tasarlanan Christianshavn, 1960 da bir grup hippi tarafından özerk bir bölge olarak kurulmuş. Fotoğraf çekmenin yasak olduğu bölgeye, kamu görevlilerinin girmesi, uyuşturucu kullanmak ve satmak yasak iken, sokak tezgahlarında illegal bir çok şeyin satıldığını görürsünüz.

1650-1940 yılları arasında Kuzey ülkelerinin insanlarının nasıl yaşadığını gösteren, Kopenhag açık hava müzesi muhteşem bir yer. Aşağı yukarı 50 kadar çiftlik evinin ve yel değirmenlerinin bulunduğu Frilandsmuseet’deki doğallığı anlatmak mümkün değil.

Smorrrebrod denilen açık sandviçleri meşhur Danimarka’nın. Bu sandviçler tek bir dilim ekmeğin üzerine en fazla neler sığdırabiliriz mantığında ama kullanılan malzeme ve onun dekorasyonuyla bazen sanata dönüşen bir görsellikte sunulan lezzetli sandviçler bunlar. Üzerindekiler vejetaryen, etli, deniz ürünlü, çeşitli karışımlardan oluşuyor ve ortalama 69 kron yani 42 TL civarında.

Neredeyse herkes bisiklet kullanıyor burada. Onca soğuğa rağmen trafiğin yüzde 70′ ini bisikletliler oluşturuyor. Her birisi tek tek kurallara uyup, dakikalarca kırmızı ışıkta bekliyorlar. Bütün caddelerde, sokaklarda ve köprülerin üzerinde bisiklet yolları var. Bebekli olanların bisikletleri arkasında emniyet kemerli bebek koltukları ya da önlerinde eşya taşımak için sepetleri var. Tek başına birinin arabayla gezip trafiği artırmasının ötesinde oldukça ekolojik ve sportif. Hem spor yapmış hem de dünya ekolojisine katkıda bulunmuş oluyorsunuz.

En ilginç olan şeyi en sona sakladım. Amelienborg Sarayı, Danimarka kraliyet ailesinin bugün hala ikamet ettiği 4 ayrı saraydan oluşuyor. Birisi Prens Joachim ve Prenses Benedikte’nin yaşadığı, bir diğeri de Kraliçe ve Prens Consort’un yaşadığı saray olmasına rağmen elinizi kolunuzu sallayarak kapının dibine kadar girebiliyorsunuz. Halkın içinde, şehrin tam ortasında yaşayan kraliçeler, prensler, prensesler bana çok değişik geldi. Ne bir bahçe, ne bir duvar ne bir polis ya da koruma var. Göstermelik, her gün saat 12:30’da nöbet değişimi seremonisi ve töreni yapan askerler dışında.

Christianborg sarayı da eskiden kral ve kraliçelerin yaşadığı bir saray iken, şimdi şehrin tam ortasında ve Danimarka’nın Parlemento Binası. Elinizi kolunuzu sallayarak içeri girebiliyorsunuz…

Demokrasinin tavan yaptığı ve bu kadar içselleştirildiği bir ülkeyi gördükten sonra daha fazla demokrasi ve özgürlük nasıl olur ben bilmiyorum.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 5 Mayıs 2022, 10:53

Hakîkî özgürlük insanın rûhunda olmalı ve her şeye saygı ile başlamalı gâlibâ!

Adnan efe   -  Bağlantı 20 Kasım 2017, 18:50

Tebrikler mukaddes hanım

Haydar Güntekin   -  Bağlantı 20 Kasım 2017, 12:23

Mukaddes Hanım, yüreğinize sağlık. Nasıl güzel yazmışsınız! Gezmiş kadar olduk sayenizde. Ailecek tüm yazılarınızı beğenerek takip ediyoruz, bir sonraki yazınızı da merakla bekliyoruz. Umarım bir gün bize de nasip olur oralar. Sevgiler, Ebru&Haydar.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı