REKLAMI GEÇ

AB BİZE NEDEN YALVARMIYOR?

5 Mart 2018 Pazartesi

Sevgili Aynur ve Hüseyin, pırıl pırıl, yaşam sevinçleri yüksek güzel insanlar. Bu güzel insanlarla bir dalış gezisinde tanıştım. İkisi de tüplü dalış yapıyor. Uzun yıllar önce Almanya’ya gitmişler, ikisinin de sevdikleri güzel işleri var. İki güzel çocukları var, küçük olanı Almanya’da doğmuş ve Alman vatandaşı. Türkiye’ye gelmeyi düşünmüyorlar. Orada evlerini almışlar, yaşamlarını kurmuşlar, mutlu ve huzurlular. Dünya’ya başka bir ışıkla, başka bir anlayışla bakıyorlar. “İleride doğduğunuz bu topraklara gelir misiniz, çocukları getir misiniz?” dediğimde ikisi de istemediklerini belirtiyor. Şu güzel ülkeye gelmek istemiyorlar. Neden, ne yaptık biz bu güzelim ülkeye ki böylesi kesin kararlılıkla istemiyorlar gelmeyi de insanı da havası da soğuk yaban eli tercih ediyorlar?

Sevgili Umut, adı gibi yüreği de insanı ısıtan güzel insan. Onunla da tüplü dalışta tanıştım, beden eğitimi öğretmenliğini bitirmiş, ardından sanırım çok istediği mimarlığı da okuyup koymuş iki diplomayı da cebine. İstanbul’da yaşıyor, adını hepinizin bileceği çok büyük bir firmanın mağazalarının kurulmasından (mimari konsept) sorumlu. Ekip lideri ve ekibinde bir sürü insan var. Sohbeti ilerlettikçe, dostluğumuz arttıkça anlıyorum ki dili başka yüreği başka söylüyor. Aldığı maaşın düşüklüğünü duyunca şok oluyorum. İstediği yaşamı kurmasının ne denli güç olduğu onu da üzüyor, böyle zeki, böyle güzel, iki diploma sahibi pırıl pırıl bir insanı tanıyan beni de derinden üzüyor. Biz ne yaptık bu ülkeye ki; insanların, adı umut kendi umutsuz oldu?

Kardeş insan Hayati, bilgisayar mühendisi, yazılım firması var. Çok güzel bir babanın harika oğlu. Denizli’de yaşıyor. Yaptıkları yazılımlarla, kurumlar Türkiye geneli ödüller alıyor. Yumuşacık bir yüreği, ışıl ışıl bir zekası olan Entelektüel bir dost. İki güzel çocuğu var. Konuşuyoruz, çocuklarının yetişmesi, eğitimleri aklının bir köşesinde hep. Oğlunun (sanırım 7-8 yaşında) bir şiirini gösteriyor, inanamıyorum şiirdeki akla, yüreğe. Hayati bir yandan gururlanıyor, bir yandan oğlunun alacağı eğitim, kızının yarını kafasında. Biz ne yaptık ki bu güzel ülkenin harika insanları endişeli, kaygılı?

Kuray, İstanbul’da yaşıyor; ayaklı zeka, yaşam dolu. Uluslurarası iş yapabilen koca bir şirket yönetiyor gencecik yaşında. Şöyle çok yönlü bakınca, ortama uyumunu görünce sanki o şirketin sahibi değil de orada çalışan biri gibi de mütevazi. Dünya vatandaşı olmuş bir kafa, donanım.
Serkan, kendi şirketini kurmuş, onlarca bayisi var, dünyayla iş yapıyor. Gezmeyi, başka kültürleri tanımayı seven, onca iş arasında dünyayı keşfetmeyi de başaran sakin, ağırbaşlı bir arkadaş.

Gülsine, içi içine sığmayan, yaşam dolu, pür dikkat, parlak bir zeka. Özel sektörde çalışmış, şimdi de devlette memur bir mühendis. Eşi Kadir; sakin, başarılı, dünyayı anlamaya, tanımaya çalışsan, eşelesen bilgi yumağı, güzel bir insan, bir mimar.

Ayben, hem devlette, hem özelde hastalarının kalbini fethetmiş eli de kafası da müthiş bir doktor. Neredeyse girdiği her ortamda sakinliği, kararlılığı, mütevazılığı, gülen yüzü, yumuşacık kalbi ve sağlam duruşuyla insanların yüreğini kazanan bir kadın. Onlarca yıllık modern tıp eğitimi ve uygulamasının ardından insanlara daha çok yardım etmek için onları kimyasal ilaçlardan korumak adına dünyada yüzyıllardır bilinen ama ülkemizde henüz farkına varılmış Homeopati eğitimini alabilmek için her ay yüzlerce kilometre yol yapan ve bunu asla yüksünmeyen bir melek. Bir çuval maaşı reddedip aile hekimliğine geçmeyince küstürülüp devletten ayrılan (emekli olup) bulduğu her imkanla insanlara şifa dağıtmaya yüreğini vermiş bir melek.

Türkiye’den bir kesit, bir grup insan…

Dağ, taş, toprak var; hava, su, bitki iklim var; yağmur, kar, güneş var; en önemlisi müthiş bir insan kapasitesi var…

Peki bizim neyimiz yok ki?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı