REKLAMI GEÇ

SON OSMANLILAR: V. MEHMET

27 Temmuz 2017 Perşembe

Sultan Abdülhamid Han 33 yıl sürdürdüğü bol iftiralı, karalamalı, istihbaratlı, baskılı ve suikastlı saltanatı döneminde ülkemiz ile dünyadaki sosyal, bilimsel, teknolojik, askeri ve sanayideki gelişmeler arasındaki farkı kapatmak yerine, İslamcılık girdabına düşerek insanımızın cemaatler, tarikatlar ve şeyhlerin elinde oyuncak haline gelmesine göz yumarak, Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve I. Dünya Savaşı’nın bir an önce çıkmasını isteyen batının iştahını kabartmış, kaçınılmaz sonu engelleyecek önlemleri alamamıştır. Ülkeyi tek başına yönettiği için kendisine yakın olan yerlilere “paşa” ünvanı yabancılara ise yapacakları elektrik, petrol, gaz, demiryolu, sigortacılık, postacılık, telgraf, telefon, ithalat, ihracat hasılı bütün işler ile ilgili geniş tekel ve “imtiyaz” hakkı tanıyarak, ekonomik açıdan tamamen dışa bağımlı yapmış, adeta Almanya, İngiltere ve Fransa’nın sömürge devleti haline sokmuştur.

Dünyadaki gelişmeleri ve her an başlaması muhtemel büyük savaşı öngören bazı aydınların baskısıyla 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyeti ilan eden Abdülhamit, 31 Mart 1909 Vakası sebebiyle İttihat ve Terakki önderleri tarafından tahttan indirilerek Selanik’e gönderildi. Devrik sultan olarak 9 yıl daha yaşayan Abdülhamit Han, 10 Şubat 1918’de 1. Dünya Savaşı’nın son günlerinde Beylerbeyi Sarayı’nda vefat etti ve dedesi Sultan II. Mahmut’un türbesine defnedildi.

Bu çalkantılı ve her an Osmanlı’yı parçalamak üzere büyük savaşın başlayacağı söylenti ve tehditleri altında II. Abdülhamit, 31 Mart vakasını tahrik ettiği gerekçesiyle tahttan indirilince, yerine Abdülhamit’in küçük kardeşi 65 yaşındaki Veliaht Reşat Efendi, V. Mehmet unvanı ile 35. padişah oldu. 9 yıl padişahlık yapan ve 1. Dünya Savaşı’nı başından sonuna kadar yaşayan ancak savaşı kaybettikten sonraki işgali ve felaketi görmeden 3 Temmuz 1918’de ölen V. Mehmet Reşat’tan sonra yerine veliaht olan 17 yaş küçük kardeşi Vahdettin, VI. Mehmet unvanı ile tahta geçmiştir.

Birinci dünya savaşı patlak verinceye kadar geçen 4-5 yıllık süre içerisinde ülkede asayiş çığırından çıkmış, bütün değerler ve kaynaklar talan edilmiş, dört bir yanda hatta kasabalarda açılan yabancı okullarında işbirlikçi ajanlar yetiştirilmiş, karaborsa ve ticareti tamamen ele geçiren azınlıklar azmış, Türk aşağılanmış, bilim ve İslam’dan uzaklaşılarak her konuda hurafeler insanımızı uyutmuş ve özünden uzaklaştırmıştır.

Burnumuzun dibindeki Bulgaristan krallık ilan edip Türkiye’den ayrılmış, Bosna-Hersek eyaletini Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ilhak etmişti. Adana’da Ermeniler ayaklandılar fakat Cemal Paşa tarafından bastırıldı. Arnavutluk, Girit, Yemen’de de ayrılıkçı isyanlar çıktı. Yemen’e Huş’a (Husi) isyanlarını bastırmak için giden binlerce asker geri dönemedi. Dönenler yolda Filistin’de Dürziler tarafından hunharca öldürüldü. Çünkü Arap eyaletleri İngiliz ve Fransız ajanları tarafından kışkırtılıyor işbirlikleri ödüllendiriliyordu.

Bu dönemde Osmanlı Devleti Libya’daki Türk tümenini Yemen’e nakledince, bunu fırsat bilen İtalyanlar, Afrika’daki bu Türk eyaletine asker çıkardı. O sırada askeri ataşelik gibi pasif görevlerde bulunan Binbaşı Enver, Binbaşı Fethi, Kolağası Mustafa Kemal gibi kurmay subaylar tehlikeyi görerek gönüllü olarak Trablusgarb’a gittiler ve bu savaşlarda kendilerini gösterdiler.

Yerli halkı direniş için organize eden bu subayların başarılı mücadeleleri sonucunda İtalyan orduları, Trablus ve Bingazi kıyılarından bir kilometre içeriye giremedi.

Balkan Savaşı’nın çıkacağının anlaşılması üzerine, Libya, Trablusgarp eyaleti ile Bingazi bağımsız vilayeti, İtalya’ya bırakıldı. Bu savaş sırasında Beyrut gibi Türk limanlarını bombalayan İtalyan donanması, Çanakkale önlerine de gemi gönderdi, fakat Boğaz’ı geçmeyi göze alamayarak geri döndü.

Bu esnada Osmanlı İmparatorluğu büyük bir gaflete düşerek 4 küçük Balkan devletinin birleşmesine zemin hazırladı ve Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ile Karadağ işgalini durduramayarak, Balkan Savaşı dediğimiz Türk tarihinde görülmemiş feci bir yenilgiye uğradı, 550 yıldır elinde tuttuğu en güzel Balkan eyaletlerini, Anadolu’nun birkaç km. uzağındaki Ege Adalarını kaybetti. Adriyatik denizinden tamamen çekildi. Doğu Trakya dışında Avrupa’da hiçbir toprağı kalmadı.

Tüm bunlar olurken içerideki karışıklıklar nedeniyle ülke neredeyse yönetilmiyor, suikastların ardı arkası kesilmiyor, kaos büyüyor, adeta büyük savaş ben geliyorum diyordu.

Durumu bastırması gereken ordu tamamen siyasete karışmış, iki kampa ayrılmıştı. İslamcı alaylı ve yaşlı paşalar, Türkçü genç subaylardan oluşan ittihatçıların önünü kesmek için her yola başvuruyordu. Balkan Savaşı da bu yüzden kaybedilmişti. Tehlikeyi gören İttihatçılar, savaştan kaçan yaşlı ve alaylı paşaları bahane ederek emekliye ayırdılar ve orduyu gençleştirdiler. Sadrazam ve hariciye nazırı Prens Sait Halim Paşa çok etkisizdi. Atatürk’ün okul arkadaşı ve ileride Çanakkale savaşları esnasında başkomutan vekili olacak olan hırslı Enver Bey, V. Mehmet’in yeğeni Naciye Sultan’la evlenip Damat unvanını alarak 33 yaşında yarbaylıktan tümgeneralliğe atlamak suretiyle harbiye nazırı (savunma bakanı) oldu. Atatürk saraydan bir kızla evlenmeyi reddetmişti. Sonra Enver Paşa, Mustafa Kemal, dahiliye nazırı Talat Bey ve bahriye nazırı Cemal Paşa ile birlikte bir yenilenme dönemi başladı. Ancak artık 200 yıllık çöküş döneminin sonuna gelinmişti ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rus İmparatorluğu ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nu da yıkarak imparatorluklar dönemini bitirmek üzere kurgulanan birinci dünya savaşı kaçınılmazdı. Türk ordusunu Balkan yenilgisinden sonra yeniden toparlamayı başaran Enver Paşa, savaşın kaçınılmazlığını anlayınca önce İngilizlerin yanında savaşa girilmesi için Londra’ya bir heyet gönderilmesini aynı zamanda alternatif olarak sarayın adamları tarafından gizli Müslüman olduğu ve hacca dahi gittiği aldatmacası yayılan Hacı II. Wilhelm’in ülkesi dostumuz Almanya ile de görüşülmesini onayladı. İngilizlerin anlaşmaya yanaşmaması üzerine Almanya saflarında yer almak zorunda kalan Türk ordusu maalesef 1. Dünya savaşını kaybetti ve bütün Osmanlı toprakları işgal kuvvetleri tarafından paylaşıldı.

V. Mehmet Reşat bütün bu çöküşü görerek savaşın son günlerinde öldü ve acı felaketi görmedi. 1918 yılında yerine geçen kardeşi VI. Mehmet Vahdettin, İngiliz, Fransız, Yunan, Ermeni ve Ruslar tarafından işgal altındaki Anadolu’yu kurtarmak üzere görevlendirdiği ve Samsun’a gönderdiği Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazandığımız kurtuluş savaşını ve ölen Osmanlı Devleti’nin yerine doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemini gördü.

Ölüler dirilmezler. Zaman Neo-Osmanlı değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için tarihten ders alma zamanıdır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı