REKLAMI GEÇ

TÜRK ODAKLI DIŞ POLİTİKA

24 Kasım 2016 Perşembe

Türk dış politikası bugüne kadar yönünü ABD’ye, bir ara AB’ye, sonra Balkanlar’a ve Rusya’ya daha sonra Orta Doğu’ya çevirdi. Hatta bir ara Afrika dahi dış politika hedefi olarak ele alındı. Şimdi ise AB ile yaşanan gerginliklere tepki olarak Şangay bölgesine yöneldik. Ancak ne hikmetse Türk odaklı, Türk Cumhuriyetlerini ve dış Türkleri de içeren bir dış politika uygulaması bir türlü düşünülemedi. Halbuki dış dünyada Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olarak görülen Türkiye Cumhuriyeti ırkçılıktan uzak bir anlayışa sahip olduğunu kanıtlamış bir “Devlet“ olarak Türk odaklı bir dış politika uygulayacak olsa kendi menfaatlerine uygun hareket ediyor algısı yaratacak ve asla yadırganmayacaktır.

Bu konuda Irkçı düşünenlere ırkın sadece atlarda geçerli olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu nedenle Türk ekonomi ve kültür coğrafyasında yaşayan herkesi saran Türk odaklı dış politika uygulamalarına bir an önce geçilmelidir.

Konjonktür buna müsaittir. Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazandıkları doksanlı yıllardan itibaren bu politikaların başlaması gerekirdi. Ancak zararın neresinden dönülürse kardır. Son zamanlarda Fırat Kalkanı harekatı ile uygulamaya başladığımız Suriye ve Halep politikamız Türk odaklıdır ve toplum tarafından olumlu karşılanmıştır. Aynı politika Musul ve Kerkük bağlamında daha etkin ve kapsamlı bir şekilde sürdürülmelidir. Savaş sonrası bu bölgede ve diğer yerlerde bırakın aç, susuz, çıplak bir Türk soylu kardeşimizi, refah seviyesi düşük tek bir soydaşımız kalmamalıdır. Çünkü birlik ve beraberlik sergileyeceğimiz barışçıl, karnı tok ve güçlü bir Türk toplumu dünyaya güven verecektir. Bugüne kadarki yanlış politikalar ile ülkenin nasıl bir beka problemi ile karşı karşıya getirildiğini ve verdiğimiz şehitleri unutmamalıyız ve gerçekçi politikalara dönmeliyiz.

Milli mutabakat zemini Türkiye sınırlarının dışına çıkmalı ve tüm Türk dünyasını kapsamalıdır. Çünkü birliğimize öncelikle dahil etmemiz gereken Türk Cumhuriyetleri de, bağımsızlığa giden yolda şehitler vermiş ve mücadele ederek bugünlere gelmiştir. Yıllarca Sovyet zulmüne karşı mücadele etmiş olan Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarının bedelini çoktan ödemiştir.

Türk odaklı dış politika Türkiye öncülüğünde tüm Türk dünyasına ekonomi, ticaret, sosyal, kültür, spor, sanat, ahlak ve din alanlarında bilimsel olarak kabul gören, sürdürülebilir ve sürekli bir gelişme dinamiği kazandıracaktır.

Dinci grupların ülkemize verebileceği zararı gördük. Benzer gruplar ve cemaatler tüm Türk dünyasında faaliyetlerine devam etmektedirler. Bağımsızlık sonrası bu bölgelerde, bilimden kopmamış olan Türkler ağırlıklı olarak kendi özlerine dönüp Hanefi, Maturidi ve Yesevilik inancına sarılmıştır. İran ve Azerbaycan bölgesinde yaşayan Türkler ise Şii-İslam inancını sürdürmektedir. Araplar da bölgede yoğun çalışmalar yaparak Selefilik anlayışını yaymaya çalışmaktadır. Türkiye etkili bir politika izleyerek Türk dünyasında aynı atadan olan bünyemize uygun din anlayışının gelişmesine katkı sunmalıdır. Çünkü müşterek din anlayışı ortak hareket edebilmenin teminatıdır.

Aynı şekilde müşterek dilin varlığı da ortak hareket edebilmenin en önemli unsurlarındandır. Fitne bombalarının atıldığı günümüzde Türk Cumhuriyetleri’yle Türkiye’nin bu süreçte bir güvenlik dayanışması içinde olması gerekmektedir. Bu güvenlik dayanışması da ancak ortak kimlikle sağlanabilir. Bu kimlik hazır, doğal ve var olan köklü bir kültür yapısının sonucu olan Türk kimliğidir. Ancak dünyadaki ve ülkemizdeki örneklerinde de görüldüğü gibi ortak bir milli kimlik için aynı dili konuşmak yetmiyor. Aynı alfabe ile yazmak ve yazılanları anlamak da önemlidir. Bu bağlamda alfabe birliğine geçiş çalışmaları hemen başlatılmalı, Türk odaklı düşünecek öğrencilerin yetişmesi ve okullar için müfredat birliği sağlanarak kitap alışverişleri geliştirilmeli, Balkanlar’dan Kazakistan’a uzanan geniş bir coğrafyada hakim Türk kültür öğelerinin yayılması desteklenmelidir.
Ortak bir tarihi, kültürü, dili ve büyük bir çoğunlukla aynı dini paylaştığımız gönül coğrafyamız Türk dünyası ve genel olarak Avrasya coğrafyası, Türk odaklı dış politikaları uygulayarak günden güne önemli konumunu güçlendirmelidir. Türkiye öncelikli olarak Türk odaklı dış politika enstrümanları ve yumuşak güç araçlarıyla bölgede etkin olmalı, siyasi bir çıkar ilişkisi ve gündemden ziyade, tarihsel köklerinden aldığı güçle bölge siyasetinin önemli aktörlerinden biri olmanın gerekliliklerini yerine getirmeli ve önce Türk Ticaret Birliği’ne, sonra Türk Birliği’ne gidecek olan vizyonu şekillendirmeye başlamalıdır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı