REKLAMI GEÇ

TÜRKİYE’NİN ZENGİNLİĞİ

1 Şubat 2018 Perşembe

Modern iktisadın başlangıcı sayılan “Milletlerin Zenginliği” kitabının yazarı Adam Smith imalatta iş bölümü ile sanayileşmede ihtilal yaratmıştır. Önceleri bir işlikte bütün işleri tek kişi yaparken ortaya çıkan ürün sayısı oldukça az ve bir kişiye aitti. Sonraları her bir iş aşamalara ayrılarak birçok kişi tarafından fazla miktarlarda üretilmeye başlandı ve çıkan ürünler üreten kişilere değil fabrikanın sahibine aitti. Üretilen ürün çok olunca tüketim de artacak böylece zenginlik ve refah artacaktı. Tabii teori bu hedefe ulaşmak için tek başına yeterli değildi. Bütün kurumlarını kapsayıcı hale getiren milletler gelişmiş ülkeler sınıfına girdi ve ortaya çıkan zenginliği yani elde edilen serveti de adil bir şekilde bölüşmeyi başardı. Ancak vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü, kurumları kapsayıcı olmayan milletler ise gelişemedi ve gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılır oldu ve servet dağılımında büyük adaletsizlikler ve uçurumlar ortaya çıktı.

Smith’in kitabında beş bölüm var. Bunlar üretim ve değer, ekonomik gelişmenin şartları ve sonuçları, Merkantilizm ve Fizyokrasi eleştirisi ve mali konulardır. Smith bir ülkenin servetinin çoğalmasını öncelikle emek ve verimliliğin iş bölümü sonucunda artmasına bağlıyor. Para ve değer kavramlarını karşılıklı değiş tokuş açısından ele almakta, ücretler, fiyat, kar, faiz ve rant şeklindeki gelir bölüşümü ile ilgili problemleri açıklayarak, mali kurumların kontrolü ele almamasını piyasaların gizli bir el tarafından dengelenmesi gerekliliğini söylemektedir.

Smith’in teorisine göre insanlar şahsi çıkarları peşinde koşar. Bunun için aklı ile hareket eder. Yani Homo-Economicus’tur.

Üretim ve alış verişin maksimumlaştırılması ve bunun sonucunda “evrensel bolluk” ve “ emeğin üretken gücünün iyileştirilmesi” için “doğal özgürlük” prensibi, yani devletin müdahalesi olmadan uygulanmalı, kişi istediğini yapabilmelidir. Bu ise emek, sermaye, para ve malların serbest dolaşımı demekti.

Servetin asıl kaynağı emek olduğuna göre uzmanlaşma ve emek yani çaba sarf etmek gerekmektedir. Bir ülkede doğal zenginlikler olabilir ancak emek olmaz ise o ülke ilerleyemeyecektir.

İlkel toplumlarda insanlar kendileri ve aileleri için çalışır. Fakat emek bu toplumlarda kaliteli ve verimli olmadığından yoksuldurlar. Gelişmiş ülkelerde emek miktarı daha az olmasına rağmen, iş bölümü sayesinde emekleri verimli ve olduğundan daha fazla üretim ve tüketimde bulunacaklar ve refah artacaktır.

Smith, iş bölümünün faydasını çivi örneği ile açıklamaktadır: Usta bir demirci yanında kalfa ve çırakları ile günde 7- 20 arasında çivi yapabilmektedir. İş bölümü ile bu birkaç kişi günde 3000 ile 4000 çivi üretebilecektir.

İş bölümü uzmanlaşmayı kolaylaştırdığından, her insanın ihtiyacının karşılanmasına diğer insanlar katılırlar ve böylece milli gelir yani servet artar.

Emek farklılıkları ülkelerin servetleri arasındaki farklılıkların da nedenidir. İleri ülkelerde servet ve refahın yüksek olması, emeklerinin verimliliklerinin yüksek olmasıdır. Buna en büyük katkı ise sadece asgari ücrete değil performansa dayalı bir ücretlendirme sağlamaktadır.

Aynı şekilde iktisadi kalkınma için tasarruf yani sermaye birikimi şarttır. Tutumlu olmayan sürekli israf eden, kaynaklarını çar çur eden bir ülkenin kalkınması mümkün değildir.

Üretim yetersiz ve kalitesiz, tüketim çılgınca ise, fiyatlarda yüksek olup gerçek değeri yansıtmamakta zenginlik topluma yayılamamakta ve sadece belirli ellerde toplanmaktadır. Yani zengin ve fakir arasındaki uçurum açılmaktadır.

Smith’e göre gelir dağılımı Toprak/mülk sahipleri, kapitalistler/İşverenler ve işçiler arasında rant, kar (faiz) ve ücret olarak bölüşülmektedir. Bu paylaşım kapsayıcı kurumlarını kurmuş gelişmiş ülkelerde yüksek ve adaletli olmakta, kurumları ve yöneticileri (kendi halkını) sömürücü ve ötekileştirici ülkelerde ise düşük ve adaletsiz bir şekilde dağılmaktadır.

Dünyadaki gelir dağılımı hakkında Credit Suisse her sene bir küresel servet raporu hazırlamaktadır. 2017 raporuna göre gelişmiş ülkeler olarak isimlendirilen İsviçre 573 bin ABD 402 bin, İngiltere 278 bin, Fransa 263 bin, İsveç 260 bin, Kanada 259 bin, Japonya 225 bin, İtalya 223 bin, Hollanda 204 bin, Almanya 203 bin, Kore 160 bin Dolar kişi başı servete (mal, mülk araba, altın, para) sahip. Diğer Avrupa ve İskandinav ülkelerinde 18 yaş üstü kişi başına düşen servet 100 bin doların üstünde. Türkiye’de kişi başına düşen servet ise 19 bin dolar. Bu rakam 2015’de 21 bin 196 dolar ve 2014’de 21 bin 102 dolardı. Buna göre Türkiye’de son yıllarda kişisel servet artışı olmamış. Dolardaki artış servetimizin değerini düşürmüş. Dünyada küresel servet kişi başı 52 bin 800 dolar seviyesinde. Yani Türkiye’de yaşıyor ve 53 bin dolar üstünde bir mal varlığına sahipseniz zenginsiniz demektir.

Bunun yanında servetin eşitsiz dağılımı da ayrı bir sıkıntımız. Türkiye’deki toplam servetin %60’ı sadece % 1 yani 800 bin kişinin elinde toplanmış bulunuyor. Servetin %40’ını 79 milyon kişi bölüşüyor. En alttaki %15’lik dilimi oluşturan 8.3 milyon kişi ellerindeki 250 doların altındaki servetleri ile hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı