REKLAMI GEÇ

KAOS

15 Ocak 2015 Perşembe

7 Ocak 2015’te Paris’te düşünce özgürlüğüne, çok kültürlülüğe, hoşgörüye büyük bir saldırı yapıldı. O andan itibaren basında, sosyal medyada bir haber/yorum patlaması yaşandı. İslamiyet, batı medeniyeti, laiklik, emperyalizm, göçmenler, terör, savaşlar, Ortadoğu hepsi bir tartışma potasına atılıp çevrilmeye başlandı.

Kimileri düşünce özgürlüğüne odaklanıp gönülden üzüldü.
Kimileri “ama”lı, “fakat”lı kınama cümleleri ile isteksiz destek açıklamalar yaptı.
Kimileri Irak’ta, Suriye’de, Nijerya’da yapılan katliamlarla bu olayı karşılaştırarak, açıklama yapanları, iki yüzlü olmakla suçladı.

Kimileri ülkemizin yaşadığı terör belasına gösterilen tepkilerle bu tepkileri kıyasladı.
Kimileri, üst akıl, Amerika, Rusya, sömürgecilik içeren büyük komplo teorileri ile olayı çözdü. (Paralelleri de işe katacaklar diye bekledim, ama henüz oraya gelen olmadı).
Kimileri açıktan “Oh olsun” dedi.

Kimileri neredeyse daha daha çığlıkları attı.
Yorum yapan herkes sorunu kendi bulunduğu noktaya göre tanımlayınca olay körlerin fili tarifine benzedi. Sosyal medya ve basın sanki farklı görüşlerin savaş alanı. İnsanların kendi görüşlerinin meşruiyetini savunmak için kullandığı ezberlenmiş sloganların gürültüsü arasında, geleceğe dair çıkarmamız gereken dersler kaybolup gidiyor.

Tamam; uluslararası büyük şirketler, dünyayı yöneten devletler her türlü alçaklığı rahatlıkla yapabilirler. Ama bunu din, milliyet veya ırk adına yapmıyorlar, sadece emperyalizmin acımasız yöntemlerini uyguluyorlar. Ortaçağın dini refleksleri ile oluşturulacak karşı tepkilerin, emperyalizmin amacına hizmet etmekten başka, hiçbir faydası olmayacaktır. Karşımızdakinin silahlarını bilerek yeni yöntemler geliştirmemiz gerekmektedir.

Tamam; insanların duyarlı olduğu değerler vardır, alınganlık gösterilebilir. Ama düşüncesini söylemek ve yaymak meşru araçlar kullanmak kaydıyla her insanın hakkıdır. Sadece marjinal solcu karikatüristlerin değil, radikal İslamcıların da hakkıdır. Ama karşı cevap hakaretin yapıldığı yöntemle, yazıya yazıyla, karikatüre karikatürle, silaha silahla cevap verilir.

Tamam; bütün dinlerin geçmişinde büyük katliamlar var. Ama hepsi bir yüzyıl öncesinde kaldı. Kimse bunlarla gurur duymuyor, aksine acı hatıralarını gençlere ders olarak okutuyor. Din uğruna adam öldürmek sadece İslam coğrafyasında ve ilkel dini topluluklarda kaldı. Bunun nedenlerinin çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. İslam felsefe çağı tekrar incelenmeli, Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşt’ün yazdıkları okunmalı, aklı reddeden yorumlar tartışılmalı.

Bu kaostan dünya kurtulabilir mi? bilmiyorum. 11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırı bir milat olmuştu, şimdi 07 Ocak 2015 yeni bir milat oldu. Zaten hoşgörüsüzlüğün, şiddetin, para hırsının kol gezdiği dünyada, uçurumlar daha da açıldı, fay hatları derinleşti, birbirini dinlemeyen insan sayısı arttı. Artık sorunlarımızı çözmek daha zor.

Yaşadığımız zamanda dünyanın birçok bölgesinde insanlar fakir, aç, köle olarak çalışıyorlar, teröre boğulmuşlar, ölüyorlar. Ne yazık ki bu sorunlar İslam coğrafyasında daha çok yaşanıyor.
Bütün bu sorunları çözmek için üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Yetişmiş insan gücü, devlet mekanizması, bilgi birikimi açısından İslam dünyasında bu değişimi yapabilecek, emperyalizmin oyunlarını bozabilecek, aynı zamanda hoşgörülü demokrasiyi yaşatabilecek tek ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu düşünüyorum.

Ama dar görüşlü, attığı adımın önünü arkasını göremeyen, halkını birbirine düşürmeyi siyasi rant haline getiren, yolsuzluğa boğulmuş, çoğunluğun güvenmediği, daha da büyük bir kesimin korktuğu bir iktidarla bu sorunları çözmek imkansız. Haziranda bir değişim olmazsa, biz bu girdabın içinde boğuluruz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı