REKLAMI GEÇ

NEDEN YAZMIYORUM?

8 Şubat 2016 Pazartesi

Yaklaşık 3 aydır yazı yazmıyorum. Dostlar, tanıdıklar uzun zamandır neden yazmadığımı soruyor. 
Açıkçası yazmak içimden gelmiyordu. Biraz da kızgındım. Toplumun basit ayak oyunları ve tehditlerle nasıl maniple edilebildiğini görmek Türkiye Cumhuriyeti’ne, devrimlere ve aydınlanmaya derin bir inançla bağlı biri olarak beni sarstı. “Halkın sağduyusu” kavramının iktidarlarını korumak isteyen popülist politikacılar, siyaset reklamcıları, çıkarcı medya sahipleri ve yalan tacirleri tarafından uydurulmuş bir kandırmaca olduğu ortaya çıktı.

Ülkemizde son 10 yılda yaşanan her şeyden herkesin haberi olduğunu düşünüyorum. Sadece bazı insanlar kendilerini kandırmayı tercih ediyorlar. Sanıyorlar ki eğer başlarını kuma gömerlerse, görmezden, duymazdan ve bilmezden gelirlerse her şeyden uzak kalabilirler. Ama çember daralıyor. Küçük sorunların üzerini örttükçe, yanlışlara göz yumdukça, haksızlıklara boyun eğdikçe karşımıza daha büyükleri çıkıyor.

Yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı, iftirayı, adaletsizliği, yalancılığı geçtik, savaşın eşiğine geldik. Toplumumuzun yapısı, değerleri, gelecek umudu tarumar oldu. Artık her gün gencecik insanlarımız ölüyor. Hiçbir sorunumuza çare bulamıyoruz. Hiçbir problemimizde ortak akıl oluşturamıyoruz.

İnsanların ne sağlıklı bilgi alabilecekleri bir haberleşme ağı ne de bu bilgilerin değerlendirileceği sağlıklı bir tartışma ortamı var. Bu yüzden yazılarımın umutsuz bir iletişim denemesinden öteye geçmediğini düşünüyordum.

Bir vesile ile Denizli Otogarı’na gittim. Asker uğurlaması vardı. Bu vatanın gencecik evlatları hüzün içinde belirsiz bir geleceğe yollandılar. Terörün en yoğun olduğu zamanları da biliyorum. Eskiden olduğu gibi davul zurna yoktu, “en büyük asker bizim asker” diye bağıranlar da yoktu. Herkes derin bir sessizlik içinde birbirlerine sarıldı.

Çok sarsıldım. Utandım. Benim gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin yarattığı güvenlik ve fırsatlar ortamında okumuş, belli bir seviyeye gelmiş, düşünen, araştıran insanların kenara çekilmeye hakkı yok. Hiç kimse dinlemese de, sosyal medya üzerinden hakaret etseler de, davalarla korkutmaya çalışsalar da gördüklerimizi söylemekten geri durmamamız gerektiğini düşündüm. Sessizce ölmeye giden vatan evlatlarını, inançlarından başka tutunacak başka bir dalı olmayan aileleri yalnız bırakamayız.

Yalan ve aldatma üzerine kurulu politikaların, büyük gizlilik içinde kotarılan antlaşmaların, bireysel çıkarlarını önceleyen insanların ülkemize verdiği zararları telafi etmek artık mümkün değil. Kaybedilen varlıklar, unutulan değerler, dökülen kanlar geri gelmeyecek. Daha çok kan dökülecek, daha çok acı yaşanacak.

Düştüğümüz bu çukurdan çıkmak, içimizde birliği sağlamak için birbirimize güvenmek zorundayız. Bunun için öncelikle şapkamızı önümüze koyup dürüstçe aşağıdaki sorulara cevap vermeliyiz.
Bütün bunların sorumlusu kim?
Kim bu kararları verdi?
Bu antlaşmaları kim yaptı?
Kim dünyasal zenginliğinin büyüsüne kapıldı?
Bu kadar kanın dökülmesine yol açan politikaları kim üretti?
“Ama”, “fakat”, demeden dümdüz cevaplar verebilirsek bir umut olabilir. Ama hala bu soruları dürüstçe yanıtlayamıyorsak o zaman hep birlikte ağlamaya devam ederiz.

Komplo teorilerinin, büyük güç politikalarının arkasına sığınıp, durumu açıklayan aciz korkaklara inanmayın. Kaderimiz sadece ve sadece kendi ellerimizde. Tek bir şartla, bu sorulara cevap vererek doğru yönde ilk adımı atmamız gerekiyor.
Son Söz:
Yanlış insanlarla doğru çözüme ulaşmak mümkün değildir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı