REKLAMI GEÇ

ALTI KAVAL ÜSTÜ ŞEŞHANE OLMASIN…

9 Mayıs 2014 Cuma

Kemal Kılıçdaroğlu MYK’yı yeniden değiştirdi. Bu ilk değişim de değil, genel başkan olduktan sonra kaçıncı değişim hatta ama değişime gitmek cesaret işidir ve iyidir…

Bu MYK değişiminin Denizli için önemi elbette Adnan Keskin faktörü. Üzülen de çok sevinen de…

Ben ne üzüldüm ne sevindim. Kişilere bağlıyorum yapmak, kişiler üzerinden kurumları ve sistemi eleştirmek veya övmek hiçbir zaman başarı getirmez.

Adnan Keskin, CHP tarihine adını altın harflerle kazımış dürüst, samimi, saygın ve tarihi bir şahsiyettir, kim ne derse desin O’na hep saygı duyulacak.

O yüzden hayırlı olsun diyip değişime ayak uydurmalı. Üst yönetim kendini yeniliyorken alt katmanların yani örgütün hala aynı hantallık ve işlevsizlikte kalması düşünülemez.

En büyük reformlar, açılımlar, yenilikler de örgüt seviyesinde yapılmalı zaten.

Yoksa, Adnan Keskin’in ikinci adamlık dönemi bitmiş veya bitmemiş; bu bakışla yola çıkılırsa hiçbir şey değişmez.

Peki örgütte neler değişmeli? Neler reformize edilmeli? Kafalar nasıl değişmeli?

1. CHP’liler belli şahıs veya gruplar üzerinden birbirini suçlayıcı söylemlerden uzak durmalı. Beşeri iletişimi en sakin ve verimli tutmanın yolu bu. Örgütün işleyişiyle ilgili sorunlar, kapalı kapılar ardında belli grupların sürekli kulis ve dedikodu çalışmaları yapmasıyla çözülmez, ancak birileri birilerinin kuyusunu kazar. Açık istişare mekanizması geliştirilmeli. Düzenli il, ilçe, mahalle toplantıları üyelere açık olarak yapılmalı ve istişareler hep kayıt altına alınmalı. Bunun için elbette sistemli ve disiplinli bir organizasyon oluşturulmalı ve fiziki ortamlar da sağlanmalı.

2. Yıllardır parti içinde ve ortamlarında olmanın getirdiği bir zihinsel sahiplenme refleksi yüzünden CHP’yi kendi tapulu malı zanneden ve kendi radikal ve uzlaşmasız ideolojisini de partide hakim kılmaya çalışan kıdemli partili kesim bu duruşunu değiştirmeli. Makro ideolojik tartışmalardan ziyade mikro anlamda yereli kavrayacak uzlaşı kültürü gelişmeli. Sonuçta örgütün asli görevi ideolojik kısır tartışmalarla partinin düşünsel ve fikri birikimine katkı koymak değildir, sahada seçmeni kazanmaktır.

3. Partililerin söz konusu, tavizsiz sol ideolojisinin, aslında partiye üye olmayan, dışarıda kalmış ama partiye oy veren veya verme potansiyeline sahip sağcı ya da apolitik kişilerden hiç farkının olmadığı da aşikar. Aynı toprağın çocuğu olan bu insanların ne ahlak anlayışı, ne evrensel hukuka bakışı, ne demokrasi algısı, ne dürüst siyaset algısı, ne dünya görüşleri, ne gelenek görenekleri, kısacası dünyevi anlamda siyaseti ilgilendiren tüm kriterleri temelde aynı. Kırılma noktası ise sadece sol/sağ/antiemperyalist/kapitalist/ muhafazakar/sosyalist/liberal gibi söylemleri ve kavramları yüzeysel olarak birbirine yaftalayıp birbirini ötekileştirme. Örneğin Atatürk düşmanı görünen Ahmet Altan gibi sivri dilli sevimsiz liberaller yüzünden, CHP’de birçok kişi liberalizm gibi bir kavramı Atatürk düşmanlığı şeklinde algılayabilecek kadar da konudan kopuk, önyargılı, inatçı. Fakat gelin görün ki belki de liberal dünyanın tüm iktisadi esaslarına tabi şekilde iş hayatını sürdürüp para kazanan insanlar bunlar. Bir bakıyorsunuz “Ben sonuna kadar solcuyum” diyen katı görüşlü bir öğretmen ve bir tarafta da o öğretmenin ticaret yapıp para kazanan ve sağ partiye oy veren kardeşi. Ne yani şimdi CHP’ye o kardeşin oyu haram mı? Üzücü olan nokta da burada başlıyor. Bu kesim liberalizmi hem sadece maddi dünyayı ilgilendiren ve herşeyi metalaştıran, emtialaştıran bir kavram sanıyor hem de liberalizmin, liberty (özgürlük, hürriyet) kökeninden gelen ve bireyin kişisel özgürlüğünü garanti altına alan bir system olduğunu bilmiyor ya da bilmek istemiyor. Bilse de diyor ki biz kollektivistiz, toplumcuyuz diyor. Diyor da 2014 yılında bu demek istediği şeyin tektipçilikten farkı olmadığını idrak edemiyor. Yani Hakkari’de, Gümüşhane’de yaşayanla İzmir’de, Antalya’da yaşayanı bu tektipçilikle nasıl kollektivist görüşte aynı potaya sokabileceğini anlayamıyor. Gelişen ve değişen dünyayı, bugünü, çağı, kozmopolitleşmiş ve köyden kente göç edip kentliliği öğrenmeden kentleri doldurmuş toplumu hala 1930’ların sosyolojik normlarıyla yorumlamakta ısrar ediyor. Kendine göre basitleştirdiği ve yüzeyselleştirdiği Atatürkçülüğü de bilimin ve aklın ışığıyla değil de 1930’ların söylemleriyle yorumlamanın doğru olduğunu zannediyor. 1923-1938 arasındaki 15 senelik kısa dönemde bile konjönktürel olarak birçok farklı politikalar uygulanmışken, Atatürkçülüğü sadece, kurtuluş savaşının hakim olduğu mücadele yıllarının romantizmiyle antiemperyalist söylemli dar ve sığ kalıplara hapsetmek en basitinden Atatürk’e saygısızlık demektir. Ne yani şimdi; Atatürk, Kanuni Sultan Süleyman ya da Fatih Sultan Mehmet yerinde olsaydı fetih politikalarını sonlandırıp emperyalist ve fetihçi Osmanlı’ya son mu verecekti? Bugün Almanya’da yaşayan muhafazakar bir Türk aile seçimlerde oyunu Alman sosyal demokratlara veriyorsa nedeni işte ekonomik ve sosyal liberalliğini yani özgürlüğü sosyal demokrat esaslarla yaşamak istemesindendir. CHP işte bu zihinsel değişimi örgüt seviyesinde yapamadığı müddetçe gerçek sosyal democrat bir partiolamayacaktır. Bu zihinsel gelişimle beraber daha uzlaşıcı, daha kucaklayıcı bir örgüt yapısına sahip olmak için sürekli farklı kesimlerin temsilcilerinin davet edildiği ve ağırlandığı, keyifli ve dostane fikir alışverişi toplantıları yapılmalı.

4. Örgütün üye sayısı 12.000 civarı. Bunun sanırım 7-8 bin civarı da aktif üye yani ön seçimde falan oy kullanıyor. Ve bu rakam içinde de parti içi görevler alan, parti örgütüne abilik ablalık yapan belki 100-200 kişi var yıllardır. Yani herşey bu 100-200 kişinin etrafında dönüyor. Dolayısıyla seçmenine yeterince erişebilmiş derin bir yapı diyemeyiz. Tabanın yayılması ve güçlenmesi için sürekli üye sayısı hedefler ölçüsünde arttırılmalı. İlk etapta toplumun her kesiminden, sağcı, solcu, muhafazakar, kürt, iş dünyasına mensup, liberal görüşlü, öğrenci, kadın, akademisyen, doctor vs… aktif üyeler kazanılmalı. Bunun için etkili iletişim kampanyaları başlatılmalı.

5. Gelelim fiziki yatırımlara. Çınar’a ve Bayramyeri’ne tanıtım ve iletişim büroları açılmalı, halkın yolu üstüne kamp kurulmalı. Profesyonel iletişim ajanslarının desteğiyle bu noktalar tefriş edilmeli. İletişim sorumlusu gençler görevlendirilmeli, ekranlar ve kiosklar vasıtasıyla partinin programı, vaatleri, görüşleri halka interaktif şekilde aktarılmalı. Şehir içinde dolaşacak mini araçlarla CHP il örgütünün farkındalığı oluşturulmalı. Şehir içindeki kalabalık noktalar için geniş stantlar yaptırılmalı ve burada üyelikler oluşturulmalı. Her biri belli bir gündemle toplanan düzenli mahalle toplantıları yapılmalı. Bu toplantılara gündeme uygun konuklar davet edilmeli. Parti il başkanlığı kesinlikle şehrin merkezinde kurumsal, modern bir merkeze taşınmalı. Bu merkezde modern konferans ve toplantı salonları olmalı ve bu salonlarda düzenli istişare ve fikir organizasyonları sürekli yapılmalı.

6. Gençlik merkezi de il başkanlığı gibi modern ve çağdaş olmalı ve çekim merkezi olabilmek adına tefrişatı ve imkanları hatta daha da fazla olmalı. Bu merkezde eğitimler, kurslar, sohbet toplantıları, sosyal aktiviteler aralıksız yapılmalı.

7. Partinin iş dünyasıyla sıkı iletişimi çok önemli. İş dünyası ile sıkı diyaloglar kurabilecek bir ekip bu alandaki lobi faaliyetlerini aralıksız sürdürmeli, Denizli’nin önemli iş insanları toplantılarda ağırlanmalı.

Uzun lafın kısası CHP üst yönetimi de CHP örgütü de piyasa ekonomisinin dinamiklerine bağlı kalarak Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin standartlarını uygulamak zorunda. AB hedefini en çok savunan partinin AB’deki kardeş kurumlarının standartlarını yakalaması hiç de zor değil.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı