REKLAMI GEÇ

HATIRLAYANINIZ VAR MI?

16 Ağustos 2011 Salı

16 Ağustos 99 akşamı…
Denizli

En son şampuanımı sıkıştırdım valize…
Fermuarını güçlükle kapattım…
-Tamam. Şimdi oldu…

Deniz, kumsal, güzel bir hafta beklentisi ve heyecanı içindeydim…

Gün dönmek üzereydi…

**

16 Ağustos 99 akşamı…
Yalova

Hacımehmet Ovası’ndaki şık dairesinde tek başına kalıyordu.

Stadyuma bakan 5 katlı binanın son katında kalıyordu.

Akşam 1. Kattaki komşuları yemeğe çağırdı. Kırmadı…

Uzun sohbetin ardından, komşuları kal diye ısrar etti….

-Evim uzakta olsa neyse. Ben çıkayım artık dedi.

-Bari uykun gelince gidersin. Ne güzel sohbet ediyoruz. Dediler

-Peki biraz daha oturayım dedi..

Gün dönmek üzereydi…

**

16 Ağustos 99 Akşamı
Gölcük

Yıldızlar Suüstü Eğitim Merkezi Komutanlığı, Karargah Destek Kıtalar Komutanlığı Güvenlik Şubesi’ne bağlı muhafız askerleri için nöbet değişimi zamanıydı.

Saat 23.10…

Güvenlik koğuşuna dalan nöbetçi onbaşı, 4-8 nöbetçilerinin uyuduklarına aldırış etmeden bağırmaya başladı…

Hepsi hemen üniformalarını giyip alt kata indiler..

Cephanelik önünde kuyruk oldular…

-Kareyi geçme!
-Konuşma!..

Sırayla önce çelik yeleklerini, sonra zimmetli G3’lerini aldılar.
Sonra nöbetçi subaylık önünde bir kuyruk daha…

20 merminin bulunduğu ıskartalarını ve şarjörlerini aldılar.

Uzun koridor boyunca ona yakın asker, bir taraftan şarjörlere mermileri diziyorlar, diğer taraftan doldur boşalt kuyruğunda yer kapmak için hızlı adımlarla ilerliyorlardı…

Koridor metalik bir ses…

Doldur boşaltı, nöbetçi astsubay yaptırıyordu…

-Kazan gir!
-Emniyet aç!
-Çek!
-Bırak!
-Tetik düş!
-Şarjör tak!
-Emniyet al!
-Geç sıraya!..

Gün dönüyordu…

**

17 Ağustos 99 Gecesi
Denizli

Saat ikiye geliyordu…
Ertesi gün çıkacağım tatilin huzurunda uykuya daldım…
Mışıl mışıldım…

**

17 Ağustos 99 Gecesi
Yalova

Evine çıkmıştı…
Uykusu olmadığı için televizyon izliyordu.

Gece neredeyse 3 olmak üzereydi…

**
17 Ağustos 99 Gecesi
Gölcük

Donanmanın gözdelerinden tam 4 bin tonluk firkateyni TCG Turgut Reis de Gölcük donanma limanına demirlemişti… Yanındaki devasa savaş gemileri, hücumbotlar, yangın söndürme gemileri ve az açıktaki denizaltılar bile minicik kalıyordu…

Ağır ağır sallanmaya başladı…
Hareketlilik olağan değildi…

Muhafızlar 12-4 nöbetindeydi…
İçlerinden biri hazır kıtayı kesiyordu…
Uygunsuz vaziyette yakalanmak, 15 gün diskoydu…

Karanlık zifiriye çalmıştı…

Saat 3 olmak üzereydi.

**

17 Ağustos 99 Gecesi
Saat 03.02
Denizli

Kimbilir kaçıncı rüyamdaydım…

**

17 Ağustos 99 Gecesi
Saat 03.02
Yalova

5. kattaki evinin salonunda ayaklarını sehpaya uzatmış televizyon izliyordu…

Önce anlam veremediği bir uğultu duydu.
Ardından sallantı…
Yerinde oturmakta zorlanıyordu…

-Deprem oluyor!

Güçlükle ayağa kalktı…
Tutunarak balkona çıktı…

7 metre ilerideki bina gözünün önünde çökmeye başladı…

Sarsıntı geçmek bilmiyor, binanın çatırtı sesleri artıyordu.

O an inanılması güç bir karar verdi.

Balkon demirlerine oturdu.
Tam o an bina çökmeye başladı…

Her yer toz duman….
Burnunun ucunu göremiyordu.

Balkon demiriyle hızla yere düşmeye başladı
Birkaç metre kala atlamaya karar verdi.

Sağ bacağına, karşı binanın enkazındaki bir demir saplandı…
Canı çok yanıyordu…

Ertesi gün fark etti ki, o gece binadan kurtulan tek kişiydi.

**

17 Ağustos 99 Gecesi
Saat 03.02
Gölcük

Bir tek 12-4 nöbetçileri gördü olağanüstü manzarayı…
Gökyüzü pembeydi…
Limandaki gemiler önce birden neredeyse havada askıda kalmışlar…
Yer yarılmış Marmara’nın suyunu içine çekmişti…
O saniyelerde tarifi zor bir sansıntı…
Hiçbiri ayakta duramadı…
Kendilerini yerde buldular…

Ardından yıkılan binalar….
Toz bulutu…
Ve en kötüsü birden bire yükselen deniz dalgaları…

Depremin uykuda yakaladığı Mehmetlerin sonu oldu…

Ve 17 ağustos depremi,
55 er ve erbaş

8’i gemi personeli 13 deniz astsubay

Turgutreis’in topçu subayı üsteğmen Özgür Yıldırım,

Pirireis’in yangın söndürme subayı Teğmen Cem Çiftçi,

Ve 1. Denizaltı Filatillosu Komodoru Kurmay Kıdemli Albay Hüsnü Dizdar’ı alıp götürdü…

**
Üzerimde şort, Yalova yolunda buldum kendimi 17 Ağustos öğlesi…

NTV’nin deprem canlı yayın ekibinde Yalova’da görev yapacaktım…

Bir haftaya yakın kaldım orada.

Ölümün, sinsi, yıkıcı, amansız yüzünün nelere yol açtığını gördüm….

Denizli’de ben,
Gölcük’te Denizciler,
Yalova’da yerle bir olan Hacı Mehmet Ovası’nın lüks çok katlı binalarında oturan on binlerce deprem mağdurunun aklının ucundan bile geçmezdi 17 Ağustos sabahında bizi bir kavşakta buluşturacak böylesine bir acı olayın yaşanacağı…

60 binin üzerinde cana mal oldu deniliyor Marmara depremi, her ne kadar resmi kayıtlar bu rakamları doğrulamıyorsa da…

O zor göreve dair aklımda kalanlar ne yazık ki hiç iç açıcı değil.
Sokakları geçiyorsunuz mesela arabalarla….
Yıkılmış yüzlerce bina,
Altında kalmış binlerce insan,
Ağustos sıcağı,
Ölüm ve ölü kokusu…

Ardında bıraktığı yalnız insan değil ruhsal enkazı görüyorsunuz.

Birebir tanıklık ediyorsunuz dehşetli bir drama…

Her binanın altından çıkan dramatik öyküler boğazınıza düğümleniyor…

Çadır kentlerde kimsesiz çocuklar çarpıyor suratınıza,

gözlerindeki dehşete, korkuya ve yalnızlığa şahitlik bile etmek istemezsiniz…

Ve kendi kendinize soruyorsunuz;

Ölüm bu kadar ucuz mu?..

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı